CEM POLATOĞLU
Dünyada, Gastronomi Trendleri daima gelişim gösterir. Sürekli yapılan yeniliklerde amaç; ülkelerin Gastronomi kültürlerini zenginleştirmenin yanı sıra turizm gelirlerini de artırmaktır.
Son yılların trendi ise; Antik şehir veya müzelerde, o döneme ait keşfedilen mutfağı tadımlamak, turistlere pazarlamak. Türkiye’de bu konudaki ilk deneyim İzmir, Efes Antik kentinde yapıldı. 27 Haziran 2017 tarihinde Celsus Kütüphanesi önünde Bakanlığın ilgili birimi DÖSİMM‘e tahsis ücreti ödenerek turistler için Roma dönemine ait menüler özel kıyafetli servis elemanları ve müzisyenler eşliğinde sunularak özel bir gece düzenlendi. Ancak, özellikle sosyal medyada Efes Antik Kenti’nde sünnet düğünü! yapıldığına dair çıkan asılsız haberler üzerine bu tür etkinlikler geçici olarak yasaklandı. Oysa bu tür örnekler, etkinlikler tüm dünyada yapılmaktadır.
İtalya’da birçok müzede, Roma ve Bizans esintileriyle bezenmiş menüleri gerek müzelerin içinde gerek antik Roma manzarasında klasik müzik veya arya eşliğinde deneyimlersiniz. Keza, Toledo’da (İspanya) o dönemin Yahudi yemekleri, Malta’da, Çekya’da, Macaristan’da Şövalyelerin, Avusturya’da Habsburg Hanedanı dönemi yemeklerini görsel sunum içerisinde tadabilirsiniz.
Biz de saraylarımızda ya da özel mekanlarda Osmanlı dahil bu topraklarda yeşermiş medeniyetlerin mutfağını, görsel sunumlarla zenginleştirerek turistlerimize sunmak istiyoruz. Bu tür yemeklerin turistlere 500 Euro’dan pazarlandığını da eklemek istiyorum.
Gastronomi Turizminin getirilerini örneklemeye devam edersek; Fransa’nın turizm gelirinin %70’i Gastronomi ve Gastronomik ürünlerinden kaynaklanır. Bizde bu oran son yıllardaki atılımlarımıza rağmen henüz %12’lerdedir. Hedefimiz ise; 2025’te Gastronomiden elde etiğimiz geliri toplam turizm gelirinin %50’sinin üzerine çıkartmak.
ÇORUM – HİTİT ZİYARETİMİZİN AMACI
İşte bu konsepti tekrar geliştirmek adına Çorum Valimizin daveti üzerine değerli meslektaşım, Gastronomi Turizminin önderlerinden Ömer Kartın ve iki çok değerli aşçımızla birlikte Hitit Şehri Çorum’a gittik. Buradaki kazılarda bulunan Hitit tabletlerinde o döneme ait yemek tarifleri bulunmuştu. Bizler de iki gün boyunca bu Tabletlerde yer alan tariflere göre Hitit yemeklerini deneyimledik. Özellikle bir tablette betimlenen killi toprak güveçte pişirilen Narlı Kuzu Budu Tandır tek kelime ile muhteşemdi.
Hititler döneminde gıda, silahtan daha önemli bir ögeymiş. O yüzyıllarda, birçok kavmin, kıtlıktan çıkamadıkları için kaybolduğunu biliyoruz. Ancak Hititler, devasa silolar yapmışlar. Siloların altını kil döşemişler, onun üstüne saman daha sonra saklayacakları kadar Buğday veya Arpa koymuşlar. Bunların üstüne tekrar saman ve onun üzerini de yine kil ile mühürlemişler. Böylece Buğday ve Arpa 2-3 sene dayanmış. Kıtlık görmemişler.
Yine tabletlerden öğrenildiği üzere buralarda Baharın gelişi Çiğdem Aşı törenleri ile kutlanırmış. Bulgur Aşı yani. Çiğdem çiçeğinin yetişmesi ile birlikte her yıl geleneksel olarak Çorum’un köylerinde gerçekleştirilen ve UNESCO’nun dünya kültür miras listesinde yer alan bu etkinlik çerçevesinde çocuklar, araziye çıkarak Çiğdem Çiçeklerini toplar. Toplanan çiçekleri bir iğde dalına takan çocuklar, daha sonra yanlarına aldıkları bez torbalar ile köyde Çiğdem Gezmesi’ne çıkar. “Çiğdem çiğdem çiçeği, alacağız bulacağız göceği, çiğdem geldi kapıya, yağ çıkarın dışarıya” manisini okuyan çocuklar, tek tek evleri ziyaret ederler. Köy sakinleri ise evlerine gelen çocukların torbalarına yağ, bulgur gibi malzemeler koyarlar. Toplanan malzemelerle meydanlara kurulan kazanlarda pişirilen Bulgur Aşı (Pilavı) yani Çiğdem Aşı, özel giysilerini ve takılarını giyen köy halkına müzik, oyunlar ve danslar eşliğinde ikram edilir.
Videosu için; https://youtu.be/-s5HTK09Gok
Yine tabletlerden öğrendiğimize göre buraların en eski yemeklerinden Hingal hala popüler bir yemek. Hengel, hangel veya hingel diye de adlandırılan bu yemek Kafkaslarda da benzeri bulunan içsiz-içli bir tür mantıdır. Biraz iri ve içine konan malzeme; kimi zaman patates, kimi zaman kıyma bazen de et’dir. Genelde sarımsaklı yoğurtla yenir.
Çorum, bilindiği üzere sadece Hititlerin değil birçok medeniyetlerin kalıntılarının bulunduğu bir şehrimiz. Bu nedenle Defineciler için çok cazip bir şehir. Defineciler, buldukları mal eğer değerli bir madense, o madenin değerini mutlaka devletten alıyorlar. Bunun dışında, yine buldukları eser çok tarihi değeri olan bir şey ise kendilerine ekstra ödemeler yapılıyor ama bunu sadece defineciler biliyor. Köylüler bu detayı maalesef pek bilmiyor. Bu nedenle köylülere buldukları eserin birkaç katını teklif edenler çıkıyor ve onların buldukları değerler böylece yurtdışına kaçırılıyor. Kısaca sadece tarihi eserlerimizi değil o eserlerin içinde, üzerinde yaşayan köylülerimizi de koruma altına almalı ve eğitmeliyiz. Aksi takdirde kısa zamanda New York Metropolitan müzesinde bir ÇORUM Departmanı görebiliriz.
Sonuçta bizler, Çorum’da doyduk ama Çorum’a doyamadık..!
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.