Genellikle sadece yaşlanma sonucunda karşılaşıldığı düşünülen katarakt hastalığı bilinen genel kanının aksine her yaşta kişide, gençlerde hatta yenidoğan bebeklerde de görülebiliyor. Hastalığın ilerleyişinin yavaşlatılması için birtakım önlemler almanın mümkün olduğunu ancak tedavi sürecinde tek yöntem cerrahi müdahale olarak karşımıza çıktığını belirten Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, “İyi bir ameliyat sürecinin yanı sıra doğru ve kaliteli merceklerin seçimi de çok önemlidir.” diyerek mercek seçiminde tıbbi kararın kapsamlı olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Katarakt hastalığıyla ilgili açıklamalarda bulunan Göz Hastalıkları ve Retina Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, hastalığın belirtileri ve tedavi süreci hakkında uyarılarda bulundu.
“RENKLER CANLILIĞINI KAYBEDER, SİSLİ VE BUĞULU BİR GÖRÜNTÜ OLUŞUR”
Katarakt hastalığının gözümüzün içerisinde bulunan merceğin şeffaflığını kaybetmesi sonucunda oluştuğunu belirten Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, “Gözümüzde bulunan şeffaf mercek (lens) sayesinde gözümüze gelen ışık kırılarak gözün sinir tabakası olan retina üzerine düşer ve algılanır. Göz merceğimizin yapısında genel olarak su ve protein bulunmaktadır. İlerleyen yaşla birlikte bu protein yapısı bozulmakta ve merceğimizin bulanıklaşmasına neden olmaktadır. Bu şekilde ortaya çıkan katarakt hastalığında merceğimiz zamanla şeffaflığını yitirir ve gözümüze gelen ışık retina üzerine daha az şekilde düşmeye başlar. Renkler canlılığını kaybeder, görüş açımızda sisli ve buğulu bir görüntü oluşur. Yaşa bağlı, travmatik ve metabolik dahil olmak üzere birkaç katarakt türü vardır. Yaşa bağlı katarakt en sık görülen tiptir ve patogenezi çok faktörlüdür. Travmatik katarakt, hem künt hem de delici göz yaralanmalarının yanı sıra elektrik çarpması, kimyasal yanıklar ve radyasyona maruz kalma sonrasında ortaya çıkabilir. Metabolik katarakt ise kontrolsüz diyabet hastalarında, galaktozemi ve Wilson hastalığında meydana gelmektedir.” dedi.
“GENÇ YAŞLARDA VE BEBEKLERDE DE KATARAKT GÖRÜLEBİLİR”
Yaşa bağlı katarakt gelişiminin ağırlıklı olarak 40’lı yaşlardan sonra başladığını ve zamanla ilerleyerek sıklıkla 55-60’lı yaşlarda belirtilerin hissedilmeye başlamasıyla tespit edildiğini belirten Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, “80 yaşını aşan insanların genel olarak yarısında katarakt sorunu yaşanmaktadır. Öte yandan genel kanının aksine katarakt sadece yaşlanma nedeniyle oluşmayabilir. Nadiren görülse de bebeklerin kataraktlı olarak doğma ihtimalleri de bulunmaktadır. Genç yaşlarda yaşanan travma veya kronik hastalıklar etkisiyle katarakt oluşumuna da rastlamaktayız. Katarakt gelişimini erken fark etmek ve hastada oluşturacağı olumsuz etkilerin önüne geçmek adına 40’lı yaşlarda düzenli göz kontrollerinin yapılması faydalı olacaktır.” açıklamasında bulundu.
KATARAKTIN NEDENLERİ
Hastalığın genel nedenlerine de değinen Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, “Yaşlanma dışında sigara ve alkol kullanımı, güneş ışığına yoğun maruz kalmak, göz bölgemize alınan darbe gibi dış etkenler, diyabet, radyasyon tedavisi, kullanılan kortizon ilaçları da katarakt oluşumuna sebep olabilmektir. Bu etkenlerin yanı sıra daha önce geçirilen göz ameliyatları ile üveit gibi kronik veya tekrarlayan göziçi iltihapları da katarakt oluşumunu tetikleyebilir. Bebeklerde meydana gelen katarak durumu ise yine genetik nedenler, annenin hamilelik döneminde geçirmiş olduğu hastalıklar ve kullandığı ilaçlar, anne karnında maruz kalınabilecek çeşitli göz travmaları nedeniyle oluşabilmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
“KATARAKTIN TEK ÇÖZÜMÜ AMELİYATTIR”
Katarakt hastalığının ilerleme hızının yavaş olması nedeniyle çoğu kişinin belirtileri fark edemediğini belirten Prof. Dr. Göçgil, “Zamanla azalan görüş kalitesi sebebiyle hastalarımızda, hava karardıktan sonra araç kullanmada zorlanma, gazete okuma, ekrana bakma gibi benzer faaliyetlerde sorunlar başlamaktadır. Kullanılan gözlük numaralarında değişiklik, miyopinin gelişmesi de yine kataraktla artar. Bazı katarakt tiplerinde özellikle araba farı gibi parlak ışıklarla kamaşma, görmede ani düşme hastayı çok rahatsız eder. Bu belirtilerin görüldüğü kişiler genel olarak evlerinde ve ofislerindeki aydınlatma oranını artırmakta, gözlük kullanarak görüş kalitesini yükseltmeye çalışmaktadır. Bu önlemler hastalığın hissedilen etkilerini erken evrede hafifletse de katarakt hastalığının tek çözümü ameliyattır. Hastalığın ileriki aşamalarında göz merceğindeki bulanıklık göze dışarıdan bakıldığında dahi fark edilir hale gelmektedir.” şeklinde konuştu.
KATARAKTIN TEDAVİSİ
Kataraktın tek tedavisinin cerrahi olduğunu vurgulayan ve genellikle lokal anestezi altında uygulanan ameliyat sonrasında hastaların katarakt probleminden kurtulabildiklerini belirten Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, ”Katarakt ameliyatına fakoemülsifikasyon adı verilmektedir. Bu mikrocerrahi teknikte, gözün cam tabakasından göz içine mikrobıçaklarla girilerek merceğin ön zarında bir açıklık oluşturulmakta ve bu açıklıktan ultrason kullanılarak sertleşmiş mercek küçük parçalara ayrılarak çıkarılmaktadır. Temizlenen bu alana net görüşü sağlamak için önceden belirlenen yeni bir göz içi mercek yerleştirilmektedir. Son yıllarda istenirse ameliyatın bazı aşamalarında lazer de kullanılabilmektedir. Öte yandan bazı özellikli gözlerde, merceği yerinde tutan bağlar zayıf veya hasarlanmış olabilir ve özellikli cerrahi teknikler kullanılarak, özel dizayn edilmiş veya göze dikilmesi gereken merceklerin yerleştirilmesi gerekebilir.” ifadelerini kullandı.
AMELİYAT KADAR MERCEK SEÇİMİ DE ÖNEMLİ
Göze yerleştirilen merceklerin ömür boyu göz içerisinde kalıp görev yapmaya devam ettiğini ve görmemizin bu merceklerle sağlandığının altını çizen Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, “İyi bir ameliyat sürecinin yanı sıra doğru ve kaliteli merceklerin seçimi de çok önemlidir. Katarakt ameliyatlarında kullanılan bu merceklerin birçok türü mevcuttur. Gözlerin özelliklerine ve farklı mesafelerde görme ihtiyacına göre günümüzde birçok farklı mercek üretilmektedir.” şeklinde açıkladı.
“MERCEK SEÇİMİNDE TIBBİ KARARIN KAPSAMLI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKMEKTE”
Günümüzde, son yıllardaki teknolojik gelişmelerle çok sayıda ve farklı özellikte göz içi merceği üretilmekte ve bu teknoloji gelişmeye devam etmekte olduğunu belirten Prof. Dr. Göçgil, açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi:
“Tek odaklı merceklerin yanı sıra uzak, orta ve yakın mesafenin görülebildiği, halk arasında akıllı mercek adıyla kullanılan trifokal veya çok odaklı mercekler de son yıllarda sıklıkla kullanılmaktadır. Yine yeni teknolojiyle üretilen farklı dizaynlarla uzak görme kalitesini bozmadan 60 cm’de görebilmeyi sağlayan mercek tipleri de çok odaklı merceklerin uygun olmadığı gözlerde ek fayda sağlamaktadır. Farklı olarak, daha önce katarakt ameliyatı olmuş ve tek odaklı mercek takılmış gözlerde, anatomi uygunsa göze yerleştirilecek ikinci bir ek mercek ile yakın görme elde edilebilmektedir.
İdeal göz içi mercek (lens) seçiminde gözün bütün yapısal özellikleri dikkate alınarak tıbbi bir karar verilir. Diğer eşlik eden ve görmeyi olumsuz etkileyebilecek hastalıklar, örneğin yaşa bağlı sarı nokta hastalığı, sarı noktada zar oluşumu, glokom, diyabete bağlı retinopati, sarı noktada ödem ve benzeri durumlar değerlendirilmektedir. Gereken görüntüleme tetkikleri yapılmaktadır. Bunun yanı sıra hastanın yaşam aktiviteleri, daha çok hangi faaliyette bulunduğu ve beklentileri de detaylı konuşulmalıdır. Tüm bu verilerin sonucunda, hasta için görme kalitesinin en verimli olacağı mercek tipi hakkında bir karara varılmaktadır. Bazen bu hastanın etrafından duyduğu ve isteyerek geldiği mercek olmayabilir. Bu durumu hastaya detaylı bir şekilde açıklamak gerekmektedir.
“AMELİYATLI GÖZDE İKİNİ BİR KEZ KATARAKT GELİŞMEZ”
Katarakt ameliyatları sonrasında ortalama dört haftalık bir sürede gözlerimiz iyileşmektedir. Bu süreçte damlalar kullanılmaktadır. Hastaların sıklıkla sorduğu soruya cevap olarak, ameliyatlı gözde ikinci bir kez katarakt gelişmez. Merceği yerleştirdiğimiz ve merceğin kendi kapsülü olan şeffaf dokuda hücrelerin çoğalması sonucu zamanla opaklaşan bir zar gelişebiliyor. Buna ikincil katarakt da denmektedir ve hasta tekrar bulanık görmeye başlayabilir. Bu zar tabakası çok kısa süren ve hastanın otururken özel bir aletle uygulanan YAG lazer kapsülotomi dediğimiz bir ışın tedavisiyle ortadan kaldırılır ve hastamız yeniden iyi görmesine kavuşur.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.