HÜSEYİN BARANER

Ülkemiz bir turizm cenneti olarak global dünyada en ön sırada, en tanınan, en bilinen ülkelerin başında geliyor. Kutlarım!

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında Yatay, Yeşil ve Yaşamdolu!” bir turizm hayal ediyorum .

Antalya turizminin ilk başladığı yıllardan itibaren, şehrin portakal kokulu sokaklarından bugünlere olan değişiminin en yakın şahitlerinden biriyim.

Yıllar çok çabuk geçti ve bu gelişme bir takım sorunları da beraberinde getirdi.

Çok önemli başarılarımız var. Ancak biriken sorunlar hasır altı ediliyor . Dünyamız yoruldu, doğası yaralı , denizleri hızla kirleniyor gökyüzü kızgın ve küskün bakıyor insanlara . Küresel anlamda yaşam zorlaşıyor . Huzur ve mutluluk arayışı artıyor . Şimdi biz sektör olarak küresel pandemi sonrası/ global ekonomik kriz öncesi, Ukrayna-Rusya savaşının tam ortasında tekrar hız kazanan Türk turizmini nasıl sürdürebilirlik limanına çekeceğiz, Türkiyemizin turizmde yakaladığı rekabet gücünü ne kadar dik tutabileceğiz diye kurumsal arayışlar başlatmamız lazım.

Çok bilenler ile değil, bilirkişiler ile konulara göz atmalıyız

Biriken sorunlarımız ancak ortak akıl ile çözüme kavuşur diye düşünüyorum .

Benim önerim;

“Yatay, Yeşil ve Yaşamdolu!” Türk destinasyonları.

Global anlamda müşteri taleplerini kurumsal olarak takip eden, dünya piyasalarındaki gelişmeleri bilimsel olarak izleyen bir anlayışa sahip kurumlarımız yok. Hangi kurumun bir Almanya , Rusya veya Çekya masası var. Hangi kurum hemen kasasından güncel bir ülke pazar dosyasını çıkarabilir ?

Ancak otelcilerimizin ve seyahat acentelerimizin elinde tüm pandemi sonrası turizm trendleri ile ilgili elimizde yeterince veriler var. Müşteri eğilimleri yavaş yavaş netleşiyor. Artık tüm dünyada fiyat odaklı turizmde sona doğru ilerliyoruz . Başta tarım, turizm ve inşaat olmak üzere tüm sektörler için bize ulaşan bilimsel uyarıları ve piyasa trendlerini çok ciddiye almalıyız. Dünyamız son 5-6 yılda beklenmedik derin yaralar aldı . 2. Dünya savaşından sonraki düzen değişiyor. Yeni bir tüketici profili oluşuyor . Keşfeden değil “koruyan müşteri“ profili öne çıkıyor .

Pandemi çok şeyi değiştirdi, özelikle rekabet anlayışını ve geleneğini de değiştirdi . Hiç bir üretici artık eskisi gibi “benim malım ucuz!” diyemez. Çünkü ucuz üreten doğaya ve çalışanına zarar veriyor algısı oluştu tüketici nezninde. Sağlıksız ürünler zaten sahadan çıkarılacak . Bu beklenti içinde bizimde ülke turizmini değişen sosyo-kültürel müşteri profiline göre katılımcı bir ortak akıl ile zamana ve geleceğin piyasa taleplerine uygun bir şekilde uyarlamamız gerekiyor.

Rekabet artsada, ucuz, kalitesiz ve sağlıksız mal ve hizmet üretmek son günlerini yaşıyor. Sosyal yaşama ve doğaya orantısız bir şekilde zarar veren ucuz ve kalitesiz ürünlerin karbon ayak izinin bedeli çok yüksek çıktı . Özellikle ülkemizde !

Hiç bir tahribat olmadan yeni sosyo-kültürel toplumsal kalkınma modeli önem kazandı.

Bu yeni paradigma yeni rekabet modeli oluşturdu : ana hatlarını sürdürebilirlik, sağlam ve sağlıklı içerik, tesis içi sosyal denge ve doğanın rehabilitasyonu olan bu yeni akım için vazı değerli otel yatırımcılarımız kollarını sıvadı, harekete geçti.

Avrupa çevre ve iklim mutabakatına uygun yeni şartnameler ışığı altında çevreyi koruyan üretim modellerinin ön çalışmaları sektörümüzde de hızlandı. Gerçi tek kullanımlık plastikten bile henüz kurtulamadık. Araplar iki yıl önce yasakladı.

Ancak çözmemiz gereken önemli temel sorunlar var.

Avrupa yeşil mutabakatı doğrultusunda çevre koruma ve rehabilitasyonu konusunda daha inandırıcı ve samimi adımlar beklenmektedir. Bugün Türkiye’de halen neredeyse denize sıfır mesafede inşa edebildiğiniz bir devasa oteli İspanya’da ve Yunanistan’da yapmanız mümkün değil. Başınıza yıkarlar o oteli orada.

Müşterinin kültür ve varlık yapısı düştükçe ülkemizde oda sayısı artıyor; oda sayısı artıkça varlıklı müşteriler kaçıyor ve netice olarak erozyon başlıyor : turizm çalışanı ve turizm esnafı fakirleşiyor. Bu sürdürebilir değil . Çok kârlı geçen yılda bile Türk turizm çalışanları çok çalışan, az kazanan kişiler durumuna düşmüşlerdir .

Destinasyonlarda sosyal adalet olmadan turizmde sürdürebilirlikten bahsetmedeyiz

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında Turizmde de Köylü ve çiftçimiz yine efendimiz olmalıdır . Onlara hürmet etmeliyiz. İspanya örneğinde olduğu gibi köylerimizi yeniden yapılandırıp alt yapılarını güçlendirip özgün köy yaşamının tadını iç piyasada Z kuşağına tanıtmalıyız . Uluslarası piyasaların yeniden canlandığı bu günlerde Avrupalı’nın en çok para harcadığı trendlerin başında sağlık, zindelik ve uzun yaşam geliyor. Şimdi buna birde “bağışıklık sistemini devamlı güçlü tutma hassasiyeti” eklendi. Bu nedenle de organik, sahici saf ürünlerin ve temiz hava organik beslenme çok revaçta olacak .

Özellikle Antalya, Bodrum ve İstanbul bugünlere kendi doğa ve tarihi zenginliklerinin yarattığı cazibe ile geldi. Ancak bu şehirlerimizin doğası ve tarihi dokusu büyük bedel ödedi. Bodrum, Antalya, İstanbul büyürken çok kırıp-döktü. Rant uçtu! Ancak beklenildiği gibi sektör olarak eşit kalkınamadık: Şiştik!

Bir servetin üzerinde yaşıyoruz.

Bastığımız toprak elmas değerinde. Biz ucuzlatıyoruz!

Bir birinin kopyası oteller ve işletmeler ile sürdürebilir bir anlamda ilerleyemeyiz. Ebad ve hacim olarak küçülerek , güçlenerek büyümeliyiz.

Yeni normalde Kuzey Antalya’yı yeşil bir anlayış be inançla turizme açalım; Antalya’dan Afyona kadar yürüyüş, trekking ve bisiklet yolu. Termali Deniz ile buluşturmak . Kuzey Antalya- Afyon arası yeni yatırım hattında üzerinde özgün dinlenme yerleri ve aile işletmelerin özgün bir ortamda pansiyonlar , lodge’lar ve butik oteller için yeni bir turizm yatırım hamlesi başlatılmasını ivedilikle öneririm.

Turizm ve Müteaahitlil sektörlerinde 3 Y seferberliği ile yeni bir akım başlatmalıyız :

“Yatay, Yeşil ve Yaşamdolu!”

Afyon’a kadar yürüyerek gidecek milyonlarca turist var. Avrupa’da yoğun kış yaşanırken billboardlara bornoz giydirilmiş bir ailenin fotoğrafların içine motif olarak güneşi ve termali de koyarsak çok hızlı bir şekilde farklı müşteri kitlelerine ulaşırız diye düşünüyorum .

Kusursuz bedene sahip genç kız portleri ile Anadolu ve sahillerimiz ilerleyemez!

Türkiye’de “Feel good city… “Kendini İyi Hisset Kentleri zinciri kurabiliriz .

Beton yığınına dönen kent merkezini hiçbir turist görmek istemiyor. Kent kültür ve sanat etkinliklerimizden çok zayıftı , bakanlığın tarih ve sanat yolu projesi çok anlamlı ve gelecek yıllarda yüksek sayıda turist çekecek . Bu iyi bir başlangıç ; En kültürlü, doğaya ve sanata hassas olan turizmci meslektaşlarım oyun dışı kaldı. Onları üzdük ve dışladık! Şimdi yine bir geri dönüş var. Onlara çok ihtiyacımız var. Turizm sadece aşırı toptancı zihniyeti ile yürümez.

Doğayı koruyan, çevreyi kucaklayan, canlıya huzur veren. Fauna ve florası ile barış içinde kilometrelerce uzunlukta, geniş bisiklet, sanat ve yürüyüş yolları ile ahşap evleri, 2-3 katlı, az odalı otelleri ile yeni konseptler üretmeliyiz


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın