Mehmet Ali Doğan >> Borsacılık, ülkemiz topraklarında çok çok eskilere dayanıyor. Lidyalılar, ilk parayı Salihli yakınlarında bulunan Sardes’te bastılar. İnsanlık, ürün takası yerine parayı kullanmaya başladı. İlk borsa da Anadolu’daydı. Kütahya’nın Çavdarhisar İlçesi’ndeki Aizonoi Antik Kenti, uluslararası arenada en eski borsa olarak kabul görüyor. Duvarlarında, burada satılan malların fiyatlarına ilişkin yazılar yer alıyor. Borsa İstanbul’un köklerinin dayandığı, bugünkü anlamda borsacılık ise 1873’e kadar uzanıyor. Bugün, bir buçuk asır sonra Türkiye, borsacılıkta dünyadaki emsalleriyle yarışır bir borsayı inşa etmiş durumda. Borsa İstanbul’da pay piyasası ürünleri, türev ürünler, borçlanma araçları, repo, kıymetli maden, kıymetli taş ve İslami finans ürünleri gibi geniş bir yelpazeye yayılan ürünler alınıp satılıyor, takas, saklama ve kayıt işlemleri gerçekleştiriliyor. Ancak iş bunlarla kalmıyor. Borsa İstanbul Genel Müdürü Tuncay Dinç’e göre, “Borsalar bundan sonra, daha küçük olarak kalmak yerine, daha büyük ve erişimlerini güçlendirmiş borsalar haline gelmek zorundalar.” Bu nedenle 2000’li yılların başına kadar yurt içinde derinleşmeye çalışan Borsa İstanbul, artık çalışmalarının yönünü uluslararası boyuta çevirdi. Öyle ki, Borsa İstanbul, dünyanın en gelişmiş piyasalarında devasa büyüklükteki borsalarla da ortaklık yapıyor, Borsa İstanbul’un sinerjisinden yararlanmak isteyen çevre ülkelerin borsalarıyla da… Dinç, Borsa İstanbul’un “Hem İslam ülkeleri açısından, hem Ortadoğu, hem Batı ülkeleri açısından çekim alanı olarak, bütün ürünlerin hepsinin birden işlem göreceği bir borsa” olduğunu hatırlatıyor. Tuncay Dinç’in altını çizdiği bir konu da, borsanın İslami olup olmadığından çok, ürünlerin İslami prensiplere uygun olup olmadığı… Kendisiyle, Borsa İstanbul’un halka arzından, Nasdaq’la teknik işbirliği ve ortaklığa; EBDR’nin ortaklığından, Londra’da işlem gören BİST 30 Endeksi’ne; Türkiye yakınındaki ülke borsalarıyla ortaklıklardan; Katar, İran gibi ülkelerin iş birliği taleplerine; ne varsa merak edilen her konuyu derinlemesine konuştuk. Konuşmada, yeni haberler de vardı.
Önümüzdeki dönemde Borsa İstanbul’da iki pazar olacağını, birinin yıldız pazar, diğerinin de ana pazar olacağını belirtiyor Borsa İstanbul Genel Müdürü Tuncay Dinç. Yeni çalışmalardan bazılarından bahsedecek olursak; mesela, geçmişte uygulamaya konmuş ama bir takım nedenlerle ilgi görmemiş olan borsa yatırım fonları yeniden geliyor. Maliye Bakanlığı ile olan süreçler tamamlanmak üzere. Şirketlerin halka arzını kolaylaştıracak vergisel düzenleme ve teşviklerin de yolda olduğu mesajı da satır aralarında var. Tahvil ve bono piyasalarının büyütülmesine ilişkin çalışmalar, konut piyasasına finansal kaynak sağlayacak projeler yakında Borsa İstanbul’dan duyurulacak uygulamalar olacak.
ORTAKLIKLAR, TEKNOLOJİK YENİLİKLER
Daha önce yurt içinde borsanın derinlik kazanması için; şirketlerin borsaya katılması, hisselerinin işlem görmesi üzerine yapılan çalışmalar yapılıyordu. Ancak son dönemlerde Borsa İstanbul çalışmalarının, uluslararası boyuta taşındığını gözlemliyoruz. Ortaklıklar ve işbirlikleri gündemde. Yurt içi ve yurt dışında süren ikili bir çalışma sözkonusu. Neler söylersiniz?
Aslında ikili bir yapı doğru. Her zaman hem yurt içine, hem yurt dışına yönelik olarak faaliyetlerimiz sürüyor. Burada, yurt içindeki faaliyetlerimizi durdurmuş ya da azaltmış değiliz, ancak yurt dışındaki faaliyetlerimizi biraz arttırdığımız için, bundan dolayı bu konu çok öne çıkıyor. Bu da Borsa İstanbul’un vizyonuyla alakalı. Çünkü 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu değiştirilirken, Borsa İstanbul’a orada bir takım haklar ve görevler verildi. Bunlardan bir tanesi, Borsa İstanbul’u halka arz etmek. Bir tanesi de Borsa İstanbul’u stratejik ortaklıklar yoluyla daha stratejik hale getirmek. Biz de bu kanunla veren çerçevede Borsa İstanbul’u, Türkiye’nin İstanbul’u global bir finans merkezi haline getirme projesiyle bütünleştirip, Borsa İstanbul’u bir çekim alanı haline getirmeye çalışmıyoruz. Bu konuda da çalışmalar yapıyoruz. Öncelikle kendi teknolojik altyapımızı buna hazır hale getirmek istedik. Bunun için de geçtiğimiz dönemde, benden önce, bir takım firmalarla, borsalarla bir arayış yapılmış ve bir değerlendirmeden sonra Nasdaq’ta karar kılınmıştı. Bizim Nasdaq projemiz olabildiğince hızla devam ediyor. Bunun da bize sağlayacağı şu olacak; Nasdaq projesi tamamlandığında, burada uluslararası yatırımcıların da çok rahat işlem yapacağı bir platform yaratmış olacağız. Çünkü bazı yatırımcılar var ki, çok hızlı ve çok yoğun bir şekilde işlem kapasitesine sahip istiyorlar. Borsa İstanbul’da şu anda bizim kullandığımız teknoloji, ki, o da aslında Nasdaq’a aittir, 1993 yılında işlemlere açılmış olan bir teknoloji. Biz; şu anda world class yani, dünya çapında bir teknolojiyle değiştirmek istiyoruz, bu sayede yabancı yatırımcıyı buraya çekmek istiyoruz. Bunun yanında biz Borsa İstanbul’un kimliğini de farklılaştırmak istiyoruz. Şimdiye kadar Borsa İstanbul, eskiden İMKB diyordu devlet, Türkiye’nin borsası gibi bir algı anlayışı vardı, ama bundan 10 sene sonra, 15 sene, 20 sene sonrasına bakarsanız, artık ülke borsalarından daha ziyade, uluslararası borsalar daha çok öne çıkmaya başlayacak. Biz de Borsa İstanbul’un uluslararası kimliğini daha nasıl artırırız diye bir çalışma içerisindeyiz.
GLOBAL BORSA OLMANIN ADIMLARI
Bir konu da, Nasdaq’tan bahsettik, öncelikle onu söyleyeyim. Nasdaq ayrıca şu anda Borsa İstanbul’un yüzde 5’ine sahip bir ortak. Biz bunun yanında ikinci bir ortak olarak EBDR (Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası) ile görüşmeler yaptık. EBDR ile yaptığımız görüşmelerde Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk payının, onlara satılması konusunda prensipte anlaştık. Onlarla bir protokol imzaladık. Protokol şu anda SPK’nın onayında. Onay çıkar çıkmaz, inşallah onlar da ortak olacaklar. Tabii bunlar ortaklık düşündüğümüz tek iki kuruluş değil, bunun yanında, bize kendiliğinden gelen başka yabancı kuruluşlar da oldu. İngiltere’den, Avrupa’dan, Katar’dan yatırımcılar… Dediler ki, biz sizinle ortak olmak istiyoruz, açık açık bunu söylüyoruz. Biz sadece onlara şunu ifade ettik, şu an için biraz bekleyin. Çünkü bunlar onay sürecine tabi olduğu için, onayla ilgili kanuni düzenleme sene sonuna, bize verilen yetkiyi ortadan kaldıracağı için, öncelikle bunun uzatılması gerekiyor. Bu uzatıldıktan sonra, biz bu çalışmalara devam edeceğiz. Ve şunu da istiyoruz biz; Borsa İstanbul sadece Türkiye’nin sahip olduğu bir borsa değil, aynı zamanda İngiltere’den, Amerika’dan, İslam ülkelerinden, mesela Katar’dan, Arabistan’dan yatırımcıların da sahip olduğu, hatta çevre ülkelerden yatırımcıların da sahip olduğu bir borsa olsun. İstiyoruz ki, burayı global bir borsa olarak konumlandırma emelimize doğru adım adım hareket edelim. Bu neyi sağlayacak? Bütün dünyada yatırımcıların içinde olduğu bir borsa, öncelikle Borsa İstanbul’un uluslararası kimliğini teyit etmiş olacak. İkincisi bunu, İstanbul’un global bir finans merkezi olma hedefiyle bütünleştirdik. Buraya daha fazla yabancı yatırımcı çekme imkanına kavuşmuş olacağız. Üçüncüsü, Türkiye’ye değer katacak, Borsa İstanbul’un değerini artırmış bir iş yapmış olacağız.
‘LONDRA TAKAS MERKEZİ’NİN YÜZDE 2 ORTAĞIYIZ’
Bu sadece ortaklık şeklinde değil, aynı zamanda işbirlikleri de sözkonusu. Londra Borsası’yla işbirliğiniz var mesela… Şu an soruyu sorduğum gün itibariyle de Londra’da BİST 30 Endeksi işlem görmeye başladı. Bunlara biraz açıklık getirebilir misiniz?
Bugün, bizim BİST 30 Endeksi’nin işlemleri Londra’da işlem görmeye başladı. Bunun için hayırlı olsun diyelim. Bu bizim açımızdan çok sevindirici, gurur verici bir şey. Çünkü Borsa İstanbul’daki ürünleri uluslararası borsalara açıyoruz ve Londra Borsası’nın yatırımcı tabanını da işin içine katarak, Borsa İstanbul’a erişim imkanlarını artırmış oluyoruz. Bu bizim Londra Borsası ile yaptığımız işbirliği, birinci adımdı. Bunun haricinde, başka borsalarla konuştuğumuz konular da var. Adım adım gerçekleştirdikçe, burada diğer borsalarla da işbirliğini göreceksiniz. Türkiye içinde yaptıklarımız aynen devam ama Türkiye dışında yaptıklarımızın hızını ve seviyesini artırmak istiyoruz ki, İstanbul global merkez olma yolunda ilerlesin. Londra meselesi bunun başlangıcı oldu. Türkiye ve Borsa İstanbul açısından, çok güzel bir görünürlük sağladı. Başka borsalarla da iş birliklerimiz var, bunları da önümüzdeki dönemde canlandıracağız ve güçlendireceğiz. Aynı zamanda şunu da saymak istiyorum burada… Londra Borsası’yla yaptığımız iş birliğinde; oradaki obsiyonların takası, Londra’daki takas merkezinde (LSEG) yapılacak. Biz bu Londra’daki takas merkezinin de yüzde 2 ortağı olduk. İşlemler, bizim de ortak olduğumuz, içinde olduğumuz bir kuruluş tarafından yapılacak. Bu da bizim yurt dışındaki ortaklıklara verdiğimiz önemi gösteriyor. Bir tanesi bunlardan LSEG, Londra’daki takas merkezi… Bunun yanında bizim çevre borsalarda da ortaklıklarımız var. Borsa Hersek Borsası’nda, Kırgızistan Borsası’nda ve Azerbaycan Borsası’nda ve Karadağ Borsası’nda var.
Katar ile ortaklık görüşmelerini de bu ay duyurdunuz. Burada süreç nasıl işleyecek?
Katar’la işbirliği anlaşması yaptık. Ama o işbirliği anlaşması sadece girizgahtı, sadece iyi niyet anlaşmasıydı. Bundan sonra da dedik ki hemen bir çalışma grubu kuralım. Katar’la yılda iki kere, bir kere Türkiye’de bir kere Katar’da olmak üzere bir araya gelip, buluşup yönetim düzeyinde bir çalışma yapalım ve ortak ürün çıkaralım. İki borsa arasında entegrasyonu artıralım ve Borsa İstanbul ve Katar Borsası’nın erişim engelleri varsa, o engelleri ortadan kaldıralım. Bizi çok güzel karşıladılar ve onlar da aslında Borsa İstanbul ile işbirliğini geliştirmek istediklerini, çok yakın çalışmak istediklerini ifade ettiler. En yakın zamanda zaten bir çalışma grubu kuruyoruz ve Katar Borsası’yla çalışmaya başlıyoruz.
Konudan ve bölgeden fazla uzaklaşmadan İran’ı sormak istiyorum. Nükleer Anlaşması sonrasında İran ile borsa ilişkilerinde ne durumdayız?
İran Borsası bizimle işbirliği yapmak istediğini belirtti. Bize bu konuyla ilgili bir mektup gönderdiler. Ancak biliyorsunuz bu gelişmeler çok yeni. Ama biz de onları İstanbul’a davet ettik. Buraya gelmek istiyorlar, bizimle bu konuları görüşmek istiyorlar, ne gibi bir işbirliği yapacaklarını anlamak istiyorlar.
Bu arada Borsa İstanbul’un şöyle bir önemi ortaya çıkıyor. Biz hem bir yanda Nasdaq’la, Amerikan Borsası’yla, bir Londra’yla, Londra Metal Borsası ile yaptığımız işbirliği anlaşmasıyla Hong Kong Borsası’yla, dünyanın her bir yandaki global borsalarla işbirliği ağı oluştururken; aynı zamanda kendi bölgemizdeki borsalarla, hem ortaklıklar yoluyla, hem işbirliği anlaşmalarıyla, yani; hem Batı’yla hem Doğu’yla çok rahat işbirliği yapan Borsa İstanbul’u bu konuda bir işbirliği haline getirebilen bir konumda olmak istiyoruz.
Belki baştan sormam gerekiyordu, yeni bir yaklaşım var. Dünya borsacılığı nereye evriliyor? Bütün borsaların birbiriyle ortaklıkları ve ürünleriyle işbirlikleri var. Bunları değerlendirebilir miyiz, ne dersiniz?
Burada iki akımdan bahsetmek gerekiyor. Bir tanesi, borsalarda ortakların, borsalardaki aracı kuruluşlar olmasından daha ziyade, artık borsa dışındaki oyuncular olduğunu görmeye başlıyoruz. Dünyanın pek çok borsasında eskiden, borsadaki aracı kuruluşlar, o borsaların payına sahipken, ortağıyken, bu bütün dünya borsaları açısından giderek, borsadaki paylarının halka açılması, özelleştirilmesi yoluyla, pay sahiplerinin tamamen borsanın dışında olması gibi bir süreç var ki, bu süreç zaten buraya da yansıyor. Daha önce İMKB’de buradaki aracı kuruluşların payı daha yüksekken, şu anda, bizim borsamızda da özellikle Hazine’nin payı yüksekken, bizim borsamızda da halka açılma yoluyla bu hisseleri halka açmak istiyoruz. Ve profesyonel ve kurumsal yatırımcılara bunları devretmek istiyoruz. İkinci söyleyeceğim şey ise, borsalarda bir konsolidasyon sürecinin yaşanmakta olduğunu ve erişimin borsalar bazında artmakta olduğunu ifade edelim. Mesela Avrupa’da bazı borsalar bir araya gelerek, daha büyük bir yapı oluşturuyorlar. Eskiden Fransa Borsası, İtalyan Borsası diye biz konuşurken, bu borsaların bir araya geldiğini ve tek bir grup altında bazı borsaların toplanmaya başladığını görüyoruz. Mesela Londra Borsası, İtalyan Borsası’nın sahibi oldu. Şimdi, Fransa Borsası’nın içinde olduğu başka bir grup var.
Borsalar bundan sonraki yıllara baktığımızda, ileriye doğru baktığımızda, daha küçük olarak kalmak yerine, daha büyük ve erişimlerini güçlendirmiş borsalar haline gelmek zorundalar. Aksi halde yatırımcıya erişim açısından ve yatırım çekme açısından borsalar kısıtlı kalmış olacak. Zaten bizim Borsa İstanbul açısından bakarsanız, vizyonumuz şunu gerektiriyor; biz hem bu yaptığımız işbirlikleriyle diğer borsalarla bir ağ oluşturmak istiyoruz hem de kurumsal yabancı yatırımcıyı buraya çekmek için, kendi bölgemizdeki borsalarla ortaklıklar yoluyla, onlarla bir entegrasyon zaten sağlamak istiyoruz.
Borsa deyince akla illa hisse senedi geliyor. Ancak metal piyasası da var, ürün piyasaları da. Borsa İstanbul, bu piyasalarda daha derinlikli bir çalışma içinde olsa gerek. Özellikle sanayicilerin ilgilendiği ama şimdiye dek pek öne çıkmayan bu çalışmalar hakkında neler söylersiniz?
Bizim aslında dört tane piyasamız var. Pay piyasası haricinde, borçlanma araçları piyasamız var. Vadeli işlemler ve opsiyon piyasamız var ve bir de bunun yanında kıymetli taşlar ve madenler piyasamız var. Kıymetli taşlar ve madenler piyasası daha önce İstanbul Altın Borsası olarak bilinen borsanın buraya katılımıyla oluştu. Vadeli işlemler ve opsiyon piyasası ise daha önce İzmir’de VOB A.Ş. olarak bilinen borsanın buraya katılıyla oluştu. Borsaları tek çatı altında birleştirilerek, erişim kolaylığı ve sinerji sağlamış olduk.
Sanayi ile işbirliği noktasında, sanıyorum son dönemlerde yaptığımız şeyleri kastediyorsunuz. Öncelikle çelik kontratları ve enerji kontratları konusunda yeni ürünler çıkardık. Enerji ve çelik şirketlerini buraya, işlem yapmaya davet ettik. Çünkü onlar açısından da kendi ürünlerini, hammaddelerini güvence altına almak ve ilerideki ürün fiyatlarındaki dalgalanmalardan da etkilenmemeleri açısından onların kullanabildiği bir piyasa var, vadeli işlem ve opsiyon piyasası var. Bunun yanında, hurda çeliğin Türkiye’de daha fazla işlem görmesi açışından çalışmalarımız var. Tabi bununla ilgili Maliye Bakanlığı ile görüşme yaptık. Orada vergi ile alakalı çözülmesi gereken konular var. Türkiye hurda çelikte dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi. Biz eğer burada Türkiye’deki piyasayı canlandırabilirsek, bu konuda dünyanın önde gelen borsalarından bir tanesi olacağız.
Bunun yanında altın piyasasından da bahsetmek istiyorum. Türkiye altında çok iyi bir yerde. Çünkü, fiziksel altın talebinde dünyada dördüncüyüz ve altının yoğun bir şekilde işlem gördüğü ülkelerden birisiyiz. Altın borsasını özellikle destekliyoruz ve orada yeni bir ürün daha çıkartmak istiyoruz. Üründen kastım şu; mobil bir platform üzerinden kullanıcıların borsaya çok daha yakın ve rahat bir şekilde erişebilecekleri bir ortam yaratmak istiyoruz. Bu Türkiye’de zaten halkın altına olan ilgisinden dolayı, ilgi göreceğini düşündüğümüz bir uygulama olacak. Diğer dünya borsalarını da inceledik, başka bir dünya borsasında gördük bunun örneğini. Burada da biz aynısını yaparsak, katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
Külçe altın, gram altın, Cumhuriyet altını gibi farklı ölçülenme ya da tanımlamalar olacak mı?
Altın piyasası dediğimizde orada en çok işlem görenler, 13 kilo civarındaki baarlar ya da 1 kilo civarındaki baarlar. Baar dediğimiz şey, bir külçe. Külçe üzerinden daha çok işlem görüyor. Şu anda bizim borsamızda Cumhuriyet altını ya da çeyrek altın işlem görmüyor. Ama tabi, daha ileri bir döneme baktığımızda, bundan sonraki dönemde, bunların buraya gelmemesi için hiçbir sebep yok ve kuyumcular kendi aralarındaki yaptıkları işlemlerde de burayı kullanabilirler.
Bunun yanında, altın tarafıyla ilgili şunu söylemek lazım. Saklama hizmeti veriyoruz. Değişik yerlerde bulunan 60 tondan fazla altınımız var kasalarımızda.
Merkez Bankası’nın rezerv olarak sakladığı altından başka bir kaynaktan mı bahsediyoruz?
Merkez Bankası’nın altınlarının bir kısmı bizde. Bir kısmı yurt dışında. Bizdeki kısmı giderek artırıyorlar. Şu anda 40 tonun üzerinde burada altını var. Park etmiş durumda ciddi bir saklama hizmeti veriyoruz.
VADEYİ FARKETMEK VE FİNANSAL OKURYAZARLIK
Vade konusu hep tartışılan bir konu. Vadeli işlemler piyasasını bu boyutuyla açmanızı isteyeceğim. Bu tarafın biraz açıklanmaya ihtiyaç olduğu kanısındayım, neler söylersiniz?
Orada aslında, haklı olduğunuz bir taraf var. O da şu, daha çok BİST 30 dediğimiz endeks üzerindeki vadeli işlemler. Biraz da dövizlerdeki vadeli işlemler diğerlerinden çok daha fazla yer alıyor. Diğerleri çok fazla kullanılmıyor. Az önce enerjiden, hurda çelikten, altından bahsettik. Bunların hepsinde aslında bir vadeli işlem tarafı var. Bunların olabilmesi için piyasadaki özellikle kotalı oyuncuların, bunlarla ilgisini ve farkındalığını artırmak gerekiyor. Bunun için de biz finansal okuryazarlık programlarına biz elden gelen desteği veriyoruz. Biz vadeli işlemler piyasasıyla ilgili her sene, özellikle üniversite öğrencileri arasında bir yarışma yapıyoruz, Boğaziçi Üniversitesi’nin bir klübüyle beraber. Türkiye’nin değişik yerlerinden üniversite öğrencileri buna katılıyorlar ve bunu en iyi kullanan öğrenciyi ödüllendiriyoruz. Buna üniversite çağından başlıyoruz. Çünkü bugün Türkiye’de pek çok şirketin yöneticisi, hatta finansal yöneticisi dahi bu piyasaların ne işe yaradığını, nasıl kullanıldığını çok fazla bilmiyor. Bu piyasalar halbuki ne sağlayacak? Hedge etmek dediğimiz, yani gelecekteki fiyat farklılıklarını, fiyat dalgalarını absorbe etmelerini sağlayacak, onların kendi operasyonlarına yoğunlaşmalarını sağlayacak ürünlerimiz var burada. Onları kullandıkları takdirde, bu ürünlerden haberleri olduğu takdirde, daha fazla bilgileri olduğu takdirde, bu piyasalar onlar açısından her zaman vazgeçemeyecekleri ve her zaman kullanmak isteyecekleri bir piyasa olacak. Ancak bu biraz bizim ülkemizde zaman alacak. Çünkü bu finansal okuryazarlıkla doğrudan alakalı. Bunun bir anda olmasını beklemiyoruz ama yurt dışı piyasalara bakarsak, yurt dışında türev ürünler, hacim olarak pay piyasalarındaki ürünlerden çok daha fazla. Türkiye’de de gelişme o yönde olacak. Bizim tahminimiz ve beklentimiz bu.
Borsa yatırım fonları Türkiye’de ne durumda?
Ülkemizde geçmişte, borsa yatırım fonları uygulamaya konuldu. Ama çok ilgi görmedi. Dünya örneklerine bakarsak, dünyada borsa yatırım fonları, türev ürünlerin de ötesinde. Yani hedge fonlardan çok daha fazla işlem oluyor, borsa yatırım fonları üzerinden. Ülkemizde de şu anda, yine Maliye Bakanlığı ile bir görüşmemiz oldu, bunu canlandıracak birkaç önlem alındığı takdirde burada da ciddi bir gelişme olacağını düşünüyoruz.
KOBİ borsası çok konuşuldu, Gelişen İşletmeler Piyasası diye uygulamaya kondu. Ancak uygulamalarda başarısız bir süreç gözlemledim. Buraya biraz açıklık getirebilir misiniz, neden böyle oldu?
Bu konuda KOSGEB ile bizim yapmak istediğimiz bir çalışma var. KOSGEB’in halka arzlarda, özellikle orta ölçekli işletmelerin buraya gelmesinde onları teşvik edecek bir konumda olmasını istiyoruz. O konudaki görüşmelere başladık ama şu an o görüşmeleri tamamlamış değiliz. Tabi burada orta ölçekli işletmelerin borsaya gelmesinden ziyade, biraz yatırımcıdaki beklenti, büyük çaplı işletmelerin buraya gelmesi yönünde. Çünkü, büyük çaplı işletmeler buraya geldiğinde, onların yaratacağı işlem hacmi belli bir derinliği sağlamış oluyor, yatırımcı açısından. Orta veya küçük işletmeler geldiğinde, onların yaratacağı işlem hacmi sınırlı kaldığı için, yeterince derinlik sağlanmıyor ve yatırımcıya yeterli çekiciliği sağlamıyor. Bu konuda ne yapabiliriz dedik ve arkadaşlarımızla bir araya geldik. Dedik ki, pazarları ayrıştıralım. Hepsi ulusal pazardaydı, tek bir pazardaydı. Bunu şöyle yapalım dedik: Önümüzdeki dönemde bir yıldız pazar olacak. Bir ana pazarımız olacak. Belli büyüklükteki şirketleri yıldız pazara alıyor olacağız, daha ufak ölçekteki şirketleri ana pazara alacağız. Pazarı farklılaştırarak, yatırımcı açısından da erişimi farklılaştırarak bir teşvikte bulunmak istiyoruz, müşteriler açısından.
1 milyon 300 işletmemiz var, ancak Borsa İstanbul’da işlem gören şirkette bine varamadık! Ne dersiniz?
Şimdi artık bin bile bir şey değil, Borsa İstanbul ve Türkiye için, bunun binlerce olması lazım. 1 milyon 300 işletmeden zannediyorum 800 bin tanesi aktif. Halka açılmanın sağlayacağı faydaları biz tam olarak hayata geçirebilmiş değiliz, Türkiye’de. Veya fark edebilmiş değiliz. Aslında her zaman şu oluyor borsa açışından… Finansal bir getirisi var mı, diye bakılıyor. Ve bu konuda şirketler şunu bekliyorlar, halka açıldığımızda bir kaynak ediniyoruz ama büyük bir yükümlülük altına giriyoruz, madem yükümlülük altına giriyoruz, halka açık şirketlere daha uzun vadeli, bir takım teşvikler olması gerekmez mi, diyorlar bize… Şimdi bununla ilgili bir takım çalışmalar yapıldı, bir kısmı hayata geçirildi. Mart ayında çıkarılan son torba kanunda, nakdi sermaye artışlarında, halka açık şirketler için, ödeyecekleri Kurumlar Vergisi’nde bankaların ortalama faiz oranına göre, bu nakdi sermaye artışı üzerinden bir vergi teşviki getirildi, sınırlı da olsa. Aslında beklenti daha büyük, daha farklı teşvikler bekleniyor. Ancak ben şu tarafına dikkat çekmek istiyorum, çok önemli. Şirketlerin sürdürülebilirliği, uzun ömürlü olması açısından ve özellikle aile şirketlerinin ileride şirketlerin yönetiminde veya ayrışmasında kargaşa yaşamaması için şirketlerin halka açılması çok önemli. Çünkü halka açık bir şirkette, hem kurumsallık öne çıkmış oluyor. Hem de şirketlerin hisseleri belli olduğu için, ben payımı almak istiyorum, gitmek istiyorum dediğinde birisi, onun payının değeri ortaya çıkmış oluyor. Ne kadar olmuş olduğu belli olmuş oluyor. Çünkü bazı örneklerde, Türkiye’de şunu görüyoruz, şirketlerin yönetiminde, ilk nesil, ikinci nesile yönetimi bıraktığında bir karmaşa ortaya çıkıyor. Şirketin nasıl yönetileceğinin yanında, bu şirkette bazen paylaşımlar, belli işlerin belli kardeşe, başka işlerin başka kardeşe kalmasıyla ve sinerjinin ortadan kalkmasıyla sonuçlanabiliyor. O yüzden Türkiye’de de aile şirketleri çok yaygın olduğu için, ben o şirketlerin buraya, borsaya gelmesini çok önemsiyorum.
Kurumsallaşma için hisse senetlerinin halka arzı bir metot olarak düşünülüyor ama şirketler için başka finansal kaynaklar da var. Diyelim ki bono çıkartmak. Borç ilişkisiyle firmayı kurumsallaştırma çabası bir seçenek olamaz mı? Borsanın sadece hisse senedi pazarı olarak algılanması yerine, bono pazarının da kaynak olacağının algılanması açısından soruyorum. Bankalardan daha kolay borç alıyor olmak bunda engel mi?
Türkiye’de şirketlerin krediye ulaşım olanakları sürdüğü müddetçe halka açılma ikinci tercih olarak gündemde duruyor. Biz hisse senedi piyasasını, yani pay piyasasını biraz daha fazla önemsiyoruz. O da şundan dolayı; gerçek kurumsallaşmayı getiren ve uzun vadede sürdürebilir bir karlılık içinde, büyüme içinde olmasını getiren taraf o taraf oluyor. Çünkü diğer dünya örneklerine baktığınızda, gelişmiş ülkelerde sermaye piyasalarının çok güçlü bir yapı içerisinde olduğunu görüyoruz. Para piyasasından daha önde olduğunu görüyoruz. Amerika’da İngiltere’de baktığımızda para piyasaları sermaye piyasalarından çok daha önde. Türkiye’de de sermaye piyasası ve para piyasası, geçmişte birbirine yakın seyrederken, şu geldiğimiz noktada, evet, bu bankaların müdahalesi demeyelim ama, bankaların daha kurumsal şekilde piyasada bulunmasından dolayı, para piyasası, sermaye piyasasının çok önüne geçmiş durumda. Oysa bizim burada da şirketlerin tahvil ve bono çıkartma imkanı var. Geçtiğimiz sene 2014’te 30 milyar dolar civarında kaynak, işletmeler tarafından buradan temin edildi. O bizim yolunu açtığımız, şirketleri davet ettiğimiz bir olanak. Hatta yurt dışından şirketleri de şu anda davet ediyoruz, gelin Türkiye’ye, Türkiye’den ihraç edin tahvilinizi… Hatta şunu da konuştuk, Dubai’de ortak sukuk ihracını, hem Dubai’de hem burada aynı anda eş zamanlı yapabilir miyiz diye… Çünkü biz hem konvansiyonel yöntemlerle, hem İslami yöntemlerle çıkarılan ürünlerin hepsinin burada işlem gördüğü bir borsayız. Hem İslam ülkeleri açısından, hem Ortadoğu ülkeleri açısından, hem de Batı ülkeleri açısından buranın bir çekim alanı olarak, bu ürünlerin hepsinin birden işlem göreceği bir alan olarak yer alabileceğini düşünüyoruz.
İstanbul’un finans merkezi olması çerçevesinde, uluslarararası bir İslam borsasının da kurulması sözkonusu. Borsa İstanbul’un yeni yere taşınmasıyla beraber bunların da hayat bulması planlanıyordu. Bu konular ne aşamada?
Aslında pay senetleri açısından konuşuyor olursak, biliyorsunuz, pay senedi dediğimiz şey, bir şirketin hisselerinin gösterildiği bir mekanizma. Bunların devredildiği yere de biz zaten borsa diyoruz. Borsanın İslami olmasından ziyade, ürünün İslami olup olmadığından bahsediyor olmamız lazım. Çünkü, borsayı şöyle düşünün. Bir market var. Bir markete gittiğinizde ekmek de alabiliyorsunuz, bazı marketlerde alkollü ürünler de satıyorlar. Bizim borsamızı da öyle düşünmek lazım. Bir finansal süpermarket. İsteyenler için değişik ürünler var. Yani burada banka hisseleri işlem görüyor, bunun yanında sukuklar da işlem görüyor. Hepsinin beraber bulunduğu bir borsayız. Çünkü global bir finans merkezi olma iddiası var ise İstanbul’un. Zaten hepsinin bir arada bulunduğu bir borsa olmak zorunda. Ama şu da bizim açımızdan önemli ki, küresel sermayeyi buraya çekmek için ve Türkiye’de bu konuda yatırım yapmak isteyen kişiler için ve kurumlar için de İslami ürünlerin sayısının artırılması lazım. Şu anda mevcutta bir katılım endeksimiz var. Belli bir kritere göre oluşturulmuş katılım endeksi var. Bunun yanında sukuk gibi ürünler var, borçlanma araçları piyasasında. Yani ben İslami ürünlere yatırım yapmak istiyorum diyenler için de burada ürünler var. Diğer ürünlere yatırım yapmak istiyorum diyen yatırımlar açısından da burada ürünler var. Bizim amacımız, bunların hepsinin burada çeşitliliğini artırıp, her isteyenin istediğini rahatça bulabileceği ve dünyanın değişik yerlerinden buraya sermaye çekebileceğimiz bir yapı oluşturmak.
Buraya şunu da eklemek lazım. Bir şirketin hissedarlarının el değiştirmesi daha önce Hazreti Resullullah zamanında da olan bir şey. Çünkü, o zaman kervanlar oluşturulup, Şam’a ya da diğer kentlere gönderilen kervanlar var. Biz tarihte okuduğumuz kitaplardan bu kervan hissedarlığının kişiler arasında zaman zaman el değiştirdiğini biliyoruz. O kervanlardaki hisseler, artık tam olarak bilemiyoruz, nasıl değiştiriliyordu? Muhtemelen organize bir piyasa yoktu ama bu el değiştirmelerin organize edildiği, gündeme geldiği yerlerdir. Bu yüzden borsa İslami midir, değil midirden ziyade, ürün İslami midir diye bakmayı ben çok daha önemli buluyorum. Bir de, İslami ürün çıkaran kurumların hepsinde İslami danışma kurulları var. Biz Borsa İstanbul olarak, İslami danışma kurulu oluşturmamız mümkün değil. Ama ne istiyoruz? Buraya İslami ürün getiren herkesin zaten kendisinin bir danışma kurulu olmasını istiyoruz, önemli olan o.
Geçmişte, İMKB olunan dönemde konut edindirmek için paylar çıkarılmıştı. Borsa, ülkenin önemli sorun alanlarında kaynak oluşturmak için hep düşünüldü. Makro ekonomiye katkı sağlayacak, tasarruf oluşturacak, böylesi yeni ürünler üretecek misiniz? Yeni çalışmalar sözkonusu mu?
Konut tarafında biliyorsunuz TOKİ, Türkiye’de çok ciddi bir iş yapıyor, her sene çok ciddi metrekare yaratıyorlar. Ciddi potansiyeli olan bir kurum ve özellikle dar gelirli vatandaş açısından, kayda değer, övünülecek iş yapan bir kurum. TOKİ ile yaptığımız görüşmelerde onlara, sizin ürettiğiniz projeleri gayrimenkul sertifikalarına dönüştürüp, bunları borsa aracılığıyla halka arzını yapabilir miyiz? Buna çok olumlu yaklaştılar. Dediler ki, bu hem bizim açımızdan finansman kaynaklarına daha erişim sağlayacak. İkincisi bu halk açısından da daha rahat tasarruf yapmayı sağlayacak olan bir şey ve borsanın da canlanmasını sağlayacak olan bir şey. Ayrıca bu ürün geçmişte belli bir dönem uygulanmış ama, o zaman ki şartların uygun olmamasından dolayı gündemden kalmış olan bir şey. Şu an mevzuatımızda var. Bununla ilgili şu an bizim çalışmamız başladı. Hem TOKİ ile çalışıyoruz, hem Maliye Bakanlığı tarafı ile de bu konuda görüşmemiz oldu. Bunu çok yakında değil ancak yakın bir gelecekte, o çalışma tamamlandıktan sonra bu ürünü Borsa İstanbul’da göreceksiniz.
“Borsa inecek mi, çıkacak mı” sorusuyla çok karşılaşıyor olmalısınız? Baştan mı sormam gerekiyordu yoksa! Yorumunuz nedir?
Borsa inecek mi, çıkacak mı? Bu biraz önümüze kristal küre koyup orada, söyle söyle kristal küre ne olacak, demeye benziyor. Borsalarda endeks iner çıkar… Aslında öemli olan yatırımcıların güven içinde yatırım yapmasıdır. Borsalar, inerken de çıkarken de kazanan kurumlar. Çünkü indiğimizde de işlem hacmi oluyor, çıkarken de işlem hacmi oluyor. Bizim geçen sene ağustos ayıyla, bu seneki ağustos ayını kıyasladığımızda yukarıdayız. Sekiz aylık dönemde, hem pay piyasasında, hem borçlanma araçlarında, geçen seneden daha yukarıdayız. Doların Türk Lirası karşısında artmış olmasına rağmen, dolar bazında da artmış durumdayız, geçen senenin sekiz aylık döneminin üzerinde bulunuyoruz.
Borsacılığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Ülkemizin içinde bulunduğu dönemlerde biraz karamsar haberler can sıkabiliyor ama biz uzun döneme bakıyoruz. Türkiye’nin son 10 yılına baktığınız zaman, büyüme 2002’den 2014’e kadar yaklaşık yüzde 4,8. Ayrıca ülkemizin borçluluk oranına bakarsak, GSYİH’ya göre Maasthrich Kriterleri’nin çok altında, yüzde 34. Halbuki şu anda bu, birçok AB ülkesinde bizden çok daha yukarıda. AB ortalaması geçen sene yüzde 87 idi. Onun için, biz şöyle bakıyoruz: Ülkemizin bir potansiyeli var, borsada ülkemizin o potansiyelinin henüz daha tam olarak kullanılmadığını görüyoruz. O potansiyel nasıl harekete geçirilir? Burada biz aracı olmak, kaldıraç vazifesi görmek istiyoruz. Çünkü Türkiye olarak bizim bir hammaddesi yok, doğal kaynak zengini değiliz. Petrol, doğal gaz gibi ürünümüz yok. O yüzden insana dayanan bir ekonomik gelişim içinde olmamız gerekiyor. Onun için katma değerli ürünleri bizim önemsememiz gerekiyor ki, finansal ürünler de bunlardan bir tanesi. Eğer borsa finansal ürünlerin rahatlıkla geliştirildiği, dünyanın her yerinden erişimin sağlandığı ve Türk insanı da bu şektörde çalıştığı bir şekle aracılık etmiş olursak, bizim açımızdan bu, bir övünç kaynağı olacak. Londra’ya bakın. Londra’ya gittiğinizde orada, finans alanında çalışan çok ciddi bir işgücü kapasitesi var ve bu İngiliz ekonomisine çok ciddi katkı sağlıyor. Türkiye’de de biz, kol gücüyle üretim yapmaktan ziyade, biraz daha sofistike ürünlere geçelim diyoruz. Eskiden buğday üretiyorsak, bugün artık cips üretelim diyoruz, bunu söylüyoruz. Ama aynı zamanda finansal bir ürün üretip, bunu dünyaya sunmak bu da ciddi bir sofistike üretim. Biz bunu çok fazla görmüyoruz. Bazen gözle görülür şeyleri destekliyoruz. Mesela otomobil fabrikasını, beyaz eşya fabrikasını gözle gördüğümüzde oradaki istihdamı çok yakınen hepimiz gözlemliyoruz ve bunun desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama buna yol açacak, bunları geliştirecek altyapı açısından bir finansal sektörün oluşması, sermaye piyasası sektörünün oluşması, sermaye sektörünün de aynı zamanda kendisinin de o işgücüne kaynaklık etmesi, bizim önem verdiğimiz hususlardan bir tanesi. Bu şekilde Türkiye’ye bir katkımız olursa, bizim açımızdan ne mutlu…
İMKB döneminde kurumunuza sadece bir şirket olarak bakılırken, şimdi, sermaye piyasasının tabana yayılmasında Borsa İstanbul daha kapsayıcı bir durumda rol almış gözüküyor.
Eskiden daha Türkiye içine yönelikken, biz bunu olabildiğince, ne kadar Türkiye dışından sermaye getirebilirsek, bu sermayeyi Türkiye’ye getirip, burada daha büyük bir hacim yaratırsak, Türkiye açısından da bu artı değer olmuş olacak.
(Fotoğraf: Sedat Özkömeç)
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.