Hacıince Şirketler Grubu’nu 1975 Alanya doğumlu olan Ahmet Hacıince yönetiyor. 3. kuşağı temsil eden Ahmet Hacıince, ”Babamın yanında üniversite okuduk ama okul bitmiyor. 

Biz 1990’lı yıllara kadar hep ticareti, hayvancılık, besicilik ağırlıklı yaptık.  Çok ilginç, benim babam 1970’li yıllarda Mersin limanından Beyrut’a dana satmış. Biz şimdi ithalatı konuşuyoruz. Bakıyorsunuz, 30 yıl içinde olan şeyler bunlar. Bugün ithalat konuşuluyor” diyen Ahmet Hacıince  kısa bir dönem İngiltere’de bir fast food zincirinde part time olarak çalıştıklarını söylüyor. Aynı yerin üretim ve imalathanesinde çalışma ortamında da bulunmuşlar. Türkiye’ye geri dönerken, patrondan yani babasından, yatırım yapmak sözünü almış.

”Yatırım da o zamanlar bizde et sanayinde bir tek Pınar ve Maret var, başka örnek yok. Dedim ki, hamburger yatırımı yapalım. Nasıl yapacağız, dedi. Türkiye’de genç nüfus artıyor, fast food geleceğin işi olacak dedim. 1993’ten sözediyorum. O zamanlar mark var, Euro yok. 2 milyon marktı. Babamın tepkisi şu oldu. Oğlum, 2 milyon markı bu demir yığınına vereceksin, şöyle şöyle et parçacıkları satıp para mı kazanacaksın. Şimdi bunu söyleyen adamın üç tane hamburger hattı var. Tüm Türkiye’de bizdeki 2 fabrikada olan köfte hattı yoktur. Kapasite olarak da, makine çeşitliliği olarak da yoktur” dedi.

”ARKANIZDA BİR ÇİFTLİĞİNİZİN OLMASI ŞART”

”Alanya’da 1994’de fabrikayı kurduk, 1998’de tam çalışmaya başladı. Alanya’da hayvancılık turizmin getirisiyle geri gitmeye başladı. İnsanlar üretimden uzaklaştı. Biz de 2004 yılında Beyşehir’de hazır bir çiftlik satın aldık. İlk profesyonel hayvancılığa geçişimiz orada oldu. Yatırım devam ederken, bir tezatla daha karşılaşıyor Hacıince. ”Hayvancılığı büyüttük ama yine yetiştirdiğimiz hayvanları yine kesmek için Alanya’ya götürüyoruz, sonra da o eti tekrar Anadolu’ya getiriyoruz.”

”ÇİĞ ETTE MARKA OYMAK İSTİYORDUM”

Hacıince, ısıl işlem görmüş ette değil, çiğ ette marka olmak istiyor. ”Bütün Türkiye’de baktığınız zaman etçilere, hep işlem görmüş ürünlerde meşhur olmuşlar. Ya salamda, ya sucukta” dedi.

Hacıince ”Çiğ ette marka olmakla ilgili ana tema, bir kere arkanızda bir çiftliğiniz olması şart. Artı çiftliğin doğuran metaryal olması lazım. Sen sürekli dışarıdan dana getir, besle, kes, bu da doğru değil. Onun da bir tık arkasını, nerede doğduğunu, antibiotik yedi mi ne yedi göremiyorsunuz. Yüzde yüz müşterinin, son noktadan parayı aldım da bu mal benim diyemezsiniz. O mal fosseptiğe gidinceye kadar sizin. Buna sahip olmak yani sürdürülebilirlik için, doğuran materyale ihtiyacınız var.” dedi.

”TÜRKİYE’DE UÇAKLA İLK ANGUS GETİREN BİZİZ”

Son 5 yılda, ağırlıklı hep düve yatırımı yaptıklarını söyledi. ”Bunu da iki kategoride yaptık. Bir yurtdışından orijinal ırk getirdik. Fransa’dan Şarole, Limuzin getirdik. Avusturalya’dan Angus getirdik. Türkiye’de uçakla ilk Angus getiren biziz. ”

”Burger King ile çalışıyoruz. Türkiye’de et sıkıntısı had safhada. Türkiye, ürettiği sütü tüketemeyen, tükettiği eti üretemeyen bir ülke. Tam o döneme cuk diye oturuyor. Yıl 2007 yılından sözediyorum. Sorun şurada. Türkiye Angus’u bilmiyor. Biz o kadar cahildik ki, kaç litre süt çıkar, süt geliri var mı? Hayvanın sütü buzağısını zor doyuruyor. Bir mera gerekiyor. Hayvanı kapalı sistemde, yem vererek beslerseniz, bir yılda bir buzağa geliri için tamamen zarar bir proje. O zaman Burger King yetkilileri bana dedi ki, Türkiye’de et ırkı yok, düve getirelim. Bir projeydi bu. Biz dedik ki, en sağlıklı nerede var? Avusturalya’da olduğunu öğrendik. Biz de oraya gittik. Avusturalya’da hayvan seçiyoruz. Gemiyle anlaştık. Onların hayvan refah seviyesi çok yüksek. Mesela hayvanı bize sattılar, 5 yıl boyunca her sene gelip kontrol ediyorlar. Bu hayvanı size sattık ama bu hayvan bizim diyorlar. Ne yiyor, mera şartları var mı? Adamlar marka olmuş ama böyle. Biliyorsunuz, Avusturalya, Endonezya artık, kötü kesim şartlarına göre hayvan satmıyor.

Biz bu hayvanlardan verim aldık. Sürü kendini toparlamaya başladı. Sayısını artırdık. İki parti daha hayvan geldi ama bu arada biz işi öğrendik. O zamanlar Angus Türkiye’de bilinmiyordu, ben satarken katma değeri yüksek satıyordum. Türkiye yurtdışından et ithal etmeye başladı, bu Angus’lar pazar yerinde kaçıp polis arabasını tekmeledi polisin kolunu kırdı hikayeleri olunca, Angus’un adı Angut oldu” dedi.

”ANGUT, AMERİKA’DA VİP RESTORANLARDA ANA MENÜDÜR”

Hacıince, ”Çok kaliteli bir ettir. Biz beceremedik bunu. Bu hayvan Avusturalya’da veya Uraguay’da veya denizaşırı ülkelerde hiçbir zaman için kapalı sistem görmemiş. Hep dağda kendi doğurmuş. Kendisi büyümüş. Biz Türkiye’de, bilmeyen adamlara sattık, herkes bağlamaya çalıştı. Hayvan can havliyle vurdu, kırdı. Hayvanın bir kabahati yok. Hep söylediğim gibi, Türkiye’de yapılacak hayvancılık, Angus’tur. Mera hayvancılığı anlamında da, damızlık anlamında da” dedi.

Hacıince, Konya’da çiğ et hayalini gerçekleştirmek için hazır çiftlik satın alıyor. ”İttifak Holdinglerden aldık. Yapmışlar, başaramamışlar, kapalı kalmış 3 sene. Kurulu düzeni aldık ama şimdikinin onda biri kadardı. Bir de bürokrasiyi tahmin edersiniz. Benim bir arazim var, ben buraya çiftlik yapayım diyemiyorsunuz. Çed raporu gerekiyor. Belediye mücver alanı içindeyseniz, bürokrasi fazla. Altyapısı, elektriği var gibi. Biz aldığımız zaman 881 bin metrekare idi, şimdi 2 milyon 500 bin metrekare oldu. Yani 2 bin 500 dönüm. Topladık ama biz, çok emek verdik oraya. Doğal bir karantinası var. Aynı yerde büyümek doğru değil. Başka yere çiftlik yapacağız. Şimdi araştırıyoruz. Fabrikanın olduğu bölgenin arkasında, bize 10 kilometre yakınlıkta bir coğrafya var, oradan yer toplamaya başladık. Şuanda 67 parça yerim var, hiçbiri yanyana değil. Pazılın parçaları gibi. Ama ortaya koyduğunda bir resim çıkmıyor ortaya. Ama toplu ulaşım da gelecek ya bugünden topluyoruz ki arazi hazır olsun diye.

HACIİNCE ”BİZİM YAPTIĞIMIZ İŞ MERA HAYVANCILIĞI”

HACIİNCE  ”Kapalı sistem değil. Yani bir hayvanı beton bir sahada içeri alıp da, ver yemi demiyoruz. Bizim hayvanımızın ayağı hep toprakta. Nazar olmasın, doğuran metaryelimiz 4 binlerde. Diğerlerini saymıyorum, sürekli doluyor boşalıyor. Hareketli bir iş bu.

”BEN ÇİĞ ETTE MARKA OLMAK İSTİYORUM”

Hacıince ”Fabrikayı, Almanlara kurdurdum. Alman Metro Gross Marketler’in Türkiye başındaki Alman, ete gıdaya bakan bölüm başkanı Irk yönetimi yapmak istediklerini söyledi.

Ayrıca Almanlar ”Türkiye’de hiçbir yere etin hangi ırktan olduğunu yazamıyorsunuz, çünkü yeterli hayvanınız ve etiniz yok. Bugün Almanya’da veri edinme yasası, müşteri bilgi edinme haklarına baktığınız zaman hayvanın bugüne kadar bütün verilerini, antibiotiğini, yediği yemi, gdosunu, hepsini görme şansınız var. ” dedi.

”IRKLARI BERABER SEÇTİK”

Angut vardı elimde. Şarole, Limuzin Fransız, Simental Alman zaten. Kars’ta Zavot diye bir ırk vardır. Kars gravyer peynirlerinin, Kars kaşarının yapıldığı sütün geldiği. Zavot. Ama onun sürdürülebilirliğini yapamadık. Çünkü yeteri kadar dişi bulamadık” dedi.

”Metrolarla ırklar üzerinde çalışmaya başladık. Barkot numarasına baktığın zaman, annesinin kulak küpesi vs bugüne kadar her şeyini görüyorsunuz. Fakat şöyle, orada da dövize bağlılık devam ediyor. Metro’nun talebi artıyor ve bu artışla benim sürekli yurtdışından dövizle düve almam gerekiyor. Bunu istemiyorum. Yine benim önümü açtılar. Metroculara, sizinle ben Türkiye’de proje yapalım. Bizim yerli ineklerimize, iyi et ırkı hayvanlarla çeleme melezlemesi yapalım ama buna siz destek olun dedim. ilk doğan buzağıyı değil, ikinci buzağıyı verirsen olur dediler.  İkinci doğan buzağıda, ilkinden yüzde 50 tohumu almış olacağından kabul ettiler” dedi.

Ahmet Hacıince ” Şimdi bizim, büyüme uğraşı verdiğimiz kısım, yerli ırklara, hayvanın çat yapısı genetik yapısına bakarak, mesela öyle bir sperme atıyoruz ki, buzağının doğum ağırlığı 45 kilo. Her inek doğuramaz onu. Öyle tohum atıyoruz ki ineklere, buzağının doğum ağırlığı 26-27 kilo. Çünkü, mera hayvancılığında eğer sizin elinizde meranız varsa, çok doğru bir yatırım. Maliye minimize olmuş oluyor. Hayvan kendi doğurabiliyor. Dolaştığı için arazide veterinerin desteğine de ihtiyaç yok. Kendi doğuruyor. Onun için meranın avantajını, karlılığını anlatıyorum insanlara.

Bizim büyümek için yaptığımız tek inek. Yerli, piyasadan, Doğu Anadolu Bölgesi’nden, Kastamonu yöresinden, çok doğurmuş, onların tabiriyle hurda inek denilen kasaplık, bıçağa gidecek ineklerden biz ne kadar katma değer alabiliriz diye tartışıyoruz. Hep devlete katma değer yaratıyoruz şu anda”.

Elimizde de 4. laktasyon var. Seneye elimizde orijinal ırk olacak

KOBİ Postası >>BUZAĞI ÖLÜMLERİ SÜREKLİ KONUŞULUP DURUYORDU, NEDENİ BU DEĞİL Mİ? YERLİ IRKLA AŞILANAN HAYVAN UYUŞMUYOR, HAYVAN KENDİNDEN DAHA BÜYÜK HAYVAN DOĞURUYOR. 

”Bizim buzağı ölümlerimize rakam vermek doğru değil ama Türkiye’de ölen yıllık buzağı, Avrupa’daki orta çaplı bir ülkenin hayvan sayısına eşdeğer. Bugün Litvanya’da toplasan 350 bin hayvan yoktur, bizde yıllık 400 bin buzağı ölür.” dedi.

KOBİ Postası> ÇATIŞMA YANLIŞ MELEZLEMEDEN Mİ? 4. NESİLDEN SONRA ARİ IRK OLACAK YENİ HAYVANLARINIZA AD KOYABİLDİNİZ Mİ? 

Mesela Kars Zavot, aynı inekten çıkanı sürekli Şarole, Şarole, Şarole, Şarole gidiyorsun, 5 Şarole geliyor. Irkın adı belli zaten. Biz ırk yaratmıyoruz. Biz kasaba gidecek hurda ineği, katma değer kazandırıyoruz. Ekonomiye kazandırıyoruz”.

HACIİNCE ”UCUZ ET OLMAZ” DEDİ

”Ucuz et kelimesi çok yanlış. Bakan beye de çok söyledik bunu. İnsanları aşağılamış oluyorsunuz. Ucuz et olmaz.” dedi.

HACIİNCE ”DAHA UYGUN FİYATA ET YİYEBİLMENİN KOŞULU, MERA HAYVANCILIĞI” DEDİ.

Daha uygun fiyata et yiyebilmenin koşulu, mera hayvancılığı. Amerikayı yeniden keşfetmemize gerek yok. Hayvancılığın temel taşı meracılık. Sanırım yurtdışında, toprak ekenin, bakanın diye bir kanun var galiba orada. Devlet boş arazi durdurmuyor. Hayvancılığa tahsis ediyor. Bizde ise meralar zavallı bir duruma geldi. 1976 da 21 milyon hektar meramız varmış. Şu  anda 11 milyon hektar meramız var. Ortada kaybolan 10 milyon hektar mera nereye gitmiş biliyor musunuz? 4 milyon hektarını Orman Bakanlığı almış. İyi ki almış, teşekkür etmek lazım. O meralara hayvan çıkmaya çıkmaya küçük çamlar yetişiyor, Orman Bakanlığı da diyor ki, burada çam ağacı var, bizim diyor. İyi ki almış.

Onun dışındaki 3 milyon hektarı da Büyükşehir yasası ile birçok mera alanı, detayını bilemiyorum tabi, mera sıfatından çıkmış mücavir alan olmuş. Geri kalan 3 milyon civarı da halkla mahkemelik, 2 B hikayeleri var ya, işte bu tür nedenlerle, kullanımı sorunlu yerler.

HACIİNCE ”MERANIN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BİLE YOK”

”Türkiye’de Orman Bakanlığı’nın 15 bin tane, ormanı korumak için silahlı orman memuru var. Mera’nın Genel Müdürlüğü bile yok bizde. Koskoca Gıda ve Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nda, meranın bir tane daire başkanlığı var. Küçücük bir odada. Ve biz hala da ucuz et yiyeceğiz diye hayal kuruyoruz.

Bunun tıkandığı nokta, danayı dışardan dövizle getiriyoruz, bunu benim söylememe gerek yok, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği açıklama yaptı, yem hammaddesinin yüzde 67’si döviz diyor. Ne yapacağız? Siz Türkiye’de yem politikasını, yem maliyetlerini irdelemediğiniz sürece bu imkansız.

Ama asıl kelime, meracılık. Şimdi, kapalı sistemde buzağı elde ediyorsunuz. Geçen İzmir’de bir panelde üniversite hocası ile konuyu tartıştık. Adam, Türkiye’de inekçilik bu kadar gelişirken bunların buzağılarını yok sayamazsınız diyor. Ben de diyorum ki, süt ırkı bir hayvandan elde ettiğiniz dana ile Türkiye et açığını kapatamazsınız. Neden? Onun da günlük maliyeti atıyorum, 5 lira, et ırkı dananın da 5 lira. Aynı paraya siz birinden 300 gram et alıyorsanız, onu niye besleyeyim ben? Tabi o hayvanın da Türkiye’de bir gerçeği var. Türkiye’de olması lazım.

Ben hayvan için Uruguay’a çok gittim. Buradan sipariş veriyorsun, 5 ya da 10 bin tane dana diyorsun, tamam güzel. O danayı satın alacaksın. O hayvan merada. Bir çoban maliyeti. Diyorlar ki bana, Türkiye’nin meralarında su yok, kuraklık var, hayvan olmaz. Avusturalya’nın yarısı çöl. Herif Angus ile marka olmuş. Bugün Amerika Idaho çöl, Teksas çöl ya. Western filmleri nerede çekiliyor. O filmlerde hayvanları görmüyor musunuz?  O zaman da et pahalı demeyeceksiniz, ete yorum yapmayacaksınız.

Bugün en ucuz markette, halk pazarında zeytinin kilosu 20 lira, yarısı çekirdek, kimse onu konuşmuyor.

26 tane ilin kendi adına tescilli köftesi var. Bakın yurtdışında, etle ilgili şehirlerin yemeği azdır. Şehirlerin tescilli peyniri çoktur. İtalya’da, Fransa’da örneğin. Ama bizde dikkat edin illerde tescilli kebaplarımız, köftelerimiz var.” dedi.

HACIİNCE ”BİZ MERA HAYVANCILIĞINI ÇÖZEMEDİK”

”Biz diyoruz ki, mera ile ilgili bir altyapı çalışması yapılsın. Meracılık Genel Müdürlüğü kurulsun. Oradan meranın tahsislerini, bürokrasiye takılmadan, bu işi yapan insanlara daha kolaylıkla verilsin diyoruz. Ama insanlara da taahhüt ile verilsin. Bana verirken desin ki, Ahmet bey sana 10 bin dönüm yer verdim, burada 1000 tane inek beslersin, en kötü koşulda yüzde 10’u ölse bana, senede 900 tane buzağı taahhüt edeceksin. Benden bu taahhütleri alsın. Ama versin meraları.

Bakın meralarda Türkiye’de hayvan çıkmadığı için, her sene meralarda kuru otlar yüzünden çıkan yangın sayısı artıyor. Hayvan yemiyor, ot da kuruyor. Biz nimeti çöpe atıyoruz, sonra da etin ucuzlamasından sözediyoruz. Asıl canalıcı nokta bu.

Kimse üretmek istemiyor. Babası çocuğunu koyunun, ineğin sütünün parasıyla okutmuş. Ama evladı hayvancılık yapmak istemiyor. Sonra da gençler diyor ki, işsiziz barksızız. Üniversite okumak için üniversite okunur mu? Hadi üniversiteyi okudun, iş imkanı yok. O kadar devletin destekleri var. Köyüne gidene ahır yaptırıyor bedavaya.

Ben size Konya’da 4 yıllık üniversite mezunu en az 10-15 tane kapıcı bulurum. Doğru bir şey mi bu? Köyler boşaldı. Bir de şöyle bir cümle var. Niye köyü terkettin diyorum, sosyal hayatım yok diyor. Burada ne sosyal hayatın var ki? Soruyorum.” dedi.

KOBİ Postası>> ÖLÇEK EKONOMİSİ DİYELİM Mİ PEKİ?  MERA DİYORSUNUZ, Çiftçi TARLA AÇIYOR MERADA, EV YAPMAK ZORUNDA KALIYOR MERAYA. BİR ÇOK BOYUTU VAR. Nasıl olacak?

”Arazinin bölünmemesi ile yasa tasarısı birkaç yıldır gündemde. Bizde araziler bölünmüyor, şu anda. Toplu. Toplulaştırma geliyor. Adamın 3 yerde 10000 metrekaresi varsa, bir yere gel 30 bin metrekaresi oldu. Yine ekmiyor kimse, yine icara veriyor.

Benim babam çok kullanır bu cümleyi. Yitik kaybolduğu yerde aranır der. Senin dağdaki, köydeki sistem seni yetiştirmiş, bir yere getirmiş. Sonra küsmüşsün. Madem gençsin. Cıvıl cıvıl, vizyoner gençsin. Niye hala körü körüne şeker pancarını ekiyorsun. O kadar çok örnekleri var ki. Konya’da kanola ekimi başladı. Çok daha kıraç arazilerde kanola, soya ekimi başladı. Niye hala pancarın arkasından gidiyorsun. Türkiye’de pancar, vahşi sulama ile yapıldığı sürece hala el emeğine yapıldığı müddetçe, bunun para kazanması zaten tartışılır.

O kadar pancar üreticisinden çok yandan para kazanan var, biz hayvana yedirmek için pancar kozasını aracılardan alıyoruz. Köydeki üreticilerden çok aracılar kazanıyor. İbadet gibi pancar üretimine neden takılıyorlar. Bir çok para kazanan şey var. ” dedi.

KOBİ Postası >> EKOSİSTEM OLUŞTURULMAMASINDAN DOLAYI DİYELİM. BİR PARÇASINI EKSİK BIRAKIRSANIZ SİSTEM ÇÖKÜYOR. AMA SADECE BİR PARÇA İLE KONUŞURSAN DA, SİSTEM… KÖYLÜNÜN TEMEL SORUNUYLA KONUŞMAK GEREKİYOR HAYVANCILIĞI. 

HACIİNCE ”3000 LİRAYA ÇOBAN BULUMIYORUZ

”Adam bulamıyoruz. 3000 liraya çoban bulamıyoruz diye demeç verdim, olay oldu, herkes beni aradı. Arayanlara sordum bulabiliyor musunuz diye, bulamıyoruz dediler.

Böyle giderse Türkiye çiftçi ithal etmeye başlar. Yarın parayı vereceksiniz, danayı besleyecek adam bulamayacaksınız. Şuanda Türkiye’de bir gerçek var. Ben bunu canım acıyarak söylüyorum. Afganlar ile Suriyeliler olmasa, hayvancılık yapacak adam yok.

Türkiye’de boşta gezen üniversite mezunlarına bakın. Asgari ücretle çalışan gıda mühendisi var, 3000 liraya çalışacak çoban yok. Çobanlığı sistem tukaka yapmış. Kimse çobana kız vermiyor. Bakanlık çobanın adını değiştirdi, sürü yöneticisi yaptı. Çobana destek veriyor Türkiye Cumhuriyeti devleti. Çobana diyor ki, çoban tut ben sana maaşını vereceğim diyor. Onun için teşvik var ama gelmiyor kimse.

Mesela şimdi 300 tane koyun dağıtacaklar ya. Çok başarılı bir proje.

KOBİ Postası SADECE ET ÜRETİMİ Mİ GERÇEKLEŞTİRİYORSUNUZ, SÜT VE SÜTTEN ÜRETİLEN DİĞER ÜRÜNLER VAR MI? 

Süt bilmediğim bir konu. Bizde süt var ama mandıralara satıyoruz. Babamın yine bir lafı var. Oğlum, çıraklığını yapmadığın işin patronu olma, der.

KOBİ Postası >> ÇOCUKLARINIZIN HAYVANCILIĞA İLGİSİ VAR MI? 

”İlgisi olsun diye uğraşıyoruz. Türkiye’de çiftçiliğin babadan oğula geçme oranı giderek düşüyor. Yapmıyorlar. Oranlar, kırmızı alarm veriyor. Yapacak adam yok.

Amerika’ya gittim ben. Mc Donald’s ile sözleşme imzalayacağız. Adam pat diye kum saatini koydu ortaya. Anlatıyorum, Anadolunun bağrından geldim, fabrika var, hayvancılık var. Dinlemedi, bir soru sordu. Sen ölürsen, bu işi kim yapacak dedi. Bozuldum. Kardeşim var dedim. O ölürse dedi. Hepimizi öldürüyor. Dedim, oğlum yapar. Oğlun dedi, Türkiye’nin çok meşhur bir mimarı olsa, gel hayvancılık yap dermişin dedi. Küçük oğlum yapar dedim. O da müthiş bir avukat olursa ne yapacağız dedi. Mc Donals kısa ve orta vadeli yatırım yapmaz dedi. 100 yıllık yapmaz dedi. Sensiz senden sonra, sizsiz sizden sonra kim yapacağını bilmemiz lazım dedi.

Yeni jenarasyonun bu işe girmesi ile ilgili mevcut sistemin devri ile ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Yeni gençlik yapmıyor bu işi. Yapmak istemiyor. Babadan oğula geçen sistemi dahi istemiyor. Ben gençlerin tembelliğinden sözediyorum size de, mevcuttaki parayı görüyor onu da yapmak istemiyor. Neden? Hayvancılık meşakkatli bir iş. Baban ölse gömemezsin. O hayvanı belli saatte sağman gerekiyor. O sağım saatini geçirdiğin zaman meme körleşecek. O hayvana günde üç kere yem veriyorsan, üç kere saatinde yemini vermen lazım. O hayvan öyle bir hale geldi ki, traktörün sesi ona müzik gibi gelir. Yem getiriyor ya traktör. Senin o gün bir düğünün olsa gidemezsin, cenazen olsa gidemezsin.

Ama hiçbir zaman hayvancılık insanı yolda bırakmaz. Aç bırakmaz. Bereketlidir. Para kazanılır.

Ben fabrikada 20 metrekare bir odada yatıyorum. Emin de. Çiftlikte ki oda da öyle. Bu işte özel bir hayatın olmaz. Bir de hayvancılık, bir insanın ikinci bir mesleği olamaz. Benim Bursa’da tekstil fabrikam var, Kütahya’da süt çiftliğim var dersen o yürümüyor. Hayvancılık bir insanın ilk ve tek işi olması lazım ki, bu iş büyüsün. Bunun Avrupa’da hiç kurumsal bir örneği yok. Şirket örneği yok. Polonya’da kominizmden önce 1 milyona yakın çiftlik varmış, kominizmden sonra çiftlik sayısı 400 bine düşmüş. 1 milyon varken, 20 milyon hayvan varmış, çiftlik sayısı 400 bine düşmüş hayvan sayısı 26 milyona çıkmış. ” dedi.

KOBİ Postası>>HANGİ FİRMALARA TEDARİK SAĞLIYORSUNUZ?

”Mc Donald’s, Carrefour Gurme, Metro ile çalışıyoruz. Burger King kendine kurdu artık. O Alanya’dan alıyordu.

Bugün, yurtdışında kıymanın üzerinde yağ oranını etiketini vurmazsanız, tüketicinin dava açma hakkı var. Neden böyle bir şey söylüyorum. Çünkü yüzde 10 yağlı kıymanın fiyatı ayrıdır, yüzde 20 yağlı kıymanın fiyatı ayrıdır, yüzde 30’un ayrıdır. Bizde ibadet gibi kıyma 40 lira.”

KOBİ Postası >> TÜRKİYE NE YEDİĞİNİ BİLİYOR MU? TÜRKİYE ANGUS ETİNİ SEVDİ Mİ? 

”Benim etimde biliyor, barkotu var. Ama biz kazıklanmaktan mutlu olan bir toplumuz. Özellikle et konusunda.

Ben eti siyah kutuya koydum, kendi aileme anlatamadım. Anam, baklava kutusu mu oğlum dedi. Ama ben mücadeleme devam edeceğim. Bu ülkede bir gün, iyi değerini bulacak.

”Ambalajlı olmayan hiçbir ürünün veri değerini alamazsınız. O ulema işidir. Fal bakmaya benzer. Ambalajlı üründe sizin dava açma, hesap sorma hakkınız var. Ambalaj üzerindeki etiket verileri ile adam markası var ya, bide benim gibi soyadını marka olarak koyuyorsa, onun tavizi, geri dönüşü olmaz.

Ambalajlı olmayan hiçbir ürünün veri değerini alamazsınız. O ulema işidir. Fal bakmaya benzer. Ambalajlı üründe sizin dava açma, hesap sorma hakkınız var. Ambalaj üzerindeki etiket verileri ile adam markası var ya, bide benim gibi soyadını marka olarak koyuyorsa, onun tavizi, geri dönüşü olmaz.

Bunu söyleyince bana kızıyorlar. Bizim Türkiye’de kasap mantığı yok artık Avrupa’da. Neden biliyor musunuz? Tavukçular kurumsallaştılar farkında mısınız? Büyüdüler, globalleştiler. Rusya’ya, Suudi Arabistan’a mal satıyorlar. Bizde tavuk kurumsal bir ürün. Tavuğu beslediğin yerde havalandırmalı bir kümes, tavuğu kestiğin yer de profesyonel. Tavuğu her yerde kesemezsin. Bir ağacın altında günde 10 tane biri yolupta temizleyemez. Ama herhangi bir çam ağacının altında günde 10 tane danayı kesersiniz.

Et işi kayıt dışına çok uygun. Evinizden çıkın, ilk dönerciye gir, sen isteme fiş vermez. Kayıt dışına yatkın bir ürün maalesef. Bakanlık o kadar büyük bir destek veriyor ki hayvan başına. İnsanlar o doğan buzağının desteğini almamayı göze alıyorlar, hayvanı kayda sokmuyorlar.”

KOBİ Postası >> KOOPERATİFLER OLSUN MU?

Kooperatif doğru bir şey. Ama kooperatif sendika ordusu gibi karşına sendika ağzı gibi kooperatifler çıkarsa bu o üreticinin hakkını yemektir. Kooperatifçilikte de, vatan millet sakarya ruhu ile kuruluyor sonra adam hemen altına makam arabası alıyor. Para var ya bir de ofis alıyor. Kooperatiflerdeki biriken, yapıdan gelen parayı o kooperatifin ürün gelişimine argesi için harcatabiliyorsan, kooperatifçilik kurdur. Ama bizde, Türkiye’de Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği var, o kadar parası var ki. Daha adamlar çıkıp da buzağı ölümleri ile ilgili bir proje yapmadılar. O üyeler de gidip, hala aidatı yatırırlar. Para birikiyor. Her seçimde bilançolar açıklanıyor. 800 milyar para var. Ne yapıyorsunuz diye sormuyor kimse.

O yüzden kooperatif kurulduğunda Türkiye’de doğru yaşayıp yaşayamayacağıyla ilgili emin değilim. Aslında kooperatif olsun.

”ELİMİZDEKİ MERALARI DEĞERLENDİRİRSEK, 3 SENEDE BU ÜLKENİN HAYVAN SORUNU ÇÖZÜLÜR” 

Mera hayvancılığı şudur. Net rakam vermeyeyim. Mesela günlük 1 lira ile hayvanı yılın 300 günü dağda ikame edebilirsiniz. Sonra yılın iki ayı, coğrafyanın çok soğuk, kötü olduğu dönemde, yine o coğrafyadan elde ettiğiniz otu kurutarak 2 ayda onunla besliyorsunuz. Günlük 1 lira maliyetli buzağı elde ediyorsunuz. Biz şimdi buzağıyı nasıl elde ediyoruz? Profesyonel süt çiftliklerinden gelen buzağıları alıyoruz. Muhasebe zaten her gün amortisman yazıyor. Doğduğu gün zaten 2 bin lira.

KOBİ Postası >> DEVLET HAYVANCILIĞA NASIL BAKIYOR? 

”Cahillikten de sıkıntılarımız var. Bazı meralar, bazı köylerde kalmış. Köyde genç de yok, yaşlılar kalmış. Bakanlık diyor ki, ben size hayvan vereyim, siz bunları bedava meralarda otlatın diyor. Köylü de kimsemiz yok, yaşlıyız diyor. Aynı yere ben teklif götürüyorum, ben kiralayayım köye okul yaptırayım, bir şey yaptırayım diyorum. Elimizden alırsınız diyor kabul etmiyor. Tapusu kendisinin, benim değil ki. Cahillik çok fazla. Mesela burada, bizim meralarımızda hiç huzur olmaz. Kendi köyüm, kendi ailemin köyü. Her sene huzursuzluk çıkar. Neden? Bu meraya biz sizi sokmayız. Biz yabancı mıyız? Ne alakası var. Bu ot kuruyor burada, bu milli sermaye. Bizim olsun, kurusun diyor. Ama bu çözülemeyecek bir şey mi? Çözülebilir tabi. Hukuken bir yazı yazarsın. Muhtarlığa dersin ki, 6 ay içinde sen bu hayvanı burada besleyeceksin, senden 80-90 tane buzağı isterim. Bunu yapıyor musun? Yapmıyorsan ben arazinin kullanım hakkını yapacak şahsa veririm der. Ama şimdi o köyde 35 tane ev var. 2’şerden 60 oy var diye baktığınıza hiçbir şey olmuyor. Konu ülke menfaati olursa bunlar yapılır”.

KOBİ Postası>>BU BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE VAR ZATEN. OSMANLI DÖNEMİNDE TIMAR MESELESİNDE BELLİ BİR SÜRE İŞLEYEMEMİŞSEN  TOPRAĞI, O TOPRAK EL DEĞİŞTİRİR. 

”Kapalı sistemde küçükbaş olmaz. Sürekli yayılması lazım. Çoban dert, mera dert. Sürdürülebilirliği yok. Yarın sahip olmadığım bir et benim. Dananın sahibiyim. Buna bu tohumu attım diyebiliyorum. Bugüne kadar bu yemleri yedi, böyle kestim diyorum. Ötekini nerede bulacaksın, dağda.”

KOBİ Postası>> Eski bakan MEHDİ EKER, HAYVANCILIKLA İLGİLİ SORUN ANLATIRKEN, ÇÖLLEŞMEYE BAĞLIYORDU. BİZİM ANADOLU’DA OTLAR KISA, BÜYÜKBAŞ HAYVANCILIĞINA UYGUN HAYVANCILIĞIMIZ YOK DEDİ. HAYVANCILIKTA TEMEL SORUN BİRAZDA BURADA DİYE BAKIYORDU. 

‘Sen sahada bir adamsın ya, dinlemiyorlar. Bizim bakanlıktan o kadar çok insan görevli olarak yurtdışına giderler. Çok şaşırıyorum, Amerika’da New York’tan başka yer yok mu?

Ben günlük 2 dolar maliyetle diyor, 40 litre süt alıyorum diyor. Türkiye’de 20 lira ile doyuruyorsun, 35 litreyi zor alıyorsun.”dedi.

”DOĞRUDAN İŞLEM BORSASI KURULSUN” 

”Borsa ile ilgili küçük bir tecrübe yaşadım. Amatörce. Et fiyatlarıyla ilgili üreticilerde bir tedirginlik var. Biz bunu üreteceğiz ama kaça satacağımızı bilmiyoruz diye. Her gittiğim toplantıda, besici tedirgin. Domateste de, sütte de tedirgin. Ben de dedim ki, Amerika’da bunun örneği var, Doğrudan İşlem Borsası kurulsun Türkiye’ye. 8 ay sonrasına dananın karkasın fiyatını sabitlesin. Doğrudan İşlem Borsası kurulsun.

Ben bunun için Amerika’ya gittim. Nerden esinlendim, bunu da anlatayım. Ben bugün oturduğum yerden, 6 ay sonra Amerika’da mısırın fiyatını sabitleyebiliyorum. Dananın fiyatını da sabitleyebiliyorum. Ne oluyor, üreticiye bir garanti veriyor. Diyor ki, döviz artsa, develüasyon olsa bu 10 dolara bunu satıyorum diyor.

Türkiye’de Borsa İstanbul’un tam yeni açıldığı dönemde, İMKB’ye gitmiştik. Şöyle bir şey düşünüyorum diye. Olmadı. Kuramadı. Bakanlığa söyledim.

Grupları biraraya getirmekte zorlandılar. Oraya herkesin girmesi lazımdı. Damızlık, sığır yetiştiricileri birliği, narenciye, domates vs. Bir de onun çok manyak bir bütçesi vardı. Bu bahsettiğim borsa, benim bahsettiğim şekilde kurulsaydı, Maliye Bakanlığı verilerine göre Türkiye’deki seçtiğimiz kalemlerin ticareti, eğer oradan dönseydi çok yüksek bir rakam çıkıyordu ortaya. Ama insanları biraraya getirmekte zorlandılar orada. Herkes kendine göre yorumladı.

Orada biraz şöyle oldu. Ben İzmir’in biraz başarısız demeyeyim de, İzmir’in durumunu şöyle görüyorum. İzmir pamuk, incir, üzüm ile sınırlı kaldı. Üç kalem doyurmaz onu. Biz geçen sene Doğrudan İşlem Borsası’ndan mal aldık. Mısır, soya aldık. Nasıl aldık? Öyle bir hale gelmiş ki. Adama dedim ki, bana 10 bin ton soya lazım. Nasıl ödeyeceksin diyor. Finans konusunda yardımcı olur musun diyorum. Partnerimiz var diyor. Onlarda bankacılık sistemi de dahil. Çünkü o ona kefil, o ona, o ona üç tane kefil. Olmaz ki. Üç tane kefil var işin içinde. Finans çok büyürdü orada. Finansın bir ayağı gelişirdi. Nasıl anlatayım. İyiydi ama orada bakanlıkta, Mehdi beyin zamanıydı, heves etti de, gerçekleşmedi. Orada da cahillik var. Kooperatif başkanı ya, elinden borsaya para gitmesini istemedi mesela.

>> BORSAYA GİRMEK İSTEMEZ MİSİNİZ?

Ciro 750 milyon dolarlara gelsin, olur. İki tane daha çiftlik yaparsak, o rakamları yakalıyoruz. İki tane daha çiftlik yaparsak, o rakamları yakalıyoruz.

>> 750 MİLYON CİROYA NE ZAMAN ULAŞMAYI ÖNGÖRÜYORSUNUZ?

2030’u bulmaz. 10 yıllık hedef diyelim.

 


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın