Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19’un ticari hayata yansımaları hakkında bilgi veren Av. Burcu Kırçıl, ticari ilişkilerde olası gecikme ve ifa güçlüğü durumlarında uygulanabileceklerle ilgili açıklama yaptı.

Dünya Sağlık Örgütü’nün “Pandemi” olarak ilan ettiği “COVID-19” ya da “Koronavirus” Türkiye’de etkisini gösteriyor. Covid-19’un hızlı yayılmasını önlemek amacıyla seyahat politikalarında yapılan değişiklikler, üretim kesintileri, karantina uygulamaları, ülke çapında alınan olağanüstü hal kararları gibi   tedbirler ticari hayatı olumsuz yönde etkileyerek, tedarik zincirinde de aksamalara neden oldu.

Salgının etkisi ve tedbirlerin ağırlığı artarken bu durumun iş hayatına etkileri ile ilgili konuşan Burcu Kırçıl Hukuk Bürosu Kurucusu Av. Burcu Kırçıl, bozulan ticari faaliyetler nedeniyle tacirler arasındaki sözleşmelerin, durumunun ne olacağının gündemin en çok merak edilen konularından biri olduğunu belirtti.  

Bozulan ticari faaliyetler nedeniyle tacirler veya işletmelerin önceden akdetmiş oldukları sözleşmelere bağlı kalmakta güçlük çektiğini söyleyen Av. Burcu Kırçıl, bu durumun akıllara koronavirüs salgınının “mücbir sebep” olarak kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı sorusunu getirdiğini belirtti.

Burcu Kırçıl Hukuk Bürosu olarak, bu konuda danışan müvekkillerinin öncelikle sözleşme metinlerini incelediklerini söyleyen Av. Burcu Kırçıl, ifa imkânsızlığı/ aşırı ifa güçlüğü ve azami çaba doktrini çerçevesinde alternatif ifa yolları hususunda değerlendirmede bulunarak en faydalı sonuca ulaştırmaya çalıştıklarını kaydetti.

 “Mücbir Sebep” kavramının yasal mevzuatımızda herhangi bir tanıma kavuşturulmadığını söyleyen Av. Burcu Kırçıl, bu kavramın içinin Yargıtay içtihatları ve doktrindeki görüşler doğrultusunda doldurulduğunu ekleyerek şu açıklamaları yaptı:

Bir Olayın Mücbir Sebep Olarak Değerlendirilmesi için Aranan Şartlar

  • Mücbir sebebe dayanan tarafın tüm önlemleri almasına rağmen mevcut olayın, sözleşme ile yüklenilen edimin ifasını imkânsız hale getirmesi,
  • Edimin ifasını imkânsız hale getiren olayın tarafların kontrol alanlarının dışında vuku bulması,
  • Hukuki ilişkinin kurulduğu tarihte olayın gerçekleşmesinin öngörülemeyecek ya da öngörülse dahi somut etkilerinin bu denli büyük olacağının tahmin edilemeyecek olması,
  • Sözleşmede ilgili olayın mücbir sebep olarak kabul edilmeyeceğinin taraflarca düzenlenmemiş olması, şeklindedir.

Tüm Sözleşmelerde Geçerli mi?

Belirtmekte fayda var ki; her ne kadar tüm dünyayı etkisi altına almış bir salgın hastalıktan ve onun beraberinde getirdiği ticari hayatı kısıtlayıcı tedbirlerden söz ediyor olsak da bu durumun peşinen tüm sözleşmeler açısından “mücbir sebep” teşkil edeceğinin ifade edilmesi doğru olmayacaktır.

Var olan bir sözleşme ilişkisinde koronavirüs salgınının “mücbir sebep” teşkil edip etmediğinin tespiti için somut olayın özelliklerinin irdelenmesi ve bu salgın hastalık ile yüklenilen edimin ifasının imkânsız hale getiren olay arasındaki nedensellik bağının mevcut olması gerekir. “Kısıtlayıcı tedbirler” ticari hayatı sekteye uğratmış olsa da bu durumun sözleşmeden doğan borcun yerine getirilmesine doğrudan etki etmesi gerekmektedir.

Sözleşmelerdeki “Mücbir Sebep” Maddesi

Sözleşme serbestisi kapsamında taraflar, hangi hallerin “mücbir sebep” olarak kabul edileceğini belirleyebilirler. Yapılması gereken ilk iş, akdedilen sözleşmenin incelenerek genel olarak pandemi/ salgın hastalık halinin bir “mücbir sebep” olarak kabul edilip edilmediğinin irdelenmesidir. Böyle bir düzenleme varsa bunun sözleşmeden doğan borca etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Sözleşmede “Mücbir Sebep” Düzenlemesi Yoksa

Taraflar, mevcut sözleşmelerinde “mücbir sebep” kavramına dair herhangi bir düzenlemede bulunmamış olabilirler. Mevcut hukuki uyuşmazlık açısından sözleşmenin sükût ettiği durumlarda ise koronavirüs salgını veya bu salgın hastalık nedeniyle alınan kısıtlayıcı tedbirlerin sözleşmenin ifasını imkânsız hale getirdiğinin ispatlanması halinde mücbir sebebin varlığından söz edilebilecektir.

Fakat bu noktada da somut olayın özelliklerinin dürüstlük kuralı çerçevesinde titizlikle irdelenmesi gerekmektedir. Örneğin mücbir sebebin sözleşme ile yüklenilen edimin ifasını üzerindeki etkisini bertaraf etmek adına gösterilmesi gereken azami çaba ya da alternatif ifa yollarının tespit edilmesi gibi birtakım değerlendirmelerde bulunmak gerekecektir.

“Mücbir Sebep” Kabul Edilirse

Tüm bu incelemelerin ardından şayet “mücbir sebep” olarak kabul edilebilecek bir olay meydana geldiği ifade edilebiliyor ise sözleşme ile yüklenilen borcun ifasının, borçlunun sorumlu tutulamayacağı nedenlerle imkânsız hale geldiği kabul edilmektedir.

Bu durumda meydana gelen olayın doğurduğu ifa imkânsızlığının sürekli mi yoksa geçici mi nitelikte olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Şayet sürekli bir imkânsızlık söz konusu ise Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca borç, kısmen ya da tamamen sona erecektir. Diğer yandan geçici ifa imkânsızlığında ise tarafların sözleşmeyi akdetmelerindeki amaçları dikkate alınarak “makul süre” boyunca sözleşme yürürlükte kalacak, ne var ki bu süre içerisinde taraflar edimlerin ifasını talep edemeyecektir.

Mücbir Sebep Kabul Edilmezse

Tüm bu değerlendirmeler neticesinde sözleşme ile yüklenilen borcun ifasının objektif olarak imkânsızlaştığı söylenemiyor ya da doğrudan sözleşme bu salgın hastalık halinin mücbir sebep kabul edilmeyeceğini düzenliyor olabilir.

Mücbir sebep olgusuna dayanılamadığı durumlarda her ne kadar “imkânsızlık” söz konusu olmasa da, yüklenilen edimin ifası borçlunun katlanması kendisinden beklenemeyecek derecede zorlaşmış olabilir. Bu gibi durumda Türk Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesinde düzenlenen “aşırı ifa güçlüğü” gündeme gelebilecektir.

Aşırı İfa Güçlüğü Bir Çıkış Yolu Olabilir

“Mücbir sebep” halinde yüklenilen edim borcunun ifası imkânsızlaşmakta iken “aşırı ifa güçlüğü” halinde ifa son derece güçleşmiş olmasına karşın halen mümkündür. Kanun, sözleşmenin taraflarından birisi açısından yüklendiği edimin ifasının dürüstlük kuralları çerçevesinde kendisinden beklenemeyeceği derecede bozulması halinde “aşırı ifa güçlüğü” halinin söz konusu olacağını düzenlemiştir.

Kısıtlayıcı tedbirler nedeniyle bozulan ticari faaliyetler kapsamında var olan bir hukuki ilişkide mücbir sebep iddiasında bulunulamadığı takdirde aşırı ifa güçlüğü hükümlerinden faydalanılması mümkündür. Şu halde edim borçlusu, hâkimden sözleşmenin yeni şartlara uyarlanmasını isteme, bunun mümkün olmadığı halde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.

Sonuç:  Koronavirüs salgınının var olan bir sözleşme ilişkisi için “mücbir sebep” teşkil edip etmeyeceği hususu her bir sözleşme özelinde farklılık göstermekle birlikte aynı zamanda teknik de bir inceleme gerektirmektedir. Mücbir sebep olsun ya da olmasın; önem arz eden husus bu olağanstü sürecin herhangi bir hak kaybına mahal vermeden yürütülebilmesidir. Nitekim salgının ülkemizdeki etkileri ortadan kalktıktan sonra gündeme gelebilecek olası ihtilaflara karşı tacirlerin, verecekleri kararda kendilerini güvence altına almak adına hukuki altyapıyı sağlam kurmaları gerekmektedir.

Av. Burcu Kırçıl Kimdir?

Av. Burcu KIRÇIL, mesleki faaliyetlerine Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduğu 2002 yılında başlamıştır. Uygulamada edindiği tecrübeler doğrultusunda 2007 yılında kendi hukuk bürosunu kuran Av. Kırçıl, 2015 yılında münferiden yetkilisi olduğu “CallACT” isimli çağrı merkezi şirketini kurarak Türkiye’nin önde gelen banka ve şirketleri de dâhil olmak üzere birçok farklı alanda faaliyet gösteren müvekkillerine dava, danışmanlık ve icra alanlarında hizmet vermektedir. 17 yılı aşkın süredir devam ettiği avukatlık mesleğinin yanı sıra “uzman arabulucu” olarak faaliyet göstermektedir.

sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın