RÜŞTÜ BOZKURT >> “Bilişim Zirvesi 2011″de “Sınırlar kalkıyor” temasını işleyen tartışmalar için ülkemize gelen John Perkins ile bir araya geldik. Toplantıyı İnterepomedya’nın yöneticileri Ruşen Yaykın, Şafak Alpay, Ali Yurtsever, Güldane Taşdemir ve danışman Yavuz Can Yazıcı örgütlemişti.

Osman Ulagay ve Necati Doğru’nun da katıldıkları toplantıda Perkins kısa bir açıklama yaptı; daha sonra sorulara yanıtlar verdiği interaktif söyleşi sürdürüldü.

Herkes, herkesle konuşuyor

Perkins öncelikle iletişim alanındaki gelişmelerden yola çıkıyor: “İnsanlık tarihinde ilk kez herkes birbiriyle iletişim kurabiliyor” diyor. Himalayalar’ın 6 bin metre yüksekliğinde yaşayan bir kabile üyelerinin de, Amazon’da henüz para kullanma aşamasına geçmemiş kabilenin reisinin de dünya ile iletişim kurabildiğini açıklıyor. Herkesin, herkesle konuşabildiği bir çağa doğru ilerlediğimize işaret ederek, temel uyarısını yapıyor: “Konuşuyoruz ama neler konuştuğumuz önemli. Geleceği nasıl inşa edeceğimizi konuşmalıyız”.

Perkins, bütün ilkel kültürlerde benzeşen “kehanetlerden” söz ediyor. Kehanetlerin ve ciddi fikirlerin yerini alan sloganların “bilinç dağınıklığı” yaratmasının tehlikesine işaret ediyor. İnsanlığın “yeni bir algıya, daha üst bilinç düzeyine geçme sorumluluğu” olduğunu ısrarla vurguluyor.

Düşünür, insanlığın “başarılı bir sistem kuramadığını” o nedenle son 400 yıla yakın zaman içinde geliştirilen sistemin “çözüldüğünü” hep birlikte bir “kritik eşiğe” ulaştığımızı anlatıyor. Çözülmekte olan sistemin hırs, bencillik, sömürü ve madde düşkünlüğü yarattığını; üretilen zenginliğin aslan payını çok küçük azınlıkların almasına fırsat verdiğini belirterek; “yeni ekonomik düzenin” girişimci işbirliğine, adil paylaşıma, tüketimde gösterişten çok anlamlı olana yönelmeye, açgözlülük ve sorumsuzluğu disiplin altına almaya, kibir ve üstünlük algısına fırsat vermemeye, savaş körükleyen militarist algıyı değiştirmeye, medya sorumluluğunu geliştirmeye odaklanması gerektiğine işaret ediyor.

Kâr maksimizasyonu

Perkins, tarihin derinliklerine göz atıldığında, din kurallarına dayanan yönetim anlayışının, ulus-devlet anlayışına taşındığını, sanayinin gelişmesi ile büyük ve çok uluslu şirketlerin düzene hakim olduğunu belirterek; başlangıçta özel şirketlerin “sosyal sorumluluğu” esas iken, zaman içinde “kâr maksimizasyonu” anlayışına doğru evrimselleştiğini, bu yeni bakış açısının eşitsizlik ve mutsuzluk getirdiğinin belirtiyor. Düşünür, sistemin belli dönemlerde “ekonomik büyümeyi sürdürmesinin” kitlelerde ilerleme ve rahatlama hissi yarattığını, zaman içinde sorunları çözemeyen sistemin kitleler nezdinde “meşruiyetini” yitirdiğini ve “hayal kırıklığına” yol açtığını, yeni bir ekonomik düzen arayışının hızlandığını açıklıyor.

Üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki değişmelerin tarım ve endüstri devriminden sonra üçüncü devrimi yarattığını anlatan Perkins, temelde tüketici kitlelerin şirketler üzerinde gerekli baskıyı kurabileceği fikrini “düşüncesinin merkezine” yerleştiriyor. Medyanın uyarıcılığı ile kitlelerin kâr maksimizasyonu peşinde koşan çok uluslu şirketleri disiplin altına alabileceği tezini ısrarla savunuyor. Satın almanın “oy kullanma” gibi algılanması gerektiğini ileri süren düşünür; sürekli gündemde tutulması gereken “yeni mesajın” yeni bir ekonomik yaklaşım, daha temiz bir dünya, militarist anlayışın geriye itilmesi, kâr maksimizasyonu algısının terk edilmesi, geniş anlamıyla çevre duyarlığı, sınırsız şeffaflık, her alanda yaygın ve derin işbirliği vb algılar üzerinde geliştirilmesini öneriyor.

Kadınların merkezi rolü

Kadınların geleceği inşa etmedeki merkezi rolüne değinen Perkins, Ortadoğu ülkelerinde bu alanda bazı sıkıntılar olduğunu, Türkiye uygulamalarının farklı bir açılım yarattığını belirtiyor. Kadının sosyo-ekonomik ve kültürel yaşamın her alanında eşit koşullarda var olması gerektiğinin altını çiziyor.

Perkins’in düşüncelerinde eksikler bulabiliriz?

Açıklamalarının yeterli iç ve dış dinamiklere dayandırılmadığını söyleyebiliriz?

Geleceği inşa etmenin kaynaklarını yeterince açıklamadığını ileri sürebiliriz?

Yetmez, geleceğin hangi değerler sistemi üzerinde kurulacağını öngöremediğini iddia edebiliriz?

Ama bir şeyi yapmamalıyız: Perkins’in anlattıklarını tümden görmezden gelmemeliyiz. Çağrısına kulak vermeli, aklımızı emanet etmeden tartışmalıyız? Yararlı olan yöntem, fikirlerden sonuç çıkarabilmedir.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın