Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) dördüncüsünü düzenlediği Küresel Isınma Kurultayı’nın açılışında konuşan Küçük, insanlığın, sanayi devrimi ile birlikte, son iki yüzyılda, teknoloji ve üretim kapasitesinde büyük bir ilerleme kaydettiğini belirtti.
Küçük, insan hayatına pek çok kolaylığı getiren bu sürecin, ne yazık ki doğada bazı tahribatlara yol açtığını dile getirerek, dünyanın ciddi ekolojik tehditlerle karşı karşıya geldiğini kaydetti.
Bunların ilkinin, ozon tabakasının incelmesi olduğunu anımsatan Küçük, bu konuda, dünyanın iyi bir sınav verdiğini, ülkelerin işbirliği yaptığını ve, ozon tabakasını incelten materyallerin kullanım ve üretimlerine son verilmesinde büyük mesafe kaydedildiğini söyledi.
Küçük, burada Türkiye’nin de, kendi sorumluluğunu başarıyla yerine getirdiğine işaret ederek. sözlerini şöyle sürdürdü:
”Ancak, ekolojik tehdit ne yazık ki ozonla sınırlı kalmadı. Çok geçmeden, insanlığı tehdit eden, yeni ve çok daha büyük bir risk faktörü, küresel ısınma ve iklim değişikliği gündeme geldi. Öyle ki, ünlü gelecekbilimci, James Martin, iklim değişikliğini, insanlık için terörden çok daha büyük bir tehdit olarak nitelendiriyor. ülkemiz ise, maalesef, iklim değişikliğinden en olumsuz etkilenme potansiyeli taşıyan ülkeler arasında yer almakta.
Dolayısıyla, küresel ısınma, hem dünyamızın hem ülkemizin geleceği açısından son derece önemli ve hepimizin üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konu. Bu noktada, EGD’nin gündelik siyasi ve ekonomik kaygılar arasında, geri plana düşme riski taşıyan bu hayati konuyu, gündemde tutmak üzere gerçekleştirdiği kurultayları çor önemli bulduğumuzu altını çizerek ifade ediyorum.”
İnsanlık için en büyük tehdit…
Tanıl Küçük, küresel ısınmanın, pek çok alt başlığı içeren geniş bir konu olduğunu ve tüm bunların kurultay kapsamında ayrıntılarıyla konuşulacağını dile getirerek, şunları kaydetti:
”İnsanlık, bu büyük tehdidi, küresel ısınma tehdidini bertaraf etmek üzere, işbirliği yapmanın ve önlem almanın arayışı içinde. Eksikleri olsa, eleştirilse de, bu anlamda, kazanılmış mevcut en önemli zemin Kyoto protokolü. ülkemiz de, 2009 yılında Kyoto Protokolü’ne imza attı. Diğer taraftan, çevre, Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde de en zorlayıcı başlıklardan biri.
Her iki sürece uyumun da, özellikle sanayimizi doğrudan ilgilendiren, büyük bir maliyet getirdiğini biliyoruz. Bu maliyete ve sorunun ortaya çıkmasında gelişmiş ülkeler kadar payı olmamasına rağmen, Türkiye elbette ki, küresel ısınma ile mücadelede sorumluluk almak zorundadır. Bizim altını çizdiğimiz husus, her iki süreçte de ülkemizin gerçekleri ile örtüşmeyen taahhütlere girilmemesi konusunda dikkatli olunması ve mümkün olduğunca çok finansal destek alınabilmesidir.”
Küresel ısınma gerçeğinin, ekonomide büyük bir dönüşüm sürecini de beraberinde getirdiğine işaret eden Küçük, dünyanın, şimdiden, yeşil büyüme, yeşil kalkınma, eko?refah, eko-inovasyon, iklim değişikliğine uyum teknolojileri, gibi kavramlarla konuşmaya başladığını kaydetti.
Küçük, ”Hükümetimiz ve firmalarımız, büyük bir ekonomik potansiyel taşıyan çevre konusunu, hem yatırım hem de inovasyon alanı olarak mutlaka gündemlerine almalıdırlar. Ayrıca, bu süreçlerden bağımsız olarak da, kendimiz için, çocuklarımız için, ülkemizi çevre konusunda çağdaş standartlara taşımak zorundayız” dedi.
Karbon salınımları indiriliyor
Tesco Grup Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Direktörü Helen Fleming da ”Karbon salınımımızı olabildiğince azaltmak adına; mağazalarımızın 2020 yılına, dağıtım zincirimizin de 2012 yılına kadar karbon salınımını yarıya indirmesi için tüm birimlerimizle çalışıyoruz” dedi. Tesco olarak, Avrupa, Asya ve Amerika’da faaliyet gösterdikleri 14 pazarda da karbon salınımı ve enerji kaynaklarını sorumlu kullanma konularını çok ciddiye aldıklarını kaydeden Fleming, iklim değişikliğinin, küresel ekonominin uzun vadeli büyümesine ciddi tehdit oluşturduğu gibi, kişisel ekonomiyi de etkilediğini söyledi.
Fleming, iklim değişikliğinin şirketin gelecekteki başarısına olumsuz etkisinin farkında olduklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
”Bunun daha tehlikeli boyutlara gelmemesi için de karbon salınımımızı olabildiğince azaltmakta kararlıyız. Bu konuda olumlu sonuçlar alabilmek için önümüze hedefler koyduk. Karbon salınımımızı olabildiğince azaltmak adına; mağazalarımızın 2020 yılına, dağıtım zincirimizin de 2012 yılına kadar karbon salınımını yarıya indirmesi için tüm birimlerimizle çalışıyoruz. Uzun vadede, yeni adımlar atmalıyız. Bu sebeple, 2050 yılına kadar sıfır karbon üreten bir şirket olmayı hedefledik. Bundan kastımız, tüm operasyonlarımızın karbon ayak izini azaltmak ve gerekli olan enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan üretmektir.
Sattığımız ürünlerin karbon ayak izi; hammaddelerinin işlenmesinden, ambalajlama, nakliye ve kullanımına kadar geçen süreç düşünüldüğünde, Tesco’nun karbon ayak izinden çok daha fazladır. Tedarikçilerimizle birlikte çalışarak onlara bu konuda yardımcı olabiliriz. Bu sebeple, tedarik zincirimizdeki ürünlerin karbon salınımını 2020 yılına kadar yüzde 30 oranında azaltmayı hedefledik. Ayrıca her gün milyonlarca müşteri ile etkileşim içindeyiz. Onların karbon ayak izleri ise gerçekten çok fazla.”
Fleming, iklim değişikliği ile baş ederken, ekonomilerin, karbon salınımı yaratmadan gelişebilen bir hale dönüştürülmesi gerektiğinden, bu dönüşümün teknolojide ve insanların algısında devrim yaratması gereken bir mücadele olacağını kaydetti.
Tesco olarak, müşterilerin karbon ayak izini 2020 yılına kadar yüzde 50 oranında düşürmeyi hedeflediklerini ifade eden Fleming, şöyle devam etti:
”Hedeflerimizde bugüne kadar başarılı ilerlemeler kaydettik. 2006 yılından beri, tüm ülkelerdeki mağazalarımızın karbon ayak izini yüzde 20’den fazla oranda azalttık. Kipa’nın karbon salınım azalması ise bu orandan çok daha fazla. Kipa mağazalarının karbon ayak izini yüzde 30 oranında azalttık. Mağazalarımızın daha verimli hale getirilmesi, işimizin önemli odak noktalarından biridir. Bu sonuca, enerji verimi daha fazla olan teknolojiyi doğru kullanarak ve çalışanlarımıza ışıkları ve buzdolaplarını kullanılmadığında kapatmalarını anlatmak gibi basit tedbirlerle, enerjiyi sorumlu kullanmaya teşvik ederek ulaştık.
Geleneksel buzdolabı gazlarının, küresel ısınmaya karbondioksitten çok daha fazla olumsuz etkisi olduğundan, mağazalarımızda yer alan soğutucu dolapların küresel ısınmaya etkisini azaltmak için çalışıyoruz. Uluslararası tüm pazarlarımızda, olumsuz etkisi daha az olan bir gaz tüketimine sahip soğutma sistemleri kullanmaya başladık ve şu anda bu teknolojinin Türkiye’nin iklimi ile olan uygunluğunu test ediyoruz. Ancak, sıfır karbon üretmeyi hedefleyen bir firma olarak, mağazalarımızda yenilenebilir enerji de üretmemiz gerekiyor. Uygun pazarlarda, yenilenebilir ya da temiz enerji kaynaklarını kullanıyoruz. Bu konuda devlet teşvikleri çok önem kazanıyor.”
Gazetecilik sorumluluğu
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir’in yönettiği ”Ekonomi Basını İklim Değişikliğine Nasıl Bakıyor” konulu panelde konuşan Anadolu Ajansı (AA) İstanbul Bölge Müdür Vekili Zeki Gümüş ise iklim değişikliğinin herkesin kabul ettiği bir sorun olduğunu ve etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedildiğini kaydetti.
Gümüş, iklim değişikliğinin çevresel bir sorun olarak görülse de birçok yönüyle ekonomik sorun teşkil ettiğini dile getirerek, ”Özellikle iklim değişikliğinin neden olduğu felaketler ekonomilere büyük yükler getirirken, kuraklaşma ve dolayısıyla tarım alanlarının yok olması, gıda güvenliği başta olmak üzere, enflasyon, cari işlemler açığı ve büyüme gibi olumsuzlukları gündeme taşımaktadır” diye konuştu.
Türkiye’nin bir yandan gelişmişlik düzeyini AB ülkeleri ortalamasına çıkarmayı hedeflerken, önümüzdeki dönemde sürdürülebilir yüksek büyüme ihtiyacı ve düşük karbonlu ekonomiye geçiş arasındaki zorlu ilişkiyi yönetmesi gerektiğine de işaret eden Gümüş, şunları kaydetti:
”Türkiye’nin büyüme hedefleri enerji talebini artıracak, ancak enerji bileşimini de daha az karbon yoğun hale getirebilmek için çabalanacak. Dolayısıyla Türkiye orta ve uzun vadede karbon emisyonlarını görece azaltarak büyümek zorunda.
Türkiye’de özellikle büyük şirketlerin iklim değişikliği, küresel ısınma gibi konuları artık bir sosyal sorumluluk anlayışının ötesinde gördüğüne ve bu konuda çeşitli çalışmalar yaptığına tanık oluyoruz. İklim değişikliği konusu Türkiye’de ekonomi basının gündemini çok yakından ilgilendiriyor. Toplumun bu konuda bilgilendirilmesinden hareketle konuya ilişkin güncel gelişmeler tarafımızdan kamuoyuyla paylaşılıyor. Ekonomi servisleri, iklim değişikliğini sebep olduğu olumsuzluklar ve bunların ekonomiye yansımalarını her zaman yakından takip eder. Günde yüzlerce haber yayınlayan Anadolu Ajansı da iklim değişikliği sorununu ele alan haberlere, sorumlu gazetecilik anlayışıyla bültenlerinde her zaman yer vermektedir.”
Zaman Gazetesi Ekonomi Müdürü Turhan Bozkurt ise bireylerin tabiata, çevreye saygı duyması gerektiğine işaret ederek, yaşanan bu çevrenin geleceğe amanet edilmesi anlamında herkese sorumluluk düştüğünü kaydetti.
Bozkurt, Türkiye’de yaşayan herkesin fert fert küresel ısınmayla ilgili ülke olarak ne yapılabilir diye düşünülmesi ve çalışılması gerektiğini söyledi.
Türkiye Gazetesi Ekonomi Müdürü Adil Küçük de, insanların bugün sadece para kazanmayı düşünerek çevreyi dikkate almadan üretimlerini sürdürmeleri halinde yarın bu ürünleri satacak kimseyi bulamayacaklarını ifade etti.
Oturuma Yeni Şafak Gazetesi Ekonomi Müdürü Fikret Çengel ve Akşam Gazetesi Ekonomi Editörü Esin Gedik de konuşmacı olarak katıldı.
Elektrikli ürettiğimizde yerlilik oranı yüzde 50 civarında olacak
Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar, Fluence model araçları termik motoruyla ürettiklerine yerlilik oranı yüzde 80’lere yakınken, elektrikli modelde yerlilik oranının yüzde 50’nin biraz altına gerilediğine işaret ederek, ”Satış adetlerinin yerli üretimi ekonomik olarak destekleyeceği noktaya kadar biraz böyle gidecek. Yerlileşmeyi yan sanayimizin desteğiyle ileride daha yüksek oranda gerçekleştireceğimize inanıyorum” dedi.
Aybar, otomotiv sektörünün tarihsel gelişimi hakkında bilgi vererek, halihazırda 65 ülkede, yıllık 100 milyon adetlik üretim rakamına yaklaşıldığını kaydetti.
Paris belediyesinin, elektrikli yerine içten yanmalı motorlu araç sahibi olanların, aracın 7 yıllık ömrü boyunca, şehir yönetimine 8 bin 500 avro temizleme maliyeti yarattığını hesapladığını söyleyen Aybar, bu miktarın, daha düşük teknolojili araçların kullanıldığı Türkiye’de daha yukarıda olduğunu kaydetti.
Aybar, karbondioksit salınımlarında otomobillerin yüzde 13, ulaştırma sektörünün yüzde 16’lık paya sahip olduğunu belirtti.
Bu görüşlerden hareketle Renault’nun 4 milyar avroyu aşan yatırımla 4 elektrikli araç modelini seri üretim kararı aldığını ifade eden Aybar, Türkiye’de elektrikli Fluence’ın seri üretiminin eylül ayında başladığını anımsattı.
İbrahim Aybar, elektrikli Fluence’ın yerlilik oranına ilişkin değerlendirmesinde şunları kaydetti:
”Bu otomobili termik motoruyla ürettiğimizde yerlilik oranı yüzde 80’lere yakın. Ancak şimdi teknoloji değişti. Şu anda çok az sayıda üretim söz konusu olduğu için de, ekonomikliği sağlamak gerekiyor. Pilini, elektrik motorunu ve birkaç üniteyi ithal ediyoruz. Yerlilik oranı yüzde 50’nin biraz altında. Satış adetlerinin yerli üretimi ekonomik olarak destekleyeceği noktaya kadar biraz böyle gidecek. Yerlileşmeyi yan sanayimizin desteğiyle ileride daha yüksek oranda gerçekleştireceğimize inanıyorum.”
Bugün bir ton karbondioksiti yok etmek için 15 avro maliyet gerekirken, 20 yıl sonra bu rakamın 65 avro olacağını belirten Aybar, Türkiye’de cari açık sorununun da işin içine girdiğini, içten yanmalı motora sahip bir aracın 10 yıllık ömründe Türkiye’nin enerji ithalatındaki yükünün 10 bin dolar olduğunu aktardı.
İlk ‘yeşil fuar alanı’ Türkiye’de düzenleniyor
CNR Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ceyda Erem, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sadece dünyanın ve ülkelerin değil şirketlerin geleceği açısından da kırılma noktası özelliği taşıdığını belirterek, yeşil ekonomi konusunda özel sektörün kendi alanına odaklanması gerektiğini söyledi.
Bu alandaki ilk adımı atarak Eylül 2012’de All Green Expo Yeşil Ekonomi Fuarı ve Zirvesi’ni düzenleyeceklerini duyuran Erem, şu bilgileri paylaştı:
”Enerji Verimliliği Derneği (ENVERDER), Türkiye Enerji Verimliliği Meclisi (TEVEM), UNIDO ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) işbirliğinde ilkini 6-9 Eylül 2012’de gerçekleştireceğimiz All Green Expo Yeşil Ekonomi Fuarı ve Zirvesi için çalışmalarımıza başladık. Diğer taraftan da CNR EXPO’nun Türkiye’nin ilk ve tek ‘yeşil fuar alanı’ konseptine uygun olarak düzenlenmesi ve yenilenmesi amacıyla proje başlattık. ‘CNR goes green’ temalı bu proje, enerji verimliliği ve çevre duyarlılığı çerçevesinde bir dizi yenilikçi uygulama ve yatırım planından oluşuyor.”
Karbondioksit salınımının yüzde 28’ini gerçekleştiren taksi ve otobüsler dönüştürülmeli
BD Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Osman Boyner, enerjinin ya temiz ya da verimli kullanılması gerektiğine işaret ederek, enerjinin yüzde 50’ye yakınının binalarda, yüzde 30 kadarının da araçlarda kullanıldığından, verimlilik denildiğinde bu alanlara odaklanılması gerektiğini anlattı.
Enerji verimliliğinin içten yanmalı motorlarda yüzde 25, elektrikli araçlarda yüzde 95 seviyesinde bulunduğuna işaret eden Boyner, ”Türkiye’de toplam araçların yüzde 2’sini oluşturan taksi ve otobüsler, karbondioksit salınımının yüzde 28’ini gerçekleştiriyor. Bu araçlarda yapılacak dönüşüm, karbondioksit salınımında önemli bir azalmaya neden olacaktır” diye konuştu.
Afet Riski Taşıyan Alanlarda Dönüşüm
4. Küresel Isınma Kurultayı’na katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, toplandı sonunda gazetecilerin sorularını yanıtladı. “Afet Riski Taşıyan Alanlarda Dönüşüm” adıyla bir yasa tasarısı taslağını bitirdip, Başbakanlığa takdim ettiklerini belirten Bayraktar, hazırlanan yasa taslağının, vatandaş eksenli ve vatandaşı koruyan kollayan bir yasa olacağını dile getirerek, şunları kaydetti:
”Afet Riski Taşıyan Alanlarda Dönüşüm’, kentsel dönüşüm değil, kentsel-kırsal dönüşüm, adıyla bir yasa tasarısı taslağını bitirdik, Başbakanlığa takdim ettik. Bu bütçe dönemi içerisinde inşallah bunu da yasalaştıracağız. Bu vatandaş odaklı olacak, vatandaş eksenli olacak. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını koruyan kollayan bir yasa olacak. Ama mutlaka afetlere depreme yönelik zararları azaltmak için, depreme dayanıksız binalardan Türkiye’yi kurtarmak için de çok ciddiyiz, çok kararlıyız.
Bu Başbakan’ımızın taahhüdüdür, siyasi olarak AK Parti’nin taahhüdüdür. Zaten bizim seçim beyannamemizin bir başlığı, ‘yaşanabilir çevre ve marka şehirlerdir’. Yani şu anda bizim yüzde 75’in üzerine çıkan, yüzde 80’lere yaklaşan şehirlerde yaşayan nüfusumuzu rahat ettirmek için, kentlerimizde, kırsalımızda, kasabamızda yaşayan insanımızı rahat ettirmek için çok ciddi bir şekilde kolları sıvamışız ve çok kararlı bir şekilde yasamızı geçirdikten sonra bunun her türlü tedbirlerini almışız. Bu bakımdan herkesten yardım bekliyoruz. Zaten buradaki vatandaşlardan olsun, basından olsun, sivil toplum kuruluşlarından olsun, akademisyenlerden olsun, bu çerçevedeki bütün meslek disiplinlerinden, bütün ilgili kurum, kuruluşlardan birliktelik ve yardım bekliyoruz.”
Bakan Bayraktar, özellikle büyükşehirlerden ve deprem aksı üzerinde bulunan şehirlerden başlamak üzere tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde bu işe başladıklarını ifade etti.
Bunun bugünden yarına hemen olmayacak, uzun bir süreç olduğunun altını çizen Bayraktar, ”Hem kaynağı itibariyle uzun bir süreç, hem insanlarımızın bütünleşmesi bakımından uzun bir süreç, hem insanlarımızla beraber gerekli anlayışı, gerekli konsensüsü yakalaması bakımından, kaynağının üretilmesi bakımından da uzun bir süreç bu. Ama kararlıkla bu işe Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en ciddi bir şekilde başlamış bulunuyoruz” dedi.
Bu dönüşümün bir ayağı da denetim sistemlerini kuvvetlendirmek
Bakan Bayraktar, bir gazetecinin, ”Kentsel dönüşümün bir maliyeti var mı? Çalışma yaptınız mı?” sorusuna şu cevabı verdi:
”Bugünden çok rijit rakamlar vermek, çok net maliyetler çıkarmak doğru değil. Türkiye’nin tablosu önümüzde, bu biliniyor. Türkiye’de toplam konut stoku 19,5 milyon civarındadır. Son 5 yılda Türkiye’de 5 milyon konut yapıldı. Bunun 4,5 milyonunu özel sektör yaptı, 500 bini de devlet yaptı. Bu konutlar sağlamdır, bizim bildiğimiz kadarıyla bunlar sağlamdır. Ama bizim bundan sonra bu dönüşümün bir ayağı da denetim sistemlerini kuvvetlendirmektir. Yani biz Türkiye’de ruhsat ağırlıklı bir yapıdan, denetim sistemi çok kuvvetli olan bir yapıya geçiyoruz.
Teknik müşavirlik sistemini geliştireceğiz, dünya ölçeğinde mühendis müşavirlik, teknik müşavirlik sistemiyle beraber yapı denetim sistemine çok ciddi bir ağırlık vereceğiz. beraber bunlar eş zamanlı olarak yürüyecek. İşte Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, İmar Kanunu, Belediyeler Kanunu, Kentsel Dönüşüm Kanunu, Riskli Alanlardaki Dönüşümler Kanunu, bunlar hep beraber eş zamanlı olarak yürüyecek ve modern Türkiye olmanın adımlarını beraber atacağız.”
Hava kalitesi ölçüm ve izleme istasyonu sayısı iki katına çıkarılacak
Bayraktar 4. Küresel Isınma Kurultayı’nda yaptığı konuşmada ise, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel alanlarda dengeli gelişmeyi öngördüğüne işaret ederek, bu sebeple kalkınma, şehirleşme ve çevre dengesini sağlayacak bir bakanlığın kurulmasının, dünyanın geldiği konjonktür ve Türkiye’nin geldiği gelişmişlik seviyesi dolayısıyla zorunlu hale geldiğini söyledi.
Bakanlık olarak ekonomik kalkınma ve çevre arasında en uygun dengeyi kurarak uluslararası standartlarda bir çevre yönetimi sistemiyle kalıcı yaşam kalitesini en üst seviyeye taşıyacak bir yapı oluşturmayı amaçladıklarını kaydeden Bayraktar, bugüne kadar yapılan çalışmalar hakkında şu bilgileri paylaştı:
”Bakanlığımız ambalaj atığı ayırma ve geri kazanma tesis sayısını 28’den 500’e, atık su arıtabilen belediye sayısını 278’den 421’e, atık suları arıtılan nüfus oranını yüzde 36’dan yüzde 72’ye, deniz kirliliği takip edilen ölçüm istasyonu sayısını 26’dan 231’e çıkarmıştır.”
Bayraktar, önümüzdeki dönem hedeflerine ilişkin olarak ise, şunları kaydetti:
”Hava kalitesi ölçüm ve izleme istasyonu sayısı iki katına çıkarılacak ve 2023’te hava kalitesi AB standartlarında olacaktır. İklim değişikliğine uyum ve sera gazı sınırlandırılmasına yönelik sektörel politikalara ağırlık verilecektir. Üretimde ve diğer beşeri faaliyetlerde temiz teknolojilerin kullanımı yaygınlaştırılarak kirliliğin kaynağında azaltılması sağlanacaktır. Çalışmaları devam eden çerçeve ve su koruma, temiz hava kanunu, doğa koruma kanunu gibi tasarıların yasalaşması sağlanacaktır.”
Kyoto protokolüne sonradan taraf olan Türkiye’nin, 2012 sonrası uluslararası iklim rejimine yönelik müzakerelere aktif olarak katıldığına işaret eden Bayraktar, Türkiye’nin kişi başına düşen yıllık seragazı emisyonu 5 ton karbondioksit seviyesindeyken, OECD ortalamasının 15 ton olduğunu ifade etti.
İklim değişikliği milli eylem planının tamamlandığını dile getiren Bayraktar, iklim değişikliği milli eylem planının, ekonomi, enerji ve ekoloji olgusunu bir arada ele almayı ve ortak bir bakış açısıyla yönetim stratejisi belirlemeyi hedefleyen Türkiye’nin ilk stratejik dokümanı olduğunu söyledi.
Bayraktar, bu eylem planı kapsamında belirlenen yol haritası kapsamında önemli konulardan birinin de kamu kuruluşlarının bina ve tesislerinde yıllık enerji tüketiminin azaltılması olduğunu vurguladı.
Bakan Bayraktar, şöyle konuştu:
”Enerji etkin şehirler imar etmek için binalarda enerji verimliliğini artırmak, binalarda enerji performans yönetmeliğini uygulamak, 2017 yılına kadar tüm binalara enerji kimlik belgesi vermek, toplu konut projelerinde bölgesel enerji üretimini yaygınlaştırmak hedeflerimizdendir. Ayrıca kanalizasyon ve yağmur suyu toplama sistemlerinin ayrılması, su kayıp-kaçak oranlarının azaltılmasına yönelik modern sistemlerin yaygınlaştırılması, yağmur suyu geri kazanım sistemlerini içeren yapılaştırmanın özendirilmesi, akıllı şebeke sistemlerinin oluşturulmasıyla şehirlerimizde iklime dost altyapı gelişiminin sağlanması da hedeflerimiz arasındadır.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.