Mor Çatı olarak 6 Şubat 2023’te gerçekleşen ve 10 ili etkileyen depremler sonrasında, depremden etkilenen illerde kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarının ve şiddete maruz kalan ya da kalma riski altında olan kadın ve çocukların durumuna dair izleme yapmak üzere bölgeye gittik. 20-24 Şubat 2023 tarihleri arasında gerçekleştirdiğimiz saha ziyaretinde Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay ve Adana’da mevcut duruma, destek mekanizmalarına ve kadınlarla çocuklarının ihtiyacına dair gözlemde bulunduk. Ziyaretimizde hem bölgede hizmet sağlayan bazı kamu kurumları ve belediyelerle hem de kadın örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve diğer sivil oluşumlarla etkileşim içinde olarak onların deneyimlerini de duyduk.
Şiddete Maruz Kalan Kadınlara Hizmet Sağlamakla Yükümlü Kamu Kurumlarının Mevcut Durumları
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmekle yükümlü kurumların olası afet durumlarında çalışmalarına devam edebilmeleri için acil eylem planlarının olması ve bu planı vakit kaybetmeden hayata geçirmeleri gerekiyor. Yaptığımız ziyaretlerde kurumların güncel durumunu ve afet durumu acil eylem planlarını öğrenmeye çalıştık. Depremden bölgede kadına yönelik şiddetle mücadelede yükümlülüğü olan kurumlar ve bu kurumlarda çalışan insanlar da etkilendi. Bu nedenle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, hem kurumların işleyişini sağlayacak hem de çalışanlarının iyilik hallerini gözetecek bir planı uygulamaya koyması gerekiyordu. Bölgeye vardığımızda, depremler sonucu gerçekleşen yıkım resmi kurum binalarını da etkilediğinden bazı kurum binalarının yer değiştirdiğini ve başka bir resmi kurum binasına taşındığını öğrendik. Öte yandan bölgede yaşayan ya da destek sağlamak için orada bulunan insanlar yer değiştiren kurumlara dair bilgi sahibi değildi. Ziyaret ettiğimiz kurumları ancak yoğun çabalarımız sonucu öğrenebildik. Bu durum bize bu kurumlardan destek alma ihtiyacı olan kadınların kurumlara ulaşmasının ne kadar zor olacağını gösterdi.
Bölgede şiddetle mücadele mekanizmalarına ulaşmanın daha da zorlaştığını gördük. Erkek şiddetine maruz kalan bir kadının kolayca erişebileceği olası yetkili olan AFAD görevlisi ve çadır alanlarındaki diğer kamu görevlileri gibi kişilerin, kadının ivedilikle ulaşması gereken bir kuruma nasıl gideceğine, kadını nereye yönlendireceğine dair bir bilgisinin olmadığını gözlemledik. Konuştuğumuz her bir kamu görevlisi “gerekenin yapılacağı” vurgusunu yaptı fakat hiçbirinin gerekenin ne olduğuna, standart prosedürün nasıl işlediğine ya da afete özel oluşturulmuş olmasını beklediğimiz prosedüre ilişkin bilgisi, biz bölgeyi ziyarete başladığımızda ilk depremin üzerinden 2 hafta geçmiş olmasına rağmen yoktu. Kimi görevliler olası bir şiddet vakası söz konusu olduğunda kadını nereye yönlendireceği konusunda kişisel ilgi ve bilgisi doğrultusunda çeşitli öneriler paylaşırken, kiminin bu olasılıkta ne yapacağını hiç bilmediğini gördük. Hatta bir kamu görevlisi böyle bir zamanda erkek şiddetinin olmayacağına kanaat getirdiğini belirterek soru sormamızı dahi yadırgadı. Öte yandan şiddete maruz kalan bir kadın destek alabileceği resmi kurumun nerede olduğu bilgisine erişse dahi, şehirlerde toplu ulaşım henüz normale dönmediği için özel araç olmaması durumunda kurumlara ulaşmakta güçlük yaşayacağını gördük. Mevcut durum bize afet öncesinde, afet sırasında ve sonrasında ne gibi ihtiyaçlar doğabileceğine, bu ihtiyaçların nasıl ulaştırılabileceğine ve giderilebileceğine dair koordinasyonun güçlü olduğu bir çalışmanın zaten olmadığını ve aradan geçen zamanda da bunun üzerine düşünülüp çalışılmadığını gösterdi. Bölgede hizmet sağlayan sosyal hizmet kurumları da dahil tüm kurumların hala çadır, yiyecek ve seyahat masrafı sağlama çalışmalarına odaklı olduklarını, aradan geçen zamana rağmen psikososyal ve ekonomik ihtiyaçlar konusunda yeterli çalışma yapmadıklarını anladık.
Mor Çatı olarak depremden hemen sonra Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile yaptığımız görüşmede bölgede yer alan tüm kadın sığınaklarının tahliye edildiğini, sığınaklarda kalan kadın ve çocuklarının yakın illerde yer alan ve kapasitesi bulunan diğer sığınaklara ya da güvenli kamu binalarına yerleştirildiklerini öğrenmiştik. Yaptığımız saha ziyaretinde Bakanlığın kadına yönelik şiddetle mücadelede başat kurumu olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin ve Bakanlık tarafından sunulan diğer hizmetlerin durumunu öğrenmek için bu kurumlara ulaştık. Bakanlığa bağlı kuruluşlarda çalışanların bir kısmı hali hazırda kentte çalışan ve depremden etkilenen kişilerken, bazılarının gönüllü olarak ya da görevlendirilerek oraya geldiklerini öğrendik. Bakanlık çalışanları da depremden etkilendikleri için kiminin göç ettiği, kiminin de göç etmeye hazırlandığı söylendi. Yaptığımız ziyaretlerde kurumlarda çalışanların deprem sonrasında ortaya çıkan ya da çıkacak olan özellikli ihtiyaçlar konusunda donanımları olmadığını ve bu konuda desteklenmediklerini, mevcut duruma ilişkin gerçekçi tespitler yapmaktan uzak genel cevaplar verdiklerini, kişisel bilgi, beceri ve mevcut donanımla çaba sarf ettiğini gözlemledik. Öte yandan Bakanlığa bağlı kuruluşlarda depremden önce de var olan kadından yana olmayan yaklaşım ve bakış açısı, kurumlar arası koordinasyonsuzluk gibi sorunların varlığını sürdürdüğü ve kadınların şiddete maruz kalması durumunda alınacak tedbirlerle ilgili bir ön çalışmanın olmadığı da Bakanlık çalışmasına dair tespitlerimizden biri olarak öne çıktı.
Bölgede görevli kolluk personelinin de bir kısmının hali hazırda bölgede yaşayan ve depremden etkilenen kişiler olduğunu, bazılarının ise gönüllü ya da görevli olarak başka kentlerden geldiğini öğrendik. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda donanımı olan, bölgedeki hizmet birimlerini ve buraların mevcut durumunu bilen bir kolluk görevlisiyle karşılaşmadık. Hatta çadır alanlarından birinde olası bir şiddet vakasında ne yapılacağını sorduğumuz kolluk görevlileri AFAD yetkililerine durumun bildirileceğini söylediler. ŞÖNİM ve Alo 183 hattından bahsettiğimizde bu konu hakkında bilgilerinin olmadığını ifade ettiler.
Bölgede karşılaştığımız bu durum afet nedeniyle özel bir durum olsa da, kadına yönelik şiddetle mücadelede koordinasyon eksikliği uzun zamandır gözlemlediğimiz bir sorun. Bu eksiklik kadınların haklarına erişebilmek için kurum kurum dolaşmalarına ve pek çok sorumlu kurumun yükümlülüklerinden bihaber olmasına neden oluyor. İstanbul Sözleşmesi’nin işaret ettiği minimum standartlarından biri olan kurumlar arası koordinasyon Türkiye’de zaten eksikken afet koşulları mevcut durumu daha da kötüleştirdi. Bölgede gözlemlediğimiz ve yukarıda işaret ettiğimiz sorunları hali hazırda var olan koordinasyonsuzluğun afet döneminde etkisinin katmerlenmesi şeklinde yorumluyoruz.
Depremden etkilenen bölgede, Türkiye’nin her yerinden pek çok belediye, insani yardım ve temel ihtiyaçları karşılamak üzere bölgede oldukça görünür şekilde hizmet veriyordu. Ziyaret ettiğimiz belediyelerin psikososyal desteklere ilişkin adımlar atmaya başladığını görsek de kadına yönelik şiddetle mücadele özelinde belediyeler tarafından sağlanan bir hizmetle karşılaşmadık.
Bunların yanı sıra kimi il ve ilçelerde AFAD koordinasyonuna dahil olmayan bağımsız hiçbir yapılanmanın çalışma yapmasına müsaade edilmediğini görsek de, bölgedeki diğer bazı il ve ilçelerde farklı kurum, örgüt, inisiyatif ve kişisel çabalarla örgütlenen toplumsal dayanışmanın oldukça güçlü olduğunu gördük. Bu dayanışma insani yardımın kişilere ulaştırılmasından kadınların ve çocukların psikososyal ihtiyaçlarına, eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasından sağlıkla ilgili önleyici çalışmalara uzanıyordu. Kurumlarla ve kentteki mevcut durumla ilgili güncel bilgiler, çadır alanlarının genel durumu ve öncelikli ihtiyaçlar, gönüllüleri güçlendirme ve aktarım gibi konularda oldukça organize ve iyi koordine olmuş halde çalışmalar yürütüldüğünü gördük.
Kadınların İhtiyaçları
Deprem bölgesinde, bölgede çalışma yürüten diğer kurumların da belirttiği üzere, hala temel ihtiyaçlara erişim konusunda ciddi zorluklar var. Saha ziyaretimizde depremden etkilenen kadınların öncelikle ve acil olarak insani yardım, sağlık ve güvenlikle ilgili hizmetlere erişmeye ihtiyaç duyduklarını anladık.
Temiz suya erişimin güç olması ve altyapı sorunları bölgede yaşayanların sağlıklarını tehdit etmeye devam ediyor. Ziyaretimiz sırasında pek çok çadır bölgesinde su ve tuvalet sorununa depremin ardından hala tali yöntemlerle cevap verilmeye çalışıyordu. Bazı bölgelerde tuvaletin bulunduğu yerin çadır alanlarının çok dışında olduğu ve karanlık olması nedeniyle kadınlar ve çocuklar için güvenli olmadığını gözlemledik. Güvenlik riski bazı kadınların hijyen ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalmasına ve hijyen eksikliğinden kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaya başlamıştı. Bölgede yaşayanlar ve destek sağlayanlar vajinal enfeksiyonların yanı sıra bit ve uyuz salgını ve bağırsak enfeksiyonlarıyla giderek daha sık karşılaştıklarını paylaştı. Elektrik konusunda yaşanan sıkıntı ve barınma alanlarında yeterli aydınlatmanın olmaması da kadın ve çocukların güvenliğini tehdit eden unsurlar olarak karşımıza çıktı.
Cinsiyetçi işbölümü deprem sonrasında da kadınların hayatlarını zorlaştırmayı sürdürüyor. Kadınlar depremin ardından dağıtılan yardımlar için kuyruğa girme konusunda yalnız kalıyor ve su sıkıntısının olduğu koşullarda çadırın, eldeki kıyafetlerin temizliğini sağlayabilmekte zorlanıyor. Yaşam koşullarının güçlüğü kadınların bakım verme yükünün zorluğunu da katlıyor. Çadır alanına uzak tuvaletlere sadece kendisinin değil çocukların da ihtiyacı için bir günde defalarca gidip gelmek zorunda kalan kadınlar az sayıda kıyafetleri de elde yıkayarak hijyeni sağlamak için çaba harcıyorlar. Özellikle genç kadınların deprem sonrası geniş ailelerinin ev içi ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü bir hale geldiklerini ve bakım verdikleri kişi sayısının da arttığını gördük.
Resmi olarak henüz boşanmamış olmakla birlikte boşanma sürecinde olan ya da kendisine şiddet uygulayan kocasından deprem öncesinde ayrı yaşayan veya bu süreçte ayrı yaşamaya karar veren kadınların (hala aynı ailede oldukları varsayıldığı için) çadıra ulaşamadıklarını, çadıra erişimde yaşadığı zorluğun onları şiddet uygulayan kocayla, kocanın ailesiyle ya da kendi ailesiyle kalmaya mecbur bıraktığını, bu durumun kadınların şiddete maruz kalma riskini artırdığını gördük. Bunun yanı sıra yalnız kadınlar, ailesi hayatta olsa bile ailesiyle yaşamak istemeyen kadınlar da çadıra ya da alternatif güvenli barınma hizmetlerine erişimde zorluk yaşıyor. Çadırların resmi kayıtlara göre aile adına teslim ediliyor olması bağımsız yaşamını kuran ya da kurmak isteyen, aile içinde şiddete maruz kalan kadınların şiddet ortamından uzaklaşmasını engellediği gibi orada kalmaya neredeyse mecbur bırakıyor. Özellikle aynı çadır içinde geniş aileyle kalmak zorunda olan kadınlar için psikolojik zorlukların olduğunu gördük. Bölgede destek sağlayan kişiler bu koşullarda yaşamak zorunda kalan genç kadınların yoğun bir içe kapanma durumunu yaşadıklarını bizimle paylaştılar. Öte yandan çadır kentlerde ya da dağınık yerleşimlerde hem aile içinde hem de dışında cinsel şiddete ilişkin olası riskler konusunda da bir tedbir alınmadığını gözlemledik.
Çocukların İhtiyaçları
Çocukların şiddete maruz kalma riskinin önlenmesi, maruz kalıyorlarsa durumun tespit edilmesi ve çocuğun ilgili destek mekanizmalarına yönlendirilmesi konusunda yeterli organizasyonun yapılmadığını gördük. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından farklı yaşlardaki çocuklarla okuma çalışması yürütülürken, yaygın bir eğitim faaliyeti henüz örgütlenmiş değildi. Bölgeye giden çocuk hakları temelli çalışma yürüten sivil toplum örgütleri ve inisiyatiflerin yürüttüğü eğitim ve psikososyal destek çalışmaları olmakla beraber bölgedeki çocukların tümü bu desteklere erişemiyordu. Ergenlerin özellikli ihtiyaçları doğrultusunda bir destek sistemi olmaması, çocuk algısının belli bir yaş grubundan ibaret olması da bir diğer sorun olarak öne çıkıyor. Çocukların yaşlarının yanı sıra vatandaş olup olmaması da hizmetlere erişimlerini etkiliyor. MEB çadırına yaşları uygun olduğu halde Suriyeli oldukları için alınmayan çocuklar olduğunu, görevli öğretmenin Suriyeli olduklarını teyit edip “Size başka öğretmen gelecek buraya gelemezsiniz” diyerek çocukların ısrarlı talebini geri çevirdiğini gördük. Bölgede çocukların çoğunun hizmet ağlarının dışında kalmasının şiddetin önlenmesi ve tespiti konusunda en önemli eksiklik olduğunu gözlemledik.
Acil Alınması Gereken Tedbirler
Afet durumlarında ve sonrasında yaşanan süreçteki her türlü zorluktan, diğer tüm insani yardım krizlerinde olduğu gibi en çok kadınlar, çocuklar ve özellikli ihtiyacı bulunan, ayrımcılık yaşayan gruplar etkileniyor. Erkeklerin şiddeti deprem sonrasında da sürüyor ve şiddete maruz kalan kadın ve çocuklar gerekli hizmetlere öncekinden daha da acil bir şekilde ulaşmaya ihtiyaç duyuyor. Şiddetle mücadelenin ertelenemeyecek ve acil sunulması gereken hizmetleri gerektirdiğinin altını çizerek, Mor Çatı olarak erkek şiddetine karşı mücadele deneyimimiz ve depremden etkilenen bölgeye yaptığımız ziyaret sonrası edindiğimiz bilgiyle devletin acilen atması gereken adımlara işaret ediyoruz.
- Bölgede yaşayanların insani yardım, sağlık ve güvenlikle ilgili ihtiyaçlarının, kişilerin toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, yaş, engellilik durumu, vatandaşlık statüsü ve bunlarla ilgili maruz kaldıkları her türlü ayrımcılık gözetilerek çok acil bir şekilde sağlanması,
- Çadır kentlerin vakit kaybetmeden kadınların ve çocukların kendilerini güvende hissedeceği şekilde düzenlenmesi,
- Çadır kentlerin gündelik yaşam pratiklerini sürdürebilmek adına düzenlenmesi, çamaşırhane, içme suyuna, tuvalet ve duş, elektrik gibi kaynaklara erişim sağlanması,
- Bölgede kadına yönelik şiddetle mücadele için var olan kurumların mevcut durumunu değerlendirip en kısa sürede ŞÖNİM, sığınaklar, ilgili kolluk birimleri, aile mahkemelerinin en az depremden önce olduğu kadar ulaşılabilir olması,
- Çadır kentler ve depremden etkilenen kadınların yaşadığı diğer alanlardakiler de dahil olmak üzere tüm görevlilerin şiddete maruz kalan kadın ve çocuklara sunulacak hizmetlere, izlenmesi gereken protokole ilişkin açık, net ve duruma göre sürekli yenilenen prosedürlere ilişkin donanım sahibi yapılması,
- Deprem sonrası bölgede olası kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı durumlarına ilişkin her türlü riskin tespit edilmesi ve bu risklere ilişkin önleyici çalışmaların ivedilikle başlatılması,
- Deprem öncesinde maruz kaldığı şiddet nedeniyle ilgili birimlerden destek alan ve depremden etkilenen kadınların tümünün durumuna ilişkin izleme çalışması yapılıp ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve özellikle 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma ve gizlilik kararı olan kadınların bu süreçte güvende kalabilmesi için danışmanlık sağlanması,
- Bölgede yaşayanların cinsel sağlıkla ilgili bilgi alabilecekleri birimlerin kurulması, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları ve gebeliği önleyici yöntemlerin ücretsiz olarak sağlanarak yaygınlaştırılması ve gebeliğini sonlandırmak isteyen kadınlara ivedilikle hastane yönlendirmesi yapılması,
- Bölgedeki mevcut birimlerde çalışan personelin de depremden etkilendiğini ve insani yardım, sağlık, güvenlik ve psikososyal ihtiyaçların bütününün bu kişiler için de geçerli olduğunu hatırlayarak personelin iyilik halinin gözetilmesi, gereken durumlarda yeni görevlendirme ve rotasyon sağlanması,
- Çadır kentlerde çocuklar için kreş ve oyun alanlarının yaratılarak çocuk alanında uzman devlet personelinin bu alanlarda görevlendirilmesi ve çalışmanın laik, bilimsel ve pedagojik gelişimlerine uygun yürütülmesi,
- Çocukların tümünün hiçbir ayrım gözetilmeksizin eğitim ve psikososyal destek ihtiyaçlarına erişiminin sağlanması,
- Kadınlara ve çocuklara verilecek desteklerin ana dillerinde sunulması, mümkün olmadığı durumlarda çevirmen desteğinin alınması,
- Deprem sonrası yaşanan yoğun iç göç sonrası kadınların durumunu, ihtiyaç duydukları destekleri ve göç edilen bölgelerde yapılması gerekenleri tespit edip sadece depremden etkilenen bölgede değil Türkiye’nin her yerinde geçerli olacak bir kadına yönelik şiddetle mücadele acil eylem planı hazırlanarak uygulamaya konulması gerekmektedir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.