Avrupa Birliği üyesi devletlerin dışişleri bakanlarını bir araya getiren AB Genel İşler Konseyi’nin 14 Aralık 2010 tarihinde gerçekleştirdiği toplantı sonuçlarında, Konsey’in “genişleme sürecine bağlılığını belirtmesi” Türk iş dünyasında memnuniyetle karşılandı. Ancak bu beyanın pratik politikalarla da uyuşmadığı, İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun yaptığı açıklama ile dile getirildi. İKV tarafından yapılan açıklama şöyle:

“AB üyesi devletlerin dış işleri bakanlarının bir araya geldiği bu Konsey toplantısında genişleme sürecine bağlılığın belirtilmesi memnuniyetle karşılanmaktadır. Ancak özellikle Türkiye?ye ilişkin olarak bu beyanın pratik olarak uygulanan politikalarla örtüşmediği görülmektedir. Belçika dönem başkanlığında hiçbir faslın müzakereye açılamamış olması üzücüdür. Müzakere sürecinin etkili bir şekilde yürütülebilmesi için açık ve kesin bir üyelik perspektifinin varlığı son derece önemlidir. Konsey Türkiye?ye tüm açılış kriterlerini yerine getirme çağrısında bulunmaktadır. Ancak sekiz başlığın Konsey kararı ile, diğer bir on başlığın ise bazı üye devletlerin tek taraflı hareketleri neticesinde açılamıyor olması müzakere sürecinin ne kadar verimsiz bir hale geldiğini ortaya koymaktadır. Konsey?in sonuç bildirisinde bu genel tabloya atıfta bulunulmaması ve herhangi bir yapıcı adıma yönelik fikir beyan edilmemesi düşündürücüdür.

AB Dışişleri bakanları sonuç bildirisinde dış politika alanında Türkiye?nin önemine atıfta bulunarak ortak ilgi alanı olan dış politika konularında Türkiye ile diyalogun artırılması çağrısında bulunmaktadır. Bu elbette gereklidir ancak AB üyeliğine aday ve müzakere eden bir ülke olarak Türkiye ile olan ilişkilerin bunun çok ötesinde gelişmesi beklenir.

AB Genel İşler Konseyi?nin sonuç bildirisinde bölgesel işbirliği ve iyi komşuluk ilişkilerinin önemine değinilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye?nin iyi komşuluk ilişkileri ve uyuşmazlıkların barışçı çözümünü taahhüt etmesi ve Kıbrıs sorununun BM çerçevesi içinde adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasına aktif olarak destek vermesi beklenmektedir. Böyle bir kapsamlı çözüm için Türkiye?nin taahhüdü ve katkısının belirleyici olduğu not edilmektedir. Konsey, ayrıca, Türkiye?nin Ankara Anlaşması Ek Protokol?ünü tüm üye devletlere ayrımsız biçimde uygulamadığını ifade ederek, Türkiye?ye ?Kıbrıs Cumhuriyeti? ile ilişkilerini normalleştirme çağrısında bulunmakta ve bu konuda ilerleme sağlanmazsa, 2006 yılında aldığı önlemleri devam ettireceğini eklemektedir.

Komşularıyla sıfır problem ilkesini benimsemiş ve başka ülkelerin aralarındaki ihtilafların çözümlenmesi için yoğun çaba sarf eden Türk hariciyesine bu konuda herhangi bir uyarı yapılmasına gerek olmadığı ortadadır. Kıbrıs konusunda çözüme ulaşılabilmesi için Türk hükümetlerinin sarf ettiği gayretler, Annan planı ile ilgili olarak adada yapılan referandumların sonuçları ve özellikle aynı ideolojiyi paylaşmalarına rağmen Rum lider Dimitris Hıristofyas ile eski KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat?ın dahi beş yıla yaklaşan bir süre zarfında çözüm konusunda uzlaşma sağlayamamaları hangi tarafın engelleyici rol oynadığını açıkça gözler önüne sermiştir. Öte yandan Lizbon Antlaşması sonrasında Konsey?de kabul edilen doğrudan ticaret tüzüğünün Avrupa Parlamentosu?nda da kabul edilerek yürürlüğe girme ümidinin Kıbrıs Rumları tarafından nasıl boşa çıkarıldığı unutulmamalıdır.

AB konseyi şunu dikkate almalıdır ki sorunun BM kapsamında çözümünü zorlaştıran en önemli hata, AB tarafından adada kapsamlı çözümün, Kıbrıs Rum kesimi açısından AB üyeliği için bir önkoşul olmaktan çıkarılması ile yapılmıştır. Türkiye ile müzakereleri tıkayan ve adada çözümü zorlaştıran Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de sorunun çözümü için üzerine düşeni yapmalıdır. AB Kıbrıs konusunda sınavı geçememiştir ve bugün aday ülkelerden uymasını beklediği kendi ilkelerini çiğneyerek önemli bir inandırıcılık kaybına uğramıştır. Meşru bir anayasası olmayan, vatandaşlarının üçte biri ambargolarla izole eden ve elli yıldır BM barış gücü askerlerinin görevlendirildiği ve milletlerarası anlaşmalara göre üyelik ehliyeti dahi olmayan bir adayı üye yapan AB?nin, üzerine düşen sorumlulukları geçmişte Annan planına destek vererek ve bugün adadaki müzakere sürecini destekleyerek gösteren Türkiye?den daha fazla fedakarlık beklemesi adil bir davranış değildir.

Son olarak, Konsey AB-Türkiye geri kabul anlaşmasının tamamlanması ve etkili bir şekilde uygulanması yönündeki istekliliğini ifade etmektedir. Bu konunun diğer birçok ülke ile olduğu gibi vize serbestisi ile paralel yürüyen bir süreç olduğu ve Türkiye ile geri kabul anlaşması imzalanmasının vize serbestisi ile at başı gitmesi gerektiği unutulmamalıdır. AB?nin henüz müzakerelere dahi başlamayan Sırbistan, Bosna Hersek ve Arnavutluk gibi Batı Balkan ülkelerine karşı vize uygulamasını kaldırması buna karşılık Türkiye?nin bu konuda Antlaşmalardan doğan haklarını dahi göz ardı etmesi Türkiye?nin Avrupa?da tecrit edilmesi gibi bir yaklaşımı akla getirmektedir ve kabul edilemez.”


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın