Ayrıntı Yayınları, Ocak 2024’te okurlarına edebiyattan sinemaya, psikolojiden yakın tarihe, bilimkurgudan Türkçe klasiklere uzanan özenli bir seçki sundu! Akışkan Modern Dünyada Yönetim, Aksanlı Sinema – Sürgüne Ait ve Diasporal Film Yapımı, Bulanık Adam, Cezmi, İyileşmek Üzerine, O da Kızını Öptü ve Gitti-Türkiye’nin Cinayet Endüstrisi, Şili 1970 –1973: Dünyayı Sarsan Bin Gün ve Uzayda Şehvet adlı kitaplar, Ayrıntı Yayınları’nın tüm kitaplarıyla birlikte, raflarda ve internet satış sitelerinde! |
Akışkan Modern Dünyada YönetimYazar: Zygmunt Bauman, Irena Bauman, Jerzy Kociatkiewicz, Monika Kostera / Çevirmen: Aslı Önalİnceleme Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernlik” olarak tanımladığı içinde yaşadığımız çağ, her alanda muazzam belirsizliklerle karakterize olur. Bunun en önemli neticelerinden biri, bireylerin referans alabilecekleri yerleşik toplumsal yapı, kurum ve örgütlerden mahrum kalmasıdır. Böylesi bir belirsizlik hali, yönetim kuramından ve onun denetim ve öngörülebilirlik gibi vaatlerinden önemli ölçüde ayrışır. Dahası akışkan modernlik çağında “yönetim”, ait olduğu profesyonel alanın sınırlarını çoktan aşıp özel hayatın neredeyse tüm alanlarını kuşatır hale gelmiştir. Akışkan modernliğin öngörülemezliği ile yönetimin vaat ettiği denetim arasındaki karşıtlık, ister istemez bazı soruları akla getirir: Yönetsel pratik, akışkan modernliğin olumsuz etkilerinin önüne geçebilir mi? Akışkan modernliğin şu an içinde bulunduğu dehşet verici durumun sorumlusu, hayatımızın her alanında yönetime duyduğumuz sarsılmaz inanç olabilir mi? Eğer öyleyse, yönetime olan yaklaşımımızı değiştirebilir miyiz? Örgüt ve yönetim bilimciler Jerzy Kociatkiewicz ile Monika Kostera, mimar ve kentsel çalışmalar uzmanı Irena Bauman ve çağımızın en önemli sosyologlarından Zygmunt Bauman bireycilik, tüketim kültürü, toplumsal eşitsizlikler ve iklim değişikliğinin belirleyici olduğu bu “fetret devri”ndeki başlıca sorunların çözümünde “yönetim” kavramının oynadığı merkezi rolü, heterotopya, mezo-düzey örgütlenme, yöneticisiz yönetimler, üretken tüketicilik gibi ufuk açıcı kavramlar ışığında tartışmaya açıyorlar. |
Aksanlı Sinema – Sürgüne Ait ve Diasporal Film Yapımı Yazar: Hamid Naficy /Çevirmen: Onur OrhangaziSinema Naficy bu kitapta, uzun yıllar süren bir çalışmayla ve sayısız çok dilli, çok uluslu metin ve filmden süzerek, sinema alanında boşluğu hissedilen bir metin ortaya koyuyor. Sürgündeki Üçüncü Dünya Sinemacılarının bir o kadar da Avrupalı, Amerikalı, Rus, Kanadalı sinemacının 60’lardan bu yana “Batı”da gerçekleştirdikleri filmleri çözümlerken, bu filmlere onların varoluş öykülerine de yaklaşımlarının bir parçası olarak işaret ediyor Hamid Naficy. Onun “Aksanlı Sinema” olarak tanımladığı bu tür, “Egemen Sinema”ya karşı bir duruş. Yerinden yurdundan edilmişlerin kimlik yolculuklarının ve kimlik mücadelelerinin alegorik ve eleştirel öyküsü. Bu anlamda Aksanlı Sinema sürgüne ait ve diyasporal filmlerin özgün estetik ve politik üslupları kadar yeni kavramlarla da sinemanın teorik ufkunu genişletiyor. |
Bulanık AdamYazar: N. Ahmet ErözenciTürkçe Edebiyat Ve Oğul, bilesin ki şu zahiri dünyada yaşanan ruhun isteklerinin aslı değil, suretidir ve o suretin gerçek olduğuna kendini inandırmak için hayallerine öyle öyküler anlatır ki insanlık, öykülerin gerçekliğine kendini inandırdıkça ruhunun uzaklaştığını farketmez ve ol fani nihayetinde körleşmiş gözlerle gördüğünü sandığı âlemle ruhunun yerine getiremediği talepleri arasın-da arafta kaldığı bir yaşam sürmeye mahkûm olur. Seksen yaşına merdiven dayamış, tek arkadaşım dediği köpeği Mojo’yla birlikte yaşayan A, uykusuz kaldığı bir gecede tüm yaşamını yeniden yaşıyor. Zamanı geri sararak, artık yanında olmayanlara okumayacakları, göndermeyeceği mektuplar yazarak… Mektuplardaki kelimelerden doğan öyküde kendini anlattığını, Mojo’nun yaşam sevincinin, sevgisinin, anın farkında olmak olduğunu algılamadan… Ahmet Erözenci, Bulanık Adam’da var olmak kavramını yazıyor. Duygularımız hissettiklerimiz mi, bize hissettirilenler mi? Zaman ne denli bizim kontrolümüzde? Ruhun bize hayal ettirdiği yaşam mı gerçek, sürdürdüğümüz yaşam mı? Sevgi içten hissedilen bir duygu mu, daha iyisini bulamadığımız için kimi durumlarda kullandığımız bir kelime mi? Yaşanmamışa özlem duyulabilir mi? Bulanık Adam, okuru kendisiyle yüzleşmeye davet ediyor. |
Cezmi Yazar: Namık KemalTürkçe Klasik Cezmi, Yeni Türk Edebiyatının ilk tarihi roman örneklerinden biri. Roman kadrosunu oluşturan kişiler tarihi şahsiyetlerdir. On altıncı yüzyıl Osmanlı-İran ilişkilerinin bir bölümü Peçevî Tarihi, Hammer Tarihi gibi tarih kaynaklarından da yararlanılarak masaya yatırılmıştır. İyi ile kötü karakterlerin mücadelesinde kazanan taraf iyi karakterdir. Bir ideoloji romanı denilebilecek Cezmi’de ağırlıklı olarak işlenen tema vatan sevgisidir. At binme, okçuluk ve cirit sahnelerinde Namık Kemal, Kars’ta geçirdiği yılların hatırasını tekrar yaşatır. Oldukça sanatkârane üslûpla yazılan bu eserin, parantez içi açıklamalarla, notlandırmalarla daha iyi anlaşılmasına çalışıldı. |
İyileşmek Üzerine Yazar: Adam Phillips /Çevirmen: Berçem Su OzakLacivert … bize tam veya mutlak tatmin vaat eden herhangi birine veya herhangi bir şeye karşı son derece dikkatli olmalıyız. Bu sadece öfke, şiddet veya hayal kırıklığı getirebilecek bir vaattir. Başka bir deyişle psikanaliz, yalnızca kurtuluş kültürlerini eleştirebilir ve onlara karşı bir panzehir olabilir. Tam tatmin sadece tanrılar, hükümdarlar veya tiranlar ya da daha yıkıcı hırslarımızı taşımak ve kapsamak için yarattığımız figürler içindir. İngiltere’nin önde gelen psikanalistlerinden Adam Phillips, son eseri İyileşmek Üzerine’de kişisel gelişim furyasına farklı ve eleştirel bir bakış atıyor, iyileşmenin anlamını bizlerle birlikte didikliyor. Yazar, önceki kitabı Değişmeyi İstemek Üzerine ile tamamlayıcı olarak kurguladığı bu metinde haz, tatmin, kültür, iyileşme kavramlarına dair fikir yürütüyor. Tüm bu yolculukta Phillips;Freud, Winnicott, Masud Khan ve Bion gibi psikanaliz alanındaki büyük kuramcıları William James ve David Hume gibi isimlerle harmanlıyor. Bu kitapla Adam Phillips, iyileşmek üzerine konuşmakta nasıl daha iyi olabileceğimize yönelik bir keşfe çıkıyor. |
O da Kızını Öptü ve GittiYazar: Orhan Gazi ErtekinYakın Tarih Eşi Savcı Doğan Öz’ü bir suikast ile kaybeden öğretmen, avukat ve hâkim Sezen Öz’ün insanı nefessiz bırakan adalet mücadelesinin peşine düşüyoruz bu kitapta. Sakin bir ruha sahip olan ve çağrılmadığı yere gitmeyen bir kadının ülkenin tüm meydanlarına ulaşacak bir adalet çığlığı yaratması alıştığımız düşünme biçimleriyle algılanamayabilir belki. Davaları büyük çağrılar, yüksek bir ses tonu ve öfkeli bir erkek performansına yakıştırmakta acele ederiz genellikle. Oysa Sezen Öz, bütün o büyük davalara, adil bir dünya özlemine, hak mücadelesine, demokratik ve sosyal bir cumhuriyete hep munis bir öfke, barışçı bir mücadele duygusu, sükûnet içinde bir ataklık, gürültüsüz bir kararlılık ve ısrar kazandırmış bir öncüdür. Bir kaybın yasını tutmaktan, bir cinayetin peşine düşmeye, bir yargıya, bir düzene; bir toplum ve ülkeye uzanan davasının, onun hayatında, yorgun bir kayıtsızlıkla tamamlanmaması bu ülkede umudun kendine anlaşılması zor mucizeler yarattığını da göstermektedir bir yandan. Kendini açmaktaki, derdini söylemekteki ısrarı içinde bir türlü dinmeyen bir yangının huzursuzluğunu teskin etmek değil aslında. İçinde adalete dair hesabı görülmemiş bir davanın ancak bütün bir toplumla paylaşıldığında azalacağını da biliyor elbette. Bir cinayetle beraber yola çıkan adalet arayışı artık hukuk ve yargı ile de hesaplaşmaya dönüşmüş, davasının içinde her türlü şiddeti barındırmaya alışmış bir ülkeyle; bugünün bütün siyasetçi, iş insanı görünümlü dünyası ile hesaplaşmaya kadar uzandığını görecek kadar farkında her şeyin. Nitekim onun davası çoktan bir cinayeti aşmış ve bugünün güçlerine uzanmış durumdadır. |
Şili 1970 – 1973: Dünyayı Sarsan Bin GünYazar: Frank Gaudichaud/ Çevirmen: Emirhan OğuzTarihFransız sosyolog Franck Gaudichaud’nun 1970’lerin başında Şili’de üç yıl süren Halk Birliği (Unitad Popular) dönemini “tarihi tersinden yazmak” yaklaşımı ışığında irdelediği Dünyayı Sarsan Bin Gün, 20. yüzyıl devrim deneyiminin “kayıphazine”lerinden birini birçok bilinmeyen yönüyle yeniden gün ışığına çıkarıyor. Sekiz yüz sayfayı aşan doktora tezinden kalkarak kaleme alınan bu çalışma, Şili siyasî deneyiminin içerdiği çok yönlü düşünce yoğunluğunu ve karmaşık mücadele süreçlerini akademik söylem düzeninden ötelere taşıyarak açık sözlü, yenileyici, nesnel ama adanmış bir kavramsal tarih yazımının “militan” yaklaşımıyla okura aktarıyor. Gaudichaud,“Üçüncü Dünya” solunun farklı siyasî kesimlerince kullanılan gelenekçi kuram çerçevelerine sıkışmayarak, “Şili’ye özgü sosyalizm yolu” diye bilinen bu kendine özgü “kolektif devrimci süreci” resmî olarak iktidarda olan Halk Birliği’nin sosyalizme geçiş uygulamalarıyla bağıntılı ama ondan farklı olarak ortaya çıkan ya da yeniden biçim bulan “Kurucu Halk İktidarı” kavramı ekseninde takip ediyor. “Sanayi Kordonları”, “Komünal Kumandalar”, “işçi katılımı”, “doğrudan halk tedariği”, “işçi denetimi” bu büyük deneyimin kolektif boyutunu yeniden canlandıran olgulardan sadece birkaçıdır. Gaudichaud, muazzam bir yazılı kaynaklar okyanusu ile yıllara yayılan meşakkatli sözlü tarih araştırmalarını, siyaset bilimiyle sosyolojiyi ve çağdaş tarih yazımının kavramsal birikimini birleştiren özgün eleştirel yaklaşımıyla bu bin gün boyunca gerçekleşen çok bileşenli toplumsal hareketlerin ve işçi mücadelelerinin gerçek bir panoramasını çiziyor. Şili devrimci hareketinin dinamiklerini, partili siyasî yapıların süreç boyunca izledikleri “merkezci” siyaset tarzlarının eleştirisinden kaçınmadan, “aşağıdan devrim” pers-pektifinden görerek yeniden inşa ediyor. Şili solunun tartışmalarını, pratiğini ve stratejilerini irdelerken geleneksel siyaset merkezleri ve yeni toplumsal hareketler, parti örgütleri ve sendikalar, hükümetin “yukarıdan” kurumsal dönüşüm ısrarı ve pratikte onun programını “aşağıdan devrim” basıncıyla aşan toplumsal militantizm arasındaki karmaşık, bazen de gerilimli ilişkileri inceliyor. Elli yıl önce halk oyuyla seçilmiş sosyalist bir iktidarı on binlerce emekçinin katledilmesi pahasına ortadan kaldıran ve Şili’yi günümüz küresel liberal ekonomisinin vahşi zafer yolu için tarihsel bir de-ney laboratuvarına dönüştürecek faşist darbeye yol açan “gerçek” olayların yeniden yorumlanmasına imkân sunan devasa bir fresk. |
Uzayda ŞehvetYazar: Rudy Rucker /Çevirmen: Osman BulutBilimkurgu Benzersiz çağdaş bilimkurgu yazarlarından birinin hem kurgu hikâyelerini hem de kurgudışı makalesini birleştiren bu kitap, yazar ve matematikçi olarak Rudy Rucker’ın zihin yapısına bir bakış sunuyor. Rucker’ın matematikçi ve bilim insanı olarak kariyerinin, çok satan bir yazarın kariyeriyle nasıl örtüştüğü hakkında derinlemesine yapılmış bir röportaj da içeren bu özel derleme, bilimkurgu meraklıları için olmazsa olmazlardan. Rudy Rucker, uçuk-kaçık bu başyapıtında, transrealizm akımının hem kişisel hem de politik olanı dönüştürmedeki rolünü belgeliyor, edebiyatta ve hayatta “yüksek gnarl” ve “düşük gnarl” arasında matematiksel bir kesinlikle ayrım yapıyor ve devrimci bir proje olarak popüler kültürü yeniden yaratmayı savunuyor. “Rucker, evrenin tuhaflıklarından büyülenmiş bir matematikçi ve son derece esprili bir kaleme sahip bir yazar.”PublishersWeekly “Rudy Rucker gerçekten de ender bulunur bir eğlence anlayışına sahip. Onu Lewis Carroll ile kıyasladılar ve bu kıyaslama bir haddini bilmezlik değil. Carroll gibi, Rucker da sadece paradokslardan hoşlanmakla kalmayıp, aynı zamanda bu keyfi tamamen çılgın bir mizahla çoğaltan bir matematikçi.”WashingtonPost |
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.