“Otların Büyüsü” ve “Çayların Büyüsü” kitaplarının yazarı Ahmet İlhan’ın “Edebi Hayatlar Atlası-1: Edibe’nin Bavulu” adlı kitabı kitapçı raflarında yerini aldı. “Hangi yol beni nereyece götürecek bilmiyorum” dese de yazar, 180 sayfalık kitabın önsözünde bu çalışmanın seri olarak devam edeceğini haber veriyor.
“Yazmak, bir yol hikayesidir…
Ferit Edgü’nün yukarıda söylediklerini, bir yol hikayesi olarak anlamak mümkün.
Yola çıkmanın zamanı gelmişse yol sizleri çağırır. Yol olsa da olmasa da yola çıkmanın zorunluluğu vardır. Yol, ileriyi hep ileriyi gösterir. Dönüşü olmayan bir yoldur, bu yol hep İLERİYİ işaret eder. Aradan uzun zaman geçer, bilemezsiniz tekrar yola düştüğünüzü ve o yol üzerinde yol aldığınızı görürsünüz. Yolun nereye götürdüğünü de bilemezsiniz çoğu zaman. Ama yol çağırmıştır bir kere…
Sıcakların en sıcak günü… Temmuzların içinden sıyrılıp gelen bir şiir… Okudum mu o şiiri yaşadım mı bilinmez. Ardından bir şiir daha geldi… Bu iki şiirin içinde kayboldum. Elinize aldığınız bu kitap böylelikle gündeme geldi… Yazılan ‘dosya’ yazılarıyla olgunlaştı… Sonrasında da kitap haline geldi…
Şiirin de öyküsünü yazmak lazım. Şöyle ki, Edibe, yazdığı yazıların tümünde, eğer alıntı yapmışsa titizlikle tırnak içine almış ve yazarını da belirtmiş. Ama bu şiir hariç. Bu şiir önüme belki onlarca defa düştü ve hiçbirinde de tırnak içine alınmamıştı… Şiiri kendisinin yazdığını zannettim. Bu zannımı dile getirecek o kadar çok kanıt var ki sormayın… Ben de bu şiirin üstüne öylesine yaslandım ki benden de izler taşıyordu…
Şiirin adı,“KIRILGAN”yazarı da Murathan Mungan. Edibe’nin yıldızlara göçüp gittiği 2023 yılının 14 Ocak günü, yıldızlardan bizlere baktığı seneyi devriyesinde bir anma günü yapıldı. Ve o belgeselde de bu şiiri Edibe’nin şiiri diye okuduk. Hatta bir arkadaşım, kulağı çınlasın Hikmet Tunç da besteledi bir güzel… Bendeniz bu şiiri epeyi bir şair arkadaşımla paylaştım… “Böyle bir şiir mi olur?” diyeni de duydum, “kendine göre naif ama acemi bir şiir,”diyeni de… Şiirin Murathan Mungan’a ait olduğunu öğrendiğimde; hemencecik bendeki şiirlere baktım ve hiçbirinde tırnak işaretinin olmadığını bir kez daha gördüm. İçim daralmış, beynime bir tas kızgın su dökülmüş ve bir o kadar da kendimi etik olarak darağacına çekmiştim… Hemen şiiri besteleyen Hikmet’i aradım. Büyük bir olgunlukla karşıladı ve hemencecik de çare üretti. Bir zamanlar Ağabeyinin avukatlığını, Murathan Mungan’ın ağabeyi yapmış… Ben de bir arkadaşımın aracılığıyla akrabalarına ulaşmaya çalıştım Murathan Mungan’ın… Şimdi kendisine bu kitap aracılığıyla ulaşmış oluyoruz… Hem de büyük bir özür ile…
Edibe’nin hayatında bir kitap ki; Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda” kitabı ve “Kırılgan” isimli şiir çok özellik taşıyor… Edibe’nin kendi söylemiyle Virginia Woolf’ un kitabı için:“Kadın kitapyazmamış, bana özel mektup göndermiş” diye söz ediyor. Şiir ise tam anlamıyla ona yazılmış bir şiir. Öylesine içine almış ki bu şiiri, sadece bu şiirin içinden sıyrılıp gelmiş bu dünyaya… Onun içindir ki, şiirin hiçbirini tırnak içine almamış… Şiirin her dizesi bu kadar mı anlatır Edibe’yi… Bu kadar mı özdeşlik kurulur bir şiirle…
Bu da galiba bana bir mektuptu…
Tarihin içinde yürüyen bir kadının izi. Yolun hemen her türlü ritüellerini uzatıyordu bizlere. Babasının ve annesinin coğrafyasından yola çıkarak türlü türlü yaşanmışlıkların bir tür özeti… Ailesinin izlerini bizlere aktarırken de sanki kat kat aynı tadı veren bulgura hayat veren bir bulgur pilavıpişiriyordu. Her bezede saklı olan tadı, ruhu, samimiyeti ve ufku anlatıyordu. İşte bu ufuk çizgisi, bizim için sürpriz oluyordu. Tarihin içinden verdiği kesitler, bir taşra çocuğunun ufkunda neler yaratır, nelere sahne olur, hangi konulara yelken açar bunu gösteriyordu içtenliğinin tüm boyutlarıyla…
Gelgelelim ailesinin izlerini araştırırken ortaya koyduğu üstün merak, gözlem yapma yeteneği ve araştırma güdüsü Edibe’ye, farklı yolların da coğrafyasına zemin hazırlıyordu… Bizlerde boşuna demiyorduk: Edebi Hayatlar Atlası diye…
Çocukluğundan gençliğine, ortaöğreniminden yüksek okul öğrenimine, çalışma hayatından evliliğine, doktorluğundan resim sanatına, siyasi yaşamının derinliklerinden deneme yazarlığına kadar bir yığın konu ve öykü Edibe’nin yaşamına tanıklık ederken yelkenine ne kadar hüzünlü rüzgâr topladığına da şahit oluyoruz…
İşte bir kent aidiyetini besleyen en temel unsurların başında gelen “çağına tanıklık” da böylesi çalışmaların yazıya dökülmesiyle oluşuyor. Somutluk kazanıyor. Belge haline gelip nefes alıp vermeye başlıyor… Edibe’de yıldızlara göçerken tam da bu sorumluluğun altını çizercesine bizlere bir yığın bilgi, belge ve anılar havuzunda suladığı; çiçekler, bitkiler, otlar ve tınılar bırakıyor…
Bizleri de o konuların sıcaklığına ve samimiyetine davet ediyor…
Böylesi çalışmaları çok önemserim. Küçücük bir yörede olup bitenlerin öyküleri, öylesine zengin ve öylesine kendi içinde bir gerçekliği saklar. Bizler sadece böylesi çalışmalarla bu konulara uzanabiliriz. Bu yüzden de bu fakir zaman zaman dile getirdiği “Evrensellik yerellikten doğar” tezinin günümüze taşınmış halini gösterir tüm çıplaklığıyla…
Hele bu çalışmanın merkezinde duran Karaisalı, Diyarbakır, Hakkâri, İstanbul’un ve Antalya – Kumluca’nın ne denli önemli olduğu da gözler önüne serilir. Bu toprağın mayasında bulunan geniş bir kültür coğrafyası ise; bizlere ruh ve gönül insanlarının ve canlarının ne kadar bereket kattığını gösterir…
Seslere, yüzlere ve sokaklara ait ortaklıklar kuracaksınız. Tanıdık ama hiç sesini duymadığınız insanların, seslerini, yüzlerini ve mekanlarını görecek ve hafıza skalanıza ait ortak anılara yelken açacaksınız…
Edibe’nin bıraktığı yazılarından notlarına, resimlerinden şiirlerine, günlüklerinden bilimsel yazılarına kadar küçük küçük anekdotlarla da yaşamının inceliklerini paylaşırken; kendi geçmişinin ve yol hikayesinin de sırlarını verir bizlere samimiyetle ve gerçeklikle…
Bendeniz böylesi çalışmaları bazen bir öykü, bazen bir uzun şiir, çoğu zaman da “anlatı romanı” olarak görürüm. Çünkü içindeki insanların öykülerini anlatabilmek ciddi bir araştırmayla gerçekleşebiliyor… Yazılarını okurken, ne kadar sağlam bir düşünce zemini üzerinde kurulu olduğunu gördüm. Yazılar aynı zamanda bir bilgi havuzu oluşturuyor. Parasız Yatılı iken karılıyor hamuru. Edebiyatın ve sanatın hemen her türüne yakınlık kuran o hamur, hamur teknesinde de denemelere, şiirlere, sinema yazılarına, resimlere dönüşüyor…
Zaman zaman bir resme bakarak, zaman zaman da “sözlü tarih araştırması” yaparak oluşturmuş rüzgarını Edibe. Yani kendi esintisini kendisi üretmiş. Yelkeni de rüzgârı da kendisi olmuş…
Bu dünyayı “müşteri“olarak kabul etmeyen, şehrin aynasındaki insanlara benzemeyen bir öznedir O… Çiçekleri, taşları, deniz fenerlerini, otları, erguvan ağaçlarını ve kartelasına düşürdüğü bir renk deryasından bakar ufkuna…
Betonlardan meydanlara çıkmayan biridir O. Şairin de söylediği gibi:
“Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
Sen şahane bir okursun.
Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun…
Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler”
Aynada özünü, hüznünü, hakikatini, ütopyasını, samimiyetini ve sahiciliğini bulur…
Bu çalışmada beni yalnız bırakmayanlar var. Hemen her noktada hızır gibi yanı başımda olanları asla unutmam, unutamam… Başta Figen Çevik, her an istediğim tüm bilgileri benimle buluşturdu. Bu kitaba çok ciddi bir akış sağladı. Ne kadar teşekkür etsem azdır. Dr. Dursun Ali Sütlü, karakter analizlerini yaparak kitaba renk ve içerik kattı. Hemen her gün arayarak düşünce ve önerilerini iletti… Ümit Esin Öztaş, aynı zamanda Edibe’nin arkadaşı olarak da büyük bir hassasiyetle duygularınıpaylaştı.Ermenistan’danKevorkApkaryan, herdefasında arayıp sorarak yapabileceklerini söyledi ve büyük bir manevi destek verdi. Gazeteci Şaziye Karlıklı, “Beni böyle bir çalışmaya dahil ettiğiniz için çok teşekkür ederim” diyerek görüşlerini paylaştı bizlerle. Dostum, kardeşim Sanay Şaraplı. Bu öykü dosyasına ilk tanık olanlardan biri… Her noktada desteğini ve dayanışmasını gün ışığına çıkardı… Edibe’nin vasiyeti olarak bu kitabı ilk olarak, “bir kadın okusun…” diye bir de böylesine vasiyeti vardı. Sanay’ınönerisiyle Edibe ile aynı okuldan mezun olmuş olan, Zafer Banu Ulusoy’a gitti ilk kitabın çıktısı… Dr. Banu Hanım da bu kitabını içinde gezdi dolaştı…Empati kurmanın en hassas noktalarına değinerek kitaba çok değerli katkıları oldu… Zaman zaman Sanay’ın ruh halinin de bu kitapta gezip dolaştığını görüyordum. Ve her zaman sesini ve nefesini büyük bir hassasiyetle gösterdi…Sinemacı Duygu Tamkut, her okuyuşunda bir belgeselci edasıyla kurgu konusunda görüş bildirdi. Bu çalışmayı ilk anlattığım arkadaşlarımdan biri de Jeoloji Mühendisi arkadaşım Aydın Çelebi’ydi. “Mutlaka bu çalışmayı gerçekleştir…” Bu çalışma “hepimizin öyküsü” diyerek bana büyük bir moral kaynağı oluşturdu… Şunu da söylemeden edemeyeceğim, bu çalışmaya uzaklardan çok destekler aldım. En yakınlarından da çok az destek gördüm… Edibe’nin ailesinden destek gördüğüm Atıf ve Müfide Uslu çifti; kendi algıları ve konuyu anladıkları oranda ellerinden geleni yaptılar. ‘Önyargı’ kulvarından geçemeyen ailesinin bir bölümünü de ciddi olarak eleştiriyorum…
Bu kitap bir yol hikayesiydi… Yolculuk boyunca bana el uzatanları ve ismini yazamadıklarımdan özür diliyorum. Lütfen affetsinler… Geriye sadece ve sadece kitabın yanlışlıkları kalıyor. Onları da ben üstleniyorum…
Saygılarımla… Buyurun Edibe’nin edep dolu yolculuğuna… EDEBİ HAYATLAR ATLASI’NA VE EDİBE’NİN BAVULU’NA…”
AHMET İLHAN KİMDİR?
Ahmet İlhan 1959’ da Ankara’nın Kızılcahamam ilçesinde doğdu. 1980’ de SBF- BYYO Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde eğitim gördü. Ülkemizin ilk Prestij Dergilerinden biri olan AMFORA’nın Genel Yayın Yönetmeliğini yaptı. Yurt dışında bulunduğu yıllarda gastronomi üzerinde çalışmalarda bulundu. Marka restoranlarda yöneticilik yaptı. 1997 yılında OTLARIN BÜYÜSÜ kitabını yazdı. 2002 yılında ise ÇAYLARIN BÜYÜSÜ kitabını yazdı… Çeşitli televizyon programlarına katılarak Ekoloji üzerine sohbetler yaptı… Yerleştiği Antalya- Adrasan köyünde ise her üç ayda bir yayınlanan Güneşli Diyarlar ELMALI Dergisini çıkardı. İlhan, halen Halk kültürü üzerinde çalışmalarını sürdürüyor ve editörlük yapıyor.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.