İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB); sermaye piyasalarına derinlik kazandırma, şirketlerin büyümek için ihtiyaç duydukları kaynaklara erişimini sağlama vizyonuyla, halka arz potansiyeli taşıyan şirketlerin halka arz uzmanlarıyla biraraya geleceği geniş ölçekli bir organizasyon düzenliyor. İMKB?nin Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB) ile yürüttüğü işbirliği protokolü çerçevesinde başlattığı halka arz seferberliği çalışmaları kapsamında, İstanbul Sanayi Odası?nın (İSO) da desteğini alarak gerçekleştireceği ?Halka Arz Seferberliği- İstanbul Zirvesi? 6-7 Mayıs 2010 tarihlerinde, İstanbul-Sütlüce?deki Haliç Kongre Merkezi?nde yapılacak.

Zirvede 2 bine yakın şirket yöneticisi, halkla arz sürecinde hizmet sunan aracı kurumlar, bağımsız denetim şirketleri, hukuk firmaları, Türkiye?de yatırım fırsatlarını değerlendirmeyi amaçlayan yurtiçi ve yurtdışı özel sermaye fonları, kurumsal yatırımcılar, sektörel dernekler ve halka arzlarda yer alan uzmanlar ile biraraya gelecek. Zirve öncesinde www.kobipostasi.net adına Mehmet Ali Doğan?ın sorularını cevaplayan İMKB Başkanı Hüseyin Erkan, ?Aile şirketlerimiz aslında milli servetimizdir. Bu milli servetimizin de geleceğinin olması gerekli. Yani bu milli serveti yaratan ortaya çıkaran aileler, geleceklerini düşünmek durumundalar. Sadece kendileri açısından değil, memleket için, ülkemiz için düşünmek zorundalar. Bu milli serveti heba etmemeleri gerekir diye düşünüyoruz, bu yüzden şirketlerini İMKB?ye davet ediyoruz? dedi. Halka açılma sürecinden, İstanbul?un neden finans merkezi olması gerektiğine, tasarı halindeki yeni Türk Ticaret Kanunu?ndan, aile şirketlerinin kurumsallaşmasına, İMKB?deki hisse senedi dışında KOBİ?lerin kullanacağı farklı enstrümanlara her türlü bilgiyi, röportajı okuduğunuzda bulacaksınız.

Ekonomiden bahsettiğimizde, kamuoyunda insanların aklına ilk gelen kurum, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB). Ancak Türkiye?deki şirket sayısının da 1 milyon 200 binden fazla olduğu düşünüldüğünde, İMKB?de işlem gören şirket sayısının oldukça düşük olduğu gözüküyor. Bunun nedenleri nelerdir?

İMKB?de kote olup da işlem gören şirketlerin sayısı, Türkiye?nin potansiyelini gerçekten yansıtmıyor. Yıllardır aşağı yukarı aynı rakamlardayız. 1990?lı yıllarda ortalama yıl başına 25 şirket halka arz edilirken, 2000?li yıllarda, 2001?den sonra özellikle krizden sonraki dönemde, bu sayı altıya kadar düşmüş. Geçen yıl zaten sadece iki şirket halka arz edilmişti. Çeşitli sebepleri var tabii ki. Sebeplerin başında klasik sebepler, iştey aile şirketlerinin yönetime dışarıdan müdahaleyi istememeleri, yönetim kontrolünü elinde bulundurmak istemeleri, Türkiye?deki kayıtdışı ekonominin büyüklüğü ve kayda girerlerse acaba rakibi firma kayıtdışı çalışmalara devam eder de bir rekabet avantajı sağlar gibi bazı çekinceleri var. Bazı firmalar; kamu aydınlatma yükümlülükleri, raporlama yükümlülükleri konusunda çeşitli tereddütlere sahipler. Acaba o altyapıya hazır mıyız, değil miyiz gibi çeşitli sebepleri var. Ancak bu sadece 2000?li yılların sorunu değil. Bunlar 90?lı yıllarda da vardı aslında ama çok daha fazla şirket geliyordu. Aslında bakınca, 2001?den sonraki dönemde bildiğiniz gibi Türkiye?nin geçirmiş olduğu başarılı bir ekonomik performansın sonunda reel faizler çok düştü, enflasyon düştü. Türkiye reel olarak çok büyüdü, şirketlerimiz yurtiçi fonlara erişim imkanına kavuştu. Dünyada likidite bolluğu artarak büyüdü ve likiditenin maliyeti gittikçe düştü. Dolayısıyla şirketlerimiz dış kaynağa çok daha rahat erişebilir hale geldiler, Türk bankaları dış kaynaklara çok daha rahat erişebilir hale geldiler ve düşük maliyetle krediler sunabilme imkanı sağladılar, şirketlerimize. Şirketlerimiz de tabii ki bu imkanlardan yararlanarak aslında, bir çoğu para da kazandı. Hakikaten dolar 1.70?lerden 1.15?lere kadar düştü. Şimdi 1.50?ler civarında geziyor. Dolayısıyla bu zaman zarfında Türk Lirası ciddi bir de değer kazandı ve şirketlerimiz de yapmış oldukları yatırımlardan aslında para kazandılar. Dolayısıyla bu biraz da Türk girişimcisinin şartları iyi değerlendirebilme imkanından kaynaklanıyor. Bu dönem içerisinde daha kolay, dış finansman ihtiyacı bularak, finansman ihtiyacını gidermeyi tercih ettiler. Fakat tabii, şimdi olay değişti. 2001 krizinden sonraki dönemden sonra geldik faizlerin neredeyse sıfıra yakın dönemlerine… Dünyadaki faizlerden bahsediyorum ve Türkiye?de de reel faizlerimiz çok ciddi bir şekilde düştü. Nominal faizlerimiz zaten tek hanelere düşmüş. Dolayısıyla şu anda faizlerin çok fazla düşmesini beklemek de yanlış olur. Önümüzdeki dönemde, ekonomik büyümeyle birlikte, dünyadaki ekonomik toparlanmayla birlikte, bir iki yıl içerisinde faizlerde de yavaş yavaş yükselme bekleniyor. İleride borçlanmanın maliyeti yavaş yavaş artacak. Bunu düşünen, bunu gören yatırımcılarımızın, daha doğrusu şirketlerimizin, sermaye piyasalarının da avantajlarını düşünmeleri lazım. Zannediyorum, bu çerçevede düşünen şirketlerimiz bu dönem içerisinde bu fırsatları değerlendirecekler ve sermaye piyasalarından yararlanmayı tercih edecekler. Halka arz da bunun bir parçası?

İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi hazırlandı. Bu stretejinin içeriği nedir? Sermaye piyasalarının buradaki yeri ile bu strateji kapsamında KOBİ?lere biçilen misyonu merak ediyorum,  KOBİ?ler için neler düşünülüyor?

İstanbul Finans Merkezi Projesi, Türkiye?nin aslında bölge içindeki rolünün de bir göstergesi. Türkiye gerçekten bölgede bir lider pozisyonunda. Gerek ekonomisinin büyüklüğü, sanayisinin imkanlarıyla, hizmet sektörü ve finans sektörünün de büyüklüğüyle bölge içerisinde gerçekten örnek bir ülke. Bunu da bir finans merkezi projesi çerçevesinde nasıl daha da büyütürüz diye ortaya çıkan bir çalışma var. Bu çerçevede Yüksek Planlama Kurulu bildiğiniz gibi, bir eylem planı açıkladı. Bu eylem planı içeriside sermaye piyasası çok ciddi bir şekilde yer alıyor. Zaten bir finans merkezi sadece bankacılıkla olmuyor. Sermaye piyasasıyla birlikte, bankacılık birlikte çalışırsa ve onların yarattığı sinerjiyle ancak büyüyebilirler. Hatta ben diyorum ki, sadece sermaye piyasası, bankacılık değil, Türkiye?nin şu an ki, çok büyük potansiyeline sahip olduğu emtialar da var. Bu emtiaları da menkul kıymetleştirmek vasıtasıyla sermaye piyasalarına kazandırmak ve bankacılık hizmetlerinden de yararlandırarak aslında bölge içinde ciddi bir merkez haline getirebiliriz diye bir düşüncemiz var. KOBİ?lerin tabii ki burada rolü çok büyük. Zaten sayı olarak Türkiye?deki şirket sayısının yüzde 95?i KOBİ çerçevesinde değerlendiriliyor ve her kesimde artık KOBİ?lerimiz mevcut. KOBİ?lere burada ciddi görevler düşüyor. Büyük ölçekli yatırımlar tabii ki yine yapılabilir ama onlara destek sağlayacak yan sanayiler, bunların çoğu zaten KOBİ mahiyetinde ana şirketlere hizmet veriyor. Bu çerçevede sermaye piyasası, KOBİ?lerimizin yatırımlarını finanse edecek imkanlar sunuyor. Sermaye piyasasını fonlara ya da tasarruflara erişebilmenin en ucuz ve en kolay yolu olarak düşünmek gerekir. Sermaye piyasaları, şirketleri hem fon kaynaklarına ulaştırmakta hem de şirketleri, uzun vadede kurumsallaştırma yolunda belli bir disiplin getirmekte. Şirketlerin geleceğini garanti altına almaları konusunda, kurumsal bir yapıya kavuşturulması konusunda belli bir disiplin getiriyor ve şirketler dolayısıyla, aile şirketlerinden daha kurumsal bir yapıya geçme imkanlarına da kavuşacaklar.

Yıllardır KOBİ Borsası diye adlandırdık, ancak ismi Gelişen İşletmeler Piyasası (GİP) oldu. GİP sürecini değerlendirebilir misiniz?

Borsada, sermaye piyasalarında büyük şirketlere olan taleple, küçük ve orta ölçekli işletmelere olan talep farklı, farklılıklar arz edebilir. Bu çerçevede yapmış olduğumuz bazı çalışmalar var bizim. Biliyorsunuz borsamızda bir ?Gelişen İşletmeler Piyasası? kuruyoruz, zaman zaman basında KOBİ Borsası diye anılan? Daha önce ayrı bir tüzel kişilikte düşünülmüş olan, fakat ayrı bir tüzel kişilik fizibıl olmadığı için, ekonomik olmadığı için İMKB bünyesine alınan ve ayrı bir yapılanmayla, biz yepyeni bir piyasa sunuyoruz. Burada normal halka arzın ötesinde ve ondan farklı olarak, halka arz sürecinde bazı kolaylıklar ve maliyetlerde de bazı indirimler öngörüyoruz. Gerek Sermaye Piyasası Kurumu; kayda alma ücretlerinde ciddi bir indirim yapıyor, gerekse biz burada işlem görmede, kayda almada, kayıtta kalma ücretlerinde çok ciddi indirimler yapıyoruz ve prosedürlerde de bir kolaylık sağlanıyor. Hatta muhasebe standartlarında bile, uluslararası muhasebe standartları uygulansa da raporlama standartlarında bazı kolaylıklar sağlanıyor ki, bu ölçekteki şirketlerimiz daha rahat uyum sağlasınlar ve bu yükümlülüklerini rahat yerine getirsinler diye. Bir başka farkı, KOBİ?lerimizin özellikle sermaye ihtiyacı yeni yatırımlar için oluyor ve şirketi büyütmek amacıyla sermaye ihtiyaçları bulunuyor, bunu da düşünerek; madem ki, bir farklılık ve bazı kolaylıklar getiriyoruz bu piyasaya; bu yolla halka arz edilecek şirketlerimize sadece ve sadece sermaye artışı yoluyla halka arz etme imkanı getiriyoruz. Yani, ortak satışı yoluyla bir halka arz olmayacak. Çünkü ortak; almış olduğu fonu götürüp bir başka yerde kullanabilir, bu normal halka arza tabi olan bir süreç. Halbuki burada eğer KOBİ?lere bir destek olacaksa şirketlerin büyümesine yönelik bizim de destek olmamız lazım; o açıdan halka arzlarda sadece ve sadece sermaye artışı yoluyla halka arz edilecek, mevcut hissedarların hakları kısıtlanıp, yeni hissedarlara satış yapılacak ve elde edilen fonlar şirketin bünyesine alınacak ve şirket büyüme yolunda devam edecek. Böyle bir farklılığımız olacak. Bunun amacına uygun olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla KOBİ?lerimize gerçekten imkanlar geliyor bu çerçevede.

KOBİ?lerin halka arz süreci nasıl işleyecek? Halka arz için özel kolaylıklar sağlanırken, yenilikler olacak mı?

KOBİ?lerin ihtiyaçlarını gözönünde bulundurarak, madem ki kolaylık getiriliyor, o zaman bu teşvik sadece ve sadece büyüme ihtiyacı olan şirketler için getirilsin ve elde edilen fonlar da bu büyüme ve yeni yatırımlar için kullanılsın diye bir öngörümüz oldu, Sermaye Piyasası Kurulu da bunu çok makul buldu ve böyle bir çalışma yapıyoruz. Diğer piyasamızdan farklı olarak, burada piyasa yapıcılı bir sistemle çalışacak. Şirketi bir piyasa danışmanı, halka arza hazır hale getirecek, kurumsallaşma yolunda ona yol gösterecek. Kamuyu aydınlatma yükümlülüklerini yerine getirme konusunda ona devamlı destek olacak bir piyasa danışmanı olacak şirketin yanında. Bir de piyasaya geldikten sonra, o şirketlerin hisse senetlerinde devamlı alıcı ve devamlı satıcı olarak çalışan bir piyasa yapıcı devrede olacak. Bu piyasa yapıcı aynı zamanda, piyasa danışmanı da olabilir ama, piyasa danışmanları aracı kurumlardan seçilebilir, piyasa danışmanları bağımsız denetim firmaları arasından seçilebilir, risk sermayesi yatırım ortaklıkları arasından seçilebilir ve başka alternatifleri de biz SPK?ya sunduk, oradan da cevap bekliyoruz. Çeşitli bağımsız danışmanlar olabilir, bunlar yatırım danışmanlığı belgesine sahip olan kişiler ve kurumlar da bu işe girebilsin istedik. Sermaye Piyasası Kurulu?muz bu konuda henüz daha kararını vermedi. Dolayısıyla çok ciddi şekilde değişik kurumları biz bu sürecin içine katmayı planlıyoruz. Piyasa yapıcılı olduğu zaman da hani, likidite sorununu biz aşmış oluyoruz. Yani, yeterli limitide olabilir, yeterli alım satım olmayabilir korkusuyla gelmekten imtina eden şirketlerimiz var.  Yatırımcılarımız bundan çekinebilirler ama bir piyasa yapıcı olduğunda mutlaka ve mutlaka her zaman alıcı ve her zaman satıcı durumunda olacaktır. Dolayısıyla belli bir asgari likidite imkanını da bu şirketlerimize getirmiş olacak. Bunlar düşündüğümüz ve çok kısa zamanda uygulamaya koyacağımız yenilikler.

Bir gerçek de var ki, KOBİ?lerimiz sermaye piyasalarına açılmada güven sorunu yaşıyor. Sizin İstanbul Sanayi Odası Meclis Toplantısı?ndaki konuşmanız sırasında bunu ifade eden sanayiciler oldu. Borsaya açılmada KOBİ?lerin güvensiz olmasının nedeni nedir? Bu güveni nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz?

Güven unsuru denildiği zaman neye ilişkin güven unsuru?  Tamam, şirketlerin bir kere kendi içlerinde yeni yatırımcı alma konusunda çekinceleri var. Onları bizim aşmamız çok mümkün değil, onlara cevabımız şu oluyor: Ey aile şirketleri, eğer geleceğinizi düşünüyorsanız kurumsallaşmak zorundasınız. Dünyada ve Türkiye?de bu farklı değil. Aile şirketlerinin yüzde 80?i birinci jenerasyonda son buluyor. Yüzde 16?sı ikinci jenerasyonda son buluyor, ancak yüzde 4?ü üçüncü jenerasyon ve ilerisine kalabiliyor; kurumsallaşma bu açıdan çok çok önemli, şirketlerin geleceği açısından da çok önemli. Hani, kimisi şirketlerinin geleceğini kendileriyle, kendi varlıklarıyla kaim kılmak isteyebilirler, benden sonra tufan, ne olursa olsun diyebilirler, halbuki yanlış bir düşünce? Kendi çoluk çocukları vardır, ailesi var, onların ötesinde aile şirketlerimizin ekonomimize yapmış oldukları katkı, hakikaten çok ciddi boyutlarda, milli servetimizdir aslında aile şirketlerimiz. Bu milli servetimizin de geleceğinin olması gerekli. Yani bu milli serveti yaratan ortaya çıkaran aileler, geleceklerini de düşünmek durumundalar. Sadece kendileri açısından değil, memleket için, ülkemiz için düşünmek zorundalar. Bu milli serveti heba etmemeleri gerekir diye düşünüyoruz. Bu açıdan da geleceğini düşünmelerini istiyoruz. Gelecekte şirketler devam etsin, sadece kendi çocuklarıyla, kendi ailesinden gelecek olan insanlarla kaim kalmasın şirketler. Dolayısıyla hem rekabet açısından hem teknolojiye erişim açısından, uluslararası piyasalara erişim açısından sermaye piyasalarına eğer gelirlerse çeşitli yollardan halka hisse senedi arzedebilirler. Bu oydan yoksun hisse senedi vasıtasıyla olabilir, tahvil ihracıyla olabilir, hisse senedine çevrilebilir tahvil ihracıyla olabilir; çeşitli yolları var ama bunların hepsi belli bir kurumsallaşmayı da birlikte getiriyor. Kurumsallaşma şirket için kötü bir şey değil. Kurumsallaşma adil davranmayı getiriyor, kurumsallaşma şeffaf olmayı getiriyor. Kurumsallaşma aslında hesap verilebilirliği de getiriyor, yani diğer ortaklarınızla nasıl barış içinde yaşayabileceğinizin de formülünü getiriyor. Hesap verebilir olmak gerek, bundan çekinmemek lazım. Kendi ortağınıza eğer hesap verebilir durumdaysanız, küçük ortaklarınıza da hesap verebilir olmak durumundasınız. Bu sizin geleceğiniz için önemlidir diyoruz ve tabi, bunları böyle anlatınca şirketlerimiz de çok daha pozitif bakmaya başladılar. Yani, güven unsuru dediğiniz olay bu. Şeffaflık gerektiriyor. Şeffaflık kendi içerisinde hesap verilebilirlik, kendi içerisinde bir güvenliği getiriyor. Hem yönetime olan güveni getiriyor, hem de yönetimin diğer ortaklara olan güvenini sağlıyor ve dolayısıyla da yatırımcıların güvenini sağlamış oluyorsunuz, uzun vadede.

Diğer tarafta da hani işlemler açısından baktığınızda hakikaten abartıldığı kadar değildir. Son yıllarda çok büyük aşamalar kaydettik. Yepyeni bir gözetim sistemimiz var, Sermaye Piyasası Kurulu ile çok yakın işbirliği içindeyiz. Anında bazı müdahale imkanlarını kullanabiliyoruz.  Geçmişe göre çok çok azalmış durumda. Hatta baktığınız zaman toplam işlem hacmi içinde ?şüpheli işlemler? diye tabir ettiğimiz işlemlerin miktarı toplamın içinde yüzde 1?ler civarında, yani o kadar düşük bir rakam ki. Piyasada ya da basında yer aldığı oranda düşünülmemesi gereken bir büyüklükte. Çok yanlış düşünülüyor. Spekülasyonla manipülasyon birbiriyle karıştırılıyor.  Spekülasyon gayet sağlıklı bir olaydır. Spekülasyon fiyatın ineceğini ya da çıkacağını düşünerek yatırım yapan, uzun vadeli yatırım yapan yatırımcının hareketidir, alıp tutma demektir. Mümkün olduğunca devam etmek demektir, yatırıma? Halbuki, manipülasyon ortada herhangi bir gerekçe olmaksızın olağandışı bir fiyat hareketi gerçekleştirerek, kendi lehine kullanmak ve piyasayı manipüle etmek. Yani, piyasayı yönlendirmek, yapay bir piyasa yapmak anlamına gelir ki, suç olan budur. İşte bunu söylüyorum ki, toplam işlem hacmi içerisindeki şüpheli diyebileceğimiz işlemlerin oranı yüzde 1 civarında ve Sermaye Piyasası Kurulu?yla son yıllarda yapmış olduğumuz yeniliklerle birlikte bunlar hakikaten çok çok minimuma indirildi. Yeni düşündüğümüz bu piyasa yapıcılık gibi, fiyat alımlarındaki daralma gibi, işte bazı emir iptalini getirme gibi olaylar likiditeyi artırıcı unsurlardır. Likidite arttıkça zaten bu tip şüpheli işlemlerin olması mümkün olmayacak ya da çok minimuma inecektir. Dünyanın her tarafında vardır, çok zordur, fakat herkes bununla mücadele etmektedir. Biz de sonuna kadar bununla mücadele ediyoruz ve bununla ilgili de her türlü bilgiyi yatırımcılarımızla paylaşıyoruz.

İMKB ile VOB arasında farklılıklar var ancak ortak temalar da var. Bugünkü durumda KOBİ?leri daha çok ürün piyasası ilgilendiriyor. Halka arzla beraber hisse senedi piyasası da devreye girecek. Bu yüzden hisse senedi ve ürün piyasaları nasıl işliyor, fiyatlar nasıl oluşuyor, bunları tekrar açıklar mısınız?

Bir spot piyasa var, şu anda İMKB?nin yapmış olduğu işlemler spot piyasa. Anında fiyatlar arz ve talebe göre belirlenir, emirler eşleşir ve iki gün içinde de bunun takası yapılır, bu spot piyasadır. Vadeli piyasa ise bu spot piyasayı referans alır fiyatı; iki aylık, dört aylık ve altı aylık kontratlar vardır, bu kontratlarla, vadeli işlem kontratlarıyla, bugünkü spot piyasa üzerine gelecekteki bir vadede oluşabilecek bir fiyatı belirlemeye yönelik oluşturulmuş olan bir piyasadır. Dolayısıyla birbirine çok bağımlıdır, birbirleriyle çok ilişkilidir, vadeli ve opsiyon piyasalarıyla spot piyasalar? Dolayısıyla olması gereken şeylerdir. Yani, ayrı kurumlarda olur, aynı kurum içerisinde olur, bu tamamen düzenleyici otoritelerin tercihi çerçevesinde olur veya rekabet koşulları gerektiriyorsa, rekabet unsurları çerçevesinde çözülebilecek bir olaydır. Fakat ürün piyasalarıyla ilgili olarak, önümüzdeki dönemde çok ciddi çalışmalar yapılmasını biz de bekliyoruz ve destekliyoruz. Sermaye piyasaları tek başına büyüyemez. Sermaye piyasamızı destekleyecek ürün yelpazemiz yeteri kadar Türkiye?de var. Bu emtiaları da menkul kıymetleştirmenin ilk adımı lisanslı depoculuktur. Lisanslı Depoculuk Yasası geçti, lisanslı depoculuk şu anda özel sektör tarafından yapılabilecek. Lisanslı depoculuğa ilişkin çalışmalar bitti, yasalaştı, yönetmelikleri çıktı, şu anda çeşitli depoların kurulması ve şirketlerin oluşturulması çalışması var. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği?nin bu yönde bazı çalışmaları var, bazı özel sektör şirketlerinin bu yönde çalışmaları var. Biz işin özellikle alım satım tarafında destek vermeyi düşündüğümüz bir çalışma içerisindeyiz. Takasbank ise lisanslı depoculukta depo edilen emtialara ilişkin çıkarılacak olan standartlara uygun depo makbuzlarının ihracı için uygun kurum olacak ve bütün bu piyasaların da merkezi, takas kuruluşu rolünü üstlenecek. Şimdi çeşitli borsalarımız var, borsaların yeri, mekanı, işte ili hiç önemli değil; çünkü artık sanal ortamda her türlü piyasaya şu anda erişebilme imkanı var. Dolayısıyla ürün ihtisas borsaları önümüzdeki dönemde ortaya çıkacak. Ürün ihtisas borsaları ve spotları ve vadeli opsiyonları da devreye girecek. Onların hepsinin, ürünlerin yani çeşitli emtiaların, hisse senetlerinin, tahvillerin, değişik adlar altında çıkarılabilecek bir sürü yapılandırılmış ürünlerin ve bunların vadelileri ve obsiyonlarıyla birlikte işlem görebileceği bir ortak işlem platformunu biz planlıyoruz. Biz bütün kurumların, borsaların da ortak olabileceği bir operasyon şirketini kurup, bu şirketin tüm aracı kurumlara hizmet vermesi ve bütün aracı kurumların da bütün bu ayrı piyasalara erişebilme imkanı, tek bir merkezden ulaşabilme imkanını sağlamak istiyoruz. Herkes kendi tüzel kişiliğini muhafaza edecek ama emirleri tek bir merkezde toplayıp bütün piyasalara iletme ve eşleştirme imkanını sağlayacağız. Piyasalar arasını netleşmeyi düşünüyoruz. Merkezi takas, merkezi risk yönetimi, merkezi teminat merkezi  çerçevesinde bu piyasaları biz büyütmeyi düşünüyoruz. Bütün bunları da, bunu gerçekleştirdiğimiz anda bütün dünya piyasalarında da bağlantıları sağlamayı düşünüyoruz. Bunun ön görüşmelerini de şu anda yaptık zaten, çok da olumlu görüşler alıyoruz. Çevremizdeki bazı ülkeleri, bu platform üzerinden dünyaya bağlamayı planlıyoruz. Dolayısıyla İstanbul finans merkezi projesi çerçevesinde ortaya çıkan en somut projelerden bir tanesi, bizim bu düşündüğümüz ortak platform.

İMKB?de sadece hisse senedi ihracı mı yapılabiliyor? KOBİ?lerin kaynak olarak kullanabileceği başka ne tür enstrümanlar var?

Çok böyle uçuk yeni yapılandırılmış ürünlerden bahsetmiyoruz. Yani, herkesin çok rahat anlayabileceği, hisse senedi, oydan yoksun hisse senedi, hisse senedine çevrilebilir tahvil gibi ürünlerimiz mevcut. Bunların şu anda düzenlemeleri var. Tahvilleri var, özel sektör tahvilleri ve finansman bonoları var, daha kısa vadeli olanları; bunların hepsi şu anda zaten mevcut. Büyük şirketlerimiz bile yeterince bunları kullanamıyorlar, kaldı ki KOBİ?ler kullansın. Bunlar mevcut. Bu birazcık tabi, aracı kuruluşlarımızın da yaratıcılığına bağlı bir olay. Bizlerin kurumları yeterince bilgilendirmesine de bağlı olan bir olay ama Amerika?yı yeniden keşfetmiyoruz ya da tekerleği yeniden keşfetmiyoruz, olan şeyler bunlar. Çok da karmaşık yapılar değil. Önemli olan bunlara ilişkin altyapımız burada var mı? Bunların neredeyse tamamının şu anda işlem görebileceği altyapımız şu anda var, bizim. Bu konuda da hakikaten iddialıyız ve KOBİ?lerimize yönelik çalışmalar da yapıyoruz. Şimdi KOBİ?lerle ilgili olarak, bir KOBİ şirketinin yeterince yatırımcı bulup bulamayacağı hususu var. Asıl üzerinde durmamız gereken konu orası. Biz aslında bu KOBİ piyasasını ya da GİP-Gelişen İşletmeler Piyasası?nı sadece kurumsal yatırımcılara yönelik olarak açmak istemiştik. Ancak daha sonra baktık ki, yeterince Türkiye?de kurumsal yatırımcı tabanı olmadığı için, bireysel yatırımcıya da açılalım ama daha profesyonel yatırımcılara açılması gerekir. KOBİ dediğimiz şirketlerin yapıları küçüktür, ödenmiş sermayeleri küçüktür, sermaye yapıları çok güçlü değildir. Dolayısıyla bunların yakından takip edilmesi gerekir. O açıdan bir piyasa danışmanı mekanizmasını devreye sokuyoruz. O açıdan hisse senetlerinin yeterince likidite olmayacağı korkusuyla, piyasa yapıcılı mekanizmasını devreye sokuyoruz. Yine bunlar dünyada denenmiş şeyler, biz de yeni şeyler üretmiyoruz. Denenmiş, başarılı olmuş yöntemler. Dolayısıyla bunları yapıyoruz ama sadece ve sadece KOBİ piyası ya da borsası adı altında çalışan dünyada neredeyse, hiçbir borsa yok ve hepsi, büyük piyasaların altında alt piyasa olarak çalışıyorlar. Binlerce şirketin işlem gördüğü Londra?da bir örneğimiz var sadece, orada bile bir krizde piyasadaki şirketlerin yarısı neredeyse, kaybolabiliyor. Daha risklidir doğru ama onlara da, KOBİ?lerimize de bir finansman imkanı sağlayabilecek olan bir platform, bir ortamdır. Bununla ilgili de mümkün olduğunca fazla imkanı sunmaya çalışıyoruz. Tabi bunun ötesine, her hangi bir KOBİ sadece Gelişen İşletmeler Piyasası?na gelmek zorunda değil. Bizim ikinci Ulusal?ımız da var. İkinci Ulusal pazarımız da KOBİ?lere açık piyasamız. Şu anda mutlaka kâr etme şartı da yok orada. Herhangi asgari ödenmiş sermaye şartımız da yok. Orası tamamen bu tip, kantitatif ya da sayısal kriterlerin olmadığı bir piyasa. Yeter ki sağlıklı bir şirket olsun, öz varlıklarının üçte ikisini yitirmiş olmasın, Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde. Yani, iflasa giden bir şirket olmuş olmasın. Zarar edebilir ama önündeki projelerle halka arzdan elde edeceği fonlarla, şirketinin finansman yapısını güçlendirebilecek bir hikaye anlatabilirse, ortaya çıkarabileceği bir inandırıcı projesi olursa, onlar da rahatlıkla bu piyasaya gelebilirler. Gelişen İşletmeler Piyasası?nda ihtiyaç yok, normal İkinci Ulusal?ımıza da çok rahatlıkla gelebilirler. Şu anda Türkiye?nin en büyük bin işletmesinin zaten sadece 120 tanesi bizim borsamızda, geri kalanları zaten küçük orta ölçekli, yani 200?e yakın şirketimiz zaten şu anda KOBİ. Henüz daha GİP?i açmadık biz. 200?e yakın şirketimiz KOBİ şu anda. Dolayısıyla sanki yeni bir şeymiş gibi de ortaya çıkmıyoruz fakat o piyasayı farklı yapılandırıyoruz. Hem halka arzda kolaylıklar, hem maliyetlerde indirimler ama bunun karşılığında da diyoruz ki, sadece ve sadece sermaye artışıyla gelin, ortak satışı yoluyla gelmeyin, diyoruz. Ve bir piyasa yapısıyla, bir piyasa danışmanıyla gelin diyoruz. Orada da küçük yatırımcıların yani, onların hisselerine yatırım yapan yatırımcıların haklarını korumayı amaçlıyoruz.

Borsa haberciliği, indi çıktı haberciliği midir?

Borsa haberciliği indi çıktı haberciliği değildir. Bütün borsalar her gün inerler, her gün çıkarlar. Fiyat hiçbir zaman için gerçek fiyat denemez. Borsada oluşan gerçek fiyat o anki, yani o an, o saniye geçerli olan arz ve talebin buluşmuş olduğu fiyattır. Arz ve talebin buluşmuş olduğu fiyat o anki fiyatı gösterir. Hiçbir zaman için gerçek fiyat diye bir unsur yoktur. O an neyse arz ve talep, onun buluşmuş olduğu en iyi fiyat gerçek fiyattır ama iki saniye sonra farklı bir fiyat olur. Dolayısıyla bu fiyat doğruydu, bu fiyat yanlıştı demek çok yanlıştır. Piyasalar bu ortamı sağlıyor. Siz pazar yerine gidersiniz, herkesin belli bir fiyatı vardır, o fiyat üzerinden alırsınız ama her zaman o mu oluyor? Gidiyorsunuz, pazarlık ediyorsunuz. Size farklı fiyat, komşunuza farklı fiyat, oradaki adama farklı fiyattan mal satabiliyor mesela pazarcı. Gün sonunda gidin mesela, çok daha düşük fiyatlara satabiliyor. Çünkü ertesi güne saklamak istemiyor. Dolayısıyla pazar yeri aslında pazarlığın olduğu, arz ve talebin devreye girdiği bir platformdur.

Son dönemlerde Halka Arz Seferberliği başlattınız. Bu konuda neler yapıyorsunuz? Mayıs ayının ilk haftasında gerçekleştirilecek zirvede neler konuşulacak? KOBİ?ler bu zirveden nasıl bir pay alabilirler?

Yapacağımız Halka Arz Seferberliği İstanbul Zirvesi bu dörtlü protokolün, yani Türkiye Odalar Borsalar Birliği, Aracı Kuruluşlar Birliği, Sermaye Piyasası Kurulu ve İMKB arasında imzalanan protokolün bir parçası ve burada biz Türkiye?deki tüm şirketlere ulaşmayı planlıyoruz. İlk etapta İstanbul?da yapıyoruz, bu toplantıyı ama daha sonradan, diğer illerde de bu tip toplantıları yapacağız. Buradaki amacımız nedir? Sadece klasik bilgilendirme toplantısı olmayacak, yani biz kurumlar gelip de şirketlere, ey şirketler işte, sermaye piyasası budur, şöyle yararlanırsınız, böyle yararlanırsınız demeyeceğiz. Burada amacımız, şirketleri yatırımcılarla buluşturmak. Yatırımcılardan kastımız, özel sermaye fonları var, bu Private Equity dediğimiz veya girişim sermayesi fonları var, bunlarla buluşturmayı planlıyoruz. Artı, diğer kurumsal yatırımcılarla buluşturmayı planlıyoruz. Gelsin şirketler, hem kendilerini anlatsınlar, hem bizim anlattıklarımızdan yararlansınlar, hem potansiyel yatırımcılarla tanışsınlar, onlarla görüşme imkanları olsun, hem de aynı zamanda halka arz süreci içinde taraf olan diğer kurumlar, işte bağımsız denetim şirketleri, hukuk firmaları, danışman firmalar, bunların hepsi orada buluşsun. Herkesi birbirleriyle kaynaştırma, buluşturma toplantısı olacak bu, çok daha yararlı olacağını düşünüyoruz. Birebir görüşmelerin olabileceği, çeşitli çalıştaylarla bazı temaların altında, çeşitli sektörel ya da tema bazlı bazı çalışmalarımız olacak. Çok zengin içerikli bir toplantı düşünüyoruz. Yine dediğim gibi bunu diğer illerde de yapmayı planlıyoruz. Çeşitli sanayi ve ticaret odalarımızın da desteğiyle, diğer illerde de bu tip toplantıları yapacağız, KOBİ?lerimizin gelip kendilerini anlatmalarını, anlatmıyorlarsa, bizleri dinlemeyi ve yanımızda getireceğimiz diğer kurumlarla da tanışma fırsatlarından yararlanmalarını istiyoruz. Bilgileneceklerdir. Mutlaka kimseyi biz zorla halka arza teşvik etmiyoruz, dediğim gibi, halka arza gitmek son aşamadır. Halka arza gidene kadar, bu tip girişim sermayesi fonları ya da özel sermaye fonlarıyla yapılacak olan evlilikler, şirketleri aslında halka arza hazırlar, sermaye piyasalarına hazırlar. Belli bir disiplini getirir, bir yönetim becerileri kazanmalarını sağlar. Hesap verebilirlik konusunda bayağı bir adım atarlar. Dolayısıyla kendi prosedürleri, kendi iç düzenlemeleri hakkında çok ciddi aşamalar sağlarlar. Bu süreçten sonra halka açılırlarsa, fiyat performansları şirketlerin çok daha iyi oluyor ve çok daha uzun soluklu olarak kalabiliyorlar piyasada, asıl amacımız bizim bu. Yapılacak olan halka arzlarda şirketleri daha sağlıklı yapılara kavuşturalım önce, ondan sonra gelsinler. Kurumsal yapılara kavuşsunlar, illa ki, hemen hisse senedi satarak gelin demiyoruz. Gidin diğer kurumlar da var, onlarla da çalışabilirsiniz, diyoruz. Dolayısıyla o açıdan faydalı olacaktır. Şirketlerimizin bu tip kurumlara olan ilgilerini de artıracağız ve onların da hizmetlerinden yararlanma imkanları getireceğiz.

Yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısı Meclis?te. Ticari şirketleri düzenleyen bu yeni yasa sermayenin tabana yayılmasını sağlayabilecek mi? Sermaye piyasasıyla ilgili boyutlarını değerlendirebilir misiniz?

Yeni Türk Ticaret Kanunu?nun getirdiği yeni tip şirketler var. Anonim şirketlerde beş kişilik, beş ortaklı şirket yerine, hatta tek ortaklı şirketlerin de olabilme imkanı var. Yönetim kurullarındaki, sayılar da ona göre değişiklikler olabiliyor ama önemli olan bir bağımsız denetim zorunluluğunun getirilmesi. Bizim gördüğümüz kadarıyla, sermaye piyasasını doğrudan ilgilendiren konulardan bir tanesi bu. Asıl kayıt dışılığı ortadan kaldıracak olan ya da onu en aza indirecek olan bağımsız denetim zorunluluğunun getirilmesi, halka açık olsun ya da olmasın, tüm şirketlere bunun getirilmesi gündemde. Eğer bu olacaksa, hakikaten artık kayıt dışılığı da benim rakibim işte kayıt dışı, ben onunla nasıl rekabet ederim korkusu artık ortadan kalkar. Dolayısıyla daha adil bir vergi tahsilatı da bence ortaya çıkar ve şirketler artık, kayıt içi kayıt dışıyla da uğraşmak istemezler. O açıdan getireceği en büyük avantaj bu. İkincisi şirketlerin kendi hisselerini satın alabilme imkanlarını getirebilecek. Dolayısıyla şirketler kendi hisselerinde doğal piyasa yapıcı olma imkanına kavuşacaklar. Tabi orada belli limitler olacak. Mutlaka işte, toplam tedavül eden hisse senetlerinin çok cüzzi bir miktarına kadar olanı satın alma imkanı olacak ama olsun, doğal bir piyasa yapıcının ortada olmasında fayda var. Dolayısıyla şirketler de kendi hisse senetlerinin fiyatının iyi olması yönünde bir çaba göstereceklerdir, bu onların temettü politikalarını da etkileyecektir, onların yönetim tarzlarını da etkileyecektir. Dolayısıyla, yeni geçecek olan ticaret kanunun getireceği avantajların bazıları da bunlar bizim açımızdan, önemli olanlardan. Tabi bazı kurumsallaşma taraflarında da bazı yenilikler getirilecek. İşte yönetim kurulu teşekküllerinden, orada görev alabilecek bağımsız yönetim kurulu üyeliklerinden de söz edebiliriz, onlar da hepsi bu kurumsallaşma yönünde, kurumsal yönetim ilkelerinin de yer alabileceği yeni gelişmeler ve dünya standartlarına Türk şirketlerini getirebilecek yeni değişiklikler. Umutluyuz, inşallah yakında çıkacak diye bekliyoruz. Biraz geçikti ama zannediyorum,  önümüzdeki yaza kadar gündemdeki en önemli maddelerden bir tanesi, Meclis?te. Bu konuda umutluyuz.

www.kobipostasi.net


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

One thought on ““Aile şirketlerimiz milli servetlerimiz, milli serveti yaratanlar geleceği düşünmek zorundalar, bu yüzden KOBİ’leri İMKB’ye davet ediyoruz””

  1. haber günlük basında çıktı ama böyle önemli noktalara değinilmemiş. çok iyi bir haber tebrikler

Bir yanıt yazın