Ev, ofis, okul, alışveriş merkezi gibi kapalı mekanlarda uzun süre kaldığınızda; öksürme, hapşırma, mide bulantısı, nefes almada zorluk, ciltte kaşıntı, baş ağrısı ve yorgunluk gibi belirtiler hissediyorsanız, büyük bir ihtimalle ‘Hasta Bina Sendromu’ yaşıyorsunuz.
Peki, hasta bina sendromunun nedenleri nelerdir? Hasta bina sendromundan korunmak için neler yapmak gerekir? İşte detaylar…
Günümüzün yüzde 90’ını geçirdiğimiz; ev, ofis, okul, alışveriş merkezi gibi kapalı mekânların iç mekân hava kalitesine dikkat, binanız hasta olabilir. Çünkü kapalı mekânlarda ki mobilya, boya, inşaat malzemeleri ve temizlik ürünleri, uçucu organik bileşikler (VOC) açığa çıkararak, küf ve bakteri oluşumuna neden oluyor. Havada bulunan uçucu organik bileşiklerin (VOC’ler) yanı sıra yetersiz havalandırma sistemleri de iç mekân hava kalitesini düşürüp, “hasta bina sendromu”ndan sorumlu aktörler arasında yer alıyor. Bu sendrom, başka hiçbir nedeni olmaksızın bina sakinlerinde; sık sık öksürme, hapşırma, mide bulantısı, nefes almada zorluk, ciltte kaşıntı, baş ağrısı ve yorgunluk gibi bir dizi semptom oluşmasına neden oluyor.
Yetersiz havalandırma, semptomların yüzde 52’sinden sorumlu
Amerikan İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Başkanlığı (OSHA), hasta bina sendromunu yakından takip edip, sorunun öncelikle iç mekân hava kalitesiyle ilgili olduğuna dikkat çekiyor. ABD Ulusal Mesleki Sağlık ve Güvenlik Enstitüsü’nün (NIOSH) araştırmasına göre kapalı mekânlardaki yetersiz havalandırma, hasta bina sendromuna bağlı olarak gelişen semptomların yüzde 52’sinden sorumlu. Hasta bina sendromunun gelişmesine neden olan diğer faktörler ise şu şekilde sıralanıyor; bina içi kirlilik yüzde 16, bina dışından kaynaklanan kirlilik yüzde 10, mikrobiyal kontaminasyon yüzde 5, binanın yapısından kaynaklanan kirlilik yüzde 4, bilinmeyen kaynaklar ise yüzde 13.
“Hasta Bina Sendromu, iklimlendirme sistemlerinin yaygın olarak kullanılmaya başlandığı 1970’li yıllara dayanan bir olgudur” diyen Hifyber Genel Müdürü Ahmet Özbecetek, bu durumla mücadelede mekanik havalandırmanın önemine dikkat çeken açıklamalarda bulundu:
“Ev, ofis, okul, alışveriş merkezi gibi kapalı mekânların iç mekân hava kalitesi sorununu çözmek için havayı, mekanik havalandırma yoluyla ve güvenli bir şekilde şartlandırmak gerekiyor. Amerikan Isıtma, Soğutma ve İklimlendirme Mühendisleri Derneği (ASHRAE), hava akış hızının; çok kalabalık olmayan ortamlarda kişi başına dakikada minimum 15 fit küp (CFM), standart bir ofis ortamında kişi başına dakikada 20 fit küp (CFM), sigara içilen veya üretim ve depolama yapılan alanlarında ise kişi başına dakikada 60 fit küp (CFM) olmasını öneriyor. Ancak havalandırma sistemleri ile havayı güvenli bir şekilde şartlandırabilmek için hava akış hızını doğru ayarlamak tek başına yeterli değil, aynı zamanda hava filtrelerini doğru seçmek ve bakımlarını düzenli olarak yaptırmak da gerekiyor.
ASHRAE, iklimlendirme sistemlerinin hava filtreleri ile yüksek filtrasyon güvenliği sağlamak için filtrelerin minimum verimlilik derecesinin yani MERV değerinin 13 veya daha yüksek olmasını ve filtrelerin 3 veya 4 ayda bir değiştirilmesini öneriyor.
Filtreler, nanofiber kaplı olmalı
Kapalı mekanlarda havada asılı kalan; bakterilerin, mantarların, küflerin ve virüslerin, solunum yoluyla enfeksiyon riskini artırmaması ve alerjik reaksiyon oluşturmaması için HVAC sistemlerinde kullanılan filtrelerin nanofiber kaplı olması da hayati önem taşıyor.
HIFYBER olarak, iklimlendirme sistemlerinin hava filtreleri için geliştirdiğimiz nanofiber filtre medyası ürünümüzle, Merv13 filtre sınıfının değerlerini karşılayarak, kapalı mekânların iç hava kalitesini iyileştiriyoruz.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.