MEHMET ALİ DOĞAN

Türkiye, yatırım yapılabilir reytingini, 13 Haziran 1994 tarihinde kaybetmişti. Aradan yaklaşık 11,5 yıl geçti ki, ilk not artırımı, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’ten geldi. Hem de küresel krizin derin etkilerinin yaşandığı bir ortamda, Fitch’in Türkiye’nin uzun vadeli döviz cinsi kredi notunu iki kademe birden artırıp ?BB+?ya yükseltmesi adeta piyasaları coşturdu. Aynı zamanda uzun vadeli yerel para cinsi notunu ?BB?den ?BB+?ya ve ülke tavanını da ?BB?den, ?BBB-?ye artıran Fitch, küresel krize rağmen Türkiye ekonomisinin mali yapısının ve ödemeler dengesinin bozulmamasını not artırımına gerekçe gösterdi. Bu düzeyde ülke ve kurumlar daha iyi koşullarda finansman bulabiliyorlar. Bu yüzden borsa, açıklamadan hemen sonra bin 779 puan arttı, dolar ise 1,48 liraya indi. Uzmanlar bu not artışıyla Türkiye’nin yatırım yapılabilir kategorisine yaklaştığını belirtiyor.

Bilindiği gibi, derecelendirme işlevi ile genel olarak, ülke ve şirketlerin borçlarını ödeyebilme güçleri ve riskleri değerlendiriliyor. Alınan borcun ödenmesi yönündeki tüm engellerin risk değerlendirmesi yapılıyor ve borç alanın borcunu ödeme kapasitesi notlanıyor. Kısa ve uzun vade ya da yerli ve yabancı para cinsinden borcun ödenme kabiliyetinin değerleme sonuçları, borç maliyeti ve borçlanılabilecek miktarı doğrudan etkiliyor. Makro süreçlerden etkilenen tüm işletme sahip ve yöneticisinin bu gelişmeleri çok yakından takip etmeleri gerekiyor. Bu yüzden, işletmecilik boyutuyla derecelendirmeye ilişkin merak edilenleri Fitch Ratings A.Ş Genel Müdürü Dr. Ayşe Botan Berker?e sorduk.

Sorularımız, kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar, piyasayı etkileyen unsurlar, raitingin önemi ve tanımı, yatırımcıya öneriler üzerineyken Berker; gözlemleri, birikimi ve uyarılarıyla, röportajımızı daha zengin içerikli bir boyuta taşıdı. Özellikle altı çizilmesi gereken uyarı, KOBİ?lerin sermaye piyasasına açılmasıyla ilgiliydi. Berker, ?Küçük yatırımcının koruması açısından yeterince önlem yok Türkiye?de. Öncelikle bireysel yatırımcıların güven altına alınması gerekir, onların korunması gerekir. Ondan sonra bu tür piyasalar, daha hızlı açılabilir ve gelişebilir ancak bir tane KOBİ?nin bile gereken beklentileri karşılayamaması halinde, bu tür piyasalar doğmadan ölü doğabilirler? diyor.

Reyting haberleri piyasayı çok etkiliyor, doğal olarak da KOBİ?ler bu süreçlerden çok etkileniyor. Bu açıdan, KOBİ sahip ve yöneticilerinin anlaması açısından soruyorum, raiting nedir, reytinge neden ihtiyaç var?

Rayting; yatırımcılara, yatırımları hakkında, geri alabilecekleri veya alamayacakları konusunda bilgi veren enstrüman. Bunu, bağımsız derecelendirme şirketleri yapıyor, raiting şirketleri yapıyor. Bağımsız olması oldukça önemli. Tamamen dışarıdan bu yatırımın kendilerine tam olarak ve zamanında geri dönüp dönmeyeceği konusunda bilgi ediniyorlar. Ayrıca biliyorsunuz yatırım yaparken bir risk alıyoruz, riskin doğru değerlendirmesini, bireysel yatırımcıların her birinin tek başına yapmasını beklemiyoruz, bu çok mümkün olan bir şey değil. Rayting sembollere dönüştürülmüş olarak, işte biliyorsunuz AAA?dan başlayarak, D?lere kadar giden semboller silsilesi. Yatırımcılara kolay bir şekilde, aldıkları risk seviyesini belirliyor.

Türkiye?nin reytinginin iki not birden artırılması hangi nedenlerden oldu?

Şimdi, risk getiri ilişkisinden hareketle yüksek riskli bir enstüramana veyahut da bir ülkeye veya her hangi bir yatırım aracına yatırım yaptığınızda, doğal olarak getirisinin de yüksek olması beklenir. Riski düşük bir yatırım aracına yatırım yaptığınızda getiri haliyle düşük olacaktır. Dünyada riskin nasıl değerlendirildiğine bakarsak, tüm dünyada kabul görmüş olan risksiz yatırım aracı, Amerikan Hazine Bonosu?dur. Bunun üzerinde risk marjı dediğimiz, kredi marjı dediğimiz şeyler, bize riskin seviyesini gösteriyor. Piyasada belli rakamlarla, 250-300, 150 vs. gibi risk primlerinden bahsedildiğini duyarsak, bunların her biri, Amerikan Hazine kağıtlarının üzerine konan kredi marjı cinsinden ifade edilen risk primidir. Türkiye?nin risk primi krize girmiş olduğumuz, 2008 yılının sonundan itibaren, tüm dünya için söylüyorum, aslında benzer raiting seviyesinden daha aşağıda hareket etmeye başlamıştı. Yani Türkiye riski, aslında kendi içinde bulunduğu raiting grubunun daha üzerinde bir seviyeden fiyatlandırılıyordu. Riski bulunduğu seviyenin daha altında demek bu. Bizim son olarak aldığımız kararla, Türkiye için bunu iki not birden yükseltmemiz, Türkiye için algınan risk algılamasını daha da düşürdü diyebiliriz. Bu kredi marjlarına baktığımızda Türkiye riskinin daha aşağılara inmiş olduğunu görüyoruz. BBB derecesindeki ülkelerde çok daha yakınlarda fiyatlandırılıyor Türkiye riski bugünlerde.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?ın yer yer rayting firmalarına ilişkin not artırımında adil davranılmadığına ilişkin serzenişleri oldu. Bu açıdan merak ediyorum, böyle bir çalışmada hükümetlerin etkisi olur mu?

Şöyle bir açıklama yapmak isterim, biz Başbakan?ın tepkisine veyahut da yorumuna bir tepki vermedik. Biz yıllık olağan gözden geçirmelerimiz çerçevesinde Türkiye?nin de yaşamış olduğu krizdeki performasının en baştan değerlendirilmesi neticesinde bu karara vardık. Kriz Türkiye için gerçekten bir stres senaryosu oldu. Bütün dünya için böyle oldu aslında. Biliyorsunuz bütün bankalar, örneğin, kendi portföylerini değerlendirirken çeşitli stresler uygularlar. Mesela faiz oranlarını piyasa faiz oranlarının çok yukarısına çıkartırsak, bizim banka portföyümüz ne derece zarar görür, veya kurları olağanüstü yükseltirsek, biz bundan ne kadar zarar görürüz, diye sorulur. Bunların adı stres senaryoları. Kendi portföyünüze belli şoklar vererek ne kadar zarar edebilme ihtimaliniz olduğunu görebilmeniz gerekir ki riski iyi yönetin. Krizler, kendi başlarına baktığınızda her biri birer stres senaryosudur. Gerçek hayattaki yaşanmış stres olayları. Finansal piyasalarda Lehman Brothers?ın batmasıyla birlikte dünyada olağanüstü bir stres oluştu. Bazı ülkeler bu stres senaryosunda herkesin öngörebildiğinden çok daha negatif etkilendiler. Türkiye?nin içinde bulunduğu çok az sayıdaki ülke ise daha önceden öngördüğümüzden çok daha az etkilendi. Bunu finansal piyasalar açısından söylüyorum. Bu nedenle Türkiye ekonomisini biz en baştan gözden geçirdiğimizde, bunu her sene yılsonu civarında yaparız. Zaten yıl içinde toparlamış olduğumuz verilerde de Türkiye?deki finansal piyasaların krizden bizim beklediğimizden daha az etkilendiğini gördük. O nedenle Türkiye?nin bazı parlamentol dediğimiz, yani bazı ana göstergelerindeki bozulmaların niçin beklediğimizden daha az olduğunu inceledikten sonra karara vardık ki, Türkiye?nin bir takım yapısal değişiklikleri gerçekleşmiş, yerine oturmuş ve bu durumda Türkiye?nin daha üst seviyede derecelendirilmesi gerekiyordu. Biz bunun neticesinde bu karara vardık, her hangi bir kimsenin yorumu bizi hiçbir şekilde bağlamaz.

Bankacılık ve reel sektörümüzü, küresel krizden çıkmak için risk yönetiminde nasıl görüyorsunuz. Özellikle KOBİ?lerin içinde bulunduğu reel sektörün durumunu değerlendirirsek, neler söyleriz?

Türkiye çok güzel bir örnek oluşturdu. Biz 2001 yılında kendi krizimizi yaşadık, bankacılık krizimizi yaşadık. Bu bankacılık krizi neden çıktı? Bankaların risklerini doğru yönetemediklerinden çıktı ve hemen onun arkasından BDDK daha işlevsel hale geldi. Yani Türkiye?deki bankacılık gözetim ve denetim otoritesi. Ve bankalar da sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali, kendi risk yönetim sistemlerini gerçekten piyasadaki teknolojinin en üst seviyelerine ulaşarak yerleştirdiler. Ve o günden bugüne de bankacılık sistemimizde oldukça düzgün bir şekilde risk yönetimi yapılıyor. Türkiye?deki eksik ne? Türkiye?de reel sektör, KOBİ?lerin de içinde bulunduğu reel sektör şirketlerimiz, risk yönetim konusunda henüz bankaların ulaştığı bilince ulaşmamış durumda. Türkiye?nin genel olarak krize girmesiyle birlikte, bankacılık sisteminin risklerini doğru yönetmesi nedeniyle daha az etkilendiğini gördüğümüz gibi, eğer reel sektör şirketlerimiz de kendi risklerini bankalar gibi düzgün bir şekilde yönetirse, Türkiye?nin aslında bundan sonra ortaya çıkacak olan potansiyeli, gerçekten ekonomik büyümeyi son derece canlı tutacak, işsizlikle mücadelede oldukça önemli bir araç olacak şekilde kullanılabilir; risk yönetimi bu açıdan çok çok önemli. KOBİ?lerimizin de içinde bulunduğu reel sektör şirketlerinin, entegre risk yönetimi denilen sistemi çok iyi adapte etmeleri gerekiyor ve kendi risklerinin neler olduğunu güzel bir şekilde belirledikten sonra, bu risklerle ben nasıl başedebilirim diye bunları çalışıp bulmaları gerekir. Aynı zamanda da şeffaf bir şekilde raporlamalarını bu riskleri de gözönüne alarak yapmaları gerekir. Yani, reel sektörün bu Türkiye?nin yaşamış olduğu kriz sürecinde kendisi için çıkartması gereken dersin bu olduğunu düşünüyorum.

Basel 2 kriterleriyle KOBİ?lerin derecelendirmesi arasında elbette farklar var ama benzerlikler de var. Bunlar neler?

Basel?in amacı, alınan riske uygun sermaye bulundurulmasını sağlayan bir tavsiyeler zinciridir, tamamen sermaye yeterliliğine yönelik. Ne kadar risk iştahın varsa, o kadar sermaye bulundurman gerekir, motosundan yani sözünden hareketle çıkan bir tavsiyeler zinciri. Bunu tavsiye eden de dünyadaki hemen hemen tüm merkez bankalarının biraraya geldiği, Basel Bankacılık Komitesi. Bu durumda önemli olan şey, eğer riske uygun sermaye bulundurmaksa bankalarımız bunu yüksek kaldıraçla çalışan kuruluşlar oldukları için yüzde 8?in üzerinde, şimdi 12 gibi bir görüş var, daha tam bir görüş oluşmadı sermaye limitinde, daha üzerine çıkmak gibi bir görüş içindeler. Bunun gibi özel sektör kuruluşları veya reel sektör kuruluşları diyelim, kimin sahibi olduğu önemli değil, kamu da önemli. Bunların da kendi aldıkları riske uygun bir sermaye yapısına kavuşmaları gerekiyor. Risk ağırlıklı sermaye, bunun üzerine kurulmuş. Bunun reytinglerle ilişkisi nedir diye sorarsanız, yatırım yaptıkları veya paralarını plase ettikleri her hangi bir kuruluşun reytingi, aldıkları riskin derecesini göstermek açısından her kuruluş için önemli. Bankalar için kredi verdikleri her reel sektör şirketinin reytingi, bankaların ne kadarlık risk almış olduklarının bir göstergesi oluyor. Bu nedenle ne kadar sermaye bulundurmaları konusunda reytingler, her kredi verdikleri şirketin reytingi olduğu gibi paralarını plase ettikleri kuruluşların reytingleri de önemli. Bütün bunların hepsinin bir bileşeni Basel. Bu nedenle reytingler orada, önemli bir şekilde öne çıkıyor.

Türk şirketlerinin reytinglerini artırmaları için neler yapması gerekir?

Ülkede bir kere bağımsız denetim çok eksik. Şeffaf raporlama çok eksik. Bütün bunlar hepimizin bildiği gerçekler. Bizim derecelendirdiğimiz şirketler mutlaka ve mutlaka bağımsız denetimden geçmiş ve uluslararası raporlama sistemini uygulayan şirketler. Bunun dışındaki şirketlere biz derecelendirme yapmak istemiyoruz.

Bilindiği gibi KOBİ?lerimiz krediyi yüksek maliyetlerde kullanıyor, henüz Basel 2 kriterleri de zorunlu değil. KOBİ?lerin derecelendirilmesinin maliyetleri bile yüksek. Acaba neler yapılması gerekir?

Valla Türkiye?deki KOBİ?ler çok küçük, biliyorsunuz. Bizim dünya standartlarında veya Basel tanımlarıyla KOBİ diye tanımlanan boyut ile, Türkiye?deki KOBİ?lerin boyutu son derece farklı. Bizim bazı KOBİ?lerimiz, hani tek başına bir tüketici kredisi boyutlarında kredi kullanabiliyorlar veya ne bileyim, her hangi bir kredi kartı limiti kadar kredi kullanabilecek ölçekteler diyeyim. Onun için Türkiye?deki KOBİ?lerin dışsal bağımsız dereceleme kuruluşlarından reyting alabilecek aşamaya gelebilmeleri çok zor. Onları bankalar kendileri içsel derecelendirme yöntemleriyle derecelendirmeliler, bu tamamen kişisel görüşüm, yani bizim kriterlerimizle alabilecekleri reyting seviyeleri oldukça düşük. Onun için bankaların kendi risk değerlendirmelerini yaparlarken Basel?in öngördüğü üç tane kredi riski ölçüm metodu var; bir tanesi standart metot, bunda dışsal derecelendirme gerekiyor ve dışsal derecelendirme dediğimiz şey de bizim gibi reyting şirketlerinin vereceği derecelendirmeler. Onun dışındaki iki yöntem, bankaların içsel derecelendirme yapmalarını öngörüyor. Bankaların kredilendirme departmanlarında BDDK tarafından da onaylanacak belli metodolojiler çerçevesinde yapılması öngörülen derecelendirmeler? Bizim KOBİ?lerimiz için uygun olan sistem bu tür sistemlerdir. Tabii bankalardan da iyi bir derece alabilecekleri için ve bunun da kendi kullanacakları kredinin fiyatlandırılmasına yansıması için yani daha düşük fiyatla, daha ucuza kredi kullanabilmelerini teminen, şeffaf olmaları şart. Dönemsel olarak düzgün bir şekilde bilanço ve gelir gider tablolarını, muhasebe kurallarına uygun bir şekilde yapmaları gerekiyor. Faturasız işlem yapmamaları gerekiyor, her şeyi kayda almaları gerekiyor. Kayıtdışında işlem bulundurmamaları gerekiyor ki, kullanacakları kredilerin maliyeti kendileri için düşük olsun.

Yatırımcılar derecelendirmeye neden önem vermeliler ve yatırım yaparken nelere dikkat etmeliler?

Türkiye?de derecelendirdiğimiz banka sayısı fazla. Yatırım kararlarında eğer uluslararası bir yatırım düşünüyorsa, tabii reyting seviyelerine dikkat etmelerini öneririm. Biliyorsunuz dünyadaki hemen hemen tüm ülkeleri derecelendiriyoruz, her hangi bir ülke kağıdı, yani başka bir ülke hazine kağıdı almayı düşünüyorlarsa, mutlaka reyting seviyelerine baksınlar. Onun dışında dünyadaki şirketlerin biliyorsunuz, bonoları var. Türkiye?de şirket bonoları falan çıkmadığı için yatırımcılar için baktığımızda çok fazla alternatif yok. Bizim sadece Türkiye?de yatırım yapmayı düşünen yatırımcılar için şuna buna bakın diyebileceğimiz, Türkiye içinde değerlendirebileceğimiz çok fazla enstürman yok biliyorsunuz. Bankalarımız var derecelendirdiğimiz, şirketlerimiz var. Fakat şirketlerimizin yurtdışında çıkarttığı bonolar var, Türkiye?de çıkarttığı bonolar yok. Daha ileride şirket bonoları piyasası Türkiye?de açılırsa, o zaman mutlaka derecelendirilmiş ya da derecelendirilmesi kendi almak istedikleri risk seviyesinde olan şirketlere yatırım yapmalarını öneririm, şirket tahvilleri anlamında söylüyorum bunu. Dediğim gibi yabancı kağıtlara yapacaklarsa yatırımlarını da gene kendi almak istedikleri risk seviyelerinde kalmalarını öneririm. Şu seviyede alın demek bizim zaten hiçbir şekilde görev tanımımıza girmiyor. Çünkü yüksek risk seviyesinde yatırım yapmak ve getirisi yüksek seviyede tutmak isteyen yatırımcılar olabilir. Onlar kendi istekleri olan yatırım seviyesinde yatırım yaparlar. Dediğim gibi düşük risk seviyesinde, düşük getiriye razı olan kişiler olabilir, onlar da o seviyelerde yatırım yaparlar. Ama yatırım bankalarıyla, yatırım danışmanlarıyla konuşabilirler. Biz hiçbir şekilde tavsiyede bulunmayan bir bağımsız derecelendirme kuruluşuyuz.

KOBİ?lerimizin sermaye piyasalarına açılamamış olmasını, derecelendirme yapan bir şirket olarak yorumlarsanız neler söylersiniz?

İki şeyi çok iyi ayırmamız gerekiyor. Derecelendirme, sermaye piyasalarında sadece borçlanmaya yönelik, yani tahvil piyasasına yönelik bir enstürmandır. Derecelendirmenin hisse senedi piyasasıyla çok fazla ilişkisi aslında yok. Hatta bazen ilişki tersine de gelişebilir. Ama, sorduğunuz soruya ben kişisel görüşümü söylemek isterim. Uzun zamandır sermaye piyasalarıyla ilişkisi olan bir kişi olarak, bir kere ben, KOBİ?lerin sermaye piyasalarına açılmalarını bu ortamda çok doğru bulmuyorum. Bizim hisse senedi piyasamızda geçmişe yönelik bazı iflaslarda, küçük yatırımcıların korunmasına yönelik, çok az da olsa bir önlem göremedik. Bu ne gerek bankacılık sektöründe oldu, ne gerek iflas etmiş reel sektör şirketlerinde oldu. KOBİ?ler bu derece şeffaf değil, bu derece dış denetime kapalıyken, kim olduğunu hiç bilmediğiniz birisine niçin sermaye desteğinde bulunasınız! Hiçbir şekilde aklımın almadığı bir olay, nasıl bir cesaretle bunların halka açıldığını biri bana izah ederse, ben ondan çok memnun olurum.

Yani, KOBİ?lerin alternatif finansman kaynağı olarak, sermaye piyasalarına açılımı için henüz erken mi?

Küçük yatırımcının koruması açısından yeterince önlem yok Türkiye?de. Öncelikle bireysel yatırımcıların güven altına alınması gerekir. Onların korunması gerekir. Ondan sonra bu tür piyasalar, daha hızlı açılabilir ve gelişebilir. Ama bir tane KOBİ?nin gereken beklentileri karşılayamaması halinde, bu tür piyasalar doğmadan ölü doğabilirler. Yani bireysel yatırımcıların öncelikle güven altına alınmaları gerekir.

Aile şirketi olması o kadar önemli değil, mühim olan şirket yönetiminde ailenin ne derece etkin olduğu, şirketin şeffaflığı ve ilişkilerin ne şekilde yönetildiği, ailenin şirket hesaplarına ya da şirketin parasına olan ulaşım imkanı? Eğer bütün bunlar çerçevesi belirlenmiş, belli kurumsal yönetim ilkeleriyle kısıtlanmış konularsa tabii ki aile sahip olabilir ama aile, şirketi kendi cebi olarak görüyorsa, bu bambaşka bir olay. KOBİ?lere bu disiplinin getirilmesi gerekiyor. Şirketin sahibinin kim olduğu değil. Önemli olan bu konu. KOBİ?ler için benim kişisel olarak söyleyebileceğim şey, mümkün olduğunca şeffaf olsunlar. Hesaplarını mümkün olduğunca tamamını kayda geçirsinler. Bu onların risklerinin azalmasına gerçekten yardım edecektir, ileriye dönük olarak ve piyasadaki oluşabilecek riskleri doğru takip etmeye çalışsınlar. Bankalarıyla sürekli görüşsünler, mutlaka onlar piyasa riskleri konusunda kendilerini yönlendirecektir.

Yatırımcıyı tarif edersek, neler söyleriz. Yatırımı nasıl yapmalı, siz neler tavsiye edersiniz?

Yatırımcı tüzel kişi de olabilir, tabii ki gerçek kişi de olabilir. Fon fazlası olup, bunu değerlendirmek isteyen kişidir. Fon fazlası olanlar bu fonları atıl tutmaktansa ya bir bankada değerlendirebilir, hesap açar ya fonlarda değerlendirebilir. Bono alabilir, tahvil alabilir, hisse senedi alabilir, her hangi bir şirkete hissedar olarak yatırımcı olabilir. Ana ortak olmaz ama küçük hissedar olarak girebilir. Yatırım yapmak için çok fazla imkan var. Bizde olmayan tek şey, hisse senedi piyasasının dışında, kurumlar için bir tahvil piyasası yok; şirketler açısından bir tahvil piyasasına ihtiyaç var. Ancak onun dışında vadeli piyasalarımız var, spot piyasalarımız var. Her şekilde yatırım yapabilirler, ayrıca yurtdışına da yönlendirebilirler yatırımlarını ama en iyisi tabii çeşitlendirmektir. Bütün yumurtaları bir sepete doldurmak değil. O sepet düşüp kırılabilir belki, farklı sepetlere yayıp, riskimizi mümkün olduğu kadar bölüştürmek gerekir.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın