CEM POLATOĞLU
Urumiye, Tebriz, Tahran, Kum, İsfahan, Yezd, Şiraz.
Malumunuz, gezi yazılarımda Google’da bulunabilen şehir, ören yerleri ve müzelerin detaylarından çok, insanların yaşam biçimlerini, gastronomisini, sosyolojisini, gelenek ve göreneklerini irdelemeyi tercih ediyorum.
İran’da ilk görüşte göze çarpanlar; Arabaların %95’i eski, bakımsız ve çarpık. Yani “götürsün yeter” tarzında. Trafikte kural yok, curcuna çok. Motorsiklet taksiler revaçta. Her köprüde, yollarda şehit ve din adamlarının fotoğrafları var. Çoğu ağaçlarda ise ağacın kimliğini gösteren Barkod. Müze giriş biletlerinde yabancılara on kat fiyat farkı var. Uçakta teker yere değince alkış modası burada devam ediyor. Kadınlar yalapşap bir şekilde saçlarını örtüyor. Yani her an başörtüsünü fırlatıp atacakmışcasına. Şehirlerdeki sosyetik! genç kızların çoğu dolgu dudaklı, burunlar estetikli, kirpikler, tırnaklar takma.
Görünen o ki, halkın %80’i bu rejimi istemiyor. Geri kalanların az bir kısmı, gerçek şeriat yanlıları veya bu sistemden çıkarları olanlar. Seçimler hikaye. Zaten yerel seçimler diye bir kavram yok. Yönetim tarafından atanıyor belediye başkanları. Rejim, ancak bir devrimle yıkılabilir ama çok kan dökülür diye kimse buna yeltenmiyor. Münferit protestolar var. Duvar yazıları, sarık düşürme, yarım örtünme hatta bazı bölge ve kapalı alanlarda başını açmak gibi. İsteyen içki de bulabiliyor ülkede. Evlerde kendileri üretiyorlar. Diskotek, kulüp, bar vs yok ama her türlü çılgınlığın yaşandığı söylenen ev partileri revaçta.
Ülkenin yarısı Türk. 40-45 milyon oldukları söyleniyor. Kendileri için Azeri denince kızıyorlar. Biz Türküz diyorlar. İstisnasız hepsi Atatürk hayranı. Çoğunluk, Doğu ve Batı Azerbaycan olarak 2 ayrı eyalette yaşıyorlar. Ancak aşağılara doğru yani Yezd veya Şiraz’a indiğimizde konuştuğumuz bir çok Türk’ün (Azeri) dilini kaybetmek üzere olduğunu, çocukların ise ana dillerini kaybettiğini görüyoruz. Bir nevi kültür kaybı. Şükür ki Türk dizileri çok seyrediliyor da bu kayıp son senelerde biraz gerilemiş.
İran Şiilerinde namaz 3 vakit. Bir öğlen namaz vakti ben de camiye girdim. Nedir fark? Bizde öğlen namazı 4 rekat sünnet, 4 rekat farz ve son 2 rekatı ise son sünnet şeklinde toplam 10 rekat. Orada ise sadece 4 rekat. Bunun dışında, hepsi alınlarını secdeye koydukları yere yuvarlak Kerbela toprağından yapılmış, pişmiş toprak mühür koyuyorlar. Bizler namazda kıyamdayken (ayakta dururken) kollarımızı birleştiriyoruz, onlar birleştirmiyorlar. Bir de, biz Fatiha suresinden sonra amin diyoruz. Onlar amin kelimesini kullanmıyorlarmış. Tabi bunları bilmeyen ben, zeytinyağı gibi açıkta kaldım.
Ülkede internet hızı çok kötü. Yasak olan sosyal medyaya girmek için sürekli VPN kullanmak zorundasınız. Tek bir video veya fotoğraf yüklemek için bazen 1 saat beklemek zorunda kalabilirsiniz.
Akşamları ana caddelerde dükkanlar ve işportacılar gece 11’e kadar açık. Örneğin Tahran’daki Valiasr caddesi alışveriş için muhteşem.
Burada motosikletliler metrobüs yolundan gidebiliyor. Ayrıca bir çok şehirde bisiklet, motorsiklet hatta patenciler için özel, ayrılmış yollar var. Ancak Kask kültürü yok. Ülkede birçok şehirde Türk Lirası geçerli. Karaborsa döviz bozdurmak normalden %15-20 daha avantajlı.
İran turuna katılanlar şunu bilmeli ki, burada zaman mefhumu yok. Turlarda hiçbir zaman vaktine göre hareket edilmiyor. Günde 3, 5 saat kaymalar gayet normal gözüküyor. Öğlen yemeğini akşamüstü saat 5’te akşam yemeğini gece 11’de yiyebilirsiniz. Bence bunları kabul edenler İran turuna katılsınlar. Petrol ülkesinde Türkiye plakalı otobüsümüze mazot bulamadık. Yakıt burada çok çok ucuz ama sadece yerliye ve karneyle. Biz başkalarının karnesiyle mazot alabildik. Ancak 6 istasyon dolaştıktan sonra yalvar yakar bir TIR’ın yakıt parasını ödeyerek kendimize mazot bulabildik. 186 litre için ödediğimiz para sadece 30 Türk Lirası.
İran’a gelmeden önce uzun nefes tutma egzersizleri yapmalı, çünkü umumi tuvaletlere girildiğinde lazım olacak. Buradaki Türkler (Azeriler) İran’ın Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’nda Ermeniler’e yardım etmesi nedeniyle yönetime kızgın ve dargın. İnsan düşünmeden edemiyor, nedir bu komşularımızın Türklere ve Türkiye’ye besledikleri düşmanlık diye. Türkiye’de bu oranda (40 milyon) Fars nüfusu olsaydı, şimdiye kadar İran Türkiye’yi çoktan kaşımıştı veya parmağında oynatıyordu.
Aslında İran kendi kendine yeten, dünyadaki Otarşik birkaç ülkeden biri. Bu nedenle, konulan ambargolar ülkeyi çok etkilemiyor. Zaten sınır ticareti ile bu sorunlar bayağı yumuşamış durumda.
Yemeklerine gelince; İran’da içimizden tavuk çıktı. Her gün tavuk, tavuk, tavuk. Aslında evlerinde sulu yemek yapılıyor ama tencere yemeği yapan restoran pek görmedik. Tatlı kültürü ise hemen hemen hiç yok. Her yerde bizim güneyde bici bici diye adlandırdığımız türden veya şerbetli tatlıları var. Dondurmacıların çoğunluğu musluktan akan krema satıyorlar.
Eski İranlılar Zerdüştlermiş. İlk kadın hakları da dünyada o dönemde İran’da yürürlükteymiş. Kadın komutanları bile varmış. Masal gibi. Ancak şimdi tam tersi bir uygulama görüyoruz.
Burada bize ilk uyarı; “Aman Ajanlara dikkat” oldu. Neden dedik; bazı yabancılar ülke aleyhine propaganda yapıyorlarmış, halkı kışkırtıyorlarmış. Aman tanımadığınız kişilere İran aleyhine tek kelime etmeyin dediler.
Farsça, Kürtçeye çok yakın bir dil. %40-50 anlaşılırmış. Çünkü hem iç içe bir coğrafyada ve iç içe benzer kültürdeler hem de gramer açısından Farsça, Kürtçe, Tacikçe, Zazaca aynı kökenden geliyorlar. Örneğin Kürt şoförümüz Farsça bilmediği halde İran’da Kürtçe konuşarak tüm işimizi halletti.
En çok nereleri beğendin derseniz;
Tebriz’de Behnam Evi, Gök Mescid ve Tebriz Çarşısı. Isfahan’da Çehel Sütun Sarayı, Naqsh-e Jahan Meydanı, Şah Camii, Ali Kapı Sarayı, Khajou Köprüsü. Yezd; Raştian Sarayı, Zerdüşt Ateş Tapınağı, Dakhme – Sessizlik Kulesi. Shiraz’da Pasargaday ve Kuroş’un mezarı, 2500 yıllık Pers/Fars tarihine ait efsanevi antik kent Persepolis, Taht-ı Cemşid, Nakş-ı Rüstem, Eram Bahçesi, Kerimhan Kale, Zengin Çarşı ve Müşir Bedesteni. Tahran’da Milad Kulesi, Serdabat Sarayı, Niavaran Sarayı, Papatya Serai Anahita, Gülistan Sarayı ve Azadi Kulesi’ni beğendim.
Ve işte yine bir gezi yazımız daha ören yerleri, sarayları ve tarihçelerini tam irdelemeden bitti. Detayları Google’a bıraktım.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.