Gelişen piyasalar son ralli ardından değer kazançlarını koruyor. Fundamentaller ve devam eden fon akımları tartışılmaya devam ederken Ünlü Portföy Ekonomisti Serkan Gönençler, fiyatlama dinamiğinin arkasındaki gerçeklere ışık tutuyor. Göneçler araştırmasında şunları belirtti:
1 Ağustos 2012 günü paylaştığımız ilk yatırımcı bültenimizin başlığı “Davranışsal Finans ve Finansal Piyasalar” idi. Yatırımcıların mevcut bilgi seti altında rasyonel bir karar silsilesi izlediklerini savunan “Etkin Piyasalar ipotezi”’nin aksine, “Davranışsal Finans” kavramı, bireysel yatırım kararlarının şekillenmesinde ekonomik ve finansal analizler kadar, insan psikolojisinin de önemli bir rolü olduğunu savunuyor, dolayısıyla finansal kararların insanların irrasyonel davranışlarını yansıtabileceğini öne sürüyor. 1 Ağustos 2012 tarihli ilk raporumuzda da belirttiğimiz gibi, finansal piyasaların yönünün belirlenmesindede ekonomik gerçekler kadar, belki de daha fazla oranda insan psikolojisi, ya da başka bir ifadeyle insanların finansal piyasaları etkilemesi beklenen ekonomik verileri ve olayları algılayış biçimleri rol oynayabiliyor.
Piyasalarda son dönemdeki olumlu hava “Davranışsal Finans” kavramını ön plana çıkarıyor
Mart ayının sonlarından itibaren süregelen piyasa hareketlerinin “Davranışsal Finans” kavramını bir kere daha haklı çıkarır nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçte kuşkusuz ki siyasi belirsizliğin azalması ve TCMB’nin yaptığı faiz indirimi ile kurun istikrara kavuşması gibi faktörler piyasalarda süregelen olumlu havaya katkı yaptı. Ancak, asıl etkili faktörün küresel risk algılamasındaki iyileşme olduğunu söylemek sanırız yanlış olmaz.
Risk iştahı yükselirken kur ve faiz hareketlerini ekonomik teori çerçevesinde Price relative to NSE açıklamak zorlaşıyor
Küresel risk algısındaki bu iyileşme sayesinde yatırımcıların aynı (ya da benzer) olaylar ve veriler karşısındaki tepkisi de ciddi şekilde farklılaşabiliyor. Örneğin, Ocak ayından bu yana enflasyon görünümünde bir iyileşme olmadığı (hatta daha da kötüleştiği) halde, faizler aşağı yönlü bir seyir izleyebiliyor, TCMB faiz indirimini telaffuz ediyor ve bunun kur üzerinde herhangi negatif bir etkisi olmuyor. Faiz ve kurun Ocak ayı ve şu andaki seviyelerini ekonomik teori içinde (enflasyon beklentileri şu kadar düzeldi, reel faiz şu nedenlerle bu kadar düştü gibi argümanlar ile) açıklamak zor. Bu durumu ancak risk algılamasındaki iyileşme ile açıklayabiliriz. Aynı şekilde, çekirdek enflasyonun çift hane olduğu bir ortamda, gösterge faizin yüzde 9,0’un altını test etmesini de başka türlü açıklamak mümkün değil. Bu durumda, olumlu risk algısı sürdüğü sürece, faizlerin ekonomik teori gereği daha fazla düşemeyeceğini iddia etmek de anlamsız oluyor.
Paylaştığımız araştırma raporlarında uzunca bir süredir, yatırımcıların siyasi tartışmalardan, örneğin kimin Başbakan, kimin Cumhurbaşkanı olacağından daha çok, bu süreçte Türkiye’nin yönetişim (governance) kalitesinin nasıl şekilleneceği konusuna odaklanması gerektiğini belirtiyoruz. Türkiye’nin 2001 krizi sonrası elde ettiği kazanımların (düzenleyici ve denetleyici kuruluşların bağımsızlığı, yargı bağımsızlığı, fiyat istikrarı ve mali disiplin kararlılığı vb.) korunması gerektiğine, bu kazanımların korunması halinde Türkiye’nin uzun vadede yatırımcılar nezdinde daha yüksek çarpanlar ile değerlendirilebileceğine vurgu apıyoruz. Yerel seçim sonuçları ile siyasi istikrar algısı kuvvetlendiyse de, bu kazanımların korunması yönünde pek de olumlu sinyaller verilmiyor, devam eden siyasi tartışmalar yeni bir reform süreci başlatılması ihtimalini sınırlıyor. Buna karşın, iyileşen risk algısı Türkiye’nin olumlu fiyatlanmasını sağlıyor.
Olumlu risk algısı bir süre daha piyasaları yukarı sürükleyebilir
Bu örnekler, varlık fiyatlarının şekillenmesinde insan psikolojisinin ne derece önemli olduğunu gösteriyor. Son dönemdeki bu olumlu risk algılamasının oluşmasında ECB ve FED’in de önemli bir payı var. FED bir yandan tahvil alımlarını azaltmaya devam ederken, diğer yandan faiz artışlarının çok uzakta olduğu sinyalini vermeye özen gösteriyor. Avrupa’da başgösteren deflasyon tehlikesi, ECB’den yeni bir parasal genişleme beklentisi yaratmaya devam ediyor. Japonya Merkez Bankası enflasyon yaratmakta başarısız olsa da, parasal genişlemesini aynı hızda sürdüreceği sinyali veriyor. Gelişmiş ülke merkez bankalarının bu tavırlarında çok kısa vadede bir değişiklik olması ihtimali pek görünmüyor.
Olumlu risk algısının ne zaman sonlanacağını kestirmek ise imkansız olabilir
Dolayısıyla, olumlu risk algısı sürdüğü müddetçe, son 4 senedir haklı çıkan ve bu sene de telaffuz edilen “Mayıs’ta sat ve git” söylemi bu kez haklı çıkmayabilir. Borsanın mevcut seviyelerinde (BIST 100 endeksinin ortalama F/K seviyesi 11x’e ulaşmış durumda) kısa vadede yeni yükselişler için Türkiye’nin çok da iyi bir hikayesi olmayabilir (yüksek enflasyon, bağımsız kurulların etkinliğinin törpülenmesi, vb.). Buna rağmen yatırımcılar, enflasyonun çift haneye yaklaşması, düzenleyici kuruluşların bağımsızlığı konusunda soru işaretlerinin yaratılması gibi olumsuz faktörleri gözardı ederek, olumlu risk algısının oluşturduğu momentuma katılabilirler. Doğal olarak sermaye kazancı elde etmek için olumlu bir hikayeye yatırım yapmak şart değil, pozitif risk algısının yarattığı momentuma katılarak da aynı miktarda sermaye kazancı elde edilebilir. Ancak, arada şöyle bir fark var ki, pozitif risk algısının hangi noktada sonlanacağını önceden kestirmek neredeyse imkansız olabiliyor.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.