Birleşmiş Milletler 1993 yılında suyun önemini vurgulamak için 22 Mart tarihini Dünya Su Günü ilan etmiştir. Bugün özellikle, giderek büyüyen temiz su gereksimine dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve tatlı su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda bilgilendirme ve politikalar geliştirme amacıyla değerlendirilmelidir.
Dünya` nın % 75` i suyla kaplı olmasına karşın, bunun % 1 kadarı insanı tüketime uygun nehir ve göl gibi tatlı su kaynaklarından oluşmaktadır. Ancak bilinçsiz kullanım, aşırı tüketim ve kaynakların aşırı kirletilmesi sonucu, yeraltı sularının seviyeleri her geçen gün düşmekte, göller küçülmekte ve sulak alanlar yok olmaktadır.
2020 yılının Dünya Su Günü teması “Su ve İklim Değişikliği” olarak belirlenmiştir. Günümüzde yaşanan küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği, su döngüsünde değişiklikleri arttırarak su taşkınlarına, su kaynaklarının kirlenmesine ve hatta yok olmasına neden olmaktadır. Bu duruma bağlı olarak, milyonlarca insan temiz suya ulaşım sorunu yaşamakta iken, gelecek yıllarda daha büyük kitleler için tehdit oluşturacağını göstermektedir.
Ülkemiz sanıldığının aksine su zengini bir ülke değildir. Türkiye, yılda kişi başına ortalama 1400 metreküp ile su azlığı yaşayan bir ülkedir. 2030 yılında nüfusun 100 milyona ulaşacağı, kişi başına düşen su miktarının 1100 metreküpe gerileyeceği ve su temininde sorunlu ülkeler arasına gireceği öngörülmektedir.
Su kaynaklarının bulunduğu havzaların kirlenmesi, yeraltı sularının kontrolsüz kullanımı ve yüzey suyunun kirlenmesi ciddi sorunlara yol açmaktadır.
Su tüm canlıların olduğu gibi insanın da en temel ve vazgeçilmez temel gereksinimidir. Su kaynakları ticarileştirilecek bir meta değil, gelecek kuşaklara korunarak bırakılması gereken, yaşamsal öneme sahip, kamusal bir mirastır.
Su kaynaklarının korunması, suyun sürdürülebilir yönetimi kamunun temel görevi olmalıdır. Kamu bu görevini yerine getirirken yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ile ortak hareket etmelidir.
İnsanın doğaya yaptığı yanlış müdahaleler sonucu ekolojik denge bozulmakta ve insanlığı tehdit eden sorunlar ortaya çıkmaktadır. Çin` de ortaya çıkan ve dünyaya salgın halinde yayılan koronavirüs ile mücadelede bilim insanlarının temel önerisi, ellerin su ile etkili şekilde yıkanmasıdır.
Yeni koronavirüs hastalığı olarak bilinen hastalığa neden olan COVID-19 virüsüne karşı alınabilecek önlemlerden biri de güvenli su teminidir. Bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimlere büyük sorumluluk düşmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, COVID-19 virüsünün içme sularında bulunduğuna dair bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak içme ve kullanma suyu kaynaklarının korunmasından başlayarak; suyun dağıtım, toplama ve tüketim noktasında önlemler alınmalı, suların dezenfeksiyonu belirli sıklıkla yapılmalıdır. Tüketime sunulan suların sürekli ve etkili şekilde dezenfekte edilmesi ve şebeke sistemleri boyunca serbest klor düzeyinin en az 0.3- 0.5 mg /L olması sağlanmalıdır.
Son COVİD-19 salgınında olduğu gibi, su kaynaklı salgınların da ciddi hastalık ve ölümlere neden olduğu gerçeğinden hareketle, tüm insanlığı tehdit eden hastalıklardan korunulabilmesi için temel hijyen kurallarına uymamızın gerekliliği, suyun bilinçli kullanımını zorunlu kılmaktadır.
Yaşadıklarımız bir kez daha göstermiştir ki; her bireye yeterli, sağlıklı ve güvenli su temininin sağlanması en temel insan hakkıdır. Devlet insanın temel su gereksinimini karşılayacak miktarda suyu halkına ücretsiz ulaştırmalıdır. Tatlı su kaynaklarının ticarileşmesine son verecek politikalar kısa sürede hayata geçirilmelidir.
Temiz ve erişilebilir suya ulaşmak bir insanlık hakkıdır.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.