Gıdaya özel önem veren ekonomi yazarı Fikri Türkel’in iyikahvalti.com sitesindeki Anzer Balı ile ilgili yazısı, Anzer Balı’nın dünya markası olup olmayacağını tekrar gündeme taşıdı. Türkel’in bal hakkındaki analizi şöyle:

Anzer Yaylası’na ilk geldiğimde, bana bir kase dolusu bal ikram ettiler. Balın rengi koyu kahverengiydi ve kıvamı çok yoğundu. Bir kaşık aldım ve ağzıma götürdüm. O anda, hayatımda hiç tatmadığım bir lezzetle karşılaştım. Bal, ağzımda eriyip damağımda çeşitli aromalar bırakıyordu. Her kaşıkta farklı bir bitkinin kokusunu ve tadını alabiliyordum. Balın tadı o kadar güzeldi ki, bir kaseyi bitirdikten sonra daha fazlasını istedim. Ancak bana, bu baldan günde en fazla iki kaşık yemenin yeterli olduğunu söylediler. Çünkü bu balın çok kuvvetli ve şifalı olduğunu, fazla yemenin zararlı olabileceğini anlattılar. Ben de onlara saygı duyarak bal yemeyi  o gün için bıraktım. Ama o günden sonra, Anzer Balı’nın hayranı oldum ve araştırmasını yapmaya karar verdim…

Bu sözler bana ait değil…  Yazı Joecheim Wenter’a aittir. Wenter, Almanya’nın Stuttgart Üniversitesi’nde botanik profesörü olarak çalışmış bir bilim insanıdır. Anzer Balı ile ilgili 1974 yılında yayınlanan “Anzer Yaylası’nın Endemik Florası ve Anzer Balı” adlı eserinde bu anısına yer vermiş.

Alman Kralı hastalanınca

Wenter’ı bu konuda çalışma yapmasını teşvik eden de, Karl Koch adlı botanikçinin 1800’ü yıllarda yazdığı kitap olmuş. Koch’u Kaçkar Dağları’na gelmesine sebep de, Alman Kralı Wilhelm’in hastalığı… Doğu Alman Prusya Kralı IV. Fridich Wilhelm (1840-1861),. Hastalığının çaresi olan Anzer Balı bulması için Osmanlı padişahı Abdülmecit’e botanikçisi Karl Koch’u gönderir. Kral Wilhelm, Anzer Balı’nı bir yerden duymuş. Sultan da Koch’u bir gemiyle Rize’ye ve Anzer Yaylasına gitmesi için yardımcı olmuş. Karl Koch,  Anzer ve Kaçkarlar’da iki yıl kalarak, anılarını bir kitap haline getirmiş.

Bu iki çalışma Anzer Balı konusundaki ilk yazılı belgelerdir. Wenter’in kitabını 1977 yılında tercüme eden Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kadriye Sorkun, Anzer Yaylasına gelip ilk bilimsel çalışmalarını başlatır.

Anzer’in sırları

Anzer Balı ile ilgili tarihi kayıtların sınırlı olmasının sebebi, bölge köylülerinin Anzer Balı’nı sır gibi tutmak istemelerinden kaynaklandığı sanılmaktadır.

Umarım bu sırlar, bu yazıyla kısmen ortaya çıkar.

Anzer balı bir efsanedir, şimdiye kadar tatmak da nasip olmadı. Ancak tadı hariç neredeyse her şeyini bilirim. Bal konusunda, en çok “Anzer Balı” sorusu geldiği için konu hakkında geniş bilgiye sahip olduğumu söyleyebilirim. Bir kaç dostum, bu konuda yazmamı istedi ama zaten şöhreti olan ve üretimi de sınırlı olan bir bal konusunda yazarken, dikkatli olunmalıdır. Sonuçta bu ülkenin nadir kıymetlerinden birinden bahsediyoruz.

Anzer balı ile ilgili bir önyargım vardı, hala o çekincemi koruyorum: İlgili kim bana Anzer Balını sordu ise hemen bu yargımla sohbete başlıyorum: Eğer Anzer Balı sizin anlattığınız gibi ise, bu balı çok ucuza satıyorsunuz, eğer benim düşündüğüm gibi ise pahalı satılıyor!

Gerekçelerini açıklayacağım.

Bu yıl üç dört dostum konuyla ilgili yazmamı istedi, en son Anzer ile ilgili kooperatiflerden S.S Anzer Çiçekli – 1 Kooperatifi Başkanı İshak Yılmaz arayınca, konu üzerinde tekrar düşünmeye başladım. İshak Beyin ısrarı ve konuyu sahiplenmesi hoşuma gitti. Eğer bir değere, hikayeye sahip çıkan varsa oradan marka çıkma potansiyeli de vardır.

Paris’ten altın ödül

Zaten İshak Beyin kendi şirketi Bee Myosotis de geçen şubat ayında Paris’te (PIHA)’dan altın ödül aldı. Bu da ayrı önemli bir gelişmedir. Sonuçta Anzer etrafındaki diğer yaylaların veya Kaçkar Dağlarının balından bahsediyoruz.

Anzer Balı, Ballıköy ve Çiçekliköy’ün meraları ve yaylalarından oluşan bir bölgedeki floranın zenginliği, çiçeklerinin çeşitliliği ve endemik türlere sahip oluşundan kaynaklanan bir farkındalık kazanmış olan nimettir.

O kadar farklı bir flora ki 80 civarında endemik bitki ve 500 civarında farklı çiçeğin oluşturduğu bir coğrafyadır. Bu çeşitlilik hem Karl Koch, hem Joechim Wenter hem de Kadriye Sorkun’un çalışmalarında görülüyor. Günümüzde de Hacettepe Üniversitesi bu çiçeklerin polen varlığını tespit edip, “Anzer Balı Standardı” olarak belirlemiş durumdadır. Zaten Anzer Balı ile ilgili Coğrafi İşaret Tescili de yapılmış olduğunu hatırlatmak isterim.

Endemik değer

Eğer elinizde 80 endemik bitkiye sahip ve 500 çeşit çiçeğin polenlerinden oluşan zengin bir ürün varsa, ona istediğiniz fiyatı talep edebilirsiniz. Picasso tablosu gibi… O sebeple, ucuza satılıyor diye bir yargım var.

Bu arada şunu da rahatlıkla söyleyebilirim: Türkiye’de Anzer Balı değerinde ve o potansiyele sahip en az 20 yöresel bal markası çıkabilir.

Bal ile ilgili çok yazı yazdım ve konu hakkında da çok düşündüm. Birkaç ay önce dünyanın en popüler ve en pahalı balı olan Yeni Zelanda’nın Manuka Balı’nın marka yolculuğu ile ilgili bir yazı yazmıştım. Bir türlü yayınlamak nasip olmadı. Anzer’i önce yazmak belki daha anlamlı olur.

İki köy, 9 kooperatifin rekabeti

Anzer Balı gerçeği ve markalaşma süreci ile ilgili bazı çekincelerim var.

Anzer Yaylası coğrafyasındaki Ballıköy ve Çiçekliköy sakinlerinin kurduğu 9 tane kooperatif var. Bu kooperatiflerin neredeyse hepsinin bir şekilde Anzer Yaylası ve Balı ile ilgili yetki ve sorumluluğu bulunuyor. Bu 9 kooperatifin faaliyet alanlarını Tarım İl Müdürlüğü belirliyor ve düzenliyor.

Ballıköy, 135 arıcı ile 3700 kovana ve Çiçekliköy de 45 arıcı ile 950 kovana sahiptir. Bu kovan sahipliğinin nasıl belirlendiği bilinmiyor. Yayla için geçerli kovan sayısı nedir ve ne olması gerektiğine dair bir kesin bilgiye sahip değilim.

Arıcılıkta kovan sayısını belirleyen faktörler arasında, çevredeki bitki örtüsünün zenginliği, arıların ırkı, arıcının hedefi ve yöntemi gibi değişkenler bulunmaktadır. Ancak genel olarak, bir dönümde 5 ila 10 kovan yetebilir, yoğun çiçek varlığına ve armut, badem gibi ağaçlar için 10-15 kovana çıkarılabilir. Anzer yaylasında yabani olmayan meyve ağacı olmadığını belirtmek isterim.

İshak Yılmaz’dan aldığım bilgiye göre, Anzer Yaylası’ndaki kovanlardan 2 ila 3 kg bal alınabiliyor. Bu çok az bir verimdir. Yani mevsiminde 7 bin kg ile 10 bin kg arasında Anzer Balı hasadından bahsediyoruz. Türkiye’nin kovan verimliliğinin 17 kilogram olduğunu hatırlatmak isterim. Bu rakam Amerika’da 45 kg, Çin’de 75 kg’a kadar çıkmaktadır.

Şöhreti çok, kendisi yok bir bal

İşte sorunlardan biri de bu: Şöhreti ve lezzeti malum bir ürünün namı var ama kendisi yok… Haliyle nadir ve kıymetli olan her şeyin taklidi ve tağşişi yapılıyor. İşin sahtekarlığını takip devletin işi, bence üreticiler ellerindeki değere odaklanmalıdır. Sahtecilik konusunda Türkiye’de aşırı bir algı karışıklığı var. Dünya genelinde gıda sektöründe en çok taklit ve tahşişi yapılan ürünlerin başında peynir ve şaraptan sonra bal geliyor. Kilosu 600 dolara kadar çıkmış olan Manuka Balı da bunların başında geliyor. Yine kilosu 500 dolara kadar çıkan Yemen’in Sidr Balı da dünyanın en kıymetli balları arasında gösteriliyor ve onun da sahtesi çok yapılıyor. Anzer Balının lezzet ve medikal değeri bunların çok üstündedir ama 2500 ila 3000 liradan (100 dolar) satıldığını unutmayalım.

Bir de Anzer yöresinin sakinleri ile kooperatif harici kendi adlarına satış yapanlar var.. Ayrıca İkizdere köylüleri, İspir köylüleri, Bayburt’un bazı köy sakinleri “Anzer’in komşu yaylasından” diyerek bal ikram ettiklerine ve sattıklarına şahidim. Sonuçta hepsi aynı dağların farklı yaylalarında konumlanmışlar.

Herbirinin iyi niyetli olduğunu düşünüyorum ama bu kadar kooperatif niye kurulmuş anlamış değilim. Haliyle 9 kocalı bir Anzer var ortada. Bununla birlikte Ballıköy ve Çiçekliköy yanı sıra etraftaki köylerin arıcılarının yayladan istifade hakkı ne derece sınırlanabiliyor? Yayladan istifade sınırlansa bile, arılar kovanlarından 5 ila 12 km uçup hedefteki çiçeklerden istifade edebiliyor. Bu Ballıköy ile Çiçekliköy kovanlarındaki arılar için söz konusu olduğu gibi etraftaki köylülerin kovanlarındaki arılar için de geçerli. Arıya, sınırı geçme diyemezsin ki…

Bir balın Anzer olup olmadığını nasıl anlarsınız?

Bir balın Anzer olup olmadığı şöyle anlaşılıyor. Kovanlardan alınan numuneler İl Tarım Müdürlüğü denetiminde, Hacettepe Üniversitesi laboratuvarındaki standartlara göre kontrol ediliyor. Şimdiye kadar ne kadar bal, standarda uymuyor diye geri çevrildiğini bilmiyorum. Kapağında coğrafi işaret logosu, bal tescil numarası ve kod konularak tedbir alınmış.

Aidiyeti tespit etmek önemlidir ve en yaygın şekli de polen tanımlamadır. Dünyada yeni analizler de talep edilmeye başlandı. DNA profilleme ve kimyasal parmak izi gibi… Mesela Yeni Zelanda’da Manuka Balı tebliğinde, DNA profilleme ve kimyasal parmak izi analizini de aidiyet açısından talep ediliyor. Zaten çam balında, meşe balında polen tanımlaması yapılmıyor.

Bu arada, Fransızlar da şarap ve peynir ile ilgili “Authenticity” tekniğini geliştirmişler. Bu tekniğe göre ürünün coğrafi konumu ve genetik özellikleri yüksek doğrulukta tespit edilebiliyor. Sadece balda değil, zeytin, fındık, kayısı, incir, üzüm ve kekik gibi ticari tarım ürünlerimiz için de bu yöntem kullanılabilir.

Her kovana bir çip

İtalyanlar ise, parmesan peyniri ile ilgili çip yöntemini zorunlu kılmaya başladılar. Çok yeni bir gelişme… Her parmesan tekerine bir tane çip yerleştiriyorlar. O çip, ürünün yöresini, bekleme süresini ve ait olduğu mandırayı belirliyor. Parmesan tekerleri, dağlık bölgede en az 12 ay olgunlaşması gerekiyor. Bu çip uygulaması, Anzer gibi bölgelerde kovanlara takılmalıdır. Eskiden bunun yüklü bir maliyeti vardı, artık kullanılması maliyet uygundur.

Böylece gıda izlenirliği konusunda önemli bir adım atılmış olur. Bazı balcılar ve arıcılar bilir, dört beş senedir, bu çip konusunu dile getiriyorum.

Coğrafi İşaret Tescili önemli ve yerinde bir uygulamadır.  Son dönemde AB’nin verdiği Korunan Menşe Adı (PDO) tescil belgesi de ürünün marka kimliği açısından çok önemsenen bir özellik olarak ele alınıyor. Anzer Balı için PDO belgesine başvurmak gerekiyor.

Özellikle sağlıkla bağlantısı olan bir ürünün, küresel marka olabilmesi için mutlaka bilimsel bir makale ile sağlık özellikleri kayıt altına alınmalıdır. Bunun için de bir veya iki makalenin yetmeyeceği malumdur.

Son dönemde arı ürün türevleri olan propolis, arı sütü, polen vs için pek çok bilimsel makale yayınlandı. Özellikle pandemi sürecinde de propolis üreticileri pazarda önemli bir yer edindiler.  Böylece Anadolu Propolisi dünyaya açılabildi. Bu şöhretten Anadolu balları da faydalanmalıdır. Bunun için de ilk adım bilimsel makalelerdir. Sadece Anzer Balı için değil, bütün yöresel balların yanı sıra meşe balı, çam balı, kestane balı, kenger balı, kekik balı gibi özelliği olan ballar için de hakemli dergilerde bilimsel makaleler hazırlanmalıdır.

Vízyon birliği şart

Marka için en önemli kurallardan bir diğeri söylem ve vizyon birliğidir. Bu kadar kişi ve kurumun olduğu bir yerde marka iletişimi oluşturulamaz. Her ne kadar coğrafi işaret belgesi ve kontrol bandrollü olmasına rağmen piyasada Anzer adını kullanan onlarca şirket var. İleride bunların artma ihtimali de söz konusudur. Yasal olarak engellemek şimdilik zor görünüyor.

Bir diğer önemli nokta da doğanın korunmasıdır. Şimdiye kadar floranın korunması ve çiçek varlığını artırmak için hiç bir şey yapılmadı. İklim değişikliği sebebiyle, konu üzerinde derin ve geniş kapsamda düşünülmeli ve tedbirler alınmalıdır. Hele yayla turizmi gibi yaklaşımlarla bölgeyi insan varlığına açmak kabul edilebilir bir durum değildir. Çiçek varlığı gibi arı cinsleri açısından da bölgenin karekteristik varlığını koruyacak düzenlemeler yapılmalıdır. Anzer Balı’nın karakteristik özelliği sadece çiçek varlığından değil, arı cinsinden de kaynaklanıyor.

Burada yazılanlar Munzur, Bahçesaray, Meşe Balı, Köyceğiz Çam Balı, Sason, Macahel, Kestane Balı gibi yerel ve çeşit ballar için de geçerlidir. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim: Geçen yıl yaşanan Marmaris Çam ormanlarının yangını ile yara alan çam balı üretimi için yeni bir yol haritası oluşturulmalıdır.

Yazıya bir alıntı ile girdim ve tarihi süreçle ilgili birkaç bilgi verdim. Bu Anzer Balı’nın hikayesinin gücünü gösterir. Güçlü bir hikaye, marka için temellerinin sağlamlığın da işaretidir.

Türkiye, arıcılıkta dünya ikincisi

Türkiye, 8 milyon tescilli kovanı ve 110 bin ton bal üretimiyle dünyanın ikinci büyük bal üreticisidir. Arıcılık ve balcılık Türkiye için en önemli kırsal kalkınma projelerinden biridir. Endemik varlığı, coğrafi zenginliği ve iklim çeşitliliği ile arı ürünleri ve bal üretiminde dünyada çok daha iyi yerlerde olmalıdır. Şu an önemli  birkaç bal markamız var, bunun yanına eklenebilecek yeni potansiyel değerlerimiz de olacaktır. Anzer Balı gibi…

Bal sadece bir gıda ürünü değil, sağlıklı beslenme için önemli bir şifa kaynağıdır. Bence balın besin değerinin ötesinde medikal değeri daha fazladır. Ne yazık ki doğru düzgün bir apiterapi merkezi bile kurulamadı. Çiçek, Arı ve Bal üçgenini koruyarak yeni adımlar atılabilir. Çiçek, Arı ve Bal algısını yükselterek buna başlayabiliriz.

Elimizdeki değerlerin kıymetini bilelim.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın