Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, “Özel müzeler hem İstanbul’da hem de diğer illerde olmalı. İstanbul’da bir ikon müzesi de olmalı. Batı ve Doğu medeniyetlerini yüzyıllardır kaynaştıran bu şehirde halı ve kilim müzeleri de olmalı” dedi.
Rahmi Koç, Türkiye’nin ilk sanayi müzesi Rahmi M. Koç Müzesi’nin 2014 yılında 20. yılını kutlayacak olması dolayısıyla Bizden Haberler Dergisi’ne açıklamalarda bulundu.
İnsanların yaptıklarıyla değil daha çok arkalarında bıraktıklarıyla anıldıklarını ifade eden Koç, bu doğrultuda kendisinin “arkamda ne bırakabilirim?” diye düşündüğünü ve birkaç kitap yazdığını kaydetti.
Muhtelif vakıfların kurulmasında ve Yönetim Kurullarında rol aldığını aktaran Koç, hayır işlerine katkı yaptığını ve hep istediğinin topluma katkı sağlayan, hizmet veren bir eserinin bulunması olduğunu belirtti.
Koç, “Bu yüzden Rahmi M. Koç Müzesi’ni kurmaya karar verdim. Gözümüz gibi baktığımız müzemizin büyüyerek gelişmesini görmek en büyük arzumdur” dedi.
“Bu 20 yılda Rahmi M. Koç Müzesi ve özel müzecilik adına neler değişti?” sorusu üzerine Koç, Türkiye’de özel müzecilik girişiminde kurumsal nitelikte ilk örneğin, annesinin anısına ismiyle başlattıkları Sadberk Hanım Müzesi olduğunu belirterek, “Sonra bizim de bu gelişimde payımız olsa gerek. Ben şimdi memnuniyetle görüyorum ki, kurumsal yapıya sahip özel müzeler, şahıslar veya müesseseler eliyle hayata geçmeye devam ediyorlar. Özel müzelerin artmasını can-ı yürekten isterim” diye konuştu.
Özel müzelerin hem İstanbul’da hem de diğer illerde olması gerektiğini vurgulayan Koç, “Bizans’ın beşiği” olarak nitelendirdiği İstanbul’da bir ikon müzesinin de olması gerektiğini söyledi.
Batı ve Doğu medeniyetlerini yüzyıllardır kaynaştıran bu şehirde halı ve kilim müzelerinin de olması gerektiğini dile getiren Koç, şunları ifade etti:
“Umarım koleksiyonerler bir gün eserlerini birleştirip farklı müzeler kurarlar. Biz de Sadberk Hanım Müzesi’ni şehir merkezinde daha merkezi bir binaya taşımak için epey zamandır gayret ediyoruz. Rahmi M. Koç Müzesi olarak 20 yıl içinde hem heyecanımız arttı hem de koleksiyonumuz. Bir müzeden başladığımız serüvenimiz Rahmi M. Koç Müzeleri haline geliyor. Hasköy’deki ilk müze binalarımız Lengerhane ve Tersane’ye ilave olarak sekiz sene önce Ankara Kale’de açtığımız Çengelhan Müzemize, aynı büyüklükteki Safran Han ilave oluyor. Cunda’da mevcut tarihi Şapel ve Yeldeğirmeni’ndeki kütüphanemize ilaveten yine Cunda’daki tarihi Taksiyarhis Binası’nı onarıp müze olarak ülkemizin kültür hayatına armağan edeceğiz.”
“Koç Ailesi’nin sanata, kültüre ve koleksiyonerliğe ayrı bir ilgisi ve sevgisi var. Rahmetli anneniz Sadberk Hanım’ın bu konuda sizin ve Koç Ailesi’nin üzerindeki etkilerinin neler olduğunu düşünüyorsunuz? sorusuna Rahmi Koç, “Annemin etkisinin olduğu kuşkusuz. Birlikte haftada bir defa Kapalıçarşı’ya giderdik. Annem koleksiyonu için parçalar alırdı. Kapalıçarşı’ya giderken annemle pazarlık ederdim. Üç, dört seferde bir, Japon mağazasından oyuncak almasını isterdim. Bunlar da genellikle kurmalı küçük vapur ve motorlar olurdu. Eve geldiğimde lavaboyu doldurur ve onları yüzdürürdüm” şeklinde cevap verdi.
“Müzelerimiz yılda yarım milyon ziyaretçi tarafından gezilecek”
Koç, koleksiyonerliğinde annesinin rolünün büyük olduğunu belirterek, “Gün geldi annemin koleksiyonu Türkiye’nin ilk özel müzesini oluşturdu” dedi.
Oğlu Ömer Koç’un da koleksiyonerlikle ilgili olduğunu ifade eden Koç, oğlunun zengin bir kitap koleksiyonu bulunduğunu belirtti.
“Kardeşim Suna, Pera Müzesi’ni ve İstanbul Araştırmaları Merkezi’ni kurdu. Ailemizin koleksiyonerlik ve müzecilik faaliyetleriyle, kültür hayatımıza katkıda bulunmaya devam ediyoruz” diyen Koç, müzenin doğuş hikayesine ilişkin olarak şunları anlattı:
“İlk olmanın hem zorluğu vardır ve hem de mesuliyeti. Zorluğu, geçilmemiş bir yoldan yürüyorsunuz, sorumluluğu ise iyi bir örnek ortaya koymak ve başarılı olmak zorunluluğunda olmanızdır. Koleksiyon merakım küçüklüğümden beri vardır. Henüz 4-5 yaşlarındayken, babamın getirdiği Marklin trenler benim trenlere ve kurmalı oyuncaklara olan ilgimi başlattı. Giderek ilgim buharlı makinelere doğru gelişti. Vapura bindiğimizde makine dairesini seyretmeye doyamazdım, o yağlı buharın kokusunu içime çekerdim. Ankara’dan İstanbul’a trenle gelirdik. İstasyonda buharlı lokomotifi seyretmeye bayılırdım. Robert Kolej yıllarında İngiltere’ye gittim. İngilizlerin eski eserlere ve sanayi makinelerinin ilk örneklerine, o dönemlere ait alet edevata ne kadar değer verdiklerini ve özenle koruduklarını gördüm. Amerika’ya John Hopkins Üniversitesi’ne tahsile gittiğimde otomobillere olan merakım iyice arttı. Daha sonra 1956 yılında Amerika’da Detroit’e iş için gittiğimde Henry Ford Müzesi’ni gezdim. Tek kelimeyle hayran kaldım. Kendi kendime, ‘İleride böyle bir müze kurmayı Allah bana da nasip etsin’ dedim.”
Rahmi Koç, bugün 28 bin metrekare alana yayılmış 14 bin adetten fazla muhtelif obje barındıran koleksiyonuyla zevkle ziyaret edilen bir müze kurmuş olmanın bahtiyarlığını yaşadığını kaydetti.
Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı’nın faaliyetlerine de değinen Koç, “Hasköy’deki müzemiz bu sene 250 bin ziyaretçi bekliyor. Ankara Çengelhan Müzemiz 80 bin ziyaretçi alıyor. Ayvalık Cunda’da yer alan Tarihi Şapel ve Yeldeğirmeni’ni 50 bin kişi geziyor. Ankara Çengelhan Müzemiz hemen komşusu olan Safran Han ile iki misline çıkacak. Tarihi Safran Hanı aldık, tanınmaz hale gelmiş tahribatlarını giderecek restorasyona başlandı. Cunda’da mevcut Tarihi Şapel’in içinde rahmetli Necdet Kent Bey’in kütüphanesini muhafaza ediyoruz. Bu Şapel ve Yeldeğirmeni’ni yine yarı virane halde alıp bugünkü haline getirdik. Burası Cunda’da limana hakim tepenin üstünde bulunur. Bu tepeden Cunda’ya inerken tarihi bir bina daha vardır, Taksiyarhis Kilise Binası. Bu binanın içine girdiğinizde ikiye yarılan kubbeden gökyüzü görülüyordu. Şimdi buranın restorasyonunu ve restitüsyonunu bitirmek üzereyiz, 2014 yazı başında üçüncü müze binamız olarak açacağız. Müzelerimiz 2014 senesi sonunda yılda yarım milyon ziyaretçi tarafından gezilecek” ifadelerini kullandı.
Müzeyi gezdiğinde ve ziyaret edenlerin yorumlarını duyduğundaki görüşlerini de aktaran Koç, müzeyle ilgili hiç şikayet veya olumsuz bir duyum almadığını belirtti.
Londra taksisinin öyküsü
“Müzede sergilenen parçalar arasında sizin için özel hikayesi-anısı olan bir eser var mı?” şeklindeki soruya ilişkin olarak Koç, şunları anlattı:
“Takriben 1910’da yapılmış bir Londra Taksi Modeli… Bu model şimdi Dr. Bülent Bulgurlu kanadında teşhir edilmektedir. Bu model, nasılsa İngiltere’den Yeni Zelanda’da bir müzeye gitmiş. Müze, kapanma kararı alınca mallarını müzayedeye koymuş. Bizim teklifimizden daha fazla fiyat veren İngiliz bir antikacı bu taksiyi almış. Biz de diğer teklif verdiğimiz eserleri aldık. Sevkıyat yapılacağı anda Hükümet müzayedeyi iptal etti, eserlere el koydu ve paralarımızı iade etti. Bir gün Londra’daydım, sohbet etmek için galeri sahibi dostum Laurence Langford’a uğradım. Bir de baktım ki taksi orada duruyor. Sırtımdan soğuk terler aktı. Meğer taksiyi satın alan antikacı müzayededen sonra parayı hemen ödemiş, taksiyi kaptığı gibi ilk uçakla oradan ayrılmış. Hükümetin kararı onu etkilememiş. Sonra da bunu elden çıkarmış. Netice itibariyle büyük bir pazarlıktan ve aradan üç sene geçtikten sonra alamadığımıza hep hayıflandığım bu Londra taksisi modelini alıp, müzemize kazandırdık.”
20. yılın müzeleri için önemli ve değerli bir yıl dönümü olduğunu dile getiren Koç, 20 yılın sonunda dünya ölçeğinde sevilen ve beğenilen bir müze olduklarını ve bu başarılarını özel etkinliklerle kutlayacaklarını kaydetti.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.