ŞEMSİ KOPUZ >> TGDF Başkanı >> Her yıl olduğu gibi bu yıl da mübarek Ramazan Ayı öncesinde sizlerle bir arada olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Bu toplantıda Ramazan öncesinde sektörümüze ve gündeme ilişkin değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Değerlendirmeye geçmeden önce, onbir ayın sultanı Ramazan?ın, tüm insanlığa sağlık, bereket ve huzur getirmesini temenni ediyoruz.

Bunu gönülden diliyoruz, çünkü bir süredir dünyanın yeni bir gıda krizi yaşayabileceğine dair uyarılar artmaya başladı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü?nün gıda fiyatlarının 2011 ve 2012?de yüksek seyretmeye devam edeceği yönündeki tahminleri, tüm dünyada tedirginlik yarattı.

FAO?nun Gıda Fiyatları Endeksi, 2010 yılı ikinci yarısından bu yana sürekli artış eğiliminde. Endeks Haziran ayında 234 puana yükseldi. Yani 2010 Haziran?ına göre fiyatlar yüzde 39 oranında arttı.

Elimizdeki veriler, 2007 yılından bu yana FAO?nun gıda sepetindeki gıdaların fiyatlarının yüzde 80?e yakın arttığını gösteriyor. Son bir yıldaki en fazla artış ise hububat, bitkisel yağ ve şekerde yaşandı.

Geçtiğimiz ay gıda fiyatlarını ele alan G-20 tarım bakanları, dünya gıda güvencesinin sağlanması ve gıda fiyatlarındaki dalgalanma sorunun çözülmesi için bir eylem planı hazırladılar. 5 ana hedefe odaklanan bu eylem planı, Kasım 2011?de yapılacak G-20 Liderler Zirvesinde sunulacak.

Burada hemen hatırlatmak isterim ki gıda fiyatları; Kasım ayında İzmir?de ?Global gelecek, Global İş birliği? temasıyla düzenleyeceğimiz TGDF Gıda Kongresi 2011?de de masaya yatırılacak. Çünkü konu önemli ve sonuçları beklenenden ağır olabilir.

Şu açık ki küresel gündemin ilk sırasında olan gıda fiyatlarındaki artıştan yoksul ülkeler ağır bir şekilde etkilenecek. Tahminler, gelişmekte olan ülkelerde gıda ithalat faturasının yüzde 30, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 20 artacağı yönünde.

Tabii endişeler bununla sınırlı kalmıyor. Artan gıda fiyatları enflasyon ve yüksek faiz riskini de beraberinde getiriyor.

Çin bu baskı altında. Asya’nın üçüncü büyük ekonomisi Hindistan da bu riski yaşıyor. Artan gıda ve akaryakıt fiyatları nedeniyle Haziran ayında tüketici fiyatları yüzde 9,4’e çıktı. Hindistan Merkez Bankası artan fiyatlarla mücadele için gösterge faiz oranını beklentilerin üzerinde arttırmak zorunda kaldı.

Gıda fiyatlarının bir başka etkeni olan kuraklık ve iklim değişikliği ise çok sayıda insanı açlıkla karşı karşıya bırakmaya devam ediyor. Daha bir hafta önce Birleşmiş Milletler, Afrika’nın doğusunu etkileyen kuraklıktan ağır etkilenen Somali’nin bazı bölgelerinde “kıtlık” yaşandığını resmen ilan etti.

Kuraklık ve doğal felaketler küresel hububat fiyatlarının da son bir yılda yüzde 75 oranında artmasına sebep oldu. Hububat fiyatları ise yem sektörü üzerinden dünya et fiyatlarını yükseltiyor.

Avrupa?ya baktığımızda ise sancılı bir dönem yaşandığını görüyoruz. Yunanistan?ın ardından İtalya ve İspanya?nın da isimlerinin iflas ve borçlarla anılmaya başlanması krizin yayılabileceği endişesini doğuruyor.

IMF, 440 milyar Avro olan AB Finansal İstikrar Fonu?nun acil arttırılmasını önerirken, ekonomi çevreleri İtalya ve İspanya ile birlikte fonun 1,5 trilyon Avro?ya yükseltilmesi gerektiğini konuşuyor.

İşin doğrusu, Avrupa?daki büyümenin yavaşlaması ve krizin devamı Türkiye için ihracat ve doğrudan yatırımların azalması sonucunu ortaya çıkarabilir. Bu nedenle Avrupa?da önlemlerin gecikmesi halinde en yakın ticari partnerimizdeki problemler yayılabilir ve belki bizim için de beklenmedik başka sonuçlar doğmasına neden olabilir.

Tabii Avrupa?nın yanı sıra ABD?deki borçlanma limitiyle ilgili siyasi sorun aşılamazsa, daha farklı olumsuz senaryolara da hazırlıklı olmalıyız.

İşte dünya Ramazan ayına bu tablo eşliğinde giriyor.

Açıkçası 2008 gıda krizindeki kadar olmasa da gıda, su ve enerji kıtlığının, dünyanın bazı bölgelerinde sosyal kaygıları ve siyasi istikrarsızlıkları körüklemeye devam ettiğini görüyoruz.

Türkiye ise aldığı önlemler sayesinde ekonomisini güçlendirerek geleceğe daha güvenle bakabilmektedir. Ancak, gelişmiş ekonomileri dahi zorlayan dünya gıda fiyatlarındaki bu değişimlerin, önemli bir gıda üreticisi ve ihracatçısı olan, gıda ticareti sürekli gelişen ülkemiz açısından değerlendirilmesi de elzem bir konudur.

Gıda ve içecek sanayimiz, gıda zincirinde tarımsal hammaddeleri kullanarak hızla artan kentsel nüfusa ekonomik ve güvenli gıda üretmek için kullanmaktadır. Buna ek olarak sanayimiz, tarımsal hammadde kullanımıyla kırsal kesimde en fazla istihdam sağlayan sektördür.

Ancak sanayimizin bu rolünü gerçekleştirebilmesi belirli kalite kriterlerine uygun, ekonomik, güvenli ve sürdürülebilir tarımsal hammadde kaynaklarına erişimine bağlıdır. Bu nedenle tarımsal hammaddelerin üretim artışını destekleme önlemlerine devam edilmelidir.
Ancak bunu yaparken gıda sanayimizin, inovasyon, teknoloji transferi, kapasite ve altyapı geliştirme, eğitim, verimliliği arttırma, sürdürülebilirliği sağlama ve hasat sonrası kayıpları azaltma çalışmalarını da desteklemek gereklidir.

Bu destekler, giderek azalan doğal kaynaklarımızın korunması için su, toprak ve enerji kullanımının azaltılması, sürdürülebilir üretim artışının sağlanması açısından da önem taşımaktadır.

Ramazan ile ilgili değerlendirmemize gelince; öncelikle bu Ramazan?ın fırsatçılara yaramayacağını belirtmek istiyorum.

Hemen ardından Ramazan ayı süresince hemen hiçbir gıda ürününün temininde ve piyasaya arzında sıkıntı yaşanmayacağını söylemek istiyorum. Sektörümüz, Ramazan öncesinde hazırlıklarını yapmıştır.

Federasyon olarak 2000 den fazla üreticimizle halkımızın gıda ihtiyacını en ekonomik ve en hijyenik şekilde kesintisiz tedarik etmeye devam edeceğiz.

Geçen yılın Ramazan öncesinde olduğu gibi bu yıl da fiyatların artış eğiliminde olmadığını, talep artışına rağmen fiyatların normal seyri içerisinde kaldığını görüyoruz.

Tarım ürün rekolteleri geçen seneye göre daha iyi seyrediyor. Bu da bize bu sene herhangi bir sıkıntının yaşanmayacağını gösteriyor. Enflasyonda Haziran ayında yaşanan düşüşün gerisindeki tek faktör, gıda ve tarım ürünleri fiyatlarıydı. Bu düşüş iklimde ve rekoltede çok büyük değişiklikler olmadığı takdirde önümüzdeki aylarda da devam edecektir.

Siz de biliyorsunuz; Ramazan ayında daha çok bitkisel yağ, çay, makarna, kırmızı ve beyaz et, bakliyat ve pirinç fiyatlarında bir hareketlilik görülür. Ancak bu yıl piyasalarda böyle bir hareketlilik gözlenmiyor.

Ürün bazında bakacak olursak, bu yıl Ramazan?ın birçok ürünün hasat sezonuna rastlamasından dolayı özellikle sebze-meyvede fiyatlarda bir yükselme olması ihtimali görünmüyor.

Kırmızı ette ise ithalata bağlı olarak Ramazan öncesi yeterli stok mevcut ve şu anda fiyatlara zam yapılmasını gerektirecek bir sıkıntı yok. Zaten piyasada fiyat artışı yönünde bir beklenti de yok. Beyaz et de aynı şekilde ve talep artışının fiyatları çok yükselteceğini tahmin etmiyoruz.

Belki bakliyatta, o da sadece kuru fasulye ve nohutta bir miktar fiyat oynayabilir. Çünkü aşırı yağışlar nedeniyle rekoltede yüzde 30?lara varan düşüş tahmin ediliyor. Ama bulgur, kırmızı mercimek, makarna ve hatta dışarıya bağlı olduğumuz en önemli kalem olan bitkisel yağda fiyatların artışı gibi bir risk yok.

Ramazan ayında geçmişte kumanya dağıtımları sebebiyle kumanyaya giren ürünlerde bir miktar fiyat artışı oluyordu. Şimdilerde kumanya alışkanlığı yerini alışveriş çeklerine bırakmaya başladı. Bu da fiyatlar üzerinde baskı oluşturmuyor. Bu bize fiyatların Ramazan boyunca normal seyrinde devam edeceğini gösteriyor.

Yeri gelmişken siz değerli basın mensuplarımız aracılığı ile Ramazan öncesi halkımızı bazı konularda uyarmak istiyorum. Bildiğiniz gibi gıda ve içecek ürünleri günlük yaşamımızda temel ve çok önemli bir rol oynar. Ancak yeterli ve dengeli beslenmeyi ve insan sağlığını tehdit eden en önemli unsur, kayıt dışı ve merdivenaltı üretimdir.

Bu nedenle halkımız, açıkta satılan, nerede üretildiği belli olmayan, içinde hangi maddelerin kullanıldığı ve ne kadar kullanıldığı belli olmayan kalitesiz ve ucuz ürünleri satın almasınlar.

Federasyonumuz ve üye şirketlerimizin stratejik önceliklerinin en temel argümanı, Gıda güvenliği konusudur. Bizler, tüketicilerimizin güvenli gıda, sağlıklı beslenme ve yaşam tarzlarına uygun seçimler yapma ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırken, diğer yandan da sürdürülebilir gıda üretimi, tüketimi ve gıda güvenliği konularını ortak amaç edindik.

Oysa kayıtdışı ve sağlıksız üretim halk sağlığını tehdit etmektedir. Gıda güvenliğini tehdit eden bu durumun önüne ancak tüketicilerimizi bilgilendirmek suretiyle geçebiliriz.

Gelişmiş dünya ülkelerinde olumlu uygulamaları görülen gıda güvenliği odaklı sistemlerin öneminin ülkemizde de toplum genelinde kavranmaya başlandığını görmekteyiz. Ancak, gıda denetim ve kontrol sisteminin etkin olarak devreye girememesi nedeniyle gıda zincirinin her aşamasında faaliyet gösteren kayıt dışı bir takım işyerlerinin neden olduğu haksız rekabet, gıda güvenliği kavramının algılanması ve uygulanmasında bir takım aksaklıklar yaratmaktadır.

Bu noktada tüketicimize çok önemli ödevler düşmekle birlikte,  gıda güvenliği önlemlerini etkin bir şekilde yürütebilmek için imkân, yetki ve sorumlulukları olan bir otorite gerekmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olarak yeni yapılanmada, yapılacak olan yeni düzenlemeler ile mevcut yapı güçlendirilmeli ve çok daha önemlisi, daha yolun başındayken gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bağımsız bir Gıda Otoritesi kurulmalıdır.

Federasyon olarak dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmeleri yakından takip ediyoruz.  Bu toplantıda elimizden geldiğince gelişmeleri özetlemeye çalıştık. Ortadaki tablo, gelecekte gıda ve içecek üretiminin, gıda güvencesi ve güvenliğinin sürdürülebilirliği açısından umut verici olmamakla birlikte, hükümetlerin ve gıda endüstrisinin çalışmaları devam ediyor. TGDF, gelecekte sanayimizi bekleyen zorlukların farkındadır.

Hükümetimiz ve ilgili kurumlarımız da gerekli önlemleri almak suretiyle ülkemizdeki iyimser havanın devamını sağlamaktadır.

Bizler de bu karmaşık tablo içerisinde Türk gıda ve içecek endüstrisinin dünya ile rekabet gücünü ve performansını arttırmayı, aynı zamanda ülkemizde beslenme ve sağlıkla ilgili sorunlara bilimsel ve ölçülebilir çözümler üretilmesini hedefliyoruz. Ancak gıda zincirinde aradığımız çözümler, dünyadaki gelişmelerden bağımsız değil. Bu nedenle sektörümüzün geleceği için global bir vizyon ortaya koymalıyız. Bunu da 21-23 Kasım 2011 tarihlerinde İzmir?de düzenleyeceğimiz TGDF Gıda Kongresi 2011?de paydaşlarımızla birlikte gerçekleştireceğimize inanıyoruz. Sizin aracılığınızla buradan tüm paydaşlarımıza kongremize katılmaları ve çözüm arayışımızın bir parçası olmaları çağrısı yapıyorum.

Gelecekte ülkemiz için her şeyin iyi olacağına olan inancımızla, tekrar hepinize hayırlı Ramazanlar diliyorum.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın