Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi (KUISCID) öncülüğünde, Türkiye’nin dört bir yanından 100 uzman bilim insanı, ülkemizdeki enfeksiyon hastalıklarının mevcut durumunu belirlemek ve yeni hipotezler ile hedefler oluşturmak amacıyla “Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu”nu hazırladı. Raporda antibiyotik direnci, hızlı ve doğru tanı yöntemlerinin eksikliği, gereksiz antibiyotik kullanımı ve bağışıklama oranlarının düşüklüğü ile HIV enfeksiyonunun geç tanısı ve tedaviye erişim konusundaki zorluklara işaret edildi. Aynı zamanda yerel çözümler geliştirilmesi ve ulusal kılavuzların oluşturulması ihtiyacına dikkat çekildi.
Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Merkezi (KUISCID) tarafından ülkemizin enfeksiyon hastalıklarındaki durumunu ortaya koymak, alandaki sorunlara yerel olarak üretilmiş bilgiler ışığında çözüm üretilmesini sağlamak üzere Kasım 2023’te başlatılan Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu çalışmasının ilk sonuçları ortaya çıktı.
Türkiye’nin enfeksiyon haritasını ortaya koyan ilk veriler https://teh.kuiscid.org adresinde kamuoyunun bilgisine sunuldu.
“Kendi sorunlarımıza kendi çözüm önerilerimizi geliştireceğiz. Bu mümkün.”
Konuya ilişkin tanıtım toplantısında konuşan KUISCID Direktörü Prof. Dr. Önder Ergönül, enfeksiyon hastalıklarında bilgi, teknoloji ve inovasyonu harmanlayarak bir yol haritası oluşturmayı hedeflediklerini belirterek, “Antibiyotik direnci başta olmak üzere enfeksiyon hastalıkları alanında Türkiye, Avrupa bölgesinde en çok sorun yaşayan ülkelerden biri. Bu tür sorunlara çözüm önerilerinin, bu ülkenin son derece yeterli uzmanları tarafından getirilmesi gerekir. Ülkemizin uzman kadroları yetkin. Kendi sorunlarımıza Amerika ya da İngiltere’de hazırlanmış rehberler üzerinden tedavi uygulamakla yetinmek istemiyoruz. Sorun bizde, çözümün de bizde olmasını istiyoruz. Bu mümkün” dedi.
Yapılacak çalışmaların bilimsel dergilerde ve ilgili internet sayfasında yer almasının ötesinde genele hitap edecek şekilde ülkemizde sağlık okur yazarlığının gelişmesine hizmet edecek şekilde paylaşılacağını vurgulayan Prof. Dr. Ergönül, sözlerini şöyle sürdürdü:
“KUISCID olarak Dünya Sağlık Örgütü’nden Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Derneği’ne kadar pek çok önemli kurumla iş birliklerimiz var. Koç Üniversitesi’nde İş Bankası’nın desteğiyle artık güçlü bir araştırma merkezine sahibiz. Buradan çıkacak sonuçlarla yapılacak araştırmaların devamıyla, raporumuz her yıl TEH internet sitesi (https://teh.kuiscid.org/) üzerinden yenilenip geliştirilerek sürdürülecek. Böylece meslektaşlarımız, mesleklerini daha güvenle ve bilinçle yapabilecekler.”
Merkezin çalışmaları hakkında bilgi veren Prof. Dr. Ergönül, KUISCID’in Türkiye’de resmi kayıtlara göre yaklaşık 17 milyon kişinin doğrudan etkilendiği ve 120 bin kişinin hayatını kaybettiği COVID-19 pandemisi sırasında kurulduğunu belirterek, “COVID-19 artık influenza, RSV gibi solunum virüsleri arasında sayılan virüslerden biri. Hastalığın erken dönemlerinde ülkemizde molnupiravir kullanılıyor ancak bazen ilaca erişimde sorunlar yaşanabiliyor. Merkezimizde klinik uygulamaların dışında tanı kitlerinin geliştirilmesi ve aşı etkinliğine dair çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar, solunum virüsleri başlığında sürdürülüyor” dedi.
Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları Raporu hakkında:
Ülke genelinde 100 uzman bilim insanının katkılarıyla hazırlanan raporda solunum yolu enfeksiyonları, gastrointestinal hastalıklar, tüberküloz, HIV enfeksiyonu, üriner enfeksiyonlar, kene ile bulaşan hastalıklar, sağlık bakımı ve bağışıklama alanındaki araştırmaların sonuçlarına yer verildi. Antibiyotik direnci, hızlı ve doğru tanı yöntemlerinin eksikliği, gereksiz antibiyotik kullanımı ve bağışıklama oranlarının düşüklüğü gibi sorunlara dikkat çekilen raporun çıktıları şöyle:
- Solunum yolu enfeksiyonları: Virüs bakteri ayrımının yapılamaması, antibiyotik direncinin artması ve tanıda gecikme en önemli sorunlar
Sağlık merkezlerine en çok başvuru nedenleri arasında yer alan ve halk sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturan solunum yolu enfeksiyonlarında en önemli sorunlar, virüs bakteri ayrımının yapılamaması, antibiyotik direncinin hızla artması ve tanıda gecikme olarak dikkat çekiyor.
Antibiyotik kullanımında OECD ülkeleri arasında en ön sıralarda yer alan ülkemizde reçetelenen ilaçların yaklaşık üçte birini antibiyotikler oluşturuyor. Bu durum, zatürre, ishalli hastalıklar ve idrar yolu enfeksiyonları gibi enfeksiyonlarda kullanılan antibiyotiklerin etkisini azaltarak tedavi süreçlerini zorlaştırıyor ve ölüm riskini artırıyor. Özellikle pnömokoklarda penisilin direncinin son yıllarda artması, durumu daha da kritik hale getiriyor.
Viral enfeksiyonlarda gereksiz antibiyotik kullanımının oldukça yaygın olması hem antibiyotik direncini artırıyor hem de hastaları gereksiz ilaçların yan etkilerine maruz bırakıyor. Hızlı ve doğru tanı yöntemlerinin eksikliği, sorunu derinleştirirken, Türkiye’de solunum yolu enfeksiyonlarına dair kapsamlı ve güncel veri eksikliği, etkili mücadele stratejileri geliştirilmesini engelliyor. Solunum yolu virüslerinin yakından izlenmesi sayesinde viral etkenlerin dağılımı takip edilebiliyor olsa da özellikle atipik pnömoni etkenleri ve antibiyotik direnci konusunda daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyuluyor.
Virüslerin ve bakterilerin genetik materyalini tespit ederek hızlı ve kesin sonuçlar veren moleküler tanı yöntemlerinin (PCR vb.) kullanımı, yüksek maliyetleri nedeniyle kısıtlı kalıyor. KUISCID, ulusal klinik algoritmaların oluşturulması üzerine çalışmalarını sürdürüyor.
Türkiye, solunum yolu enfeksiyonlarının hızlı ve doğru tanısı için yerli moleküler tanı kitleri geliştirilmesi, dışa bağımlılığı azaltması, maliyetleri düşürmesi ve salgınlara karşı daha hazırlıklı olunmasını sağlaması nedeniyle önem taşıyor. Sorunların boyutunun ve eğilimlerin anlaşılması için solunum yolu enfeksiyonlarına dair ulusal bir veri tabanı oluşturulması ve düzenli araştırmalar yapılması gerekiyor.
Halkın solunum yolu enfeksiyonları, antibiyotik direnci ve doğru tanı yöntemleri hakkında bilinçlendirilmesi sayesinde gereksiz antibiyotik kullanımının azalması, hastaların antibiyotik beklentisinin düşürülmesi ve erken tanıya yönlendirilmesi öngörülüyor. KUISCID, hekimlerin ve halkın eğitiminde sağlık otoritesi ve mesleki örgütlerin yanında etkin bir rol almayı hedefliyor. Sağlık çalışanlarının viral etkenlere yönelik tanı testlerini ve bu test sonuçlarının yorumlanmasının, ülkemizde erişilebilir antivirallerin hangileri olduğu, moleküler tanı yöntemleri ve güncel tedavi yaklaşımları konulanında düzenli olarak eğitilmesinin ve bilgilerinin güncellenmesinin tanı ve tedavi süreçlerinin iyileştirilmesine katkı sağlayacağı düşünülüyor.
- Gastrointestinal hastalıklar: İshalle seyreden bu hastalıklarda ulusal veri bir araya getirilerek büyük resim oluşturuldu
İshalle seyreden gastrointestinal hastalıkların erken tanınması uygun tedavi için önem taşıyor. Bu alanda etkenlerin sıklıklarının saptanması ve klinik algoritma geliştirilmesi gerekiyor. Tifo dışı salmonella enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılan siprofloksasine karşı direnç oranının %60 civarında olması gibi bilgiler, etkili antibiyotik önerilebilmesi için büyük önem kazanıyor. Moleküler testler sayesinde kampilobakter enfeksiyonlarının yaygın olduğu öğrenildi. Bu alandaki ulusal verinin bir araya getirilmesiyle büyük resim oluşturuldu. Bu bilgilerden hareketle klinik yaklaşımlar belirlenecek.
- Tüberküloz: Teşhis için tanısal süreçlerin iyileştirilmesi gerekiyor
Ülkemizde tüberküloz insindansı azalıyor. Bu oran son olarak 100 bin kişide 11,5 olarak bildirilmiş olsa da tüberküloz tanısında geliştirilmesi gereken alanlar bulunuyor. Daha doğru ve zamanında tüberküloz teşhisi için hızlı moleküler testlerin kullanımını artırmak ve laboratuvar kapasitesini güçlendirmek gibi tanısal süreçlerin iyileştirilmesi gerekiyor. Göçmenler için hedefe yönelik politikaların uygulanması, kapsamlı tarama ve izleme programlarının başlatılması ve temaslılar için profilaksi tedavisinin iyileştirilmesinin, bu popülasyonda artan tüberküloz yükünün kontrol altına alınmasına yardımcı olacağı öngörülüyor. Ayrıca, sağlık çalışanlarının bilgi düzeyini artıracak sürekli eğitim programlarının uygulanması ve toplum farkındalığının artırılması ile erken tanı ve tedaviye uyumun güçlendirilmesi mümkün görünüyor.
- HIV enfeksiyonu: En zayıf halka tanı hizmetleri
Türkiye’de bugüne kadar 45 bin kişi HIV enfeksiyonu tanısı aldı. Genel olarak bakıldığında yüksek bir sayı olmasa da diğer ülkelerde azalma eğilimi varken Türkiye’de artış görülmesi kaygı yaratıyor. HIV tanı ve tedavi süreci değerlendirildiğinde ülkemizde en zayıf halkanın tanı hizmetleri olduğu görülüyor. Toplumumuzda cinsel sağlık ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara dair bilginin az olması, HIV ile ilgili bilgi aktarımının eğitim müfredatına dahil edilememesi, genç nüfusun yüksekliği, madde kullanımı son yıllarda artışın nedenleri olarak düşünülüyor.
- Üriner enfeksiyonlar: Bir milyon kültür sonucu değerlendirilerek rehber hazırlığı başladı
Türkiye’de üriner enfeksiyonlarının klinik takibi, özel hasta gruplarında enfeksiyonların izlemi ve antibiyotik direncinin izlenmesi konusunda ciddi bir veri eksikliği olduğu görülüyor. Sık kullanılan antibiyotiklere %50’nin üzerinde direnç gelişmiş durumda. Tedavide, en sık kullanılan antibiyotiklerin bölgesel direnç oranlarında farklılıklar nedeniyle ulusal tedavi algoritmalarının yanı sıra bölgesel tedavi algoritmalarının da düşünülmesi gerekiyor. Çalışmalarda ülke bazında bir milyon kültür sonucu değerlendirildi ve önemli ipuçları elde edilerek rehber hazırlığı başladı.
- Sağlık bakımıyla ilişkili enfeksiyonlar: Daha etkin izlem için yüksek kaliteli eğitimlere ihtiyaç duyuluyor
Sağlık bakımıyla ilgili enfeksiyonlar sağlıkta kalitenin en önemli ölçüsü olarak öne çıkıyor ve ülkemizin önemli sorunları arasında yer alıyor. Sağlık bakımıyla ilişkili enfeksiyonlarda, izlemin (sürveyans) daha etkin yapılması, salgınların zamanında önlenmesi ve bu enfeksiyonlara bağlı kayıpların azaltılması için var olan insan gücünün akılcı bir şekilde değerlendirilmesi ve yüksek kaliteli eğitimlerle desteklenmesi önem taşıyor.
- Kenelerle bulaşan hastalıklar: KKKA dünyada en çok Türkiye’de görülüyor
Kenelerle bulaşan hastalıklardan başı çeken Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, dünyada en çok Türkiye’de görülüyor. Her yıl bin civarında vaka saptanıyor. Sineklerle bulaşan enfeksiyonlardan Batı Nil Ateşi olgularında geçen yıl artış oldu. Sadece İstanbul ili ve çevresinde 100 vaka saptandı. Vektörlerle mücadelede risk haritalarının tamamlanması, hızlı tanı testleri ve hekimlerin tanı koyabilme kapasitelerinin geliştirilmesi büyük önem taşıyor. KUISCID bu yönde çalışmalar yapıyor.
- Bağışıklama: Düşük bağışıklama oranının artışı için aşılamanın öneminin anlatılması gerekiyor
Ülkemizde bağışıklama oranları Avrupa ülkelerine göre çok düşük. Kızamık vakalarında artış yaşanıyor. Ayrıca erişkin yaş grubunda da aşılamanın önemi ve zorunluluğunun anlatılması gerekiyor. Grip aşısı olanların oranı yalnızca %2-3 civarında bulunuyor. Aşılama oranlarımızın artması halkın ve sağlık çalışanlarının eğitimine dayanıyor. KUISCID’in halkı ve sağlık çalışanlarını bilgilendirici programları sürüyor.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.