OSMAN ÇAKMAK
Türkiye’nin “toprakta yetişen altını” fındık, yalnızca Karadeniz’in değil, ülke ekonomisinin de bel kemiği. Dünya fındık üretiminin %70’ini karşılayan Türkiye, bu ürünle yılda 2-3 milyar dolar döviz geliri sağlıyor, yüz binlerce aileye geçim kaynağı oluyor. Ancak son yıllarda hem verimde hem de kalitede yaşanan sorunlar, fındığın altın değerini koruyup koruyamayacağı konusunda soru işaretleri doğuruyor.
Giresun Ticaret Borsası’nda gerçekleştirilen toplantıda, kahverengi kokarca zararlısı masaya yatırıldı. Bu Doğu Asya kökenli zararlı, fındık üretimini ciddi tehdit eden bir sorun haline gelmiş durumda. Toplantıya devlet yetkilileri, sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları katıldı; çözüm önerileri sıralandı, yapılan çalışmalar anlatıldı. Ancak bu açıklamalardaki “görünür çaba” ne kadar gerçekçi ve etkili?
Mücadele sloganlarla yapılmaz
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun “fındık, toprakta yetişen altın” sözleri kulağa hoş geliyor. Ancak bu altın, yıllardır plansız tarım politikaları, piyasa dalgalanmaları ve yeterince etkin olmayan mücadele yöntemleriyle değer kaybediyor. Kahverengi kokarca zararlısına karşı, Tarım Bakanlığı’nın 2023’te 207 bin samuray arısı serbest bıraktığı ve bu yıl bir milyonu hedeflediği belirtiliyor. Bu biyolojik mücadele umut verici görünse de asıl sorun, bu çalışmaların ne kadar planlı ve sürdürülebilir olduğu. Örneğin, bu samuray arıları bizim doğa habitatına kaç sene içinde uyum sağlayacak ve etkin hala gelecek daha önemlisi komşu ülke Gürcistan da görülmesine hatta sınırlarınızda kurulan tuzak fenomenlerle neden ülkeye girişi önlenemedi? Erken uyarı sistemleri neden devreye alınmadı? Yada alındı etkili mi olmadı.
Kimyasal çözüm ve insan sağlığı
Toplantıda, biyolojik mücadeleye vurgu yapılsa da, kırsal bölgelerdeki 442 bin hanenin kimyasal ilaçlamadan geçtiği açıklandı. Bu tür geniş çaplı kimyasal uygulamalar, sadece doğadaki faydalı böçekler, arılara zararlıların değil, çevre ve insan sağlığının da tehdidi anlamına geliyor mu? Tarımsal ilaçların toprağa, su kaynaklarına ve ekosisteme olan zararları ortadayken, bu yaklaşım ne kadar sürdürülebilir? Üstelik, kimyasallara dayanıklı hale gelen zararlıların daha büyük sorunlara yol açtığı örnekler geçmişte yaşandı.
Bilim insanları neden böyle önemli toplantılara çağrılmıyor onlar bu sürecin neresinde?
Türkiye’nin tarım politikalarının en büyük eksikliği, bilim insanlarını ve uzmanları karar alma mekanizmalarına yeterince dahil etmemek. Toplantılarda bilimsel analizler yerine, bürokratların politik söylemleri ön planda. Zararlılarla mücadelenin yalnızca yerel değil, uluslararası iş birliği gerektirdiği de göz ardı ediliyor. Örneğin, kahverengi kokarcanın Gürcistan üzerinden Türkiye’ye yayıldığı biliniyor. Bu durumda, sınır bölgelerinde daha sıkı önlemler alınamaz mıydı?
Gösteriş yerine gerçek çözümler
Sorun ortada: fındık üretimi, plansızlık ve etkisiz mücadele yöntemleriyle tehdit altında. Ancak çözüm, toplantılarda kamera karşısında yapılan açıklamalarda değil, sahadaki gerçek uygulamalarda yatıyor. Eğitim ve farkındalık çalışmaları, erken izleme ve sürdürülebilir biyolojik mücadele yöntemleriyle desteklenmeden, alınan kararlar sadece kâğıt üzerinde kalır.
Türkiye’nin en değerli tarım ürünü, gerçekten “altın” gibi korunmak isteniyorsa, öncelik çevre dostu ve insan sağlığını gözeten yaklaşımlar olmalı. Kimyasallarla geçici zaferler kazanmak yerine, bilim insanlarının rehberliğinde uzun vadeli bir strateji oluşturulmalı. Yoksa, bugün fındığa altın diyenler, yarın ellerinde değersiz bir metal parçasıyla kalabilir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.