ÜZEYİR DOĞAN >>Türkiye Bankalar Birliği?nin haziran ayında açıkladığı 2011 yıl sonu verileri itibariyle Türk ve yabancı bankaları mercek altına aldık.

5 rasyoya göre yaptığımız bu çalışma, söz konusu dönem itibariyle bankalarımızın mali yapılarının oldukça sağlıklı olduğunu gösteriyor…

Çok değil yaklaşık 4 yıl önce tarih 15 Eylül 2008?i gösterirken ABD?de birçoğumuz için beklenmedik bir gelişme yaşandı. İflas başvurusunda bulunan Lehman Brothers, deyim yerindeyse teslim bayrağını çekti. ABD tarihinin en büyük batığı olan bu iflastan sonra tüm dünyada bankalara karşı ciddi endişeler oluşarak hangi ülkede hangi bankaların batabileceği en önemli gündem haline gelmişti. Her gün ortaya çıkan yeni bir banka iflası, bankalarda mevduatı olan yatırımcıları endişelendirirken birçok ülkede bankalardan büyük oranlarda mevduat kaçışı başlamıştı. Bu süreçte tarihler 12 Ekim 2008?i gösterirken, yani Lehman?ın batışından bir ay bile geçmeden, dergimizin kapağına Türk bankacılık sistemini almıştık. ?Paranız ne kadar güvencede?? sorusu ile çıktığımız sayıda yaptığımız analizler sonucunda yazıya ?Merak etmeyin bankalarımız sağlam? başlığını atmıştık. Böyle bir ortamda bu başlığın öneminin  farkındaydık. Başta BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) olmak üzere düzenleyici otoritelerin dizginleri sıkı sıkıya elinde tutması ve bankalarımızın mali tablolarının verdiği bize bu başlığı attırmıştı.

Haklı çıktık

Bu analizde Türkiye?de faaliyette bulunan ve mevduat toplama yetkisi olan yerli ve yabancı bankaların hepsini, seçtiğimiz kriterlere göre puanlamış ve aldıkları puana göre her bir bankayı tek tek analiz etmiştik. Ortaya çıkan sonuç şuydu: Belirlediğimiz kriterlere göre bankaların asgari standardı sağlaması için gerekli gördüğümüz 70 puanı, tüm bankalarımız aşmıştı. Bu analiz ve ardından her banka için yaptığımız tek tek değerlendirmeler sonucunda Türkiye?de faaliyette bulunan bankalarda mevduatı bulunanların korkacak bir şeyi olmadığı sonucuna ulaşmıştık. Aradan geçen yaklaşık 4 yıllık süreç bizi bu konuda haklı çıkardı. Birçok ülkede bankalar art arda iflas başvurusuna giderken ve bazı ülkelerde mevduat garantileri sınırsız hale getirilirken, Türk bankacılığı tüm dünyaya örnek teşkil edecek bir duruş sergiledi. Bu başarının ardında, banka yöneticilerinin başarısının yanında, 2001 krizinden sonra alınan önlemlerin ve başta BDDK olmak üzere kamunun düzenleyici ve denetleyicilik görevini yapmadaki başarısı büyük rol oynadı. Özellikle krizin zirve yaptığı anlarda bankaların hareket alanını genişletecek, bu esnada da güven ortamını devam ettirecek adımlar üst üste geldi. Tüm dünya banka iflaslarını ya da bankaların katlanmak zorunda olduğu zararları konuşurken, Türk bankacılık sektörü karını artırmayı bildi. Elbette bu sürecin yönetilmesinde 2001 krizinden alınan dersler büyük pay sahibi. 2001 krizinin ardından sektör için hayati öneme sahip gerekli düzenlemeleri yapan dönemin kadroları ve bu yapıyı güçlendirerek devam ettiren BDDK ve TCMB ile banka yönetimleri de bu başarının mimarları arasında yer alıyor.

Son döneme ilişkin yaptığımız bankacılık sektörü analizinden önce sektörün genel görünümü hakkında kısa bir bilgi verelim.

Bankalarımız büyümeye devam ediyor

Sektörün son 5 yılda aktiflerini nominal bazda neredeyse ikiye katlamış olması ve bankaların kriz sürecinde de aktiflerini artırmayı bilmeleri, bankalarımıza olan güvenin de bir göstergesi. Bu konuda son yıllarda biraz frene basmış görünseler de, küresel krizin etkilerinin azalmasıyla birlikte yeni bir büyüme atağı başlatmaları bizce mümkün. Nüfus yoğunluğu ve şube sayılarına baktığımızda gelişmiş ülkelere kıyasla sektörde bu anlamda daha gidilecek çok yol olduğu görülüyor. Bu sebeple bankalarımız küresel ekonomide olacak bir toparlanmada daha da ön plana çıkabilirler.

Bankalarımız sağlam

Yaptığımız analizde ortaya çıkan sonuçları listelemeden önce, en sonda söyleyeceğimizi şeyi başta söyleyelim… Bu analiz, çok kabataslak bir çalışma olmasına rağmen, bizlere 2008 yılı Ekim ayında yaptığımız analizde olduğu gibi Türk bankacılık sektörünün durumunun oldukça iyi olduğunu gösteriyor. 2008yılında ABD kaynaklı bankacılık krizinin etkilerine maruz kalan bankalarımız, bu süreçten alnının akıyla çıkmayı başarmışlardı. Yaptığımız çalışmaya göre, 2011 yılında Avrupa?da derinleşen krizin de sektör üzerindeki etkilerinin oldukça sınırlı olduğunu söylemek mümkün. Buna karşın euro bölgesindeki krizin devam ediyor olması nedeniyle düzenleyici ve denetleyici otoritelerin yanı sıra banka yönetimlerinin de şu ana kadar sergiledikleri duruşu, rehavete kapılmadan aynı kararlılıkla devam ettirmeleri gerektiriyor.

Likidite hâlâ en önemli gösterge

Küresel ölçekte henüz risklerin yüksek seyrediyor olması nedeniyle, bu çalışmamızda da puanlama kriterlerinde değişiklik yapmadık. Yani çalışmamızda 2008 yılı ekim ayında kullandığımız puanlama sistemini yine aynen kullandık. Bu puanlama sisteminde tablolarda da göreceğiniz üzere likidite rasyolarının ağırlığını yüksek verdik. Bunun sebebi kriz ortamlarında ya da riskin yüksek olduğu dönemlerde en önemli rasyolardan birinin likidite rasyoları olması. Sonuçlardan görünen o ki, bankalarımız bu konuda oldukça hassalar. İncelediğimiz bütün bankalarda bu oranlar oldukça yüksek seviyelerde.

2008 yılındaki analizimizle karşılaştırdığımızda da bu oranın bir miktar daha arttığı görülüyor. Bunun yanında sermaye yeterliliği rasyosuna baktığımızda da uluslararası standartların ve yasal zorunluluğun çok üzerinde bir oranla karşılaşıyoruz. Bu oranlar dahi sektörün mali yapısının güçlü olduğu hakkında bizlere oldukça fazla bilgi veriyor.

Şimdi, sektöre ilişkin önemli ipuçları veren çalışmamızın ne olduğunu bir şekilde sizlere açıklayalım…

Analizde izlenen yol

Biz burada bankacılık sektörüne ilişkin baktığımız ana göstergelerle okuyucuya bir fikir verebilecek bir çalışma üzerinde yoğunlaştık. Bu nedenle bu sonuçlar bankalar hakkında nihai karar vermeyi sağlamayabilir. Ancak sektörün genel durumunu ortaya koyması açısından faydalı olacağını düşünüyoruz.

Yaptığımız bu çalışmada bankalarımızı 2 gruba ayırdık. Bunlar yabancı bankalar ve Türk bankaları oldu. Kalkınma ve yatırım bankalarını ise mevduat toplamadıkları için incelemedik. Katılım bankaları da faklı bir kategoride oldukları ve değerlendirmede farklı oranlara odaklanılması gerekebileceği için bu çalışmaya dahil edilmedi.

Çalışmamızda 5 adet banka rasyosuna odaklandık. Şunu ısrarla vurgulamamız gerekiyor. Bu çalışma asla nihai ve kesin sonuç verecek bir çalışma değil.

Seçtiğimiz bu 5 rasyoya göre bankaların genel durumunu ortaya koymayı amaçlayan bir çalışma. Kullandığımız veriler Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından Haziran ayı içinde açıklanan 2011 yıl sonu verileridir. Dolayısıyla o günden bugüne bankaların mali yapılarında değişiklikler olmuş olabilir. Bu nedenle yaptığımız çalışma, bu noktaları göz önünde bulundurularak incelemeli.

İnceleme altına aldığımız rasyolar ise; sermaye yeterlilik rasyosu, yabancı para aktif/ yabancı para pasif rasyosu, takipteki krediler/toplam krediler, likit aktifler/ kısa vadeli yükümlülükler ve aktif karlılığı olarak sıralanıyor.

Geçen yıllar bize gösterdi ki, ABD ve Avrupa?daki batıklara baktığımızda hemen hemen hepsinde likidite sorunu ön plana çıkıyor. Henüz küresel ölçekte krizin devam ettiğini düşündüğümüzde, bu oranların hala yüksek öneme sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bizim düşüncemiz, likiditede oranları yüksek bankaların bu süreci atlatmalarının daha kolay olacağı yönünde. Bu nedenle aşağıdaki analizlerimizde derecelendirme yaparken likidite oranlarına en yüksek ağırlıkları verdik.

Şimdi her bir rasyonun önemini vermiş olduğumuz ağırlıkları açıklayalım

Sermaye Yeterlilik Rasyosu: Sermaye yeterliliği standart rasyosu, bankaların faaliyetleri esnasında kredi, piyasa ve operasyonel risklerin neden olabileceği kayıpların, ne kadarlık bir kısmının bankanın kendi özsermayesi tarafından karşılanabileceğini ifade ediyor. Güçlü özsermaye yapısı, özellikle fon bulmanın zorlaştığı, kriz ve bunalım dönemlerinde, olası mevduat çözülmeleri de dikkate alındığında, bankaların bu dönemleri aşmasında çok büyük bir etkiye sahiptir. Yani bankaların aktiflerinin ne kadarını kendi özsermayeleriyle karşıladıkları da oldukça önemlidir. Sermaye yeterlilik rasyosunun ağırlığı yüzde 15 olarak belirlenmiştir.

Yabancı Para Aktif/ Yabancı Para Pasif Rasyosu: Bu rasyoyu şu şekilde düşünebilirsiniz; bankaya yatırdığınız 1.000 doları banka nereye yatırmıştır?

Eğer bu oran yüzde 100 ise, bu durumda banka aldığı her döviz mevduatını döviz varlığına yatırmış demektir. Bir nevi bankanın açık pozisyonuna ilişkin bilgi içerir. Eğer bir banka, döviz kurları artarken yüksek açık pozisyonla yakalanmış ise bu durumda kambiyo zararı yazacak demektir. Bu da bankanın özsermaye yeterliliğini bozucu etki yapar ve karlılık oranlarını düşürür.

2011 yılının ikinci yarısında döviz kurlarındaki hızlı yükseliş hatırlanacağı gibi döviz açığı olan kurumları zor durumda bırakırken aktiflerinde yükümlülüklerinin üzerinde döviz bulundurun kurumların kur farkından dolayı önemli kar yazmalarına neden oldu. Bu nedenle döviz aktifleri, döviz pasiflerinin üzerinde olan ya da en azından döviz açığı az olan kurumların bu kriz sürecini atlatmakta daha avantajlı olduğu söylenebilir. Bu nedenle biz de analizlerimizde ilgili bölüm için YP (yabancı para) aktifler/YP pasifler rasyosuna yüzde 20 ağırlık verdik. Bu oranı yüksek olan bankalar, yüksek puan aldılar. Başta da değindiğimiz gibi analizimizde 2011 yıl sonu verilerini kullandığımız için bu rasyoda ağırlığın 2008?deki analizimizde olduğu gibi bu şekilde kalması doğru olur diye düşünüyoruz. 2012 yılında kurlarda olacak düşüş, bilançolarda tam tersi bir etki yapabilir. Bu nedenle 2012 yılı değerlendirilirken buna dikkat etmek gerekebilir.

Takipteki Krediler/Toplam Krediler Rasyosu: Krizin reel sektöre ve bireylere doğrudan yansıması durumunda, bankalar, verdiği kredileri tahsil etmekte zorlanabilir. Bu nedenle bankaların, aktiflerindeki takipteki kredi oranı yükseldikçe riskleri de artar. Bu nedenle bu rasyo önemlidir. Son yıllarda takiplerdeki alacaklardaki brüt artışa karşın bu artışın sebebinin kredilerin temerrüt olasılığındaki yükselmeden ziyade kredi portföyünde yaşanan büyüme olduğu görülüyor. Yaptığımız çalışmada bankalarımızın 2011 itibariyle takipteki kredilerin, toplam kredilere oranının uluslararası standartlara göre oldukça düşük olduğunu gördük. 2008?de ciddi bir sıçrama yaparak yüzde 1.4?e ulaşan Takibe İntikal/Canlı Krediler oranı, 2011 sonu itibariyle 0.5?e kadar geriledi. 2012?nin ilk çeyreğinde ise bu oran yüzde 0.4 oldu. Bu da elbette ki çok olumlu bir sonuç. Puanlama sistemimize göre; eğer bir bankanın takipteki kredileri sektöre göre yüksekse, bankanın puanını düşürücü etki yapar. Bu rasyoya verilen ağırlık ise yüzde 15?tir.

Likit Aktifler/Kısa Vadeli Yükümlülükler: Kriz dönemlerinde bakılması gereken belki de en önemli rasyo, likidite rasyolarıdır. 2011 yılının özellikle de son bölümünde yaşanan sıkıntılar göz önüne alındığında bu orana yüksek ağırlık vermeye devam edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda likit aktiflerin kısa vadeli yükümlülüklere oranı önemli bir gösterge oluyor. Öncelikle likit aktifin ne demek olduğunu açıklayalım; en basit tabiriyle hemen paraya çevrilebilecek varlık demektir. Örneğin bir bankanın elinde bulunan yerli ya da yabancı devlet tahvilleri likit aktiflerdir. Bu tahvil ya da bonoları hemen satıp paraya çevirebilmeniz mümkündür. Kısa vadeli yükümlülük ise; bankanın kısa süre içinde geri ödemek durumunda olduğu yükümlülüklerdir. Bu oranın yüksek olması, bankanın herhangi bir krize karşı çok daha güçlü olduğunu gösterir. Bundan dolayı da söz konusu rasyonun ağırlığı yüzde 35 olarak belirlenmiştir. Bu rasyosu yüksek olan bankalar yüksek puanlar almıştır.

Aktif Kârlılığı : Bu oran toplam kârların aktiflere oranıdır. Bir bankanın sahip olduğu aktifleri ne kadar kârlı ve etkin kullandığını, maliyetlerini ne kadar düşük tutabildiğini gösterir. Bu yüzden de aktif karlılığı yüksek olan bankaların puanı yükselmiştir. Bu rasyonun ağırlığı yüzde 15?tir.

Puanlamayı nasıl yaptık?

Her banka için yukarıda verilen rasyolar ağırlıklarla çarpıldılar. Toplam ağırlık yüzde 100?e tekabül etmektedir. Buradan bulunan sonuçlar toplanarak ham puanlar elde edildi. Bu ham puanlar daha sonra istatistik yöntemlerle normalize edilerek 100 bazlı puanlama sistemine dönüştürüldü. En yüksek ham puanı alan banka, 100 puan almış oldu.

Riskleri düşük

Burada önemle vurgulanması gereken bir noktayı belirtmekte yarar var. Bilindiği üzere örneğin sermaye yeterlilik rasyosunda yasal sınır 8, hedeflenen rasyonun ise en az 12 olması gerekir. Eğer bir banka bu rasyoyu tutturmuş veya bunun üzerindeyse, bu kritere göre 70 puanın üzerinde not almış demektir. Bu tür hedef rasyolar için benzer bir yaklaşım sergilendi. Dolayısıyla 70 puanın üzerinde puan alan bir banka, bugünkü koşullarda ?oldukça sağlam bir mali yapıya sahip banka? olarak adlandırılabilir. Yaptığımız çalışmanın önemli bir sonucu da, bütün bankaların aldıkları puanların 70?in üzerinde olması.

Dolayısıyla bankacılık sistemimizdeki bankaların uluslararası standartlarda risklerinin düşük olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ortaya çıkan tabloların nasıl yorumlanması gerektiğine dair bilgileri aşağıda sizlerle paylaşacağız. Ancak bundan öncesi bir uyarı yapmak istiyoruz. ?Tabloda ilk sırada çıkan banka, en iyi bankadır; son sırada yer alan banka en kötü bankadır? gibi bir algı oluşmamalı. Örneğin Türk bankalarına baktığımızda Adabank?ın ilk sırada yer aldığını göreceksiniz. Bu, Adabank?ın Türkiye?nin en iyi bankası olduğu anlamına gelmiyor. Adabank?ta faaliyetlerin sınırlı olması nedeniyle risk de ortaya çıkmıyor. Bu nedenle neredeyse faaliyeti olmayan bir bankanın riskinin olmaması da gayet normal. Bu çalışmadaki amacımız, hangi banka ne kadar değerli gibi bir sonuca ulaşmak değildi. Bu nedenle neredeyse hiçbir risk taşımayan Adabank?ın bizim kriterlerimize göre en yüksek puanı almış olması da bizi şaşırtmadı.

Kullanılan rasyonlar sonuçları değiştirir

Bu tür çalışma ve analizler çalışmayı yapanın sübjektif görüşlerini de yansıtır. Örneğin bu çalışmayı okuyan biri, sermaye yeterliliği rasyosuna diğer rasyolardan daha fazla ağrılık verilmesi gerektiğini söyleyebilir. Ya da bizim burada dikkate almadığımız başka rasyoları baz alarak bu tür bir  çalışma puanlamayı nasıl yaptık?

Her banka için yukarıda verilen rasyolar ağırlıklarla çarpıldılar. Toplam ağırlık yüzde 100?e tekabül etmektedir. Buradan bulunan sonuçlar toplanarak ham puanlar elde edildi. Bu ham puanlar daha sonra istatistik yöntemlerle normalize edilerek 100 bazlı puanlama sistemine dönüştürüldü. En yüksek ham puanı alan banka, 100 puan almış oldu.

Riskleri düşük

Burada önemle vurgulanması gereken bir noktayı belirtmekte yarar var. Bilindiği üzere örneğin sermaye yeterlilik rasyosunda yasal sınır 8, hedeflenen rasyonun ise en az 12 olması gerekir. Eğer bir banka bu rasyoyu tutturmuş veya bunun üzerindeyse, bu kritere göre 70 puanın üzerinde not almış demektir. Bu tür hedef rasyolar için benzer bir yaklaşım sergilendi. Dolayısıyla 70 puanın üzerinde puan alan bir banka, bugünkü koşullarda ?oldukça sağlam bir mali yapıya sahip banka? olarak adlandırılabilir. Yaptığımız çalışmanın önemli bir sonucu da, bütün bankaların aldıkları puanların 70?in üzerinde olması.

Dolayısıyla bankacılık sistemimizdeki bankaların uluslararası standartlarda risklerinin düşük olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ortaya çıkan tabloların nasıl yorumlanması gerektiğine dair bilgileri aşağıda sizlerle paylaşacağız. Ancak bundan öncesi bir uyarı yapmak istiyoruz. ?Tabloda ilk sırada çıkan banka, en iyi bankadır; son sırada yer alan banka en kötü bankadır? gibi bir algı oluşmamalı. Örneğin Türk bankalarına baktığımızda Adabank?ın ilk sırada yer aldığını göreceksiniz. Bu, Adabank?ın Türkiye?nin en iyi bankası olduğu anlamına gelmiyor. Adabank?ta faaliyetlerin sınırlı olması nedeniyle risk de ortaya çıkmıyor. Bu nedenle neredeyse faaliyeti olmayan bir bankanın riskinin olmaması da gayet normal. Bu çalışmadaki amacımız, hangi banka ne kadar değerli gibi bir sonuca ulaşmak değildi. Bu nedenle neredeyse hiçbir risk taşımayan Adabank?ın bizim kriterlerimize göre en yüksek puanı almış olması da bizi şaşırtmadı.

Kullanılan rasyolar sonuçları değiştirir

Bu tür çalışma ve analizler çalışmayı yapanın sübjektif görüşlerini de yansıtır. Örneğin bu çalışmayı okuyan biri, sermaye yeterliliği rasyosuna diğer

rasyolardan daha fazla ağrılık verilmesi gerektiğini söyleyebilir. Ya da bizim burada dikkate almadığımız başka rasyoları baz alarak bu tür bir çalışma puanlamayı nasıl yaptık?

Her banka için yukarıda verilen rasyolar ağırlıklarla çarpıldılar. Toplam ağırlık yüzde 100?e tekabül etmektedir. Buradan bulunan sonuçlar toplanarak ham puanlar elde edildi. Bu ham puanlar daha sonra istatistik yöntemlerle normalize edilerek 100 bazlı puanlama sistemine dönüştürüldü. En yüksek ham puanı alan banka, 100 puan almış oldu.

Riskleri düşük

Burada önemle vurgulanması gereken bir noktayı belirtmekte yarar var. Bilindiği üzere örneğin sermaye yeterlilik rasyosunda yasal sınır 8, hedeflenen rasyonun ise en az 12 olması gerekir. Eğer bir banka bu rasyoyu tutturmuş veya bunun üzerindeyse, bu kritere göre 70 puanın üzerinde not almış demektir. Bu tür hedef rasyolar için benzer bir yaklaşım sergilendi. Dolayısıyla 70 puanın üzerinde puan alan bir banka, bugünkü koşullarda ?oldukça sağlam bir mali yapıya sahip banka? olarak adlandırılabilir. Yaptığımız çalışmanın önemli bir sonucu da, bütün bankaların aldıkları puanların 70?in üzerinde olması.

Dolayısıyla bankacılık sistemimizdeki bankaların uluslararası standartlarda risklerinin düşük olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ortaya çıkan tabloların nasıl yorumlanması gerektiğine dair bilgileri aşağıda sizlerle paylaşacağız. Ancak bundan öncesi bir uyarı yapmak istiyoruz. ?Tabloda ilk sırada çıkan banka, en iyi bankadır; son sırada yer alan banka en kötü bankadır? gibi bir algı oluşmamalı. Örneğin Türk bankalarına baktığımızda Adabank?ın ilk sırada yer aldığını göreceksiniz. Bu, Adabank?ın Türkiye?nin en iyi bankası olduğu anlamına gelmiyor. Adabank?ta faaliyetlerin sınırlı olması nedeniyle risk de ortaya çıkmıyor. Bu nedenle neredeyse faaliyeti olmayan bir bankanın riskinin olmaması da gayet normal. Bu çalışmadaki amacımız, hangi banka ne kadar değerli gibi bir sonuca ulaşmak değildi. Bu nedenle neredeyse hiçbir risk taşımayan Adabank?ın bizim kriterlerimize göre en yüksek puanı almış olması da bizi şaşırtmadı.

Kullanılan rasyolar sonuçları değiştiriyor

Bu tür çalışma ve analizler çalışmayı yapanın sübjektif görüşlerini de yansıtır. Örneğin bu çalışmayı okuyan biri, sermaye yeterliliği rasyosuna diğer rasyolardan daha fazla ağrılık verilmesi gerektiğini söyleyebilir. Ya da bizim burada dikkate almadığımız başka rasyoları baz alarak bu tür bir çalışmaPuanlamayı nasıl yaptık?

Her banka için yukarıda verilen rasyolar ağırlıklarla çarpıldılar. Toplam ağırlık yüzde 100?e tekabül etmektedir. Buradan bulunan sonuçlar toplanarak ham puanlar elde edildi. Bu ham puanlar daha sonra istatistik yöntemlerle normalize edilerek 100 bazlı puanlama sistemine dönüştürüldü. En yüksek ham puanı alan banka, 100 puan almış oldu.

Hepsi 70 puanın üzerinde

Türk bankaları için hazırladığımız tabloya genel olarak bakıldığında bütün bankaların 70?in üzerinde puan aldığı görülüyor. Bu durum bankaların

hedeflenen sınırlar içinde olduğunu ve Türk bankalarının mali yapılarının, uluslararası standartlara göre sağlıklı olduğunu gösteriyor. Tabloda yer alan 2008 yılı rakamlarına baktığımızda, benzer sonucun o dönemde de ortaya çıktığı görüyoruz. Bu durum bize, 2011 yılı içinde yoğun bir şekilde hissedilen euro krizinin Avrupa?da birçok bankayı etkisi altına almış olmasına karşın Türk bankalarının mali yapılarındaki gücü koruduğunu gösteriyor.

Adabank, neden ilk sırada?

Tabloya daha detaylı baktığımızda 2008 yılında olduğu gibi ilk sırada Adabank?ı görüyoruz. Adabank?ın ilk sıraya yerleşmesinin temel nedeni; likit aktiflerinin çok güçlü ve yabancı para aktiflerinin çok yüksek olması. Adabank?ın aynı zamanda sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 151?dir. Fakat dikkat edilirse, bu kriterler içinde aktif büyüklüğü yoktur. Yani Adabank?ın aktifleri elbetteki İş Bankası veya Ziraat Bankası?yla karşılaştırılamayacak derecede küçük. Eğer bu çalışmada aktif büyüklüğü veya sermayesini veya özsermayesini de bir kriter olarak ele almış olsaydık, Adabank çok arka sıralara düşebilirdi. Bizim bu çalışmadaki amacımız, daha çok bankaların yükümlülüklerini yerine getirebilme kriterlerini ön plana çıkarmak olduğu için Adabank ilk sıraya yerleşti.

En büyük çıkış Garanti ve Şekerbank?ta

2008 yılında yaptığımız puanlamaya göre en büyük çıkışı yapan bankalar Garanti Bankası ve Şekerbank olmuş. 2008 yılında grubunda yer alan 14 banka içinde 7?nci sırada olan Garanti Bankası, bu yılki puanlamada 4 basamak birden yükselerek 3?üncü sıraya yükselmiş. Garanti Bankası?nın bu sıçramasında sermaye yeterliliği rasyosunun 14.9?dan 16.9?a yükselmesi, YP Aktifler/YP Pasifler oranının 85?ten 98.7?ye çıkması, yani kur riskinin neredeyse olmaması ve takipteki kredilerinin oran olarak azalması etkili olmuş. Ayrıca bankanın likit aktiflerinin oranını artırması ve aktif karlılığını yüzde 1.30?dan 2.1?eçıkarmasının da bu sonuç üzerinde etkisi bulunuyor. Özetle Garanti Banaksı 2008 yılında yaptığımız analizin ardından geçen sürede incelediğimiz tüm kalemlerde çok ciddi bir iyileşme yapmış durumda.

Hızlı bir çıkış yapan bankalardan bir diğeri de Şekerbank. 2008 yılında 77.3 puanla grubundaki 14 banka içinde 12?nci olan Şekerbank, 2011 yıl sonu verileriyle yaptığımız bu analizde puanını 83.4?e çıkararak 4 basamak birden yükseldi. Böylece 8?inci sıraya çıktı. Sermaye yeterlilik rasyosunun 14.10?dan 13.2?ye düşmesine karşın, bu oran hedeflenen değerlerin üzerinde olduğu için bu konuda bir sıkıntı görmüyoruz. Şekerbank?taki bu yükselişin ana nedeni ise YP Aktifler/YP Pasifler oranının hızlı bir şekilde artması ve likit aktiflerindeki hızlı yükseliş olarak görülüyor.

Ziraat ve Tekstilbank düşüşte

2008 yılındaki sıralamaya göre üçer sıra birden gerileyen Ziraat Bankası ve Tekstilbank bu düşüşleriyle dikkat çekiyor. Ziraat Bankası 2008 yılında yaptığımız çalışmada 93.5 puanla 4?üncü sırada yer alırken, bu çalışmamızda 85.4?lük puanla 3 sıra birden geriledi. Banka böylece 7?inci sıraya düşmüş oldu. Diğer oranlarındaki görünümü değişmemesine karşın, analizde en yüksek ağırlığı verdiğimiz Likit aktifler/KVY oranındaki düşüş, Ziraat Bankası?nın gerilemesinin en önemli nedeni. 2008 yılı haziran verilerinde 72 olan bu oran 2011 yıl sonunda 44.6?ya düşmüş durumda.

Tekstilbank?ın incelediğimiz kriterleri içerisinde önemli bir bozulma görülmüyor. Ancak 2008?deki listede Tekstilbank?ın altında yer alan bankaların döviz riskindeki azalma ve likit aktif oranının yükselmesi nedeniyle Tekstilbank gerilemiş görünüyor. Kısacası oranlarını büyük oranda korumuş olmasına ve ham puanını 28.1?den 29?8?e çıkarmasına karşın diğer bankalardaki iyileşmenin daha iyi olması Tekstilbank?ın listede geri plana düşmesine neden olmuş durumda.

Yabancı bankalar

Türk bankalarına uyguladığımız kriterleri yabancı bankalara uyguladığımızda da benzer sonuçlar çıkıyor. Burada da tüm bankalar 70 puanın üzerinde puan aldılar. Tabloyu değerlendirmeye geçmeden önce 2008?den bu yana olan bazı değişikleri aktaralım… 2008 yılında bu listede yer alan Millennium Bank, Fiba Grubu tarafından alınmış ve ismi Fibabanka olarak değişmişti. Bu nedenle Fibabanka?nın 2008?deki değerlerini karşılaştırırken Millenium Bank?ın 2008?de aldığı değerleri kullandık. Yine 2008 yılında tabloda yer alan ABN Amro Bank, The Royal Bank Scotland tarafından satın alınmış ve ismi değişmişti.

Burada da kıyaslama, söz konusu 2 banka arasında yapılmıştı. Ayrıca 2008 yılında tabloda yer alan Fortis Bank, TEB ile birleştiği ve faaliyetini bu çatı altında devam ettirdiği için listeden çıkarılmıştı. Fortis?in listeden çıkarılması sonucunda, 2008 yılında Fortis?in altında kalan bankaların sıralaması birer sıra yükseltilmiş, sıralamadaki değişimler buna göre hesaplanmıştı. Bununla birlikte şube ağı yaygın olmayan ve faaliyetlerini genellikle kendi özsermayesiyle gerçekleştiren küçük ölçekli bankalar, listede ön sıralarda yer almıştı. Bu durum Türk bankalarında Adabank?ın düşük risk nedeniyle ilk sırada çıkmasına benzetilebilir. Başka bir ifadeyle ?bu bankalar diğer bankalardan çok iyi? şeklinde yorumlanmamalı. Bu tablo, bize sadece bu bankaların diğerlerine göre riskinin çok daha düşük olduğunu göstermekte. Güçlü özsermaye, güçlü likidite bu bankaları yaptığımız bu analizde ön plana çıkarıyor. Karlılık, piyasa değeri, aktif büyüklüğü gibi farklı kriterlerle göre bir puanlama yapılsa bu sıralama daha değişik çıkabilir. Fakat bu çalışmadaki amacımız, bankalara bir değer biçmek değil, risk durumlarına göre bir puanlama yapmak oldu.

Bank Mellat ve Habib Bank nakit zengini

Listede ilk 2 sırayı alan Bank Mellat ve Habib Bank tam anlamıyla nakit zengini. Fakat aktif büyüklüklerine baktığımızda Habib Bank?ın sektörün en küçük bankalarından biri olduğu görülüyor. Sektördeki 44 banka içinde 41?inci sırada yer alan Habib Bank?ın Pakistan?ın en büyük özel bankası konumunda olmasına karşın Türkiye?deki operasyonları ve dolayısıyla da riski çok düşük gözükmekte. Bank Mellat ise yaklaşık 3.5 milyar TL?lik aktifle tüm banklar içinde aktif büyüklük sıralamasında 21?inci sırada yer alıyor. Bu açıdan baktığımızda Bank Mellat orta ölçekli bir banka konumunda. Bank Mellat, yüzde 66.6 olan sermaye yeterlilik rasyosu ve yüksek likidite oranı ile 2008?e göre 4 basamak birden yükselerek ilk sıraya yerleşmiş bulunuyor.

En hızlı yükselenler

Bu grup içinde yer alan ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi ABN AMRO Bank ve Millenium Bank?ı alarak tabloya giren bu bankalar, mali yapılarını oldukça iyileştirmiş görünüyorlar. ABN AMRO Bank 2008 yılında yaptığımız çalışmada 17 banka içinde 9?uncu sırada yer alırken yeni sahibiyle birlikte 5 basamak birden sıçrayarak 4?üncü sıraya yükselmiş durumda. Benzer şekilde 2008 yılında Millenium Bank adıyla faaliyet gösteren ve o günkü sıralamada 17 banka içinde son sırada yer alan Fibabanka da Fiba Grubu?na geçmesiyle birlikte mali yapısını hızla güçlendirmiş görünüyor. Fibabanka 2008 yılındaki analizimize göre 5 basamak birden yükselerek 11?inci sıraya çıkmış durumda.

JP Morgan, SA ve Citibank

2008 yılında grubunda ilk sırada yer alan JP Morgan, bu yıl 6 sıra birden düşerek 7?nci sıraya gerilemiş bulunuyor. Buna karşın JP Morgan?ın mali yapısının hala çok iyi olduğunu söyleyebiliriz. Yüzde 65.9?luk sermaye yeterlilik rasyosu ve 112.1?lik likit aktifler/KVY oranı ile standartların oldukça üzerinde. Sıralamada ciddi bir yer kaybına uğrayan bir diğer banka da Société Générale (SA). SA 4 sıra birden gerileyerek 6?ncılıktan 10?uncu sıraya gerilemiş durumda. Sermaye yeterlilik rasyosunun 30.6?dan 17.2?ye gerilemiş olması SA?nın düşüşündeki en önemli etken. Sırasını koruyamayarak hızlı bir geri çekilme yapan bir diğer banka da Citibank. Citibank, YP Aktifler/YP Pasifler oranındaki düşüş ve 2008 yılında Citibank?ın altında yer alan bankaların puanlarındaki artış nedeniyle yerini koruyamamış. Bu durum Citibank?ı 8?inci sıradan 12?nci sıraya düşürmüş durumda.

Bankalar sağlam görünüyor

>>2011 yılı aralık verileri ile yapılan bu çalışma bankacılık sektöründeki son gelişmeleri içermiyor.

>>Türk bankacılık sistemindeki hem Türk hem de yabancı bankalar söz konusu dönem itibariyle sağlam bir görünüm sergiliyorlar.

>>Her ne kadar bu sonuçlar bankacılık yapımızın sağlam olduğunu gösterse ve 2008 yılından beri bankalarımız önemli sınavları başarıyla atlatsa da, sektörün doğası gereği ani bir kriz ortamında, bu çalışmada kullandığımız rasyolar da aniden bozulabilir ve sıralamalar hızlı bir şekilde değişebilir.

>>İncelediğimiz dönem verileri itibariyle bankalarımızın mali yapılarının oldukça sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle halkımızın bankalarda olan paraları için endişe duymalarına gerek olmadığını düşünüyoruz.

PARA DERGİSİ


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın