RÜŞTÜ BOZKURT >> Birey, topluluk ve toplum yaşamlarını köklü biçimde değişikliğe uğrandığı dönemlerde insanların “yaşam tarzları araştırmaları” da artar. Yaşam tarzı toplumların nasıl yapılandığını araştırır. Dönüşüm dönemlerinde, birlikte yaşam biçimleri değişir:İnsanla insan, insanla doğa arasındaki ilişkiler, bir önceki yapı, işlev ve kültürden farklılaşır. İnsanları bir araya getiren ya da ayrıştıran değerler sistemi yeniden örülme sürecinden geçer. Yaşamın nasıl sürdürüleceğine ilişkin seçimlerimizi, hayata nasıl baktığımız belirler.
Köklü bir dönüşümden geçiyoruz; geleceğin hangi kaynaklar üzerinde inşa edileceği ve değerler sisteminin ne olacağı herkesin öngörmek istediği sorunumuz.
İnsanların birbirlerine ve doğaya erişebilirlikleri arttıkça değerler sistemleri de daha fazla karşılaşıyorlar. Bu süreç, insanlığı materyalist düşünce sonrasına taşıyor. Ayrıca, bireylerin özneleşmesi de daha geniş kitlelere yayılıyor.
Hepimizin gözleri önünde olup bitenlere bakalım:
>> Temel kurumlarımız olan aile, okullar, şirketler, büyük dini kurumlar, ordular vb. yapılar değişiyor. Ataerkil aile hızla çözülerek, çekirdek aile kentleşen toplumların temel yapısı haline geliyor. Aile içinde roller yeniden tanımlanıyor.
>> Sanayi devrimi aşamasında “emek-sermaye ekseninde” sosyoekonomik, kültürel ve siyasi oluşumlar ağırlık kazanmıştı. Bilgi Toplumunun ilişkilerini “yaratıcı-girişimcilik” belirleyici etken oluyor.
>> Sanayi Devrimi kendi tanımlanmış ve kesinleşmiş rollere dayalı ilişkiler bütünü oluşturmuşken, bugün her alanda roller değişiyor; yeni kurallara dayalı tanımlara ihtiyaç artıyor.
>> Sanayi Devrimi aşamasındaki “sınırlı şeffaflık” giderek “sınırsız şeffaflık” halini alıyor.
>> Erişebilirliğin artması “satıcı piyasaların egemenliğini alıcı piyasalara” kaydırıyor.
Daha bir dizi ciddi eğilimin yarattığı fırsat ve tehlikeyle yüzleşiyoruz. İş ile insan arasındaki ilişkiler yeniden örülüyor.
Üst akıl
İnsan ve sermaye kaynaklarımızı israf etmeden kullanmak için, eğilimleri,fırsatları, tehlikeleri, olanakları ve kısıtları dengeleyen üst akla olan ihtiyaç artıyor. Bu üst aklın en iyisi de yönetişim ilkelerini içselleştirmiş, çoklu tartışmalara ve aykırı düşüncelere değer veren, demokratik ilkeleri ödünsüz hayata taşıyan, kurumları ödünsüz gözetim ve denetimle işler hale getiren yönetim anlayışı gerektiriyor.
Burada kullanılan “üst akıl” deyimi çok abartılı ele alınmamalı… Eğer birey, kuruluş ve kurum;
>> Sorunlarla ilgili ön-hazırlık yapıyor; ilgili literatürü tarayarak açık istihbarata önem veriyorsa,
>> Edinilen bilgi paylaşılıyor; insanların aklına değer veriliyorsa,
>> Edinilen bilgiler gündemi ve çerçevesi belli tartışılıyorsa,
>> Tartışmalardan çıkan ortak akıl kısaca yazılı hale getirilip toplantıya katılanlar, doğrudan ve dolaylı ilgili olanlara ulaştırılıyorsa,
>> Öncelikler belirlenip önlemler yürürlüğe konuyorsa… Ortak akıl kendiliğinden ortaya çıkıyor…
Hepimizin biraz daha zamana kıyması gerekiyor… Yeni rekabet koşulları daha hızlı koşmayı gerektiriyor.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın