Yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasıyla birlikte bir yandan uzun bir yaz tatili dönemini geride bırakan diğer yandan da ilk defa okula başlayan öğrenciler ‘kaygı’ kaynaklı uyum problemleri yaşıyor. Yetişkinlerin “Pazartesi Sendromu” yaşaması gibi çocukların da okula alışmada uyum zorlukları yaşayabileceklerine değinen uzmanlar; rutine başlama konusunda çocukları cesaretlendirmenin, tecrübe paylaşmanın ve yanlarında olduklarını hissettirmenin üç önemli unsur olduğunu savunuyor. Detaylar yazının devamında…

Okul dönemlerinden farklı olarak uyku, oyun ve ders dışı aktivitelere ayrılan sürelerin arttığı tatil dönemi geride kalırken kimi öğrenciler tekrar rutine başlamakta kimisi de ilk kez yaşamaya başladıkları bu rutine alışmakta zorluk yaşıyor. Konuyla ilgili Doping Hafıza Rehberlik ve Koçluk Uzmanı İlkem İşcan, “İlk kez bir rutine başlamak tahmin edileceği üzere hem psikolojik hem de duygusal zorlanmaları beraberinde getiriyor. Bunun yanı sıra çocuk ve gençlerin farklı zorlanma anları ve durumları yaşadığını varsayarsak da bu durum veliler için de ürkütücü bir hal almaya başlayabiliyor” dedi. 

Uyum süreçlerini kolay hale getirmek… 

Yeni bir okula veya kademeye başlamaya kimi öğrenciler heyecanla bakarken kimi öğrenciler de dikkat dağınıklığı problemi yaşaması nedeniyle yüksek düzeyde performans kaygısı duyabiliyor. Yeni bir sınıf, yeni dersler ve yeni arkadaşlarla karşılaşmak tüm öğrenciler için benzer duyguları geçerli kılmadığı için uzmanlar bu sürece yönelik çeşitli önerilerde bulunuyor. Konuyla ilgili hem öğrencilere hem de velilere pratik öneriler sunan İlkem İşcan kaygı üzerine, “Tüm duygulardan farklı olarak kaygı bulaşıcı bir özelliğe sahiptir. Veliler yüksek düzeyde okul kaygısı duyuyorsa ya da çocuklarının göstereceği performansa ilişkin yoğun kaygıları mevcutsa benzer hatta çok daha yüksek bir duygusal yoğunluğu çocukların da yaşadığını görebilirler. Unutmamalı ki çocuklar yanlarında daha sakin ve soğukkanlı ebeveynlere ihtiyaç duyarlar, kendilerinden daha kaygılı ebeveynlere değil” dedi. ‘Okuldan, dersten çekinecek ne var?’ ya da  ‘Öğrencinin görevi değil mi okula gitmek?’ gibi düşünmek yerine çocukların düşüncelerine değer verilmesi ve duyguların değersizleştirilmemesi gerektiğine değinen İşcan, “Çocuklarınızı sizinle konuşması için cesaretlendirin. Akıllarındaki soruları size sorabilmeleri, duygularını sizlerle paylaşabilmeleri uyum sürecini çok daha kolay hale getirebilir. Belki de kendi öğrencilik yıllarınıza dair tecrübelerinizi onlarla paylaşabilir, kaygılarının normal ve geçici özellikte olduğunu empatik tepkilerle gösterebilirsiniz” dedi. Bu noktada alanında uzman isimlerden de destek almanın süreci kolaylaştırabileceğine değinen İşcan, “Veliler eğer kendilerini yetersiz hissederlerse uzman isimlerden de destek almaktan çekinmemeliler. Özelliklerde son yıllarda yakaladığı başarılarla birçok öğrencinin hayatına dokunan Doping Hafıza’nın alanında ilk olma niteliği taşıyan bire bir koçluk hizmeti var mesela. Doping Hafıza bire bir ders koçluğu hizmetiyle çocukların derslerde düzenli olarak takibini yapıyor. Bunu yaparken yapay zeka teknolojisinden faydalanarak eksiklerini, yoğunlaşması gereken konuları belirliyor. Kullanıcılar anlamadıkları konularda ya da çözemedikleri sorularda uzmanlara 7/24 canlı bir şekilde bağlanarak destek alabiliyor. Periyodik görüşmeler sayesinde hem veli ile koç hem de kullanıcı ile koç kusursuz bir şekilde ders takibini yapabiliyor, böylelikle kullanıcı yüksek başarı elde ederken ebeveynlerin de gönlü rahat oluyor” dedi. 

Yeni dönem yeni rutinler demek
Başarıya ancak tüm önerileri doğru şekilde uygulamakla ulaşılabileceğini ve çocuklara sorumluluk alabilmeleri için alan tanımanın önemli olduğunun altını çizen İşcan, yeni dönemin yeni rutinler getirdiğini belirtirken, “Yaz döneminin dağınıklığının aksine başarılı bir öğrencilik dönemi uygulanabilir rutinler gerektirir. Bu sebeple uyku ve yemek düzeni, ders dışı aktivitelere ayrılacak zamanların belirlenmesi gibi noktalarda yeni rutinler oluşturmak gerekiyor. Ancak bu süreçte velilerin tek başına karar vermek yerine çocukları hem karar hem de uygulama aşamasında aktif hale getirmesi de önemli. Ebeveynin aldığı kararları uygulamayan çocukların kendi verdikleri kararları çok daha kolay uyguladıklarını görmek mümkün” dedi. Özellikle yaz döneminde ders tekrarı yapmayan öğrencilerin ders çalışmak için yeni bir düzen oluşturmakta zorlandığını belirten İşcan, “Uzun süre kullanmadığımız kaslarımızın yeteneklerini kaybetmesi gibi ders çalışma becerisi de uzun süre kullanılmadığında zayıflayabiliyor. Tam da bu noktada ders dışı aktivitelerin neler olduğuna göz atmak ve çalışma sürecine zarar verebilecek alışkanlıkları incelemek faydalı olabiliyor. Örneğin; yaz dönemindeki yoğun sosyal medya kullanımı, dijital platformlarda dizi/film izleme, çevrimiçi/çevrimdışı biçimlerde oyunlar oynama gibi dikkat dağıtıcı alışkanlıkları kontrol etmek iyi bir adım. Kontrol kelimesini kullanıyor olmam zihinlerde yasak konulması gerektiğini çağrıştırabilir. Ancak unutmayın yasaklar her zaman çocukların daha çok ilgi -odağını çeker. Bu sebeple kullanım sürelerini azaltmak ya da veli gözetiminde ilerlemek çok daha iyi bir alternatif olabilir” dedi.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın