230320141435564814365

Dr. Doğuş Emin >>  TEPAV >> Uber ve Airbnb hayatımıza ışık hızıyla giren iki yeni nesil şirket. “Uber” Almanca’da aşırı, ekstrem anlamına gelirken “Air” ise hepimizin bildiği gibi limitsiz olarak da yorumlanabilecek gökyüzü, hava demek. Gerçekten de “paylaşım ekonomisi” sistemine öncü olarak faaliyete başlayan, arkalarında büyük yatırım bankaları ve Silikon Vadisi teknoloji şirketleri olan bu iki şirket, ekstrem bir şekilde limit yokmuşçasına büyümelerine devam ediyor. Bakın işte en basitinden, 2009 yılında kurulan, kullanıcıları için mobil uygulama üzerinden taksi ve şoförlü lüks araç çağırmayı kolaylaştıran, arabası ve ehliyeti olan herkesin taksi servisi sağlayabileceği bir platform olan Uber’in bugünkü şirket değeri yaklaşık 17 milyar dolar. Üstelik sadece ön plandaki bu iki şirket yok, başkaları da var: Ev sahiplerinin tatil amacıyla evlerini değiş tokuş etmelerine yarayan MyTwinPlace (mytwinplace.com), yapılması gereken ufak tefek işlerin (zaman yokluğundan alınamayan köpek maması gibi) bir ücret karşılığında yakın çevredeki kişiler tarafından yapılması için aracı olan TaskRabbit (taskrabbit.com),  ev ya da işyeri önündeki uygun park yerlerinin ihtiyacı olanlara kısa süreli kiralanmasını sağlayan Parkatmyhouse (justpark.com) aynı mantıkla yürüyen fakat farklı kaynakların paylaşımını sağlayan global platformlardan sadece bazıları. Peki, bu paylaşım ekonomisi neden bir anda bu kadar popüler oldu ve en önemlisi kamu politikalarını nasıl ve hangi yönde etkilemesi bekleniyor?

Paylaşım ekonomisinin bu kadar hızlı popülerlik kazanmasında en önemli itici güç teknolojinin gelişmesi oldu. Gelişen teknoloji ve yaygınlaşan internet kullanımı sayesinde eskiden piyasaya sürülmesi mümkün olmayan ürünler düşük işlem maliyetleri ile tüketicilerin kullanımına sunuldu. Buna göre en küçük birim bile -bu; evde bir oda olabilir, ya da arabada bir koltuk, ya da uzun zamandır giyilmeyen bir gece elbisesi bile olabilir- tüketicilere ulaştırılarak değerlendirilir duruma geldi. İsterse tasarruf yapmak için müşteri olarak, isterse ek kazanç için sağlayıcı olarak herkesin kolayca bu sistemin içine bir şekilde entegre olabilmesi ve yaratıcılığın büyük kullanıcı kitlelerine ulaşmak için tek şart olması da şirketlerin iştahını kabartan faktörler oldu.

Geleneksel sistem teknolojiyle birlikte ortaya çıkan bu paylaşım ekonomisine doğal olarak tepki gösterdi. Geleneksel denetimlerden muaf olmalarının verdiği avantajla düşük ücretlerle servis sağlamaları ve haksız rekabet oluşturmaları sebebiyle paylaşım ekonomisi aktörleri taksicilerin ve otellerin yoğun baskılarına maruz kaldı. Sonuç olarak Chicago’da faaliyet göstermeye başladıktan sonra hızla popülarite kazanan Uber ilk olarak New York’ta yasaklandı. İlk defa 2012 yılının ekim ayında taksi ve araç kiralama şirketlerinin açtığı federal davayla karşı karşıya kaldı. Daha geçen günlerde ise Frankfurt’da bir mahkeme, Almanya genelinde seferde yakalanan her araç için sefer başına 250 bin Euro ceza kesileceğini karara bağladı.

Peki, geleneksel sistemin aktörleri bu yeni sisteme karşı hangi tezleri savundular ve savunuyorlar? Taksicilerin ve otellerin savundukları en güçlü tez bu yeni sistemde taksi ve konaklama servisi sağlayanların yasal boşluklardan dolayı geleneksel düzenleme ve denetleme sisteminin dışında kalmaları ve dolayısıyla tüketici güvenliğini tehlikeye düşürmeleri. Bir diğer argümanları ise vergilendirme. Uber ve Airbnb gibi ana şirketlerin kazançları vergilendirilse bile, sistemi kullanan sağlayıcıların -arabasını arada bir taksi olarak kullanan öğrenci Ahmet ile evinin bir odasını boş olduğu zamanlar kiraya veren Mehmet Bey gibi- kazançlarının mevcut sistem içerisinde vergisel takibinin güç olduğu görüşündeler.

Öte yandan, yasalar son düzenlemelerle birlikte gelişen teknolojinin getirdiği gereklilikleri yakalıyor gibi görünüyor. Örneğin 7 Ekim’de San Francisco’da geçen yasayla birlikte Airbnb ve diğer konaklama servisi aracılığı yapan platformlar bir nebze de olsa rahatladılar. Buna göre ev sahiplerinin San Francisco şehrinde ikamet etmeleri, kendilerini belediyeye kısa dönemli ev kiraladıklarına dair kayıt ettirmeleri, sigorta yaptırmaları ve vergilerini ödemeleri durumunda bir sene içerisinde 90 günden fazla olmamak ve bir kerede 30 günden az olmak kaydıyla kısa dönemli kiralama yapmalarının önü açılmış oldu.  Bu gelişmeyle faaliyetlerini yasal zemine oturtmayı başaran Airbnb faaliyet gösterdiği 34.000 şehirde bu modeli kabul ettirebilmek için kolları sıvadı.

Paylaşım ekonomisi Türkiye’de de hızla gelişiyor. Türkiye’de faaliyet gösteren global devlerin yanında, Yoyo (driveyoyo.com), Mobicar (mobicar.com.tr), Verrr (verrr.com), HemenKiralik (hemenkiralik.com), “paylaşım ekonomisi” konseptinin ülkemizde de büyük bir pazar oluşturacağının habercisi yerli girişimler. Peki, Türkiye’de paylaşım ekonomisi konusunda politika yapıcılarını neler bekliyor?

Taksicilik sektöründe tüketici güvenliği ve vergi sebebiyle yıllardır politika yapıcılarını yakından ilgilendiren benzer bir durum Türkiye’de zaten söz konusu; korsan taksicilik. Bu alanda, 2012 yılında yürürlüğe giren yasa gereği taksi lisansı almadan ticari amaçla yolcu taşıyan araç sahibine 2 bin 184 TL ceza kesiliyor ve araç 2 ay boyunca bağlanıyor. Bu durumun tekrarlanması durumunda ise ceza katlanarak artıyor. Ayrıca ülkemizde taksi şoförleri ikametgâhlarının bağlı olduğu vergi dairelerine kendilerini ‘Diğer Ücretli’ olarak tescil ettiriyorlar ve yıllık iki taksit olarak vergilerini ödüyorlar. Yani şu anki yasalara göre Uber gibi platformları kullanarak taksicilik servisi sağlayanlar korsan taksicilik yapmış ve vergi kaydı yaptırmadan gelir elde etmiş oluyorlar.

Tüketici güvenliğinin ve vergilendirmenin haricinde konaklama servisi sağlayan paylaşım ekonomisi platformları için Türkiye’ye has bir durum işleri biraz daha zorlaştırıyor. Buna göre, geçen sene sıkça duyduğumuz günlük kiralanan yerlerin emniyet tarafından ne amaçlarla kullanıldığının kayıt altına alınamadığının açıklanması, hatta buralarda fuhuş yapıldığından şüphelenildiğinin açıklanması sektöre olan dikkati artırdığı gibi durumun görünenden daha karışık olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu kadar dönüştürücü bir sistemin kamu politikaları açısından soru işaretleri oluşturmaması tabii ki mümkün değil. Fakat her ne kadar soru işaretleri net olsa da, asıl mesele bu yeni nesil ekonomik sistemin kamu politikalarında nasıl konumlandırılacağı. İşte bu noktada paylaşım ekonomisi aktörlerinin kendilerini çok iyi anlatmaları gerekiyor. Bakalım yeni sistemin aktörleri kendilerini anlatmada ne kadar başarılı olabilecekler ve Türkiye’de idare ve yargının reaksiyonu ne yönde olacak?

 


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın