Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli, Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Buluşmaları’nda yaptığı konuşmada, Amerika’daki başkanlık seçimini anımsatarak, başkanlık seçimini Donald Trump’ın kazanmış göründüğünü, bunun üzerine çok değerlendirme olacağını ancak kendisinin gördüğünün Amerika ekonomisinin resesyona gireceği olduğunu, kimin seçildiğinin hiç fark etmediğini söyledi. Dünya ekonomisinde bazı döngülerin olduğunu, 50-60 yılda bir bunun tekrar ettiğini ve enteresan bir dönemeçten geçildiğini ifade eden Gedikli, şunları kaydetti:
“Küresel finansal çağın sonuna geldiğimizi düşünüyorum. Bundan sonrası yeni bir reel sektör çağının başlangıcıdır. Tabii bir dönem değişirken bunun sancıları olacaktır. Bizim temennimiz bunun hem dünya hem de Türkiye için minimuma inmesidir. Dünya ekonomisindeki temel trendlerde bir değişiklik yok. Bol likidite, bol para dönemi, düşük faiz devam edecek. Enflasyon yine olmayacak, deflasyonist süreçler ağır basacak. Merkez bankaları para basmaya devam edecektir. 2008 yılında başlayan finansal krizi genel olarak merkez bankaları veya para politikaları üzerinden yönetmeye çalıştılar. Maliye politikaları işlemiyordu. İlk akla şu gelir; ‘devletler devreye girsin, madem talepte eksiklik var onu telafi etsin.’ Peki onu niye yapamadılar? Çünkü devletler iflas etti de ondan, gırtlağına kadar hepsi borçlu… Bekledikleri şey şuydu; servet değerlerini artırma yani aslında balon oluşturma… Böylece insanlar kendilerini gelir sahibi sanıp harcamaya yönelir umudu oldu. Fakat böyle olmadı, likidite tuzağı oldu, her taraf nakit doldu. Dünyanın en büyük 10 firmasında inanılmaz nakit havuzları var ama bir işe yaramıyor.”
Gedikli, merkez bankalarının bastıkları paraları dönüp dolaşıp kendilerinin stok etmeye başladığını, bunun harcamaya dönüşü olmadığını, basılan paranın yağmur olup toprağa yağmadığını söyledi.
Türkiye’nin istikrarsız hale gelmesi en çok AB’yi vurur
Bülent Gedikli, ABD Merkez Bankası’nın (FED) aralık ayında faiz artırmasının kolay olmayacağını vurgulayarak, “Aralıkta faiz artırabilir mi? Ekonomik olarak baktığınızda artıramaz ama siyasi gerekçe ile yapmaya gayret ediyorlar. Ekonomi o kadar kötü ki yapmaları birçok risk doğurabilir, bundan da endişe ediyorlar” dedi.
Avrupa Birliği’nde (AB) durumun daha feci olduğuna dikkati çeken Gedikli, sözlerine şöyle devam etti:
“AB bu gidişle iflah olacağa benzemiyor, merkez bankasının para basma süreci devam edecektir. Bu işin bir tarafında kur savaşları, şirketlerin borçlulukları var. Çok önemli bankacılık sorunlarının çıktığını göreceğiz. AB pazar kaybı da yaşıyor. Özellikle Çin pazarında sıkıntı yaşıyorlar, Rusya pazarını da kaybetmeye başladılar. Böyle bir pazar sorunu yaşamaları AB açısından hiç de olumlu gözükmüyor. Türkiye-AB ilişkileri açısından da farklı bir manzara ortaya çıkıyor. Lüksemburg’ta yapılan açıklama, Türkiye ile ilgili bazı müeyyide uygulanabileceği gibi yaklaşımlar olduğunu gördük. Ben bunları Avrupa açısından akıl tutulması olarak niteliyorum. Olayın hangi boyutta olduğunu görmedikleri anlamına gelir. AB olarak Türkiye ile ilgili elinizden ne geliyorsa aleyhte her türlü faaliyeti yapıyorsunuz.
PKK’ya neredeyse her yerde şube açıyorlar, FETÖ’ye sahip çıkıyorlar. Dünyaya Türkiye’nin imajını sarsacak bir sürü açıklama yaptırıyorlar. Ekonomik olarak aslında Türkiye, onlar için çok önemli ekonomik pazar. Bu rasyonelitesi olan bir şey değil. Kaldı ki Türkiye’nin istikrarsız hale gelmesi en çok AB’yi vurur, AB çöker, belki arkasından dünya ekonomisi de çöker. Yani Türkiye istikrar açısından o kadar önemli. Sadece mülteci olayını hatırlatsam yeterli. Daha 1 milyon bile değil, bu kadar mülteci ile bile baş edemediler. Bütün bunlara rağmen neden böyle yapıyorlar? Biz onların aleyhinde bir şey yürütmüyoruz. Birçok şeyin içinden çıkıyorlar. Niye böyle yaptıklarına dair fotoğrafa baktığınızda Türkiye’nin 5-10-20 yıl sonra geleceği yeri çok net görüyorlar ve bu onları endişeye sevk ediyor. Bu şekilde akıl tutulmasını yaşıyorlar.”
Gedikli, üretilen bunca kaosa rağmen Türkiye’nin yapma, inşa etme, yolunda devam etme iradesini koruduğunu ifade ederek, bu irade değişmediği zaman Türkiye’nin enerji, finans ve hava yolu trafiğinde bir merkez haline geldiğini, AB’nin sadece enerji konusunda bile korkması, titremesi gerektiğini söyledi.
Bütün bunların Türkiye’yi çok farklı noktalara taşıyacağını belirten Gedikli, “İstanbul, bütün bölgenin ticari ve ekonomik başkenti olmaya aday ve bu olacak. AB ile ilgili ilişkilerin bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
Türkiye’ye gelmek isteyen muazzam bir sermaye var
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gedikli, uluslararası sermayenin Türkiye’ye bakışına ilişkin, “Türkiye’ye gelmek isteyen muazzam bir yabancı sermaye var. Hiç de birilerinin söylediği gibi değil. Türkiye’ye gelip milyarlarca dolar yatırım yapmak isteyen şirketler var. Bunların görüşmeleri de yürütülüyor. Türkiye’de hukuk sistemi falan… Bank of China geliyor, Sberbank gelmiş, bir sürü banka gelmek için başvurmuş, hukuk olmayan ülkeye banka gelir mi? Bankacılık sistemi olur mu” şeklinde konuştu.
Yapılan görüşmelerde yabancı yatırımcıların “Sermayenin, paranın, yatırımın kendi aklı vardır” dediğini ifade eden Gedikli, “O akıl zaten ‘Türkiye’ye gel’ diyor. Yatırım kararları ve planlarıyla alakalı bir erteleme düşünmediklerini söylüyorlar. Bazı toplantılarda, Cumhurbaşkanımızın herkesten daha fazla ilgisinin, bilgisinin olduğunu, önemli adımlar attığını ifade ediyorlar. Bu sürecin Türkiye lehine işlemeye devam edeceğine inanıyorum, bunu zaten görüyoruz” dedi.
Gedikli, bütün bunlar olup biterken, Türkiye’nin kendi sistemini dizayn etmesi gerektiğini, artık dünyada iktisat teorisinin bittiğini, hiçbir şeyin teori ile gitmediğini söyledi.
Bunu kendisinin değil, merkez bankalarının başkanlarının söylediğini ifade eden Gedikli, “Japon Merkez Bankası Başkanı diyor ki, ‘deneme yanılma ile gideceğiz’ diyor. Zaten teori ile gidebileceği bir yer yok ki. Avrupa Merkez Bankası Başkanı ‘Yapacaklarımızın sınırı yok’ diyor. Avrupa Merkez Bankası doğrudan doğruya şirketlerin tahvillerini satın alıyor. Böyle bir merkez bankacılığından 15-20 önce bahsetsek ‘siz kafayı mı yediniz?’ derler” diye konuştu.
Zaten yarı başkanlık sistemine geçildi
Bülent Gedikli, teori ile izah edilemeyecek bir noktada olunduğunu belirterek, “Yeni bir reel sektör çağı başlayacak ama bu yepyeni sektörler üzerinden olacak. Çok daha şiddetli rekabet olacağını göreceğiz, ben ona artık ‘hiper rekabet’ diyorum. İş dünyamızı buna hazırlamak zorundayız. Buna yönelik adımlar da attık” dedi.
Türkiye’nin bu yeni dünyaya başkanlık sistemi ile hazır olacağını vurgulayan Gedikli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çünkü başkanlık sistemi istikrar içinde dinamizm anlamına geliyor. Hızlı, etkin karar alınması gereken bir dünyadayız. Türkiye’nin geçmişine baktığımızda parlamenter sistem bu anlamda tıkandı. Zaten şu anda da parlamenter sistem içerisinde de değiliz. Hala ana muhalefet, öyleymişiz gibi konuşuyor ama artık parlamenter sistem falan yok, şu anda yarı başkanlık sistemindeyiz. 2007’de hukuken yarı başkanlık sistemine geçildi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle, fiilen de 2010’da zaten yarı başkanlık sistemine geçilmiştir. Türkiye’de olan şey yarı başkanlık sistemidir. Parlamenter sistem Türkiye’yi istediğimiz noktalara taşıyacak bir potansiyel ortaya koyamadı. ‘Parlamenter sistemin ne sorunu var?’ diye soranlar var, en azından 367 sorunu var. Bu konuyla ilgili eski ana muhalefet başkanına soruyorlar cevap da veremiyor. Bizim başkanlık sistemine geçmemiz en iyi yol. Türkiye’nin istikrar içerisinde yönetilmesi gerekiyor. Başkanlık sisteminin doğru noktalardan tartışılması gerekiyor. İstikrar çok kullandığımız bir kelime ama ne kadar ihtiyaç olduğu da herkes tarafından görülüyor. Bölgeye baktığımız zaman devlet yapılarının dağıldığı yerde istikrarsızlık ortamında neler olduğunu da görüyoruz. Geçmişe baktığımızda da tek başına hükümetler döneminde parlamenter sistemlerde bir şeyler yapılabilmiş, iktidarlar sorunu örtmüş.”
Gedikli, başkanlık sistemini bu anlamda gerekli olduğunu düşündüklerini, bunun bürokratik etkinliği artıracak muazzam bir sistem olduğunu, parlamenter sistem içerisinde bunun mümkün olmadığını vurguladı.
Yürütmenin tek başlı hale gelmesi lazım
“Yürütmenin tek başlı hale gelmesi lazım” diyen Gedikli, vizyonun sahaya yansıması, etkin ve hızlı kararlar alınması gerektiğini söyledi.
Gedikli, “vesayet yapılarının” tasfiye olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Vesayet, başkanlık sisteminde olmaz. Başkanlık sistemine en fazla saldırmalarının nedenini burada görüyorum. Genel refah dağılımı değil de belli odakların, menfaat gruplarının refahının artırılması anlamında parlamenter sistem çok daha fazla işe yarıyor. Çünkü orada çok kriz üretiyorsunuz, çok kriz olunca oradan çok fazla şey çıkartma imkanı oluyor. Başkanlık sisteminde öyle bir şey ihtimali yok. Başkanlık sisteminde de yasama, yürütme ve yargı var. Demokratik bir sistem, bir rejim tartışması falan da değil bu. Yasamanın ve siyasi partilerin daha özgür olduğu bir sistem. Milletvekilleri daha etkin çalışmalar ortaya koyacak. Daraltılmış bölge olacağı için de halkın daha etkin katılacağı bir sistem olacak. Seçim bölgeleri artacak, iletişim daha fazla olacak. Dünyadaki örneklerine baktığımızda Amerika’nın en etkin uyguladığı ülke kabul ediliyor. Başka örnekler de var. G20’nin de neredeyse yarısı başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Bilinmeyen bir sistem değil. Bu sistemin Türkiye için gerekli olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir dünyada başkanlık sistemi Türkiye’yi hedeflerine çok daha hızlı taşır.”
Küresel finansal çağ bitmiştir
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli, ABD’nin 45. Başkanı olarak Donald Trump’ın seçilmesini, küresel finansal çağın bitmesi şeklinde yorumlayarak, “Küresel finansal çağ bitmiştir. Amerikan seçmeni de buradaki noktayı koyuyor. Buna Amerika’da emeklilerin ve mavi yakalıların zaferi de denebilir, Hollywood’un, Wall Street’in mağlubiyeti de. Bunu Trump’ın kişiliğine bakarak değerlendirmek doğru olmaz. Temsil ettiği misyon veya durduğu yer olarak bakarsak bu tabirleri kullanabiliriz” dedi.
Gedikli, Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) Buluşmaları’nda yaptığı konuşmada, ekonomideki kavramsal terminolojinin çok süratle değişeceğini düşündüğünü belirterek, bu kavramların hepsinin yeniden tanımlanacağını kaydetti.
Bu nedenle olayların da yeni kavramlar üzerinden konuşulması gerektiğini vurgulayan Gedikli, “Siyasetçiler olarak bunlara daha fazla yer vermemiz lazım ama Türkiye’nin şartlarında, yaşanan süreçleri biliyorsunuz, bazen buna imkan olmuyor. Gelişmeler öyle farklı şekilde ilerliyor ki… Güvenlik meselesi olduğunda bu meseleleri siz o kadar konuşamıyorsunuz. Güneydoğu’da yaşanan, Suriye, Irak ve şimdi yeni bazı şeyler var.. Ancak şu var; Türkiye bütün bu kaosa rağmen yapma, inşa etme iradesini ortaya koyuyor, bunu başarıyor. Bunu da herkes görüyor. Bazı şeyler belki zaman alacak ama yatırımlar, teknolojiye dayalı yapılanmalar.. Bunlar oluyor” diye konuştu.
Gedikli, şu anda OSTİM Üniversitesi Kanunu’nun mecliste beklediğini aktararak, şunları ifade etti:
“Bu üniversitenin çok önemli bir özelliği var, üniversite-sanayi-teknoloji iş birliğinde muazzam bir laboratuvardır. Ayrıca, adli çalışmalarda da çok önemli işler yapıyor, savunma sanayisinde de beraber çalışıyorlar. Bu örneklerin çoğalması gerekir. Bu anlamda savunma sanayisini çok önemli görüyorum. Teknolojinin, yeniliğin, Ar-Ge’nin en önemli işlediği yer savunma sanayisidir. Birçok ülkede de böyledir. Teknoloji hep savunma sanayisinde kullanılıyor. Mesela şu anda Türkiye’de tank motorunun yapılmasıyla alakalı bir şey var. Biz bunu yaptığımızda zaten çok farklı noktaya geleceğiz, bunların girişimleri var. Yani aslında biz bu manada çok fena değiliz ama bunu daha büyük bir ivmeye kavuşturmamız lazım. Çünkü dünya artık farklı bir noktaya geliyor.”
Amerika’da emeklilerin ve mavi yakalıların zaferi
Donald Trump’ın ABD’nin yeni başkanı olmasına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Gedikli, şunları söyledi:
“Trump’ın seçilmesini, finansal çağın bitmesi olarak yorumluyorum. Küresel finansal çağ bitmiştir. Amerikan seçmeni de buradaki noktayı koyuyor. Buna Amerika’da emeklilerin ve mavi yakalıların zaferi de denebilir, Hollywood’un, Wall Street’in mağlubiyeti de. Bunu Trump’ın kişiliğine bakarak değerlendirmek doğru olmaz. Temsil ettiği misyon veya durduğu yer olarak bakarsak bu tabirleri kullanabiliriz. Misyon itibarıyla ben böyle görüyorum. Devlet yapılarının daha fazla öne çıkacağını düşünüyorum.
Küresel finansal sermayenin devlet yapılarıyla yaptığı mücadele var. Aslında Türkiye’de bunları yaşadı, bunlar çok konuşulmadı. Küresel finansal sermaye her tarafta devlet yapılarını çökertmek için uğraştı, uğraşıyor. Niye, devlet yapıları çöktüğü zaman istediği gibi hareket ediyor ama sonrasında ne oluyor? O insanların güvenliği azalıyor. Devletin olmadığı yerde hukuk nasıl olacak? Finansal sermaye kendi güvenliği nasıl sağlayacak? Böyle bir güvenlik olmaz ki… Bunları çok fazla düşünerek hareket ettiklerini sanmıyorum. Devlet yapıları mutlaka olmak zorunda. Yeni bir dünya düzeni kurulacaksa devlet yapıları üzerinden bunun artık olma ihtimalinin yükseldiğini görüyorum.”
Gedikli, dünyada kapitalist sistemin tıkandığını, bu nedenle de 2008’den bu yana çok büyük şeyler yaşandığını ifade ederek, finansal krizin sebebinin bu olduğunu kaydetti.
Kapitalist sistemi, “sürekli yeni coğrafyalar fethederek ilerleyen bir sistem” şeklinde nitelendiren Gedikli, kapitalist sistemin girmediği coğrafya kalmadığını ifade etti.
Gedikli, kapitalist sisteminin, çevre sorunları gibi çok önemli bir kısıt oluşturduğunu, devletlerin aşırı borçlu hale gelmesi, talep üretilememesi, gelir dağılımının aşırı bozulması gibi başka noktalarda da tıkandığından bahsederek, “2008 finansal krizi mortgage krizi falan değildir, tamamıyla gelir krizidir. İnsanların yoksul ve işsiz kalmasının nedenidir” dedi.
Gelir dağılımının küreselleşmeyle tamamen bozulduğunu, bunun da kapitalizmin kendisi için çok büyük bir kısıt oluşturduğunu anlatan Gedikli, “Avrupa’daki borç krizidir, Çin’de şimdi başladı bu da üretim krizidir. Kapitalist sistemin krizleri bütün dünyaya değişik isimlerle yayılmış oldu. Çin’de çok önemli sorunlar var, yakın zamanda herkes onları konuşacak. Çünkü ABD’deki yeni yapıdan dolayı ürettiğini ihraç edemez hale gelecek. Çin ile ABD arasında denge vardır. Çin üretir, Amerika’ya ihraç eder ve elde ettiği rezerv fazlasını da ABD’deki finansal kuruluşlara yatırır. Birçok şey bu denge üzerinden yürür. Şimdi bu denge bozulabilir.”
Gedikli, devlet ile piyasalar arasındaki dengenin iyi kurulmasının önemine işaret ederek, piyasa ekonomisinin kapitalizm anlamına gelmediğini ve işin tabanı olması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’de gelir dağılımına değil, refah dağılımına bakılması gerektiğini belirten Gedikli, “Çünkü bizde hiç parası olmayan insan da gidip kaliteli bir sağlık hizmeti alabiliyor. Bu refahı yansıtır. Geliri olmayabilir ama refahı var. Ya da eğitim hizmeti alabiliyor, bu da refah dağılımıdır.” değerlendirmelerini yaptı.
Bir gazetecinin “Dünyada talep yetersiz, arz fazla. Firmalar kapanma riskiyle karşı karşıya. Bizim firmalarımız da riskli. Buna karşı nasıl önlem alınabilir?” sorusu üzerine Gedikli, Varlık Fonu’nun ve tasarrufların artırılmasının önemini vurguladı.
Bundan 3-4 yıl önce altın borsası başkanının insanların elinde 100 milyar dolarlık altın olduğunu açıkladığına işaret eden Gedikli, “Bunları ekonomiye süratle kazandırmamız lazım. İnsanların elindeki altınları devreye sokabilmek için de altın üzerine yeni kağıtlar oluşturmak ve bunun ikincil piyasasını kurmak lazım. İnsanlar bunu kolayca alıp satabilmeli ki altınını getirip teslim etsin.” diye konuştu.
Gedikli, İslami bankacılık ve enstrümanlarını da çok önemsediklerini vurgulayarak, bugün İslami bankacılık alanında dünyada en etkili ülkenin İngiltere olduğunu, Türkiye’nin bunu rahatlıkla yapabileceğini ifade etti.
Gelecek süreçte paylaşım odaklı ekonomi anlayışına geçilmesi gerektiğini anlatan Gedikli, “Paylaşım odaklı derken bütçe üzerinden yapılacak ikincil paylaşımı kastetmiyorum. Her insanın bir iş sahibi olması lazım, bu şart. Bunu önemsemek zorundayız. Yoksa sistem çalışmıyor işte.” dedi.
Gedikli, girişimcilik kültürünün Türkiye’de yaygınlaştırılması ve temel faktör olması gerektiğini anlatarak, Türkiye’nin ürettiği şeyi pazarlayacak şekilde ürettiğini kaydetti.
Yasama ile yürütmenin iç içe olması en büyük sorun
Bir gazetecinin, başkanlık sisteminin sıradan vatandaş için ne getirebileceğine yönelik sorusu üzerine Gedikli, parlamenter sistemde en büyük sorunun yasama ile yürütmenin iç içe olmasından kaynaklandığını belirterek, “Bakanlar meclise çok vakit ayırmak zorunda kalıyor. Başkanlık sisteminde artık bakan falan olmayacak. Şimdiki bakanlar, başkanlık sisteminde başkan adına yetki kullanan sekreterler gibi oluyor. Yürütme tek başlı, etkin oluyor ve vaktini de yine yürütme ve icraya ayırıyor” diye konuştu.
“Gensoru olmayacak mı?” şeklindeki soru üzerine Gedikli, “Tabii ki olacak. Hatta daha etkili olacak” yanıtını verdi.
Gedikli, milletvekilinin daraltılmış bölgeden geleceği için gücünün artacağını vurgulayarak, kanun teklifi verme hakkının bulunduğunu söyledi.
Başkanın tek başına yetkili olduğu bir yerde bürokrasinin ona uygun hareket etmek zorunda olduğunu ifade eden Gedikli, Türkiye’nin geniş bir çevreye hitap ettiğini, kültürel ve ticari anlamda da dinamizm kazanılacağını kaydetti.
“Kapitalizm sosyalleşecek mi? Sosyalizm halini mi alacak?” sorusu üzerine Gedikli, sonu gelen şeyin kapitalizm değil, küresel finans olduğunu söyledi.
Bir gazetecinin refah dağılımını, “Emeklilere, emekçilere daha fazla pay vereceğiz demek” diye tanımlaması üzerine Gedikli, “Tabii. Talep yok, talep olabilmesi için devlet yapılarının talebi oluşturabilecek mekanizma yapması gerekecek” dedi.
Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkıp çıkamayacağına ilişkin bir soru üzerine Gedikli, “Orta gelir tuzağından çıkarız, çıkmamamız için bir sebep yok.” yanıtını verdi. Gedikli, mesleki teknik eğitimin Türkiye’nin her yerinde yaygınlaşması gerektiği vurguladı.
“(Başkanlık sistemi) Meclisin çeşitliliği artacaktır”
Türkiye’nin yaşadığı siyasal süreci anımsatan Gedikli, “Parlamenter sistemde krizleri, kaosları kolay üretiyorlar. Çünkü vesayet var. Biz ‘üst akıl’ falan diyorduk çoğu kişi ‘Nereden çıkarıyorsunuz?’ diyordu. Hayal olmadığını 15 Temmuz gecesi gördük, şimdi gerçek sahipleri ortaya çıkıyor.” diye konuştu.
Gedikli, başkanlık sistemiyle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“Başkanlık sisteminde şunlarla uğraşmayacağız; Koalisyon olur mu? Hükümet düşer mi? Güvenoyu alabilir mi? Parlamenter sistemde bunlarla uğraşmaktan teknolojiye, Ar-Ge’ye, şuna buna sıra gelmiyor. 367 diye bir şey icat ediyor adam. Kardeşim o zamana kadar hiç kimse bunu gündeme getirmemiş, yapmamış, sen birdenbire nereden icat ettin bunu. Dolayısıyla parlamenter sistemin böyle çok arızası ve sorunu vardır. Başkanlık sisteminde bunlara son veriyoruz. Bunu Cumhurbaşkanımızın meselesi olarak görmek de çok yanlış bir şey. Bunu her lider gündeme getirdi. Süleyman Demirel de, Turgut Özal da bu ihtiyacı gördü. Tek başına iktidar olanlar zaten bunu hemen görüyor. Sistemin nerede tıkandığını, sıkıntının nerede olduğunu tespit ediyor anında, ‘başkanlık sistemi lazım’ diyor. Demirel’in ‘başkanlık sistemi tartışılmalı’ diye bir sürü açıklaması var. Bu ihtiyacın olduğu aşikar… Dolayısıyla Türkiye’nin bu sebeplerden dolayı böyle bir şeye ihtiyacı var.”
Türkiye’nin bu anlamda şu anda 1990’lı yıllardan daha iyi durumda olduğunu belirten Gedikli, “Birileri de bunu görünce, ‘1990’lı yıllarda biz bu işleri böyle hallediyorduk, şimdi olmuyor’ diyor. Çünkü, yapma iradesi ve milletin iradesi daha sağlam. Tabii ki başkanlık seçimi için geniş bir perspektif gerekiyor. Bunun örneğini 2014’de gördük zaten. Yüzde 51’e talip olmak zorunda seçilmek için. Muhtemelen de iki siyasi eğilim üzerinden gidecektir. Bazı partilerin küçülme ihtimali var. Başkanlık sisteminin doğasında bu oluyor. İki ana şey oluşuyor, diğer partilere yasak yok. Baraj düşeceği için meclisteki temsil çok çeşitli olabilir. İstikrar da temsil gücü de artıyor. Daha çok renk, sinerji, yürütme gücü olarak daha etkili. Türkiye’nin de önümüzdeki süreçte buna ihtiyacı var” şeklinde konuştu.
ABD’nin 45. Başkanı olarak Donald Trump’ın seçilmesinin Türkiye’yi ve çevresindeki ülkeleri nasıl etkileyeceğine ilişkin bir soru üzerine Gedikli, ABD’nin, Türkiye’yi daha fazla muhatap almak zorunda olduğunu dile getirerek, devlet yapıları olarak olaya bakıldığında ilişkileri geliştirme ihtiyacının arttığını, stratejik ortaklık gibi konuların yeniden konuşulabileceğini aktardı. Trump ile ilişkilerin ne durumda olduğuna yönelik bir soruya da Gedikli, “Siz Putin’e hayran dediniz ama Sayın Cumhurbaşkanımıza daha çok hayran, çok açıklaması var” dedi.
Bir gazetecinin, İsrail Genelkurmayı’nın her yıl İsrail’in en aykırı adamlarını bir otelde toplayarak kendisini eleştirmelerini istediğini böyle bir uygulamanın Türkiye’de de olup olmayacağını sorması üzerine Gedikli, “Şu anda eleştirmeyen yok. Türkiye çapında eleştiri var” dedi.
Gedikli, Avrupa’nın Türkiye’ye muhtaç olduğunun altını çizerek, ABD’nin inisiyatifine bırakıldığında Avrupa’nın işinin zor olduğunu anlattı.
EGD Yönetim Kurulu Başkanı Celal Toprak’ın moderatörlüğünü yaptığı toplantıya, ekonomi gazetecilerinin yanı sıra Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da katıldı.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.