Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisi kapsamında “Çağrışımlar” başlıklı panel düzenledi. İstanbul’a bugünden ve farklı disiplinlerden bakış sunan panelde, her biri alanında uzman konuşmacılar serginin kendilerinde bıraktığı çağrışımları paylaştı. Sesler, kokular, deniz mavisi, rüzgârlar, yok olan binalar… Sergiye dair yorumların çeşitliliğini gözler önüne seren panel, katılımcıları da çağrışımlar yolculuğuna çıkardı.
İstanbul’un önde gelen disiplinlerarası sergi mekânı Meşher, Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisi kapsamında düzenlediği “Çağrışımlar” isimli panelde İstanbul’u ele aldı. Tarih, fotoğraf, sahne sanatları, görsel sanatlar, edebiyat ve müzik gibi farklı alanlarda çalışmalarını sürdüren uzman isimlerin sergiden ilhamla kişisel çağrışımlarını paylaştığı panel, 5 Ocak’ta Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) Oditoryumu’nda yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. İlgiyle izlenen ve katılımcıları çağrışımlar evreninde yeni yolculuklara çıkaran panelin açılış konuşmasını Meşher Direktörü Nilüfer H. Konuk yaptı.
Şehrin içinde hayat arayanlar…
Serginin küratörlerinden Şeyda Çetin’in moderasyonundaki ilk oturumda Latife Tekin “İstanbul Üstüne İstanbul Kuranlar” başlıklı metnini katılımcılara okudu. Etkinlik için yazar tarafından hazırlanan bu metin, Tekin’in imzasıyla katılımcılara dağıtıldı. Şehri şehir yapan etkenleri öne çıkardığı konuşmasına, İstanbul’u görmeden hayalen resmeden sanatçıları selamlayarak başlayan Tekin, “O hayal meyal eserler başka bir yerden dokunup duygulandırdı beni, İstanbul’u görmeden göçüp gelmiş insanlar arasında büyüdüğüm için. İlk romanlarımda şehrin içinde hayat arayanları hikâye edip anlattım; kederli, masum bir habersizlikle İstanbul üstüne kurdukları İstanbul’da savrulup gidenleri,” dedi.
Tekin’in ardından Murat Germen “Bakma, Görme ve Aktarma Biçimleri: İstanbul’un Evveli ve Âhiri” başlıklı sunumla katılımcılara seslendi. Sergide yer alan Henry Aston Barker, Antoine-Ignace Melling gibi isimlerin eserlerini benzer açı ve kadrajlardan kendi çektiği fotoğraflarla karşılaştırmalı olarak sunan Germen, “İstanbul’un evveline dair pek çok tasvir var. Bu şehir bir yandan da büyük bir hızla değişiyor. Son zamanlarda korkutucu bir hal aldı bu değişim… Âhir de biraz ona gönderme, onu temsil ediyor,” dedi.
Yok olan tiyatro sahnelerinin izinde
Panele rahatsızlığı nedeniyle katılamayan Dikmen Gürün’ün “Beyoğlu’nda Seyir Hâli” başlıklı metnini Meşher Direktörü Nilüfer H. Konuk okudu. “Meşher’in duvarlarını kaplayan tablolar, çizimler arasında dolaşıyorum,” diyen ve Beyoğlu’nun yok olan tiyatro sahnelerinin izini süren Gürün, metni Muhsin Ertuğrul’un 1931 yılında Darülbedayi dergisinde çıkan şu sözleriyle bitirdi: “Bir tiyatro istiyorum efendim. Ben bir tiyatro istiyorum. Bir tiyatro binası lazım. Bu İstanbul şehrine her şeyden evvel bir tiyatro binası lazım.”
“Evlerin şekli gibi müzik de homojendi”
Panelin ikinci oturumu ise serginin küratörlerinden Ebru Esra Satıcı’nın moderasyonunda yapıldı. İlk olarak Cem Behar “Şehrin Ortak ‘Sound’u”nu anlattı. Sergide yer alan Cosimo Comidas de Carbognano’nun (Kömürciyan) iki panoramik eserine odaklanan Behar, “Meşher’deki panoramalara bakınca neredeyse beş asra yayılan bir ses yelpazesi söz konusu. İki panorama benim için çağrışım kaynağı oldu. Pera’da Ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen biri Carbognano. Yani İstanbul’a dışarıdan bakanların aksine İstanbul’un içinden biri… Tarihi yarımadayı çok geniş bir açıyla ele almış. Biri Galata Kulesi, diğeri Kız Kulesi yakınlarından. Yüzlerce, binlerce evin hepsi aynı şekilde çizilmiş. Bu manzaralar bana şehrin genel müzikal sound’unun da homojen olduğunu düşündürüyor. Sözünü ettiğim müzikal sound, geleneksel Osmanlı-Türk musikisi. 19. yüzyılın ortalarına, belki de daha sonrasına kadar bu musiki geleneği tıpkı resmedilen evlerin şekli şemali gibi homojen,” dedi.
“Batı’dan Bakışla İstanbul” başlıklı konuşmasında Murat Belge söze, ilk çağlardan günümüze İstanbul’un yüzyıllara yayılan tarihi, değişim ve gelişimine dair genel bilgiler vererek başladı. İstanbul’un birkaç kez el değiştirmiş bir şehir olmasının, hem mimari hem de kültürel anlamda değişiklikler yaşamasına neden olduğunu anlatan Belge, şehrin mimari kökeninin Grekoromen, geometrik ve kamuya yönelik olduğunu, Osmanlı’daki yaklaşımın ise kamudan özele doğru olduğunu aktardı.
“Bir şehrin tarihi -miş’li geçmiş zamanla yazılamaz”
Gülsün Karamustafa da “Sosyal Medyada ‘Paylaşılan’ Eski İstanbul”u anlattı. Karamustafa, “Sosyal medyada karşımıza eski bir fotoğraf çıktığı zaman önce özlem ve nostalji oluyor. Herkes ‘Ne kadar güzelmiş o günler, keşke o günlere ışınlansam,’ diyor. Bu kaynakların sunum biçiminde aynı zamanda bir bellek oluşturma çabası da var. Ancak bu çaba akademik bir çalışma ya da kaynak arama değil. Bir -miş’li geçmiş konuşma tarzıyla İstanbul anlatma durumu var, bir şehrin tarihi -miş’li geçmiş zamanla yazılamaz. En önemli noktası da bu resimler sebil gibi kullanılıyor ve hiçbirinin nereden geldiğini, kimin olduğunu bilmiyoruz. Sadece internette akıp gidiyor. Bu durumun nereye doğru gittiği de belirsiz. Peki, bu kaynaklarda yazılan yanlışlar nedeniyle ilerisi için nasıl bir bellek oluşacak? Bir hayli dramatik,” dedi.
“Panel, sergiye yeni anlamlar kazandırdı”
Panelin kapanış konuşmasını sergi çalışmalarına Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergi kataloğu için kaleme aldığı “Biz ki İstanbul şehriyiz, güzelizdir” başlıklı makalesiyle katkı sağlayan Zeynep Çelik yaptı. Çelik, “Sergideki panoramalardan aldığım ilk mesaj sadece şehrin güzelliğiyle sınırlanmıştı. Halbuki serginin, İstanbul’un göz alıcı cephesi ardında dürtüklediği pek çok konu ve soru var. Bugünkü sohbetimizin formatını oluştururken amacımız belki de ilk bakışta birbirine benzeyen 100 küsur sanat eserinin bizleri nereye götüreceğini izlemekti. Farklı alanlardan gelen konuklarımızın konuşmaları birbirlerini çok güzel tanımladı, yeni pencereler açtı ve sergiye yeni anlamlar kazandırdı,” dedi.
Her iki oturumda da konuşmacıların sunumlarının ardından soru-cevap bölümü düzenlendi.
Sergi 26 Mayıs’a kadar görülebilecek
Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar, bir kısmı ilk defa İstanbul’da sergilenen panoramik ve geniş açılı şehir temsillerini içeren gravürlerden nadir kitaplara, yağlıboya tablolardan fotoğraflara 100’ün üzerinde eseri izleyiciyle buluşturuyor. Ömer Koç Koleksiyonu’nda yer alan nadide eserlerden oluşan sergi, 15. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine uzanan bir zaman dilimini kapsıyor. Şehre merak duyan Batılılar tarafından üretilmiş eserlerin bir araya geldiği bu seçki, şehrin zengin bir görsel kaydını oluşturuyor. Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar sergisi, 26 Mayıs’a kadar görülebilecek.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.