Turkuvaz Medya Grubu tarafından düzenlenen “3. Finansın Geleceği Zirvesi” Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Alpaslan Çakar’ın, “Türkiye Yüzyılında Bankacılığın Rolü ve Geleceği” bölümünde yaptığı konuşmayla devam etti. Bankacılık sektörünün 2023 yılında sağlıklı büyümesini sürdürdüğünü belirten Çakar, “Bugün itibarıyla Türk bankacılık sektörünün milli gelire oranı yüzde 93 seviyesinde olup aktif büyüklüğümüz 22 trilyon TL’ye ulaşmıştır. Gerek yurtiçi gerekse yurtdışı kaynaklı gerilimin yaşandığı 2023 yılında bankacılık sektörü sağlıklı büyümesini sürdürmüştür” dedi. Bankacılık sektörünün uluslararası düzenlemelere tam uyumlu olduğunun altını çizen Çakar, “Bankacılık sektörü dengeli ve sağlıklı bir bilançoya sahiptir. Sektörümüzün bilançosu TL ağırlıklıdır. Aktiflerimizin yüzde 65’i, kaynaklarımızın yüzde 56’sı TL cinsindendir. Bugün itibariyle mevduat toplamı 14,4 trilyon TL’ dir” ifadelerini kullandı. 

Son dönemde yurtiçi piyasalardan sağlanan kaynaklarda ciddi bir artış yaşandığını anlatan Çakar sözlerini şöyle sürdürdü: “Toplam kredi 14,4 trilyon TL olup, menkul değerler cüzdanının toplam aktifler içerisindeki payı yüzde 17 ile yatay bir seyir izlemektedir. Bankacılık sektörü iç borç stokunun yüzde 76’sını kullanmaktadır. Krediler ve menkul kıymetler birlikte değerlendirildiğinde aktiflerin yüzde 68’i aktif ekonomik faizin finansmanında kullanılmıştır. Kredilerin 4’te 1’i bireylere, kalan kısmı ise firmalara kullandırılmıştır. KOBİ’lerin payı yüzde 27,4 olmuştur. İmalat sanayi yüzde 30 ile ilk sırada yer almaktadır, inşaat sektörünün payı ise yüzde 10’dur. Enerji ve tarım sektörü yüzde 7’şer paya sahiptir, turizmin payı ise yüzde 4’tür. İmalat sanayinin payı son yıllarda 6 puan, tarım sektörünün payı ise 2 puan artmıştır. Bu ekonomimiz adına sevindirici olmuştur. Bankalarımızın büyüme stratejileri doğrultusunda imalat, imalat sanayi başta olmak üzere döviz kazandıran ve istihdama katkı sunan sektörlerde kredi büyümesinin devam edeceğini öngörüyoruz. Tahsili gecikmiş ticari kredilerde sektörde yoğunlaşma bulunmamaktadır. Sektörde ihtiyatlı bir karşılık ayırma bulunmaktadır. Yeniden yapılandırma veya kredilerin Eylül 2023 itibariyle toplam tutarı 523 milyar TL olup toplam kredilere oranı sadece yüzde 5’tir. Sektörümüz güçlü bir öz kaynak yapısına sahiptir. Öz kaynaklarımız 1,9 trilyon TL’dir, sermaye yeterlilik oranı 18,4’le oldukça iyi bir düzeydedir. Özetle, temel bankacılık performans kriterleri birlikte değerlendirildiğinde sektörümüzdeki göstergeler uluslararası kıyaslama yaptığımız AB ülkelerine yakın düzeydedir. 2024 yılında ülkemizin büyümesine katkıda bulunan kesintisiz destek vereceğini söyleyebiliriz. Geleceğe daha olumlu bakıyoruz, ülkemizin gücünün ve potansiyelinin farkındayız. Bunun temelinde üretimin geldiği seviye, yatırım ve istihdamdaki süreklilik ve finans sektörüne olan güven yatmaktadır. Sektörümüz ülkemizin geleceği için çalışmaktan asla vazgeçmeyecek ve gereken desteği vermeye devam edecektir.”

İFM’den kamudan kalan alanın yüzde 70’ine talep alındı

İstanbul Finans Merkezi Genel Müdürü Ahmet İhsan Erdem, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vizyon projesi olan İstanbul Finans Merkezi’nin; Ziraat Bankası, Vakıf Bank ve Halk Bank gibi kamu bankalarının genel müdürlüklerinin taşınması ile faaliyetlerine başlamış ve hali hazırda yaklaşık 8 bin çalışana ev sahipliği yaptığını dile getirdi. Diğer faz açılışlarının tamamlanması ile birlikte tüm kamu ve özel paydaşlarıyla faaliyetlerine hızla devam edeceklerini kaydeden Erdem, İFM bünyesinde sunulan hizmetlerin verimli bir şekilde yürütülmesi amacıyla, 21 Mayıs 2020’de yüzde 100 Türkiye Varlık Fonu hissedarlığında yönetici şirketleri olan TVF İFM A.Ş.’nin kurulduğunu hatırlattı. Finans sektörü için önemli bir potansiyeli barındıran İstanbul’un bu potansiyelini değerlendirmek amacıyla kavramsal temelleri 2007’de ortaya konan İFM’nin, 2019 yılında TVF’nin devreye girmesi ile stratejik bir önem kazandığını belirten Erdem şunları söyledi: “Ana amacımız; çok boyutlu finansal hizmetler, uluslararası ticaret ve enerji ekosistemini oluşturmak. Bu ana amacı gerçekleştirebilmek adına üç temel hedefimiz Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyümesine katkı sağlamak adına çalışmalarımıza odaklanıyoruz. Bir diğer hedefimiz olan finansal piyasalarımızın ve ürünlerimizin derinleşmesini oldukça önemsiyoruz. İFM’nin tüm katılımcılarına yeni iş ve yatırım fırsatları sunmayı da önemli bir hedef olarak görmekteyiz. Bu hedeflere ulaşmak için paydaşlarımızla bir araya gelerek, var olan pastayı daha da büyütmeyi ve Türkiye’nin bu pastadan daha fazla pay almasını sağlayacağız.”

Finansal hizmetler, dış ticaret, enerji ve emtia olmak üzere üç alanın ekosistemin çekirdeğini oluşturduğunu söyleyen Erdem, “Bu ekosistemin yaratacağı fayda ile önce bölgesel sonra küresel bir finans merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Yatay eksende İFM’nin tüm bileşenlerine hitap eden bir kavram olarak sürdürülebilirliği de önemsiyoruz” dedi. 

İFM’nin kanununda şirketlere sunulan teşvikler ve kolaylıkların belirtildiğini hatırlatan Erdem, “Türkiye’nin hali hazırda işleyen sağlıklı mevzuatına aykırı bir durum yaratmamak adına, yani çitin içi ve dışında önemli bir ayrım olmaksızın İFM’deki teşvikler genel olarak faaliyet esaslı kurgulanmıştır. İFM’nin uluslararası bir ticaret merkezi olması amacıyla aynı zamanda kurumlar vergisinde dıştan dışa ticaret ile alakalı bir avantaj sağlanmıştır. Böylelikle İFM aynı zamanda bir uluslararası ticaret merkezi haline de gelmiş bulunmaktadır” dedi. 

Erdem şöyle konuştu: “Merak edilen konulardan biri de İFM gibi dev bir projenin nasıl doldurulacağına dair akıllara gelen sorular olabilir. Hali hazırda İFM’de yer alan kamu bankaları ile birlikte projedeki diğer paydaşlarımız (TCMB, Borsa İstanbul, İş Bankası, Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar) tam olarak yerleştikten sonra projede kalan kiralanabilir ofis alanları yaklaşık 500 sin metrekare olacaktır. Bu alanın da yüzde 70’ine dair bir ön talep almış bulunmaktayız. Benzer bir değer olarak, perakende alanları için mevcut kapasitemizin 2 katından fazla bir ön talebe ulaşmış bulunmaktayız.”

Kadınların kullandığı iki ticari krediden biri Halkbank’tan

Finansın Geleceği Zirvesi’nde, “Bankacılığın Geleceği” özel oturumunda finansal sistemin en kritik bileşenlerinden olan bankacılık sektörünün sağlıklı ve sürdürülebilir bir ekonomi için oldukça güçlü bir bağı olduğunu anlatan Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan, “2023 yılında yaşanan küresel gelişmeler bu gerçeğin en büyük göstergesi oldu. 2023’ü resesyon etkileri, finansal belirsizlikler ve ekonomideki dalgalanmalarla geride bırakıyoruz. Aynı zamanda jeopolitik gelişmelerin de küresel ticareti oldukça etkilediği bir dönemdeyiz” dedi.

6 Şubat tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilerine değinen Osman Arslan, “Türkiye’nin sürdürebilir kalkınması için son derece kritik öneme sahip 11 ilimiz bu depremden olumsuz etkilendi. Ancak hemen sonrasında gösterilen dayanışma ve desteklerle bu alanda hızlı bir toparlanma yaşadık. Özellikle Türkiye Bankalar Birliği (TBB) öncülüğünde hem kamu bankaları hem de özel bankalar bölgenin yeniden ayağa kalkması için gereken çaba ve gayreti gösterdi, göstermeye de devam ediyor” ifadelerini kullandı.

“Yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesi ile beraber para ve maliye politikalarında yeni önlemler hayata geçirildi. Orta Vadeli Program kapsamında üretime yüksek katma değerli yatırımla ve kalkınmaya odaklanan ekonomi yönetimimiz sonuçlar almaya başladı” diyen Osman Arslan, “Ekonomi yönetimimiz enflasyonun çıpalanması ve düşürülmesi için faiz artışları, selektif kredi politikaları ve faiz adımları ile oldukça önemli kararlar aldı. Bankamız da bu dönemde selektif kredi politikası ile üreten ve ihracat yapan firmaları desteklemeye devam etti ve bundan sonraki süreçte de devam edecek” şeklinde konuştu. 

Kadınların ilham veren hikayeleri gerçeğe dönüşüyor

Finansın geleceğini şekillendiren en önemli hususun girişimcilik ekosisteminin desteklenmesi olduğunu vurgulayan Osman Arslan, “Bugün büyük bir mutlulukla ifade etmeliyim ki geride bıraktığımız yılda kadınların kullandığı her iki ticari krediden biri bankamız tarafından kullandırıldı. Şimdi diğer yarısını bekliyoruz” dedi. Arslan, şöyle devam etti: “Bu bakımdan her zaman olduğu gibi bugün de kadın ve genç girişimciler başta olmak üzere esnafımızın yanında olan bir kuruluşuz. Kadın girişimcilere özel bir başlık açıyoruz hep. Kadın girişimciliğinde 2021 yılında gündeme almış olduğumuz ve Üreten Kadınlar Buluşmaları ile başlattığımız finansman sürecini Üreten Kadınlar Yarışması ile destekliyoruz. Binlerce kadın girişimcinin ilham veren hikayelerinin gerçeğe dönüşmesi için çalıyoruz. Finans merkezindeki kulelerden birine de hem girişimcilik merkezi kurmayı hem de buradaki girişimcilere finansal destek vermeyi amaçlıyoruz.” 

Kadınlara ve genç girişimcilere destek vererek Türkiye’den yeni markaların çıkması için çalıştıklarının altını çizen Arslan, “En küçük esnafımızdan büyük şirketlere kadar tüm kesimlere her alanda desteği sürdüreceğiz” dedi. Alın teri olan tüm kesimlere ellerini uzatmaya çalıştıklarını dile getiren Osman Arslan, “KOBİ kredilerimiz geçen yıla göre yüzde 67 arttı. 2022 yıl sonunda bireysel kredileri dışarda tuttuğumuzda toplam ticari kredilerin yüzde 53’ü KOBİ’lere kullandırıldı. Bu oranı 2023 sonunda yüzde 56’ya çıkardık. 2024 hedefimiz ise ticari kredilerinin yüzde 60’ını KOBİ’lere kullandırmak ve onların büyümesini destekleyen bir noktaya ulaşmak. Aynı şekilde küçük esnafımızla da geçmişten gelen bir bağımız mevcut. Bu bağı da giderek büyütüyoruz” diye konuştu.

Politika faizi yabancı sermayenin akması için yeterli seviyede

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, zirvede ‘Bankacılığın Geleceği” başlıklı özel oturumda genel müdür olduğu üç yıldır ilk defa etki alanı içinde olan konularda karamsar olmadığını, geleceğe pozitif baktığını vurgulayarak, finansın geleceği hakkında da olumlu düşünceler hissettiğini dile getirdi. Politika faizinin geldiği noktanın herkes için dikkat edilmesi gereken bir nokta olduğuna işaret eden Aran, şöyle konuştu: “Parasal sıkılaşma, miktarsal sıkılaşma ve teşvik politikasını işin içine katınca hem reel sektör hem de üretim açısından hassas yürütülmesi gereken bir noktadayız. Finansala erişim açısından dikkat edilmesi gereken bir noktaya gelindi. İçinde bulunan seviye önümüzdeki dönemde riskleri dikkatli yönetmemiz gerektiğini, bazı şeyleri, tartışarak, konuşarak, istişareyle yapılması gereken bir dönemde olduğunu gösteriyor. Ben yaptım oldu anlayışıyla tekrar hassas dengeyi kaybedersek reel sektör finansman maliyetlerinin üstesinden gelemez, üretkenliğini, karlılığını kaybeder hale gelirse bir anda sektörde alacak problemiyle karşılaşabiliriz. Öncelik verdiğimiz üretim alanlarında ben şu anda riskleri yönetilebilecek seviyede buluyorum.”

Aran, zaman zaman bankalar ile reel sektörün birbirinin aleyhine olduğu önyargısı yaşandığını ifade ederek “Birlikte hareket etmeliyiz. Ülkemizin büyümesinin sürdürülebilir olmasından, refahın artmasından, ekonomik kaynaklı olan sorunların giderilmesinden bahsediyorsak, birlikte hareket etmemiz gerektiğini ve çıkarlarımızın ortak olduğunu da bilmeliyiz” dedi. 

Yerel seçimler yabancının umurunda değildir

Hakan Aran, Türkiye’de tasarrufların yeterli olmadığını ve dış kaynak ihtiyacının olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:” Biz vatandaşların tasarruflarını ne kadar cazip oranlarda alırsak alalım, reel sektöre ne kadar düşük maliyet ekleyerek neredeyse başa baş, belki zararla aktarırsak aktaralım, kaynakları etkili transfer yapmış olabiliriz, ama bu refahın artması, büyümesi için yeterli değil. Bizim dış kaynak almamız gerekiyor. Politika faizinin seviyesi yabancı sermayenin akması için yeterli seviye. Ben yabancı sermayenin yerel seçimleri beklediklerini sanmıyorum. Hiçbir yatırımcı bir ülkeye giderken yerel seçim sonuçlarıyla ilgilenmez. Siyasi istikrara, genel seçime bakar, ama yerel seçim hiç umurunda değildir. Yatırım yaparken Londra belediye başkanına bakmazsınız. Yabancının beklediği nokta politika faizi seviyesinin son nokta olup olmadığını görmek içindir. Merkez Bankası’nın 2.5 puanlık marjı elinde tuttuğunu en fazla bir seferlik daha artış yapacağı anlaşılıyor. Bu seviyenin ben yabancının bu ülkeye girerim 2-5 yıllık kağıtlarını alır para kazanırım noktası olduğunu anlıyorum. Yabancı sermaye akışının doğrudan yatırım olmasa da sıcak para olsa da 2-5 yıllık kağıtlara girmesi beklentim de pozitif bakış açımın bir nedeni.”

Dışardan bu kadar yüksek bedel ödeyerek yüksek faiz vererek yabancının parası alındıysa, bunun değerlendirileceği yerin çok önemli olduğunu vurgulayan Aran, kaynağın ihracata, döviz kalemi yaratan ithal ikamesi üretime ve turizme aktarılmasının, 2-3 yıldır söylenen büyürken cari açık vermeyen ekonomiye sahip olma söyleminin gerçekleştirilmesi için tarifi bir fırsat yarattığını ifade etti. Aran şöyle devam etti: “Ancak kaynağın cazibesine kapılır dönüşüm hikayesinde aynı hızla motivasyonla devam etmezsek, o sırada bulduğumuz bir dış kaynağın rehavetiyle tüketim ağırlıklı kullanırsak, bu hikâye tekrar yarım kalır ve yine aynı sorunlarla yüzleşiriz. O nedenle finansın ve ekonominin geleceği için gelen dış kaynağın doğru alanlarda kullanılması birinci öncelik. Kaynak, kredilerle üretime dönüştürülmeli, ihracat, turizm ve tarım sektörleri stratejik olarak desteklenmeli, istihdam yaratılmalı, ithal ikamesi üretime aktarılmalı. Bu dönüşüm 5 yıl içinde enerji tarafında yarattığımız hikayeyle tamamlanmalı.”

Aran, önümüzde 5 yıl olduğunu ve bu 5 yılda dönüşüm tamamlanırsa Türkiye’nin kişi başı milli gelirde 20 bin doları zorlayabileceğini bu fırsattan doğru şekilde yararlanılması gerektiğini vurguladı. Enerji tarafındaki hikâyeyi takip ettiklerini söyleyen Aran, önümüzdeki yıl yurtiçindeki doğalgaz ve petrol üretimlerinde artışın cari açıkta önemli ölçüde tasarruf sağlayacağını vurgulayarak, yeşil dönüşümün de bankacılık sektörünün destek verdiği alanlar arasında yer aldığını kaydetti. 

Aran, kripto paralarla ilgili yasa tasarısı hazırlanırken, bankacılık sektörüyle paylaşılmamış olmasını büyük eksiklik olarak gördüğünü vurgulayarak “Kripto para konusuna asıl geleneksel finansal oyunculardan en büyük katkı gelecek. Yasal düzenlemenin doğru olması, eksikliklere alternatif olmasını istiyorsak, bankalara da bir sorulması gerektiği inancındayım. Vatandaşın bu konuda yapacağı yatırımların korunması için bankalar en güvenli kurumlardır, saklama görevi bankalara verilebilir” diye konuştu. 

İstanbul katılım finansın merkezi olmaya en büyük aday

Finansın Geleceği Zirvesi’nde “Katılım Bankacılığında Türkiye için Fırsatlar” özel bölümünde Vakıf Katılım Genel Müdürü Mehmet Ali Akben, katılım bankalarının faiz hassasiyeti nedeniyle finansın dışında kalanların sistemin içine çekilmesine vesile olduğunu belirtti. Katılım bankacılığının gösterdiği gelişim ve hızlı büyümeyle bütünsel bir ekosistem oluşturmayı başardığını vurgulayan Mehmet Ali Akben, şunları söyledi: 

“Ülkemizde tohumları ilk kez 1985 yılında atılan katılım bankacılığı bugün sektörün çok önemli bir paydaşı haline geldi. Katılım bankalarının açılması Türkiye’de faiz hassasiyeti nedeniyle finansın dışında kalanların sistemin içine çekilmesine vesile oldu. Katılım bankaları tasarrufların değerlendirilmesi noktasında büyük bir sorumluluk üstlendi. Finansal kalkınmayı önceleyerek geliştirilen enstrümanlar yüksek teveccühle karşılandı. Ülkemizde katılım bankacılığı çalışma prensiplerinde 8 banka hizmet veriyor. Henüz genç olarak nitelendirebileceğimiz ekosistemin Türk bankacılık sisteminden aldığı payın yüzde 9 civarına ulaşması bu alana gösterilen ilgiyi teyit ediyor. 2 trilyon TL’ye yaklaşan bilanço büyüklüğüyle katılım bankaları finansal bankacılığı artırma çerçevesinde yalnızca bankacılık değil gösterdiği gelişim ve hızlı büyümeyle bütünsel bir ekosistem oluşturmayı başardı. Tüm alt katılımlarda çok önemli aktörlere dönüştü. Tabana yaygın ekonomik büyümenin katılım finans ekosistemi üzerine inşa edilmesi küresel ilginin ülkemize kazandırılmasında da önemli bir role sahiptir. Küresel ölçekte 4 trilyon dolar büyüklüğe sahip olan İslami finansın 2026’da 6 trilyon dolara yükseleceği öngörülmektedir. Katılım bankalarının hem yerel tarafta pazar payını artırma hem de küresel sermayeyi sistematik bir biçimde ülkemize kazandırma noktasında önemli bir vazifesi bulunuyor. Türkiye’nin ikinci yüzyılına başlarken finans kurumlarının teknoloji, sürdürülebilirlik ve sosyal finans alanlarında ciddi adımlar atacağını, ülkemizin küresel ekosisteminden aldığı payı artırmasına katkı yapacağını öngörüyoruz. Türkiye’nin ve İstanbul’un katılım finans merkezi olmasında en büyük aday olduğu inancındayız.”

Bitcoin sistemi mutlaka önemli bir yer edinecek

“Finteklerin Finansal Kapsayıcılıkta Rolü” başlıklı bölümde 2013’ten 2017’ye kadar sadece Bitcoin üzerine çalıştığını belirten Papara CEO’su Emre Kenci, “Bitcoin sisteminin büyük sorunları olmakla beraber, geleneksel finansal sisteme alternatif oluşturulmak istendiğinde mutlaka önemli bir yer edineceğini düşünüyorum. Özellikle takas sistemindeki değerlere iyi bir alternatif olabilecek. Bütün pazarları detaylı bir şekilde inceliyoruz. Ortadoğu ve Afrika’ya detaylı olarak odaklanıyoruz. Ülkemiz pırıl pırıl parlıyor. Biraz da doğal kaynağımız olsa çok daha parlarız. Özellikle gençlerimizin potansiyeli bize çok fazla umut veriyor” dedi.

Papara üzerinden yapılabilen işlemlere değinen Kenci, “Çok sayıda kentin ulaşım sistemine entegreyiz. Kent içi ulaşımda Papara kullanılabiliyor. Sağlık ve sigorta işlemleri yapılabiliyor. Sosyal medya yayıncıları bağış toplayabiliyor. Aynı zamanda uygulama üzerinden mesajlaşan kullanıcı sayısı çok fazla. Ayda 1,2 milyon kullanıcı Papara kullanarak sohbet ediyor. Bu da uygulamaya giren kullanıcıların başka hizmetlerden faydalanmasına ve ekonomiye katkı sağlamasına neden oluyor” ifadelerini kullandı. Toplam kullanıcılarının yüzde 5’inin göçmenler olduğunu anlatan Kenci, “Ancak bu yüzde 5, toplam finansal hacmin yüzde 20’sini gerçekleştiriyor. Bu da bize finansal kapsayıcılık açısından önemli bir gösterge. Ayrıca burada Rus vatandaşlarının ve Suriye vatandaşlarının sayısında geçtiğimiz yıla göre ciddi bir artış var. Kapsayıcılık giderek artıyor” diye konuştu.

Çok ciddi yatırım atağı, arayışı var

“Yabancı Sermayenin Türk Bankacılığına Bakışı” adlı bölümde Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, Türkiye’nin yabancı sermayenin aradığı birçok özelliği barındırdığını dile getirerek “Son dönemde uygulanan ekonomik politikanın yarattığı güven ortamı yabancının ilgisi artıyor. Bunu şirket borçlanmalarında, hisse senedi ve devlet iç borçlanma senetlerinde görüyoruz. Hisse ve DİBS’te son 7 haftada 4,7 milyar dolar giriş var, yabancı payı yükseldi.  Büyük rakamlar değil, ama ciddi bir başlangıç. Önümüzdeki yıl itibariyle Körfez çevresinden çok ciddi giriş olacağını biliyorum. Çok ciddi yatırım atağı ve arayışı var” dedi. 

Denizbank’ın MENA bölgesinde Türkiye’ye gelecek yatırımlara kilometre taşı görevini yürüttüğüne işaret eden Ateş, “74 milyar doların üzerinde bir varlığı inceleme yaklaşımındayız” diye konuştu.  

ChatGPT’ye yabancı yatırımcının ne istediğini sorduğunu ve herkesin bildiği maddeleri sıraladığını aktaran Hakan Ateş, onun yazmadığı ve ilave etmek istediği maddenin “teknoloji ve sürdürülebilirlik” olduğunu vurguladı. Bir turistin bile kalacağı otelin sürdürülebilir olup olmadığına baktığını kaydeden Ateş, verinin günümüzün petrolü olduğunu ve Denizbank’ın da bunu işlemeye çok meraklı olduğunu belirtti. Yoğun sermaye akışına ihtiyaç olduğunu vurgulayan Ateş, cazip ürün ve hizmetler sunarak, kaynağı çekip bunu ülkenin kalkınmasında kaldıraç olarak kullanmak gerektiğine işaret etti.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın