İş dünyasının önemli aktörleri, İstanbul Sanayi Odası?nın (İSO) ”Sürdürülebilir Rekabet Gücü?Sanayi ve Ekonomide Yapısal Dönüşüm” temasıyla düzenlediği ”9. Sanayi Kongresi’nde “ortaklık” kültürü teması etrafında buluştu.

TOBB Başkan Yardımcısı ve İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, sanayi kongreleri sürecini 2001 krizinden bu yana değerlendirdiği açılış konuşmasında, ?2010?da tüm dünya ekonomisi için büyüme öngörülüyor ve büyüme rakamlar olumlu olsa da 2008-2009?daki fırtınaya kıyasla daha rahat nefes alınsa da, küresel ekonomide belirsizlikler henüz sona ermiş değil ve uzun bir süre sona erecek gibi de görünmüyor? diye konuştu. Bugün gelinen nokta itibarıyla, küresel sistemde, restorasyon eğiliminin çok güçlü olmadığını, aksine yeni belirsizliklere kapı aralayan gelişmelerin ortaya çıktığını ifade eden Küçük, ?Küresel kriz, kalıcı etkiler bırakarak yoluna devam ediyor. Küresel krizin iktisat tarihi açısından bir milat sayılacağı, kriz öncesi ve sonrasının, birbirinden oldukça farklı, iki dünya olacağı ortada. Kriz, finansal kriz olarak başlamıştı, akabinde reel sektöre sıçradı. Şimdi ise, bir borç krizine dönüşmüş durumda. Avrupa, aşırı borçlanma ve yüksek kamu açıkları sorunu ile karşı karşıya. Atlantik?in diğer yakasında, ise sorunlar, dolar basarak çözülmeye çalışılıyor. Çin?in döviz rezervlerini nasıl konumlandıracağı ise, herkesin merak konusu. Dünya, küresel ekonominin iki dev ülkesi arasında, karşılıklı bağımlılık temelinde yürüyen, bu tuhaf dengeyi dikkatle takip ediyor? dedi.

İstihdam sorunu kalıcı bir sorun olmaya başladı

?Batı?nın, Avrupa ile başlayıp, Amerika ile devam eden, iki yüz yıllık hâkimiyeti çatırdıyor? diyen İSO başkanı ?Bu çatırtıyı Avrupa?nın içinden sesler de ifade ediyor? yorumunu yaptı. Krizi tedavi için uygulanan politikaların yan etkiler doğurabildiğini belirten Tanıl Küçük, ?Tüm bunlar, küresel ekonominin gündemine, kur savaşları, yüksek enflasyon ve korumacı politikalara dönüş gibi başlıkları taşıyor. Diğer taraftan, işsizlik ve istihdam, tüm ülkeler için kalıcı ve baş edilmesi giderek zorlaşan bir sorun haline geliyor. Yakın tarihe baktığımızda, güç kayması, yüksek işsizlik ve korumacılık dönemlerine savaşların eşlik ettiğini görüyoruz. Evet, ne yazık ki böyle bir risk de söz konusu. Ama insanlığın eriştiği olgunluğun, demokrasinin sağladığı kazanımların, bu dönemeci daha barışçı bir şekilde atlatmamıza imkân tanıyacağını ümit ediyoruz, ümit etmek istiyoruz? dedi.

Kongre?de Türkiye ekonomisinin ve sanayinin geleceği üzerinde çok önemli konuların tartışılacağının altını çizen İSO Başkanı, ?Evet, tarihin, deyim yerindeyse, bıçak sırtı dengeler üzerinde ilerleyen, belirsizlikler içeren bir dönemindeyiz. Farklı bir yapıya doğru evrildiğimizi görebiliyoruz. Devam eden bu süreç, hiş kuşkusuz ki, sanayiyi ve üretim pratiklerini, tüketici davranışlarını, çalışma yaşamını da etkileyecek, değiştirecek ve dönüştürecektir? görüşünü ifade etti.

Türkiye?nin bölgesine ve çevre ülkelere yönelik olarak izlediği aktif politika ve yüksek ekonomik potansiyeli ile tüm dünyada dikkat çektiğini ve giderek daha çok gündeme geldiğini söyleyen Tanıl Küçük şu görüşleri dile getirdi:

?Türk özel sektörü olarak, çevre ülkelerle ticaret ve işbirliğimizi geliştirecek bu adımları önemli buluyor, destekliyor ve artarak devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Diğer taraftan, tüm bu adımların daha güçlü bir ekonomik yapı ile desteklenmesi, pekiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Esasen, gösterilen başarı, Türk sanayinin ve Türk ekonomi yönetiminin, krizlerle mücadelede de kazandığı deneyimin bir göstergesidir. Ve bu yönüyle, hem sanayimiz hem de ekonomi yönetimimiz adına, paylaşılması gereken, ortak bir başarıdır.?

İthalattaki artış ve tasarruf açığı uyarısı

Konuşmasında kriz sürecinde ortaya çıkan aksamalara da değinen İSO Başkanı, ?Krize karşı mücadelede elde edilen başarının yanında, ekonomimizde aksayan bazı tarafların da olduğu bir gerçektir. Kriz öncesi dönemde olduğu gibi, kriz sonrasında da, ithalatımız yine ihracatımızdan hızlı artmış, bu da dış ticaret açığı ve cari açığın çok yüksek oranlarda artmasına yol açmıştır. Yılın on ayındaki dış ticaret verilerini incelediğimizde, bir başka nokta daha dikkatimizi çekmekte. Bu dönemdeki, 147,8 milyar dolarlık ithalatımızın, 106 milyar dolarlık kısmını, enerji dâhil, ara malı ithalatı oluştururken, aynı dönemdeki ihracatımız, 92,7 milyar dolardır. Dolayısıyla, yılın on ayındaki ihracatımız, üretim yapmak için ihtiyaç duyduğumuz ara malı ithalatını karşılamaya yetmemiştir? dedi.

İSO Başkanı Küçük bir diğer sorun alanının da iç tasarruf açığı olduğunu vurgulayarak bu konuda şu değerlendirmede bulundu:

?2010 yılında, iç tasarrufların milli gelire oranı, gelişmekte olan ülkeler grubu için yüzde 33 seviyesinde iken, Türkiye?de bu oranın yüzde 12,6 gibi düşük bir seviyede gerçekleşmesi beklenmektedir. Ve iç tasarrufumuz düşük olunca, büyümek için, yatırım yapabilmek için, dış kaynağa bağımlılık kaçınılmaz hale geliyor. Aşırı doz sıcak para riski, daimi bir tehdit olarak gündemde kalıyor.Küresel ekonominin, içinden geçtiğimiz bu kritik döneminde, zayıf yönlerimizi güçlendirmek her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumdadır.?

Sürdürülebilir rekabet gücü için kamuya görevler düşüyor

Dünyanın gündeminde artık sürdürülebilir rekabet gücü olduğunu ifade eden İSO Meclis Başkanı Erdal Bahçıvan da, “Burada en dikkate değer nokta, uzun vadeli düşünme ve planlama yapmaktır. Her ne kadar ?bugünün işini yarına bırakma? desek de, toplum olarak bu konuya  yeterli önem verdiğimiz söylenemez” dedi. Dünyanın rekabet edebilirlik açısından en ileri ülkelerin Amerika, İsviçre ve Kuzey Avrupa ülkeleri ile Japonya olduğuna dikkat çeken Bahçıvan, “Eğitim, teknoloji ve inovasyona önem veren bu ülkeler, aynı zamanda uzun vadeli düşünme ve planlamaya ne kadar önem vermiş olduklarını da dünyaya ispat ediyorlar.  Türkiye?ye baktığımızda; dünya rekabet gücü genel sıralamasında 47 nci sıraya sahibiz. Özel sektör verimliliğinde son bir yılda 6 puan ilerleyen Türkiye, 31’nci sırada yer alıyor. Öte yandan; eğitim, teknoloji ve bilimsel altyapı kalemlerinde alt sıralardayız. Bu tablo; İstanbul Sanayi Odası olarak, sürdürülebilir rekabet gücünü gündemde tutmakta ne kadar haklı olduğumuzu göstermesi açısından son derece önemli. Rekabet gücü açısından Türkiye?nin durumunu ortaya koyan sayısal verileri incelediğimizde; özel sektörün tek başına verimliliğini arttırmasının sorunlara çare olmadığını görüyoruz. Eğitim, teknoloji ve bilimsel altyapı alanlarında kamuya hâlâ büyük görevler düşmekte. Günümüzün rekabetçi dünyasında özel sektör, imkânları elverdiği ölçüde bu alanlarda sorumluluk üstlenmiş ve üstlenmeye devam edecektir. Bununla birlikte, ülkemizin sürdürülebilir bir rekabet gücüne kavuşmasında kamunun daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini bir kere daha ifade etmek istiyorum” diye konuştu.

Daha yüksek teknolojili ve katma değerli üretim

TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, işgücü verimliliğini Almanya’dakine benzer bir düzeye çıkartabilmemiz halinde Türkiye’nin milli gelirinin 3 kat artacağına, bunun da Türkiye’yi dünyanın 8. büyük ekonomisi haline getireceğine işaret etti. Hisarcıklıoğlu, iyi bir iş fikrinin paradan daha kıymetli olduğunu vurgularken, daha yüksek katma değerli, daha yüksek teknolojili bir üretim yapısına dönüşmenin gereğini anlattı.

Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin temel meselesinin, daha yüksek katma değerli, daha yüksek teknolojili bir yapıya doğru dönüşmek olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:

”Türkiye son 10 yıl içinde düşük teknoloji kullanan bir ülkeyken artık orta-teknolojili ürünlerin ağırlık kazandığı bir yapıya kavuştu. Ancak gelişmiş ülkelerin gelir düzeyine yaklaşmak istiyorsak iş burada bitmiyor. Bugün ihracatımızın kompozisyonunda ileri teknolojili ürünlerin payı yüzde 5’i geçmiyor. Bu oranı arttırmak, örneğin Kore’de olduğu gibi yüzde 25’ler düzeyine çıkarmak önümüzdeki 20 yılın en temel meselesidir. Ama bu kolay değildir. Etkin bir sanayi politikasının, akıllıca tasarlanmış bir teşvik sisteminin altından kalkabileceği bir iştir. ‘Biz bunları yapamayız’ demeyin. Bakın Tayvan’a… Daha 20 yıl önce teknoloji alanında piyasada yoktu. Sadece oyuncak benzeri ucuz ürünlerle bilinirlerdi. Ama bugün Tayvan, yüksek teknolojinin çok önemli bir üretim merkezi haline geldi. Bunu, kamu ile özel sektörün birlikte tasarlayıp uyguladıkları, koordineli ve planlı bir destekleme sayesinde elde ettiler. Biz de bu nedenle Sanayi ve Ticaret Bakanımız sayın Nihat Ergün’ün yakında açıklamasını beklediğimiz, 2011-2014 dönemini kapsayan Sanayi Strateji Belgesi’ni heyecan ve umutla bekliyoruz. Vizyonu, hedefleri iyi tanımlanmış iddialı bir sanayi stratejisi raflarda duran bir doküman olmaktan çıkıp uzmanından daire başkanına, genel müdüründen müsteşarına devletin tüm kurumları ve katmanları tarafından benimsenmiş bir yol haritasına dönüşmelidir.”

Sanayi Strateji Belgesi’nde 72 eylem planı var

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun konuşmasında ele aldığı sanayi strateji belgesi hakkında, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün da detaylı açıklamalarda bulundu. Belgenin Bakanlar Kurulu’nda imzalandığını, ”Belgeyi Başbakan’ın imzasından sonra Yüksek Planlama Kurulu belgesi olarak kamuoyuna açıklayacağız” dedi. Stratejide 72 eylem planı olduğunu belirten Bakan Ergün, “İşletmelerimizi kümelenme, birleşme ve ortaklık gibi alanlara yönlendirecek araçlar geliştirebileceğiz. KOBİ desteklerini veya teşvik programlarını, bu strateji belgesinin esaslarına uygun bir şekilde revize edebileceğiz. Yatırım ve iş ortamını iyileştirmek için, şirket kuruluşu ve işyeri açma mevzuatını kolaylaştıracağız. Gelir vergisi sistemi bu stratejik hedeflere uygun bir şekilde düzenlenecek. Özel sektörün mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları açmasına imkan verecek bir düzenleme hayata geçirilecek. Mesleki eğitimde işgücü ihtiyaç planlaması yapacak, hangi meslek dalında eleman açığı ve fazlası olduğu somut bir şekilde tespit edilecek. İşsizlik sigortasından yararlanan işsizlere; meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi verilecek. Değişen piyasa koşullarını makro bakış açısıyla değerlendiren ulusal bir istihdam stratejisi ve eylem planı da bu strateji belgesinin bir parçasını oluşturacak. Finansman kaynaklarına ulaşımı kolaylaştırılarak, böylece KOBİ?lerin en önemli sorunlarından birini çözüme kavuşturulmuş olacak” diye konuştu.

Konuşmasında, ”Kamu alımlarında yerli üretimin tercih edilmesinde, gerekirse yeni yasal düzenlemeler yapmak için Kamu İhale Kanunu’nda değişiklikler yapacağız, Kamu İhale Kurumu ile de bunu görüşüyoruz” diyen Ergün, Türkiye’nin ihracatının büyük bölümünü sanayi ürünlerinin oluşturduğunu ve bu ihracatın yarısından fazlasını Avrupa ve ABD’ye yaptığını belirtti.

Türkiye’de uygulanmakta olan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 63. maddesinin ”kamu alımlarında bütün yerli istekliler lehine yüzde 15 oranına kadar fiyat avantajı sağlanmasına” imkân verdiğini belirten Ergün, benzer şekilde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayınlanan ”Yerli Ürünlerin Kullanılmasına” yönelik Başbakanlık Genelgesinde de bu hususa yer verildiğini anımsattı. Buradaki temel hassasiyetlerinin Türkiye’de üretilen ürünlerin tercih edilmesi olduğunu ifade eden Ergün, ”yerli malı” tabirinden her şeyden önce bunun anlaşılması gerektiğini söyledi. Ergün, kamu alımlarında yerli üretimin tercih edilmesinde, gerekirse yeni yasal düzenlemeler yapmak için Kamu İhale Kanunu’nda değişiklikler yapacaklarını ve Kamu İhale Kurumu ile de bunu görüşeceklerini dile getirdi. Ergün, kanundaki fiyat avantajının yerli istekli lehine kullanılmasının, Türkiye’de üretilen ürünlerin kullanılması anlamına gelmediğine işaret etti.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın