BİR AVUÇ İMTİYAZLI DIŞINDA, KİMSENİN KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMEDİĞİ BİR ÜLKEDE, CUMHURİYETİ KİMSESİZLERİN KİMSESİ, HERKESİN GÜVENCESİ KILMAK ZORUNLULUĞUMUZ VAR
HERKESİN KENDİNİ, EŞİT VE GÜVENDE HİSSEDECEĞİ BİR HAYATI, HEP BİRLİKTE KURMAK ZORUNDAYIZ. BU DÜZENE DEĞİŞTİRMEK, TÜM YURTTAŞLARA VAZİFEDİR
TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ulusal ölçekte yayın yapan gazete, TV ve internet sitelerinin Ankara temsilcileriyle Çankaya’da bir araya geldi. Gündemin yakıcı konularına da konuşmasında değinen İmamoğlu, “Toplum olarak bugünlerde ağır travmalarımız var.Böylesine bir çaresizliği daha önce hiç yaşamadığımızı düşünüyorum. Milletten uzak olmayan herkes, tehlikeli bir psikolojik eşiğe geldiğimizi fark etmiştir. Artık bireyin, kamunun koruyucu ve kollayıcı gücünü hissetmediği, adaleti hissetmediği bir dönem yaşıyoruz. Bu tehlikeli bir safhadır. 1999 depreminden hafızalara kazınan bir söz vardı. Orada, ‘Nerede bu devlet, nerede bu millet’ diye bağıran vatandaşlarımızı dün gibi hatırlıyorum. O zaman ben de sormak istiyorum: Bebeklerin canına kastedilirken, ‘Nerede bu devlet’, diye sormak istiyorum. Gasp, cinayet, tecavüz suçluları salıverilip, aynı suçları tekrar işlerken, ‘Nerede bu devlet’ demek istiyorum. Ve aynı zamanda hakimi, savcısı, polisi belgesellere konu olan kötü koşulları, kötü görüntüleri, bazen rezillikleri yıllarca yaparken, ‘Nerede bu devlet’ diye sormak istiyorum. Bakanken, kendi bakanlığına mal satacak kadar fütursuzlaşanlar, mafyalar, bahis çeteleri, uyuşturucu çeteleri, gösteriş budalaları, utanç verici işlerini rahatça sergilerken, ‘Nerede bu devlet’ diye sormak istiyorum. Devlette üst düzey resmi görevi olan memurların, havalimanlarından ülkeye kaçak altın soktuğu günlere nasıl denk geldik? Bunları niçin yaşıyoruz? Tüm bunlar ve çok daha fazlası olurken, ‘Nerede bu devlet’ diye, buradan sormak istiyoruz” şeklinde konuştu. “Ağır bir çürüme, ağır bir çöküş yaşıyoruz; nereye el atsanız, ne yazık ki elinizde kalıyor” diyen İmamoğlu, “Herkesin bazen içinden, bazen haykırarak, bazen acıyı yaşadığında en üst seviyede dile getirerek, ‘Artık yeter’ dediğini her yerde yaşıyoruz. Bu böyle gidemez. Bir avuç imtiyazlı dışında, kimsenin kendini güvende hissetmediği bir ülkede, Cumhuriyeti kimsesizlerin kimsesi, herkesin güvencesi kılmak zorunluluğumuz vardır. Herkesin kendini, eşit ve güvende hissedeceği bir hayatı, hep birlikte kurmak zorundayız. Bu düzene değiştirmek, tüm yurttaşlara vazifedir” ifadelerini kullandı.
ÇANKAYA / ANKARA
Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, ulusal ölçekte yayın yapan gazete, TV ve internet sitelerinin Ankara temsilcileriyle Çankaya’da bir otelde bir araya geldi. İBB olarak, Türkiye’nin hemen her noktasından kendilerine gelen talepleri karşılıksız bırakmadıklarını vurgulayan İmamoğlu, “TBB Başkanı olmadan önce, İBB Başkanı olmamla birlikte, her zaman Türkiye’nin her noktasını önemseyen bir anlayışla İBB’de görev yaptık. Parti ayrımı gözetmeksizin, 7 bölgede, her gittiğimiz yerde; belde, ilçe, il, büyükşehir belediyelerine ‘merhaba’ demeyi, onlarla muhabbet edebilmeyi önemsedi. Bizim bu önemsenmemizin karşılığında, bazen merkezden siyasi talimatlarla, bizimle görüşmemek için ya izinli ya raporlu olan bazı insanlar olmadı değil” dedi.
“5 YILDA, TOPLAMDA 79 İLDE, 400’DEN FAZLA BELEDİYEYE İBB OLARAK DOKUNMUŞ, 3 MİLYARA YAKIN YATIRIM YAPMIŞIZ””
Bu tavırlara rağmen, her gittikleri yerin idari ve mülki amirlerini aramaktan geri durmadığının altını çizen İmamoğlu, “Bu nezaketi hiçbir zaman elden bırakmadım. Neden bırakmadım? İstanbul, nüfusu itibariyle Türkiye’yi temsil eder. Bu kadar kapsayıcı temsili, bir başka ilde görmeniz mümkün değildir. Demografik yapısı, net olarak Türkiye profilinin tarifidir. Hem İstanbul’a hem Türkiye’ye bu bakışımızın sadece bir ziyaret amaçlı olmadığını, sadece bir gezi ya da diyalog olmadığını ifade etmek isterim” diye konuştu. Türkiye’nin birçok noktasına farklı alanlarda hizmetler sunduklarına dikkat çeken İmamoğlu, “5 yıllık dönemi kapsayan icraata baktığınızda, toplamda 79 ilde, 400’den fazla belediyeye İBB olarak dokunmuşuz. O dönem Türkiye’mizin yerel yönetim haritasına baktığımızda, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin 200’ün biraz üzerinde olduğunu düşünürseniz, burada parti ayrımı yapmaksızın katkılarımızı sunduğumuzu da ifade etmeliyim. Son 5 yılda, Anadolu’ya ama bitirdiğimiz ama tamamlanmak üzere olan, son aşamasına gelmiş 3 milyar liraya yakın yatırım yapmış bir pozisyondayız” bilgilerini paylaştı.
“TBB BAŞKANI OLARAK DA FARKLI BİR SORUMLULUK İÇERİSİNDEYİZ”
“İBB Başkanı olmamın yanı sıra, TBB Başkanı olarak da farklı bir sorumluluk içerisindeyiz” diyen İmamoğlu, “Tamamen partizanlığı dışlamış, ihtiyaç haritası ve beklentilere göre daha güçlü şekilde Türkiye’de yerel yönetimlerle çalışmaya kararlı bir ekibiz ve böyle bir dönemi harekete geçirdik. Çünkü, TBB’nin faaliyetlerine ve ilişki düzenine baktığımızda, ne yazık ki kendi partisi üzerinden bir ayrımcılık ve kayırmacılık olduğunu net olarak görebiliyoruz. Üzülerek ifade edeyim; davaya dönüşmüş, hatta bir gelenek olarak çoğunluk sayıda olan belediyeler başkanlık etmiş ama her belediyenin içinde, her siyasi görüşün içinde olduğu bir TBB anlayışını son dönemde tümden dışarı çıkartarak, kendi ittifakıyla kurmuş bir anlayıştan devraldık TBB’nin son yönetimini. Biz geldikten sonra, teknik ve bilimsel açıdan etkili bir bakışı ortaya koyduk ve bir kriter çalışması yaptırdık. Bütün arkadaşlarıma şunu söyledim: TBB eliyle yapılacak olan ama hibe ama iş ama proje, her ne varsa, mutlaka teknik ve bilimsel zemine dayanacak, ölçülebilir olacak, şeffaf olacak ve ne için, nereye yapıldığı konusunda net ifadelerle rapora tabi tutulup, kurumsal yapının hafızasına girecek” ifadelerini kullandı.
“TBB’DE VERİLMİŞ HİBELERİN ERİŞEMEDİĞİMİZ HATLARI VAR”
İmamoğlu, “Bunu niye bu şekilde açıklıyorum” sorusunun altını, “Bu söylediğim sıralamanın hiçbirisini, daha önceki arşivlerde bulamadık. Bazen verilmiş hibelerin izini sürdüğümüzde, ne yazık ki erişemediğimiz hatları var. Bu yönüyle, özellikle coğrafi genişliği, sosyoekonomik durumu, pozitif ayrımcılık olarak kadın belediye başkanı olması gibi kriterleri önemseyerek adımlar attığımızı ve atacağımızı, yol haritamızı bu şekilde çerçevelediğimizi siz değerli basın mensuplarımızla paylaşmak isterim” sözleriyle doldurdu. Türkiye’deki tüm belediyelerin çok ciddi mali zorluklar içerisinde olduğunu kaydeden İmamoğlu, “Bugün artık Türkiye’de belediyeler, özellikle belde, ilçe, hatta bir kısım il belediyeleri sadece maaş ödeme pozisyonuna dönüşmüş durumdadır. Bu tehdit, daha üst çemberde bulunan belediyeleri de aynı şekilde sarmak üzeredir. Kuşkusuz bunda en önemli etkenlerden birisi, ülkede uzun süredir devam eden kriz ortamı ve bozulan ekonomi dengeleridir” şeklinde konuştu.
“2000’DEN İTİBAREN, BUGÜNÜN İKTİDARININ EN FAZLA SÖYLEDİĞİ ŞEY, YERELİN GÜÇLENDİRİLMESİYDİ”
Belediyelerin merkeze bağımlılığının, bu durumun nedenlerinden biri olduğu tespitinde bulunan İmamoğlu, “Hatırlayınız; 2000’den itibaren, bugünün iktidarının en fazla söylediği şey, yerelin güçlendirilmesiydi. Ama tam tersi bir akımda hem gelirden aldığı pay hem de yetkisi hem bölgelerindeki merkezi idarenin bakış açısı ve gücünü kullanma biçimini, hatta yerelde bir başka partiden ise, onunla çok üst seviyede mücadele edercesine, siyasi kurumlarını kullanarak, siyasi parti mekanizmalarını kullanarak, yereldeki bu dinamik gücü ne yazık ki baskı altında tutmaktadır. Bu, aynı zamanda az önce söylediğim ekonomik zorlukların oluşmasında etkili bir taban olduğu için açtım bu paragrafı. Ve bu, aynı zamanda demokrasimiz için de bir tehdit” dedi
“DEFALARCA KURUMLARDAN RANDEVU TALEP ETTİĞİM OLDU AMA DÖNÜŞ OLMADI”
Tüm bu sorunların demokratikleşmeyle aşılabileceğine vurgu yapan İmamoğlu, İBB’deki ilk yıllarında ulaşımdan eğitime, sosyal desteklerden çevre yatırımlarına, altyapı yatırımlarından kültürel miras alanlarının korunmasına, kültür-sanattan akıllı şehir uygulamalarına, Kent Lokantalarından kentsel dönüşüme kadar birçok alanda yaptıkları hizmetlerin özet bir dökümünü sunan İmamoğlu, özetle şunları söyledi:
“Hükümet kanadıyla da her zaman açık, şeffaf iletişim kurmak adına, elimden gelen çabayı sergiledim. Defalarca kurumlardan randevu talep ettiğim oldu. Ama dönüş olmadı. Ona rağmen yine konu bazlı randevular istedik. Çünkü bunun bir kişisel ihtiras alanı olmadığını, milletimize hizmet alanı olduğunu biliyorum. Bu yönüyle, özellikle üst düzeyde gayret gösterdik ve açıkçası bu iş birliğine dönük dönem dönem ne yazık ki cevaplar alamadık. Tabii yerel yönetimlerin gücünü, sadece hizmet götürmekten de ibaret görmüyorum. Bizler, demokrasinin temel taşlarını oluşturan halkın ihtiyaçlarını anında, en yakından gören, çözüm üreten aktörleriz. ‘Güçlü bir Türkiye, güçlü bir demokrasiyle mümkündür’ anlayışını, yürekten, bütün hücrelerine kadar, bütün damarlarındaki akan kan gibi hisseder bir kişiyim. Demokrasi, tabii ki özgür bir basınla mümkün. Şeffaf bir yönetim, hesap verebilir bir siyasetle anlam kazanabilir. Basın mensuplarının halkı doğru bilgilendirme misyonu, halkımızın gerçeğe ulaşmasındaki en önemli araçlardan da birisidir. O anlamda sizlerle olan diyaloğumuzu önemsiyorum. Bizlerin hem İstanbul’da hem Türkiye’de her türlü ayrımcılığı reddeden ve herkesi kucaklayan bir siyaset anlayışını savunduğumuzu da ifade edeyim. Ve kutuplaştırıcı değil, birleştirici bir dili yaygınlaştırmak zorundayız.”
“EKREM İMAMOĞLU’NUN TRT’DE YER BULAMAMASI UTANÇ VERİCİ”
“Tam da Türkiye’nin kalbinde, Ankara’da, başkentinde olduğum bu anda, bir ifade bulunmak istiyorum bütün basın mensuplarının huzurunda. 20 milyonluk bir şehri ve oradaki milyonlarca insanın ödediği vergiyi, yüzde 60 yakın ekonomik gücünü temsil eden bir şehrin insanlarını temsil eden Ekrem İmamoğlu’nun, 5,5 yılı aşkın zaman diliminde, Türkiye’nin bu vergileriyle hayatını sürdüren TRT’de acaba bir tane açılışını, bir tane haberini görebilir misiniz? Lütfen açın, tarayın, bakın… Utanç vericidir. Bakın altını çiziyorum; utanç vericidir. Bir tane haberini, bir tane açılışını… Spor organizasyonunda bile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ismini anmamak, utanç vericidir. Bu, benim içimi acıtan bir durumdur. O bakımdan bunu düzeltmek zorundayız. Bunu yapanların, burada oturan ya da bu işin emekçileri olmadığını biliyorum. Bu işi sürükleyen idarenin ya da aklın, aslında ülkeye ne kadar kalıcı hasarlar ve kötülükler yaptığını tarif edemem. O bakımdan farklılarımızı zenginlik gören, sorunlarımızı diyalogla çözmeyi hedefleyen siyaseti büyütmek, hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır. Partizanlık, bu halkın, milletimizin en büyük düşmanı haline gelmiştir.”
“TRAJİK SAVAŞLARIN VE ÇATIŞMALARIN GÖBEĞİNDEYİZ”
“Bir yandan Türkiye’deki ve öte yandan uluslararası alanda yaşanan gelişmeleri de kaygıyla izliyoruz. Çok trajik savaşların göbeğinde, çatışmaların göbeğinde olduğumuzu görüyoruz. Bu konuda uluslararası ilişkilerimizi de en üst seviyede tutuyoruz. 3,5 yıl önce adım attığımız ve Balkan şehirlerini bir araya topladığımız bir oluşum (B40 Balkan Şehirleri Ağı), şu an 65 şehre ulaştı. 65 şehir bir araya gelip, gerçekten iyi dayanışmalar gösteriyor. Dönemsel başkanlığın uygulandığı, her yıl bir başka belediye başkanının görev yaptığı, uluslararası alanda çok itibarlı bir oluşuma kavuşmuştur. Kurucusu olmak, Kurucu Başkanı olmak, hala sekretaryasının İstanbul’da yürütülmesi… Dönem Başkanı Tiran. Önümüzdeki yıl Şubat ayında da dönem başkanı Saraybosna Belediye Başkanı olacaktır. Bir sonraki de bellidir. O da Sofya Belediye Başkanı olacaktır. Bu, uluslararası anlamda önemli bir oluşumdur. Biz, bunun bir benzerinin, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin, özellikle İslam dünyasını, coğrafyasını temsil eden ülkelerin şehirleriyle olması gerektiğine inanıyoruz. Bunun da davetini Aralık ayı içerisinde yaptığımızı, özellikle barışı, huzuru, kentlerde yaşayan insanların taleplerini konuşarak, özellikle savaşı öteleyen, savaşı ortadan kaldıran bir zemin oluşturma gayreti içerisinde olacağımızı; benzer bir oluşumu Karadeniz’e kıyısı olan şehirlere de yaparak, bölgesel dayanışmayı İstanbul merkezli, İstanbul odaklı büyütme gayreti içerisinde olduğumuzu ve bu yolculukta da kararlı hareket ettiğimizi sizinle paylaşayım.”
“TOPLUM OLARAK AĞIR TRAVMALARIMIZ VAR; BÖYLESİNE BİR ÇARESİZLİĞİ DAHA ÖNCE HİÇ YAŞAMADIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM”
“Toplum olarak bugünlerde ağır travmalarımız var. Böylesine bir çaresizliği daha önce hiç yaşamadığımızı düşünüyorum. Her zor zamanımızda, ‘Nasıl olsa birileri, bu ülkenin sevdalıları, bu ülkenin okumuş, eğitilmiş büyükleri bir yerlerde çözümler çalışıyordur; yalnız değilizdir’ diye düşünmüştür milletimiz. Ancak, son zamanlarda art arda patlak veren can yakıcı meseleler, toplumsal kaygıları derinleştirmiştir. Bunu lütfen gözden kaçırmayınız. Milletten uzak olmayan herkes, tehlikeli bir psikolojik eşiğe geldiğimizi fark etmiştir. Artık bireyin, kamunun koruyucu ve kollayıcı gücünü hissetmediği, adaleti hissetmediği bir dönem yaşıyoruz. Bu tehlikeli bir safhadır. 1999 depreminden hafızalara kazınan bir söz vardı. Orada, ‘Nerede bu devlet, nerede bu millet’ diye bağıran vatandaşlarımızı dün gibi hatırlıyorum. O zaman ben de sormak istiyorum: Bebeklerin canına kastedilirken, ‘Nerede bu devlet’, diye sormak istiyorum. Gasp, cinayet, tecavüz suçluları salıverilip, aynı suçları tekrar işlerken, ‘Nerede bu devlet’ demek istiyorum. Ve aynı zamanda hakimi, savcısı, polisi belgesellere konu olan kötü koşulları, kötü görüntüleri, bazen rezillikleri yıllarca yaparken, ‘Nerede bu devlet’ diye sormak istiyorum. Bakanken, kendi bakanlığına mal satacak kadar futursuzlaşanlar, mafyalar, bahis çeteleri, uyuşturucu çeteleri, gösteriş budalaları, utanç verici işlerini rahatça sergilerken, ‘Nerede bu devlet’ diye sormak istiyorum. Devlette üst düzey resmi görevi olan memurların, havalimanlarından ülkeye kaçak altın soktuğu günlere nasıl denk geldik? Bunları niçin yaşıyoruz? Tüm bunlar ve çok daha fazlası olurken, ‘Nerede bu devlet’ diye, evet buradan sormak istiyoruz.”
“NEREYE EL ATSANIZ, NE YAZIK Kİ ELİNİZDE KALIYOR”
“Bugün tam da bu noktada olduğumuzun altını çizelim. Ağır bir çürüme, ağır bir çöküş yaşıyoruz. Nereye el atsanız, ne yazık ki elinizde kalıyor. Sağlık sistemi, eğitim, vergi adaleti, hukuk ve hürriyet… İşte biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, legal hayatlarımızı, hayatın her alandaki illegal yapılara teslim etmemek, bu konuda güçlü bir toplum var etmek zorundayız. Bu mücadelede koruyucu güç, sağlıklı bir devlet yapısıdır. Yeni doğan bebeklerin yaşam hakkı, alçakların para hırsıyla elinden alınıyor ve gerçekten artık yüzümüz gülmüyor. Suratımız asık bir biçimde birbirimize bakar durumdayız. Annelerin, babaların bin bir emekle yetiştirdiği gençlerin geleceği, mülakatla ellerinden alınıyor. ‘Değiştireceğiz’ dedikleri mülakat için, artık 1,5 yıl geçmiş olmasına rağmen, hala kılının kıpırdatılmaması ve insanların bu şekilde yüreğinin yanması, hepimizi acıtıyor. Ekonomik kriz… Vatandaşın kimseye muhtaç olmadan, insan onuruna uygun bir biçimde, kendi emeğiyle geçinme hakkı elinden alınıyor. İşte tam da bu noktada, gerçekten milletin, herkesin bazen içinden, bazen haykırarak, bazen acıyı yaşadığında en üst seviyede dile getirerek, ‘Artık yeter’ dediğini her yerde yaşıyoruz. Bu böyle gidemez. Bir avuç imtiyazlı dışında, kimsenin kendini güvende hissetmediği bir ülkede, Cumhuriyeti kimsesizlerin kimsesi, herkesin güvencesi kılmak zorunluluğumuz vardır. Herkesin kendini, eşit ve güvende hissedeceği bir hayatı, hep birlikte kurmak zorundayız. Bu düzene değiştirmek, tüm yurttaşlara vazifedir.”
“TÜRKİYE’NİN ÇÖZÜM SÜREÇLERİNİN İÇİNDE YER ALMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ”
Dünyanın; küresel gelir eşitsizliği, küresel yönetişim ve temsilde eşitsizlik, teknolojik eşitsizlik, iklim eşitsizliği, göç eşitsizliği ve uluslararası yasa ve normların eşitsiz uygulanması kavramlarını tartıştığı bir dönemin yaşadığına dikkat çeken İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“İstanbul, Türkiye’mizin diğer şehirleri ve Türkiye’mizin bu konuda gerçekten bütün bu eşitsizlik noktalarında atacağı iyi adımların, iyileştirici adımların, güçlü kavramların demokrasiden adalete, eşitlikten sosyal paylaşıma, birçok konuya dönük adımların ve güçlenmesinin, dünyaya da çok önemli katkılar sunacağını ifade etmek değerlidir. ‘Adaletsizlik’ demişken; İsrail ordusunun Gazze’de, Hamas’a karşı yürüttüğü, ancak kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, on binlerce sivilin ölümü, yaralanması ve yerinden edilmesine neden olarak soykırım boyutunda bir kıyıma dönüşen saldırı, bir insanlık suçudur. Ve ne yazık ki, bütün dünyanın izlediği bir insanlık suçu dönemini bize yaşatmaktadır. Bu durumu, ‘insanlık suçu’ olarak görmek, adalet odaklı dış politikamızın doğal sonucudur. Biz, Türkiye’nin çözüm süreçlerinin içinde yer alması gerektiğine inanıyoruz ve gerçekten yer almadığı ortamlarda, gerçek ve doğru sonuçların oluşmayacağını biliyorum.”
“TÜRKİYE’NİN BU SÜREÇLERİN TAMAMEN DIŞINDA BIRAKILMIŞ DURUMDA OLMASI ÜZÜCÜDÜR”
“Şu an Türkiye’nin bu süreçlerin tamamen dışında bırakılmış durumda olması da üzücüdür, kaygı vericidir. Mısır ve Katar, bu süreçler içinde yer alırken, Türkiye’nin dışlanması, Türkiye’nin buradaki hem toplumsal hem tarihi hem stratejik önemiyle asla bağdaşmamaktadır. Türkiye’nin Filistin meselesinde herhangi bir rol oynayabilmesinin ön şartı, Netanyahu hükümetinin insanlık dışı uygulamalarıyla mücadele ederken, Hamas’ın da hamisi rolünden kurtulmasıdır. Netanyahu ve aşırı sağcı hükümetiyle sağlıklı bir ilişki kurulması mümkün değildir. Ancak, şunu da bilelim; Netanyahu tek başına İsrail de değildir. Özellikle, burada bir hükümet olarak ilelebet olmayacağını da bilmek lazım. Ben eminim ki, her ülkede olduğu gibi, Ukrayna’daki savaşta dahi ya da İsrail’in yürüttüğü bu insanlık dışı saldırıların olduğu ortamda, çok üzgün ve bu konuda tepkili İsrailli vatandaşlar da vardır. Rusya’daki vatandaşların da olduğunu net olarak bilmekteyim.”
“TÜM TARAFLARIN GÜVENİNE SAHİP OLMADAN, ORTA DOĞU’DA ETKİLİ BİR ROL OYNAYAMAYIZ”
“Türkiye, bu anlamda bölgesel barış ve refah içinde, birlikte çalışacağı ortamların sağlanmasıyla ilgili güçlü adımlar atabilir ve atmalıdır. Burada ivme kaybının, sadece Türkiye’ye zararı değil, aynı zamanda gerçekten bütün bu coğrafyaya zarar verdiğinin de altını çizmek gerekir. Türkiye, sorunun değil, çözümün parçası olmalıdır. Tüm tarafların güvenine sahip olmadan, Orta Doğu’da etkili bir rol oynayamayız. Bu anlamda özellikle ben her yerde gururla söylüyorum. Zaman geçtikçe, yüzyıllar aktıkça değerinin artacağına inanıyorum. ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesinin altı, güçlü kavramlarla, inovatif ve güncel birtakım gelişmelerin de etkileyici parçalarının eklendiği haliyle, dünya için bir manifesto olduğuna inanıyorum. Her ülke güçlü olmalıdır ama gücün kavramı, başka bir yere kaydırılmamalıdır. Ama bu gücün birbirine saldıran ya da sınırlarını ihlal eden, insanlık dışı suçlar işleyen ülkeler pozisyonuna evrilmesinin önüne geçmelidir bu güç. Bu bağlamda gücün demokrasiden, barıştan yana bir hat oluşturmasını da önemsediğimi ifade etmek isterim.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.