Hiç merat ettiniz mi, neden beynizimde fırtınalar olur? Bunu Amerikan Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nden Dr. İsmet Bora, bunun günlük yaşamımızda kendi duygusal gel gitlerimizi gözlemekle bile açıklanabileceğini söylüyor. Dr. Bora’nın açıklaması şöyle:
“İnsanlar sevgi, şefkat, empati, mizah gibi dünyayı daha iyi ve yaşanılabilir kılan özellikler kadar; kötülük, nefret, acımasızlık, ihanet ve yanlış anlama gibi karanlık özellikllere de sahiptirler.
Yukarıda sayılan farklı zihinsel fonksiyonların çoğu zaman abartılı hallerini ruhsal rahatsızlıklarda gözlemlemekteyiz. Çünkü zihinsel fonksiyonlarımız beyin dediğimiz organın ürünüdür ve doğrudan onun etkisi altındadır.
Beyin milyarlarca sinir hücresi ve insan genomundaki 80.000 genin etkileşimiyle oluşan molekül düzeyinde protein üretimiyle çalışan bir organdır. Son yıllarda tıp insan beyni ve genomunun haritasının çıkartılmasında oldukça aşama kaydetti. Sanırım önümüzdeki 20-30 yıllık süre içerisinde zihin ve molekül buluşması gerçekleşecek ve biz moleküllerimiz kötüleştiğinde, beynimizdeki hücrelerin nasıl kötüleştiğini ve bu kötüleşmenin duygu, düşünce ve davranışlarımızda nasıl ifade bulduğunu gösterebileceğiz.
Neden beynimizde fırtınalar yaşıyoruz? Sorunun yanıtı için günlük yaşamımızda kendi duygusal gel gitlerimizi gözlemek bile yeterince açıklayıcı olabilir. Hangi kadın büyük bir heyecan ve haz duyarak kontrolsüz alışveriş yapıp kart ekstreleri geldiğinde büyük bir sıkıntı şaşkınlık yaşamamıştır. Ya da hangi erkek yine büyük bir keyifle arkadaşlarıyla yüksek miktarda alkol alıp bir kazaya, gerilime bulaşıp ertesi gün olanlara inanamamıştır. İnsan olarak bir profile sahip olmak yaşamımız süresince devam eden ve öğrenilen ”bir ömürlük evrim” sürecidir. Dürtülerimizi ve duygularımızı kodladığımız ve tüm memelilerde ortak olan limbik sistemimiz beynin en eski ve ilkel bölgesidir. Beynin frontal bölgeleri ise soyut kavramları oluşturan ve içinde bulunduğumuz toplumsal koşulları, moral değerleri algılamamızı sağlayan kısmıdır. Bu bölüm diğer memelilerden farklı olarak insana özgüdür ve evrim sürecinde en yeni bölgelerden biridir.
Kişisel dürtülerimiz ve bunların yarattığı duygusal gerilimi, içinde yaşadığımız toplumsal ve çevresel koşullara uygun bir şekilde giderebilmek! Bunu sağladığımızda ruhsal iklimimiz daha sağlıklı olmakta, öngörülemeyen ve hasar yaratan fırtınalardan korunmaktayız. Ne kadar dürtüsel (dikkatsizlik, ani karalar alma ve değiştirme, zararlı davranışları öngörememe, sabırsızlık, dışa dönük ve haz almaya yönelik, risk almaktan kaçınmayan bir yapı) veya Otokontrollü/Kompulsif-Takıntılı (ayrıntıcı, dikkatli, alışkanlıkları dışına çıkmayan, yeni kararlar almakta zorlanan, davranışlarının yaratacağı sonuçları öngörmeden harekete geçmeyen, içe dönük, sürekli zarara uğramaktan kaygılanarak risk almayan bir yapı) olarak hayata geleceğimiz genetik olarak limbik sistemimiz ve frontal korteksimizde kodludur. Bu skalanın dürtüsel tarafından vazgeçmek bizi duygusuz, heyecan hissetmeyen varlıklara çevirir. Otokontrol tarafından vazgeçmekse toplumsal varlıklar olarak hayatımızı sürdürmeyi ve geleceğe güven duymayı olanaksız kılar.
İnsan olmakla ilgili bu karmaşık ve zor süreçte, dürtü ve otokontrol zemininde ruhsal iklimimizi düzenlemeye çalışırken iki önemli zihinsel aracımız vardır. Bellek ve Bilinç. İnsan profilimiz, başka bir deyişle bireysel kimliğimiz biriktirdiğimiz yaşantısal anıların tümleşik halidir. Bellek ardışık ve zamana bağlı bir sistemdir. Geçmiş ve şimdinin yanı sıra, gelecekle de ilgili bir çıkarıma bu sayede sahip olabiliriz. Örneğin torunlarımızın sağlıklı ve yaşanabilir bir dünyaya kavuşup kavuşamayacaklarını düşünebiliriz. Bu geleceği anımsamaktır.
Zaman bağlamı içerisinde düşünebilmek ruhumuzun iskeletini oluşturur. Bilinç ise ”anımsanan şimdi” olarak adlandırılabilecek kavramlar, duygular, anılar ve yaşantılardan oluşan benlik duygusunun farkındalığıdır. O an bizim kim olduğumuzu yine bize söyler. İnsan olarak bizim ruhsal iklimimizi dengelemekteki araçlarımız belleğimiz ve bilincimiz. Bunları kullanamadığımızda ortaya çıkan depresyon, ankiyete bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluklar veya skalanın diğer ucundaki alkol-madde bağımlılığı, patolojik kumar, öfke patlamaları v.b ruhsal rahatsızlıklar uzun ve ayrı makalelerin konusu. Kısaca dünyaya geldiğimiz genetik mirasla bu skalanın neresine yakın olduğumuzun bilincinde olmak ve ”bir ömürlük evrim” sürecinde öğrendiklerimizi pekiştirerek belleğimizi daha işlevsel kılmak yükümlülüğümüz var.
Bunu gerçekleştirdiğimizde benliğimizin artı ve eksileriyle farkında, anılarımızı iyisi ve kötüsüyle gerçekçi bir şekilde kaydetmiş bireyler olacağız. Bu bireyler karşılaştığı sorunlar karşısında olduğundan farklı görünmeye çalışmayan, çözüm üretmek adına anılarını çağırmakta zorlanmayan veya bunları çarpıtmak zorunda kalmayan insanlardır. Sonuçta bu zihinsel fonksiyonlarımız sağlıklı işlediğinde zihnimiz beynimize düşman olmak zorunda kalmayacaktır. Ruhsal iklim değişiklikleri her zaman olacak ama yıkıcı fırtınalar söz konusu olmayacaktır.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.