‘Kazanımın yüzde 95’i üst kesime getti’
Ekonomik büyümenin toplumun her kesimi tarafından paylaşılmadığını belirten Stiglitz, “2008’deki resesyondan bu yana oluşan kazanımların yüzde 95’i en üst kesime gitti. Bu ekonomik büyüme, yalnızca bazı kesimleri kapsamına almamakla kalmıyor, yoksullara karşı da bir tavır geliştiriyor. Ekonomik büyüme yaşandığında bundan en fazla mağdur olanlar en alt gelir grubunda bulunanlar oldu” diye konuştu.
GSYH’nin ekonomik büyümeyi belirlemek için iyi bir ölçüt olmadığına işaret eden Stiglitz, GSYH’nin toplumdaki eşitsizliğin yansıtılması için gerekli ölçümü yapmadığını ifade etti. Stiglitz, eşitsizliğin üst düzeyde olmasının ABD’deki büyümenin hem siyaseten hem de iktisadi olarak sürdürülebilir olmadığına işaret ettiğini dile getirdi.
‘Büyüme istihdam yaratmıyor’
Birçok ülkede büyümenin istihdam yaratmadığının ortaya çıktığını belirten Stiglitz, büyüme istihdam yoğun olmayınca refahın da paylaşılamadığını söyledi.
“Doğal kaynaklar talihsizliği” konusuna değinen Stiglitz, “Doğal kaynağı zengin olan ülkelerin ekonomik durumları hiç de iyi olmuyor. Türkiye, doğal kaynaklarının fazla olmamasından dolayı şanslı. Doğal kaynaklar bir yandan gelir elde edilmesinde faydalı olsa da istihdam yaratmada faydalı olmuyor. Ancak, para biriminin değerlenmesine bakıldığında burada rekabetçiliğin zora girdiğini görüyoruz. Hem ithalatta hem de ihracatta bunun bir zorluk olarak ortaya çıktığını görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.,
‘Kamu kesintilerinin ön plana çıkarılması hata oldu’
ABD’de bazı ülkelerde “işsiz bir ekonomi” sorunu yaşandığına değinen Stiglitz, yüksek düzeyde özel bir kalifikasyon gerektirmeyen bir istihdamın ortaya çıktığı ABD’de şirketlerin otomasyona teşvik edildiğini, bunun da daha fazla işsizliğe sebep olduğunu dile getirdi.
Finans sektöründe istihdam yaratılması yerine KOBİ’lere borç vermenin ön plana çıkmasının da evrensel bir sorun olduğuna dikkati çeken Stiglitz, “ABD’de finans sektörünü toparlamak için yapılacak reformlarda odak noktası, ‘Toplumumuzu bir daha mahvetmemesi için finans sektörünü nasıl daha az riskli ve daha güvenilir kılabiliriz?’ sorusuydu. Ama hiç ‘Finans sektörünün üstlenmesi gerek rolü üstlenmesi için ne yapmak lazım?’ diye sormadılar, bir daha zarar görmeyelim diye kafa yordular” diye konuştu.
‘İyi işleyen bir yargı sistemi yoksa yatırım gelmez’
‘Hükümetler kolaylaştırıcı ortam sunmakla yetinmeli’
Stiglitz, sosyal içermeyi sağlayan, kamu ve özel sektörün birlikte çalışmasını zorunlu kılan programların farklı yönleri olduğunu belirterek, “Öncelikle finans sektörü görevini ifa ederse rekabetçi ortamın inşa edilmesi sağlanabilir ve başkalarına zarar vermenin önüne geçilir. İkinci olarak kamunun altyapı, eğitim ve teknoloji yatırımları özel sektör yatırımlarını tamamlar niteliktedir ve olmalıdır. Bazı ülkelerde kamu kesintilerinin ön plana çıkarılması hata oldu” dedi.
Hükümetlerin endüstriyel politikalar yürütmemesi gerektiğine inananlar olduğunu aktaran Stiglitz, şunları kaydetti:
“Tabiri caizse bu politikaların adı kötüye çıktı. ‘Hükümetler kolaylaştırıcı ortam sunmakla yetinmeli, bu da özel sektörün itici gücünü oluşturmalı’ diyorlar. Tabii ki bu ortamı oluşturmak önemli. Ekonomisterin büyük kısmı mülkiyet haklarına odaklanıp kolaylaştırıcı ortamın kilit faktör olduğunu söylediler. Mülkiyet hakları söz konusu olduğunda hukukun üstünlüğü dediğimizde bağımsız bir yargının olması çok önemli.
‘İyi işleyen bir yargı sistemi yoksa yatırım gelmez’
İş dünyası için düşünüldüğünde, bazı şirketler ya da iş grupları diğerlerine tercih edilemez. Eğer tercih ediliyorsa bu kolaylaştırıcı bir iş ortamı değildir. Mülkiyet haklarının gözetildiği iyi işleyen bir yargı sistemi yoksa, hakların ne zaman korunup ne zaman korunacağını bilinmezse yatırım çekilmez. Ülkeler yatırımcı çekmek istiyorsa iyi yatırımcıları çekmeli. İyi yatırımcı da insan haklarına önem verir. Hükümetler temel sivil haklara müdahalede bulunuyorsa bu yatırımı teşvik eden bir ortam yaratamaz.”
Stiglitz, özel sektörün temel rolünün büyüme ve istihdam yaratmak olsa da aynı zamanda refahın paylaşılmasında da önemli rolü bulunduğunu belirtti.
Özel sektörün sosyal sorumluluk bilinciyle vergi ve hukuk sistemi politikalarının geliştirilmesinde aktif şekilde rol oynaması gerektiğini vurgulayan Stiglitz, bu politikaların oluşturacağı ortamda kapsayıcı bir ekonomik büyüme sağlanabileceği ve yoksulluğun azaltılabileceğini söyledi.
‘Türkiye, doğrudan vergilere daha fazla sırtını dayamalı’
Türkiye’deki vergi sistemine ilişkin bir soruya Stiglitz, “Vergilerin GSYH’ye oranıyla ilgili sihirli bir rakam yok ama genel olarak başarılı ülkelerde yüzde 20’den fazla olmalı. Doğrudan vergiler daha yüksek olmalı. Daha iyi vergi matrahı olmamasının engellerinden biri gelirin ölçülememesidir. Türkiye gelirde öyle bir aşamada ki doğrudan vergilere daha fazla sırtını dayamalı” yanıtını verdi.
“Piyasalar piyasa gibi işlemeli, rekabetçi olmalı” diyen Stiglitz, şöyle konuştu:
“İyi bir kurumsal yönetişim olmalı. Kurumları yönetenler hissedarları ve paydaşları için de yönetmeli. Devlet ile özel sektör arasında öyle bir arayüz olmalı ki bunun amacı rant olmamalı. İyi düzenleyici ortamların belirlenmesi önemli. Düzenleme sadece düzenleme sayısına bakarak olmaz; çevre ve işçinin korunması gibi kilit düzenlemelerin bulunması gerekiyor. Bir toplumda eşitsizlik duygusu kadar tahrip edici başka bir duygu yoktur. Devletler bu dersi çıkarmış olmalı. Ama özel sektör de çoğu zaman suç ortaklığı yapar.
Hizmetlerin ve malların piramidin en altındakilere sunulması çok karlı olabilir. Ama bazı kurumlar ‘Ben yoksullara en iyi hizmeti nasıl veririm?’ yerine ‘Onlardan en iyi nasıl faydalanabilirim?’ diye soruyor. Buna ‘aptal avı’ deniyor. İş dünyasında birçok faaliyet, ‘yolacak kaz’ arayışında yapılıyor. Daha az eğitimi olanlar ve sofistike değilse devletler bu kazlardan oluyor. Bu nedenle çok aktif bir sivil toplum olmalı. Devletin düzenleyici sistemi çok aktif olmalı. Piramidin en altındakilere sunulan hizmetler ve mallar çok karlı olabilir ama bunlar istismar edilmemeli.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.