Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye açısından mevcut sorunların aşılamaması ve birleştirici değil ayrıştırıcı unsurların öne çıkmasının, birer tarihsel yenilgi sayılacağını belirterek, “Her iki taraf da böyle bir tuzağa kendilerini düşürmeyecek kadar tarihsel birikim, sorumluluk ve vizyon sahibi olmayı başarmalı. AB sürecinde ilerleyen bir hukuk devleti ve yüksek standartlar ülkesi olmanın güvencesi ile Avrasyalı dinamizmin birleştiği bir Türkiye’nin yıldızı 21. yüzyılda hızla yükselir” açıklaması yaptı.

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), AB’nin 60. Yıldönümü dolayısıyla AB sürecinin Türkiye için önemi hakkındaki görüşlerini içeren bir bilgi notu yayımladı.

Avrupa Birliği 60. yaşına girerken Türkiye için önemi

25 Mart 1957’de altı ülkenin katılımıyla imzalanan Roma Anlaşması ile Avrupa Birliği’nin temeli olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulduğu; daha geniş bir siyasal ve ekonomik perspektif ile 60 yıl önce yola çıkan AB’nin bugün yarım milyarı aşan nüfusu, 28 üye ülkesi ve küresel ekonomik ve teknolojik gücü ile tarihin en önemli siyasal proje başarısı olduğu vurgulanan bilgi notunda, “Bu 60 yıl boyunca kıtanın ekonomisi büyük gelişme sağladı; birlik ruhu radikal ve saldırgan ideolojilere üstün geldi. AB içinde ve küresel etki alanında demokrasi, siyasal istikrar, toplumsal refah ve barış yolunda büyük kazanımlar elde edildi” ifadelerine yer verildi.

AB’nin karşı karşıya olduğu sınavlar

TÜSİAD’ın notunda, 21. yüzyılda 4. Sanayi Devrimi ile tetiklenen Dijital Ekonomiye geçiş döneminde Avrupa’da birlik projesinin karşı karşıya olduğu önemli sınavlar; “Dijital çağa, ekonomiden eğitime her alanda uyum ve öncülük, yeni teknolojilere uygun istihdam politikaları, iklim değişikliği ile mücadele ve yenilenebilir enerjiye geçiş, başta Hindistan ve Çin olmak üzere hızla yükselen ekonomilerle ortaklık ve rekabet dengesi, ABD ile Transatlantik ekonominin geleceği, sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinin reformu, göç ve sığınmacı politikaları, siyasette aşırı popülist akımlara karşı Avrupa değerlerini koruyan ve toplumların değişen beklentilerine yanıt verebilen demokratik evrim, Brexit sürecinin yönetimi, Euro Alanı’nda makroekonomik istikrar ve AB’nin kurumsal reformu: çok çemberli esnek entegrasyon modeli” olarak sıralandı.

“AB ortak çözümlerin kaynağı olarak görülmeli”

AB’nin küresel öncü bir aktör olma sorumluluğunu ancak Avrupalı yurttaşların somut beklentilerini karşılayarak ve dünyadaki gelişmelere yenilikçi bir istikrar ve barış odağı niteliğiyle yön vererek yerine getirebileceği kaydedilen notta, “AB bu yönde ihtiyaç duyduğu yapısal dönüşümü güçlü bir siyasi iradeyle tamamlamalı. 21. yüzyılın gerektirdiği esnekliğe sahip, yurttaşlar için daha güvenli, adil, eşit ve özgür yaşamı güvence altına alan, çok kutuplu dünya düzeninde genişlemeye ve küresel etki alanını pekiştirmeye olanak sağlayan sağlıklı ve açık bir yapıya ulaşmalıdır. AB’nin ortak sorunların değil, ortak çözümlerin kaynağı olarak görülmesi ancak böyle mümkündür” değerlendirmesine yer verildi.

AB’nin kurumsal reformu tartışmalarında, çok çemberli Avrupa ya da farklılaştırılmış bütünleşme senaryosunun öne çıktığı vurgulanan bilgi notunda, bu yapıda merkezdeki federal Euro bölgesinde yer alması öngörülemeyen ülkelerin daha esnek konfederal AB çemberinde yer alabilecekleri, bu geniş çemberin de demokrasi, hukuk devleti, Tek Pazar, enerji gibi birçok temel alanı içeriyor olacağı bildirildi.

AB üyelik sürecinin Türkiye’ye katkıları

TÜSİAD’ın bilgi notunda, Türkiye’nin 1959’daki başvurusuyla gündeme gelen ve 1963’teki Ankara Anlaşması ile resmiyet kazanan AB üyelik sürecinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için yarattığı artı değerler ise “Transatlantik dünyanın sahip olduğu Batılı ve çoğulcu bir demokrasi, modern, dinamik, düzenlenmiş rekabetçi ve kapsayıcı bir piyasa ekonomisi, öngörülebilir bir hukuk sistemi, sosyal refah, sağlık ve iş standartları, Avrupa eğitim, teknoloji ve sosyal kalkınma programlarına katılım, Avrupa ve dünyadan daha çok yatırım ve turist, Gümrük Birliği sayesinde daha çok kalemde çok daha fazla ihracat, standartları yüksek gıda ve sanayi ürünleri, tüketici hakları, çevreyi koruma kuralları” olarak sıralandı.

“Türkiye, hem yüz yılları aşan tarihsel modernleşme yönelimi, hem stratejik-güvenlik boyutu, hem ekonomik çekim alanı ve çıkarları açısından daima Batı dünyası içinde önemli bir ülke oldu. İkili ilişkilerin sadece bir ekonomik ortaklık ve alışveriş, teknik uyum ya da konu temelli stratejik işbirliklerinin ötesinde, demokratik değerler temelinde ortak bir gelecek ve aidiyet olarak görülmesi gerekir. Türkiye’nin resmi Ulusal Programı’nın girişinde vurgulandığı gibi, ‘AB üyeliği bir Cumhuriyet projesidir” denilen notta, AB üyelik sürecinin Türkiye’nin dünyanın diğer bölgeleriyle ilişkileri için de olumlu bir işlev gördüğü kaydedildi.

Türkiye’nin atması gereken adımlar

Avrupa’nın Avrasya merkezi olmanın, Türkiye’nin en önemli küresel rekabet gücü, temel bir milli menfaati olduğu belirtilen notta, bu yönde şu adımların atılması gerektiği vurgulandı:

“Tam üyelik müzakereleri geri plana düşse de demokratik reformlara ve mevzuat uyumuna, çok çemberli Avrupa geleceği perspektifinde devam etmek;

AB’ye uyumda AB’nin mevcut sorunlarını çözmek üzere reform çabalarını dikkate alarak, her alanda daha ileri ve hızlı bir küresel rekabet gücü anlayışı ile hareket etmek;

Eğitime ve gençliğe, teknoloji, İngilizce, genel kültür, sosyal sorumluluk gibi alanlara yoğun yatırım yapmak;

Avrupa ve dünyada güçlü bir Türkiye’nin toplumsal güç kaynağı olan çoğulcu, uzlaşmacı ve özgürlükçü anlayışı siyaset ve kamu düzeninde öncelikli kılmak;

Bir reform kaldıracı ve ekonomik çekim gücü kaynağı olan gümrük birliğini küresel ekonominin gerekleri, Sanayi 4.0 ve dijital ekonomi perspektifinde güncellemek.”

AB ve Türkiye ne yapmalı?

TÜSİAD bilgi notunun son bölümünde, AB ve Türkiye’nin yapması gerekenlere yer verildi:

“Türkiye’nin milli menfaatleri açısından AB süreci köklü demokratik reformlar, özgürlükçü ve yaratıcı bir toplumsal ortam ve de teknik mevzuat uyumları yönünde tarihsel bir fırsattır. Bu süreçte ABD’den Çin’e, enerji politikalarından, dijital ekonomiye her alanda AB ekonomik gündemini daha iyi anlamak ve değerlendirmek mutlaka öncelik olmalı.

AB-Türkiye ilişkileri tarihsel derinlik, güncel ortaklık ve gelecek kazanımları içerir. Kısa vadeli, dönemsel sorunlar ilişkilerin stratejik dokusu ve şekillenmekte olan yeni küresel düzende gelecek vizyonunun önüne geçmemeli. Gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye açısından mevcut sorunların aşılamaması ve birleştirici değil ayrıştırıcı unsurların öne çıkması, birer tarihsel yenilgi sayılacaktır. Her iki taraf da böyle bir tuzağa kendilerini düşürmeyecek kadar tarihsel birikim, sorumluluk ve vizyon sahibi olmayı başarmalı. AB sürecinde ilerleyen bir hukuk devleti ve yüksek standartlar ülkesi olmanın güvencesi ile Avrasyalı dinamizmin birleştiği bir Türkiye’nin yıldızı 21. yüzyılda hızla yükselir. Başarılı AB-Türkiye ilişkileri üçlü bir kazan-kazan-kazan formülüdür: Avrupa için, Türkiye için, Dünyada barış, demokrasi ve refah için.”


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın