Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez, 2024 yılının ekonomisindeki artıları ve eksileri değerlendirdi. Eğilmez’in makalesi şöyle:

Enflasyon

Türkiye ekonomisinin en uzun soluklu derdi enflasyondur. Yarım yüzyıldan bu yana enflasyonla mücadele hiç bitmedi. Bu uzun mücadeleye karşın enflasyon bu süre içinde ideal oran olarak tanımlanan yüzde 2 -3 düzeylerine hiç indirilemedi. 2021 yılının Eylül ayında “faiz sebep enflasyon sonuçtur” söylemine dayanarak yola çıkan Merkez Bankası’nın faiz indirimiyle başlayan enflasyon patlaması 2023 Haziran ayında rasyonel yaklaşımlara dönülerek yani faiz artırılarak denetim altına alındı. Aşağıdaki grafik enflasyonun 2020 başından 2024 Ekim ayına kadar olan seyrini gösteriyor (grafik; TÜİK TÜFE verilerinden tarafımdan hazırlanmıştır.)

Enflasyonda düşüş yaşanmasına karşılık bu düşüş beklendiği kadar hızlı değil. Merkez Bankası 2024 sonu için enflasyon tahminini yüzde 38’den yüzde 44’e revize etmek zorunda kaldı. Bu ağır düşüş 2025 yılını da olumsuz etkileyecek gibi görünüyor.

Döviz kurları, TL’ye verilen faizin çekiciliği nedeniyle bir yandan carry trade yoluyla dışarıdan gelen dövizler bir yandan da Türklerin bu faizden yararlanmak amacıyla dövizden Türk Lirasına dönüşlerinin etkisiyle sabit denilebilecek bir seyir izliyor. Maliyet enflasyonunun önemli bir bileşeni olan kurların sabit kalması enflasyona arz yönüyle olumlu etki yapıyor. Faizin yüksek olmasının yarattığı etkiyle mallara olan talebin düşmesi talep enflasyonunu frenlemekle birlikte hizmetlere yönelik talepte azalma olmaması hatta artış olması ise talep enflasyonunu olumsuz etkiliyor. Yaşam pahalılığı, konut, araba, beyaz eşya fiyatlarının yüksekliği nedeniyle bu tür malları satın alma umudu kalmayanlar ellerine geçen parayı dışarıda lokantalarda, kafelerde, eğlence yerlerinde harcayarak hizmet talebinin yüksek kalmasına neden oluyor. Hizmet talebinin düşmemesinde kayıt dışı ekonominin de büyük etkisi var.

Özetle enflasyondaki gelişmelerin artısı enflasyonun gerilemesi eksisi ise yeterince gerilememesi.

Büyüme ve İşsizlik

Enflasyonla mücadele politikası para arzının denetimi, faizlerin yükseltilmesi gibi para politikası ve vergilerin artırılması, kamu harcamalarının kısılması gibi maliye politikası önlemleriyle yürütülür. Bu politikaların yan etkisi genellikle büyümenin düşmesi ve işsizliğin yükselmesidir. Aşağıdaki grafik büyüme ve işsizlik oranlarındaki gelişimi bir arada gösteriyor (grafik TÜİK TÜFE ve İstihdam tablolarındaki veriler kullanılarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

Büyüme oranı, uygulanan dezenflasyon programı (özellikle faizin yükseltilmesi) sonucu 2024 yılında düşmüş bulunuyor. Tahminler yılın ortalama yüzde 2,5 – 3,0 arasında bir büyüme oranı ile tamamlanacağı yönünde yoğunlaşıyor. Büyümede yaşanan bu gerilemeye karşın işsizlik oranının yükselmemesi hatta az da olsa düşmesi olumlu bir gelişme olarak düşünülebilir. Çünkü genellikle büyüme oranı düştüğünde işsizlik oranı artar. Buna karşılık enflasyonun gerileme hızındaki yavaşlık yüksek faiz politikasının bir süre daha devam ettirilmesine o da büyümenin o süre içinde düşük kalmasına yol açacağı için işsizlik oranında önümüzdeki dönemde artış görülebilir.

Hazine Nakit Dengesi

Kamu kesimi dengesinin en önemli parçası olan bütçe dengesinin nakit olarak yansımasını Hazine nakit dengesinde görüyoruz. Hazine nakit dengesinin bütçe dengesinden temel farkı bu dengeye giren gelir ve gider kalemlerinin tamamının nakit temelinde kayda alınmasıdır. Oysa bütçe dengesinde giderler tahakkuk, gelirler ise tahsilat temelinde kayda girer. Borçlanma açısından asıl önemli olan tablo nakit dengesidir. Bu dengeye aşağıdaki tabloda yer veriyoruz (tablodaki veriler için kaynak: HMB, Hazine Nakit Dengesi Tablosu.)

Buna göre Hazine nakit dengesi 2024 yılının ilk on ayında 1,7 trilyon lira açık vermiştir. Bu, geçen yılın aynı dönemine göre 3,3 kat daha yüksek bir açık demektir. Açığın bu kadar artması demek kamu borçlanmasının da artması demektir. Çok daha kötü bir gelişme faiz dışı nakit dengesi için geçerlidir. Faiz dışı açık geçen yıla göre neredeyse dokuz kattan fazla artmış durumdadır. Faiz dışı açık bize, hiç faiz ödemesi olmasaydı bile gelirlerin giderleri karşılayamadığını gösteriyor. Türkiye geçmişte hep faiz dışı fazla verirdi o nedenle bu durum olumsuz bir gelişmeye işaret ediyor.

Dolarizasyon

Bankalardaki toplam mevduat içindeki döviz oranı (dolarizasyon) 2001 krizi sonrasındaki kısmi yapısal reformlar (bankacılık reformu ve kamu mali disiplinin sağlanması) ve Avrupa Birliğiyle (AB) başlayan tam üyelik müzakereleri sonucunda hızla düşmüştü. Bu dönemde USD/TL kuru da sabitleşme eğilimine girmişti. Aşağıdaki grafik bu durumu gösteriyor (grafik; TCMB EVDS ve BDDK bültenlerindeki verilerden yararlanılarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

AB ile uyumun kaybedilmeye başlandığı 2010 yılından itibaren dolarizasyon oranı tekrar yükselişe geçti. Faizlerin düşürülmeye başlandığı Eylül 2021’den itibaren dövize aşırı talep oluşunca kur korumalı mevduat (KKM) uygulaması getirilerek kurlar denetim altına alındı. Bu hamlenin maliyeti Merkez Bankası’nın büyük zararlarla karşılaşması olarak karşımıza geldi.

2023 Haziran ayından itibaren Merkez Bankası’nın faizi artırmasıyla başlayan rasyonelleşme adımları KKM’den Türk Lirası mevduata ve tahvile dönüşün yolunu açınca dolarizasyon oranı da gerilemeye başladı. Grafikte bu açık biçimde görülebiliyor.

Bu dönüş olumlu bir gelişme olmakla birlikte faize fazlasıyla bağımlı bir yapı yaratmış olması olumsuz bir durum olarak değerlendirilebilir. Bir başka ifadeyle Merkez bankası faizi tekrar düşürürse bu paraların ne kadarının yeniden dövize dönerek dolarizasyon oranını artıracağını kestirebilmek mümkün değildir.

Merkez Bankası Rezervleri 

Merkez Bankası’nın altın ve döviz rezervleri, Banka’ya ait olmayan (zorunlu karşılıklar ve gönüllü banka mevduatları) ile swap işlemleri karşılığında elde edilen rezervler hariç tutulduğunda uzunca bir süre eksi olarak seyretmişti. Aşağıdaki tablo geçen yılsonu verileri ile bu yılın Kasım ayı başındaki verileri karşılaştırmak amacıyla hazırlandı (tablodaki veriler için kaynak: TCMB EVDS.)

Buna göre bu yılın Kasım ayı başında Merkez Bankası brüt rezervleri geçen yılsonuna göre 18,6, net rezervleri 26,1, swap hariç net rezervleri ise 83 milyar dolar artış göstermiştir. Bu, son derecede olumlu bir gelişmedir. Bununla birlikte altın rezervlerinin miktar artışından çok altın değerindeki yükselişten kaynaklandığı ve döviz rezervlerindeki artışın da kurun sabitleşmesiyle birlikte yüksek Türk Lirası faizlerinin çekiciliğinden kaynaklandığı gerçeğini gözden uzak tutmamak gerekir. Kurun sabitleşmesi Türk Lirası mevduattan elde edilen faiz gelirini bir anda döviz faizi haline dönüştürmektedir. Bunun sonucu olarak bir yandan carry trade yoluyla dışarıdan gelen dövizler, bir yandan da yine yüksek faizden yararlanmak için döviz bozduran Türklerin getirdiği dövizlerin bu rezervlerin artmasına yol açtığını gözden kaçırmamak gerekir. Burada kritik nokta Merkez Bankası’nın faizi düşürmesi olacaktır. O aşamada yeniden dövize dönüş başlarsa Merkez Bankası rezervlerinde yeniden ciddi kayıplar ortaya çıkabilir.

Cari Denge

Uygulanan dezenflasyon programının olumlu bir etkisi de cari açığın azalmasında ortaya çıkıyor. Aşağıdaki grafik cari dengenin gidişini gösteriyor (grafik, Merkez bankası ödemeler dengesi verileri kullanılarak tarafımdan hazırlandı.)

Dikkat edilecek olursa Türkiye ekonomisi küçüldüğünde cari fazla ortaya çıkmaktadır (2001 ve 2019.) Bunun nedeni ekonomi büyüme ivmesini kaybedince ithalatın azalması ve cari açığın kapanması hatta fazlaya dönüşmesidir.

Cari açığın azalması ilk bakışta olumlu olsa da ekonomik büyümenin gerilemesiyle ortaya çıktığı için bir anlamda da olumsuz gidişin işaretidir. Cari fazla büyümeden bağımsız olarak ortaya çıksaydı bu gelişmeyi tümüyle olumlu olarak nitelememiz mümkün olacaktı.

Sonuç

2024 yılını tamamlamaya doğru yol aldığımız bugünlerde Türkiye ekonomisi, artılar ve eksilerle yoluna devam etmektedir. Olumlu gelişmelerin en önemli sıkıntısı yukarıda sürekli değindiğimiz gibi olumsuz faktörleri de içinde taşımasıdır. Bu durum, alınan önlemlerin enflasyon tek haneye düşünceye kadar sürdürülmesinin önündeki ciddi engellerden birisidir. Bu tür olumsuzlukları aşabilmenin yolu beklentileri olumlu hale getirebilmekten geçer. Onu yapabilmek için de sosyal, siyasal ve ekonomik sorunları kapsayan ayrıntılı bir program yapmak ve uygulamaktan geçer.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın