Türkiye’nin genel enerji profiline bakış

Enerji konusundaki gelişmeler tüm dünyada olduğu gibi 2016’da Türkiye’nin de gündemindeydi. Rusya ile yaşanan krizin doğal gaz sevkiyatını etkileyip etkilemeyeceği, Başbakanlık Genelgesi ile yerli kömür üretimine ağırlık verileceğinin açıklanması, Çin ile İğneada’da kurulması olası 3. nükleer santral anlaşmasının imzalanması, Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü Enerji Kulübü’nün 2017 dönem başkanı olması, çok sayıda termik santral için çevre düzeni ve imar planlarında değişiklik yapılması ya da ÇED sürecinin başlaması enerji konusunun önemli gündem maddeleri olarak ön plana çıktı. Yılsonuna doğru ise enerji tasarrufu için yaz saati uygulamasında kalınması kararının aslında enerji tüketimini arttırdığı iddiaları ortaya atıldı. İstanbul’da ve diğer bazı şehirlerde yaşanan uzun süreli elektrik kesintileri ve Enerji Bakanlığı’nın iletim hatlarına siber saldırılar olduğunu açıklaması tartışıldı. Türkiye’de lisanslı ilk güneş santralının açılması da 2016’da enerjiyle ilgili kayda değer haberlerden biri oldu.
İklim değişikliğinin sebebi fosil yakıtlar
Fosil yakıt kullanılarak elde edilen enerji küresel ısınmanın en büyük nedeni. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 5. Değerlendirme Raporu’nda 1750-2011 yılları arasında atmosfere verilen 555 milyar ton olan kümülatif CO2 emisyonlarının 375 milyar tonunun fosil yakıt kullanımı ve çimento üretiminden, 180 milyar tonunun ise ormansızlaşma ile arazi kullanım değişikliklerinden kaynaklandığı hesaplanmıştı.
Türkiye’nin sera gazı ulusal envanterine göre 468 milyon ton CO2 eşdeğeri olan sera gazı salımlarımızın yüzde 72’si sektöründen kaynaklanıyor. Türkiye’nin 1990 yılında 132,5 milyon ton CO2 eşdeğeri olan enerji kaynaklı sera gazı salımı yüzde 256 artarak 2014 yılında 339,1 milyon ton CO2 eşdeğerine yükseldi. (2015 ve 2016 yılı enerji istatistikleri henüz yayınlanmadı.)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürlüğü 2014 yılı verilerine göre birincil enerji tüketimi 124 mtep olarak gerçekleşti. Bu tüketimde en yüksek pay yüzde 32,4 ile doğal gaza ait. Doğal gazı yüzde 28,5 ile petrol, yüzde 15,6 ile ithal kömür ve yüzde 13,5 ile yerli kömür izliyor. Türkiye’nin birincil enerji tüketiminin yüzde 75’i ithalatla karşılanıyor. 2014 yılındaki birincil enerji üretimi ise 31 mtep seviyesinde ve bu üretimde kömürün payı yüzde 52,7. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine, göre 2012 yılında 60,1 milyar ABD dolarına yükselen enerji ithalatı, 2015 yılında 37,8 milyar ABD dolarına geriledi.
Enerji talebi yükselecek mi?
Enerjide dışa bağımlılık ve ithalat giderlerinin yüksekliği, 2023 yılı projeksiyonlarına göre Türkiye’nin enerji ihtiyacının yükseleceği tahminleri nedenleriyle yerli kaynakların kullanılmaya başlanması hükümet politikalarının önceliğini oluşturuyor. Bunun için de yerli linyit kaynaklarının elektrik üretiminde kullanılması girişimleri yoğunlaştı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2023 yılı tahminlerine göre elektrik talebinin karşılanması için kurulu gücün 125 bin MW olması gerektiği ifade ediliyor. Ancak, kamuoyunda bu projeksiyonların yüksek olduğu tartışılıyor.
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü’nün (TEİAŞ) 2014 yılında yaptığı tahminlerde 2016 yılında yüksek talep projeksiyonuna göre 310 milyar kWs, düşük talep projeksiyonuna göre ise 276 milyar kWs elektrik enerjisi talebi olacağı öngörülmüştü. 2016 yılında gerçekleşen tüketim ise ithalat edilen 4 milyar kWs elektrik ile birlikte 274 milyar kWs’te kaldı. Tüketim, en düşük talep senaryosunun altında kaldı. Bu durumun başlıca nedeni talep tahminlerinde yüzde 4-6 arasında kabul edilen talep artış oranının yüzde 3 civarında kalması.
Enerji talebinin öngörülenin altında kalması sonucunda talep projeksiyonları sürekli güncelleniyor. TEİAŞ’ın 2014’te hazırladığı “Türkiye Elektrik Enerjisi 5 Yıllık Üretim Kapasite Projeksiyonu” raporunda 2023 yılında elektriğe yüksek talep olması durumunda 463 milyar kWs, talebin düşük kalması durumunda ise 381 milyar kWs elektrik talebi olacağı öngörülürken, yine TEİAŞ tarafından 2016 yılında hazırlanan “10 Yıllık Talep Tahminleri Raporuna” göre ise 2023 yılı için yüksek talep olması halinde 369 milyar kWs, düşük talep olmasında ise 325 milyar kWs elektriğe ihtiyaç olacak. İki yıl gibi kısa bir süre içinde yapılan iki çalışmada yüksek talep projeksiyonunda 95 milyar kWs, düşük talep projeksiyonunda 54 milyar kWs fark bulunması dikkat çekici. İki projeksiyon arasındaki fark yüksek talep projeksiyonunda 1200 MW kurulu güce sahip yılda 8,5 milyar kWs elektrik üreten bir kömürlü termik santral olarak 11 termik santrala karşılık geliyor.
Taleplerin doğru tahmin edilmesi zor olmakla beraber, halen elektriğe ihtiyaç olduğu söylemi ile hareket edilerek gereğinden fazla, özellikle kömüre dayalı santraller yapılması hem ülke kaynaklarının heba edilmesi, hem de sera gazı salımlarının artması anlamına geliyor. Kömür 2016 raporunda 16 bin MW olan mevcut kömürlü termik santralların inşa halinde olan, ön lisans alan, değerlendirilen kömürlü termik santrallarla 45 bin MW ulaşabileceği, bu durumda enerji üretiminden kaynaklanan sera gazı miktarının yıllık 250 milyon ton CO2 eşdeğerine ulaşacağı belirtildi.
TEİAŞ’ın “10 Yıllık Talep Tahminleri” raporuna göre, 2023 yılında beklenen elektrik talebinin karşılanması için en yüksek talebin olduğu anda ihtiyaç duyulan (maksimum puant) kurulu gücün yüksek talep durumunda 60,2 bin MW ve düşük talep durumunda 53,1 bin MW olması gerekiyor. 2016 yılı değerlerine göre puant güç talebi 44 bin olarak gerçekleşmiş ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre Eylül 2016 sonu itibarıyla 78 bin MW olan elektrik enerjisi toplam kurulu gücünün yaklaşık yüzde 60’ı kadar. Kurulu gücün yüzde 33,7’si HES, yüzde 29,0’u doğal gaz, yüzde 22,1’i kömür, yüzde 6,7’si rüzgâr, yüzde 0,9’u jeotermal ve yüzde 6,8’i ise diğer kaynaklardan oluşuyor. Puant güç/kurulu oranı olan yüzde 60 esas alınarak 2023’te toplam kurulu gücün yüksek talep senaryosuna göre 100 bin MW, düşük talep senaryosuna göre 88,5 bin MW olması gerekiyor. Bu değerler 2023 yılı için ifade edilen 125 bin MW kurulu gücün çok çok uzağında ve aradaki fark 1200 MW gücünde kömürlü termik santral olarak 20 kadar santral ediyor.
Mevcut kurulu güce ek olarak inşası devam eden ya da ön lisans almış tesisler de var. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) verilerine göre, 2017 başında elektrik üretim lisansı alan firmaların kurulu gücü 70.606 MWe olup, aynı zamanda inşa halindeki 38.143 MWe’lık kapasite ile toplam kurulu güç 108.749 MWe’a ulaşmış. Mevcut ve inşa halindeki tesislerin yüzde 59,3’ü fosil yakıtlardan üretim yapan termik santraller. Sadece doğal gaz ve ithal kömür ile çalışan termik santrallerin toplam elektrik üretim kapasitemiz içindeki payı yüzde 45. İnşa halindeki tesislerin ise yüzde 50’si doğal gaz ve kömürle çalışacak.
Yenilenebilir enerjide son durum
Yine 2017 itibarıyla EPDK’ya ön lisans başvurusu yapan tesislerin kurulu gücü ise 49.478 MWe’si değerlendirmede, 18.330 MW’e’si yürürlükte olmak üzere toplam 67.808 MWe. Ön lisans başvurularında 39.880 MWe ile RES’ler başı çekiyor. 12.468 MWe’ı ithal kömür olmak üzere fosil yakıtlardan üretim yapmayı planlayan tesislerin kurulu gücü ise 23.070 MWe kadar.
İnşa halindeki ve ön lisans alan elektrik üretim tesislerinin büyük çoğunluğu fosil yakıt kullanıyor. Halbuki Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı’na göre 2023’teki hedef nükleer enerji hariç yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminde kurulu gücü 61 MW’a çıkarmak ana hedeflerden birisi. 2016 itibarıyla yenilenebilir enerji kurulu gücüne ek olarak 28,3 bin MW’lık yatırım ile bu hedefe ulaşılması mümkün. Sadece planda verilen yenilenebilir enerjiden elektrik üretim hedefinin gerçekleştirilmesi halinde mevcut kurulu 78 bin MW kurulu güç, 106,3 bin MW’a ulaşabilecek.
Enerjide arz fazlasının etkileri
Taleplerin doğru tahmin edilememesi arz fazlasına yol açıyor. Bu durum Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı Taner Yıldız’ın 24 Kasım 2015 tarihinde yapılan bir açıklamada da ifade edildi. Elektrik enerjisi arzının fazla olması elektrik fiyatlarının düşmesine neden olacağından olumlu karşılanabilir. Nitekim 2016 itibarıyla elektrik üretim maliyetleri kWs başına 4-5 ABD doları sente civarında Ancak arz fazlası olması, enerji sektöründeki belirsizlikler, yüksek talep projeksiyonları özel sektör girişimcilerini olumsuz etkileyebilir. 2015 rakamlarına göre, EÜAŞ’ın elektrik üretimindeki payı yüzde 21,3 kadarken, serbest üretim şirketleri elektriğin yüzde 55,8’ini üretti. Yap-işlet, yap-işlet-devret, otoprodüktör santraller de dikkate alındığında elektriğin neredeyse yüzde 80’i özel sektör tarafından üretiliyor. Enerji piyasasındaki belirsizliklerin yüksek olması, şirketlerin enerji üretimine kar amaçlı olarak yaklaşması enerji güvenliğini riske atabilir.
Nitekim, 2016’da Başbakanlık Genelgesi ve 65. Hükümet Programı’nda açıklanan yerli kömürden elektrik üretilmesinin teşvik edileceği haberlerinden sonra yerli kömürden elektrik üreten ya da planlayan şirketlerin kWs başına 8 ABD Doları sent teşvik bekledikleri haberleri yansıdı. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmedeki teşvik miktarları kWs başına hidroelektrik ve rüzgârda 7,3 ABD Doları sent, jeotermalde 10,3 ABD Doları sent, güneş ve biyokütlede 13,3 ABD Doları sent olarak uygulanıyor. Başka bir ifade ile linyitten elektrik üretmek için beklenen teşvik miktarı rüzgâr ve sudan yüksek.
Enerjideki arz fazlası başka sorunlara da yol açabiliyor. Elektrik depolanamayan bir enerji olduğu için girişimciler ürettiği elektriği anında satmak istiyor. Nitekim 31 Mart 2015 tarihinde ülke genelinde yaşanan elektrik kesintisinin özel bir şirketin sisteme fazla miktarda elektrik yüklemesi nedeniyle kaynaklandığı açıklandı.
Enerjide dönüşüm
Elektrik ihtiyacının büyük kısmının ithal ediliyor. Yakın coğrafyada son yıllarda yaşanan sorunların enerji ithalatında olumsuzluklar yarattığı da bir gerçek. Bu sorunların aşılmasında enerji ihtiyacının yerli kaynaklardan karşılanmak istenmesi olumludur. Ancak yerli kaynak olarak linyite ağırlık verilmesi, elektrik ihtiyacının karşılanmasında kömürlü santralleri tercih edilmesi kararları tekrar gözden geçirilmelidir. Enerjide dönüşüm yine yerli olan ve Türkiye’nin oldukça zengin olduğu rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile yapılabilir. Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü verilerine göre, rüzgarın enerji üretimine uygun kapasitesi 48 bin MW, jeotermal enerjinin 31 bin 500 MW, güneş enerjisinin ise 56 bin MW civarında. Sadece bunlar dahi elektrik talebinin karşılanması için yeterli. Hali hazırda ısıtma amaçlı güneş enerjisi su kolektörü kullanımında Türkiye dünya dördüncüsü.
Yerli kömürle çalışacak santrallerden üretilen elektriğin söylendiği gibi çok ucuz olmadığı, yatırımcıların rüzgara verilen teşvikten daha yüksek rakamlar beklediği biliniyor. Ayrıca, kömürlü termik santrallerin yaratmış oldukları çevre sorunları (hava, su toprak kirliliği, su kaynaklarının tükenmesi, verimli tarım orman ve meraların kaybedilmesi) da göz ardı edilmemeli. Kömürlü termik santralların CO2 emisyonlarını arttırarak küresel ısınmayı tetiklediği de bilinen bir gerçek.
Tasarruf ve verimlilik arttırılmalı
Enerjide dönüşüm sadece fosil yakıtlardan yenilenebilir kaynaklara geçiş olarak değerlendirilmemelidir. Enerji tasarrufu ve verimliğinin arttırılması, enerji yoğun üretim sistemlerinden daha az enerji tüketen üretim sistemlerine geçilmesi ve bu uygulamaların teşvik edilmesi de enerji politikalarında dönüşüm olarak görülmelidir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin bina sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde 20 ve ulaşım sektöründe yüzde 15 kadar enerji tasarruf potansiyeli olduğunu açıkladı. Bu potansiyelin değerlendirilmesi ihtiyaç duyulan enerji miktarının azalması, daha az sayıda termik santral kurulup, öz kaynakların heba olmaması, daha az enerji ithalatı ve sera gazı salımlarının azalması ile sonuçlanacak. Kentsel dönüşüm çalışmaları enerjide de dönüşüm için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Kentsel planlamada güneşten daha fazla yararlanılması enerji tasarrufunu arttırır.
Enerji politikalarında gerçekleştirilebilecek diğer bir dönüşüm de tüketime yakın üretimin yapılmasıdır. Özellikle küçük ve orta ölçekteki yerleşim alanlarında çeşitli yenilenebilir enerji türlerinden kurulu karma elektrik üretim sistemlerinin oluşturulması, bu yerleşimlerin elektrik ihtiyaçlarının karşılanmasında sürekliliği ve iletim sırasındaki kayıpların azalmasını sağlar. Bu tür yatırımlar için belediyelerin enerji kooperatifleri kurarak devreye sokulması yerel ekonomiyi de canlandırır.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın