SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN BİR ADIM ÖTESİ: REJENERATİF YAKLAŞIM

Dünyada dejenerasyon artarken, 2025 yılı ile birlikte iş dünyasında rejeneratif yaklaşım çok konuşulacak gibi görünüyor. YavuzCanYazıcı & Partners Başkanı ve Stratejik Danışman Yavuz Can Yazıcı, “sürdürülebilirliğin bir adım ötesi” olarak tanımladığı rejeneratif yaklaşım ile ilgili olarak, “Günümüzün dinamik iş ortamında ayakta kalmak, uzun vadeli başarılar elde etmek ve küresel rekabetin içinde yer bulabilmek için şirketlerin artık rejeneratif bir yaklaşıma yönelmesi gerekiyor” açıklamasında bulunuyor. 

Küresel dünya pazarı, giderek hızlanan bir değişim sürecinin içinde bulunuyor. Dijitalleşme, iklim değişikliği, sosyal adalet talepleri ve tüketici beklentilerindeki değişim, iş dünyasında eski alışkanlıkların yerine sürdürülebilirlik, çevresel duyarlılık ve toplumsal faydayı ön plana çıkarıyor. Sadece finansal kazanç peşinde koşan şirketler, bu dönüşümde ayakta kalmakta zorlanıyor. 

YavuzCanYazıcı & Partners Başkanı ve Stratejik Danışman Yavuz Can Yazıcı, bu dinamik ortamda ayakta kalmak, uzun vadeli başarı elde etmek ve küresel rekabetin içinde yer bulabilmek için işletmelerin artık rejeneratif bir yaklaşıma yönelmesi gerektiğini belirtiyor. 

“Sürdürülebilirlik artık yeterli değil!”

Rejeneratif yaklaşımı “sürdürülebilirliğin bir adım ötesi” olarak tanımlayan Yavuz Can Yazıcı, şu açıklamada bulunuyor: “Geleneksel işletme anlayışları, uzun yıllardır kâr maksimizasyonunu merkeze alırken toplumsal ve çevresel etkileri çoğu zaman göz ardı etti, dünyayı sürdürülemez hale getirdi. Sürdürülebilirlik, işte bu anlayışa meydan okuyarak kaynakların tükenmesini engelleme hedefiyle sahneye çıktı. Ancak sürdürülebilirlik artık yeterli değil! Daha fazlasını yapmak, sistemleri iyileştirmek, onarmak, sonra da yenileyerek topluma gerçek bir katkı sunmak gerekiyor. Bu da son dönemde rejeneratif yaklaşımın ortaya çıkmasını sağladı.” 

Yavuz Can Yazıcı, rejeneratif yaklaşım ile ilgili ayrıca şu bilgileri veriyor: “Rejeneratif yaklaşımın amacı, geleneksel iş ve pazarlama yaklaşımlarının sınırlamalarını aşmak ve daha geniş bir etki yaratmaktır. Geleneksel sürdürülebilirlik anlayışı, mevcut kaynakları korumaya odaklanırken rejeneratif yaklaşım mevcut sorunları çözmekle yetinmez; tahrip edilmiş kaynakların, kaybolmaya yüz tutmuş biyolojik çeşitliliğin ve kayıplar yaşayan toplulukların onarılmasına ve yenilenmesine de odaklanır. Bu yaklaşımı yönetim tarzının DNA’sına işleyebilen şirketler, iş süreçlerini ve stratejileri iyileştirerek içinde yer aldığı ekosistemin tüm paydaşlarına değer katmayı hedefler. Bu da ticari faaliyetlerine devam ederken çevresine zarar vermeden ekonomik kazanç sağlamak, toplumsal fayda üretmek, marka değerini ve rekabet avantajını uzun vadede güçlendirirken itibar kazanmak anlamına gelir.”

“Bu yaklaşım, şirketin uzun vadede topluma ve çevreye olan katkılarını artırır”Rejeneratif yaklaşımı benimseyen şirketlerin hem çalışan hem de müşteri bağlılığını artırdığını, finansal performans göstergelerinin geleneksel modelleri uygulayan şirketlere göre daha yüksek olduğunu belirten Yavuz Can Yazıcı, rejeneratif yaklaşımı örneklerle de açıklıyor: “Bir tarım şirketi, sadece organik üretim yapmakla yetinmeyip, toprağı eski verimliliğine kavuşturacak yöntemler geliştirir ve biyoçeşitliliği artırır. Bu, yalnızca sürdürülebilir bir tarım değil, aynı zamanda toprak sağlığını iyileştiren ve doğaya katkıda bulunan bir stratejidir. Bir enerji şirketi, sadece yenilenebilir enerji kaynakları kullanmakla kalmaz, aynı zamanda rüzgâr türbinleri kurduğu bölgedeki yerel topluluğun ekonomik kalkınmasına destek verir ve ekolojik dengeyi koruyacak projelere yatırım yapar. Bu yaklaşım, markanın uzun vadede topluma ve çevreye olan katkılarını artırır.”


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın