Prof. Dr. Tayfun Özkaya 

tarımsal ekonomist    ozkayatayfun@gmail.com

Ekonomi Gazetesinin ulaştığı bir kanun taslağına dayanarak Ali Ekber Yıldırım’ın verdiği habere göre “Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarım Kanunu’nda ve yine tarımla ilgili bazı kanunlarda, Orman Kanunu’nda çok köklü değişiklikler yapıyor. Bu konuda hazırlanan “Tarım Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı” son aşamaya geldi” denmektedir. 

Sözü edilen bu taslağa göre bakanlıkça belirlenen ürün ve ürün gruplarının üretimi için çiftçiler Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan izin almak zorunda olacaklar. Çiftçinin ne üreteceğine bakanlık karar verecek. İzin almayanlar önce uyarılacak, izin almadan üretime devam ederlerse desteklerden men ve idari para cezası uygulanacak. Bakanlığın belirlediği ürünleri çiftçi sözleşmeli olarak üretmek zorunda kalacak. Tarımsal desteklemeler Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)’ne göre değil, bakanlığın belirlediği kayıt sistemlerine göre ödenecek. Üst üste iki yıl ekilmeyen tarım arazileri bakanlık tarafından öncelikle bulunduğu yerde ikamet edenlere veya sivil toplum kuruluşları ile meslek odalarına kiralanacak.

Sözleşmeli Üretim Zorunlu Olabiliyor

Bir sosyal medya grubunda da paylaşılan taslak henüz TBMM’ne gelmiş değil. Bir an haberin şaka olduğunu bile düşündüm. Ancak bakanlığın web sayfasında 8.12.2022’de yayınlanan Bakan sayın Vahit Kirişçi’nin şu sözlerini okuyunca taslağın gerçek olduğunu düşündüm:

Sözleşmeli üretimi zorunlu kılacağız. Şu anda sözleşmeli üretim ülkede yok denilebilecek düzeyde. Şeker pancarı üreticisi ile şeker şirketleri arasındaki ilişki aslında sözleşmeli üretim oluyor. Ama biz istiyoruz ki arz ve talep arasında bir dalgalanma olmasın. Bunlar arasında seviyeli bir düzey sürekli korunsun. Burada herhangi bir şekilde ne arz açığı ne de arz fazlası olsun. Dolayısıyla sözleşmeli üretimi gerekirse stratejik ürünlerde zorunlu hale getireceğiz. Bu da bizim için çok önemli bir konu.”

Bir dönem Şeker Şirketi çiftçilerle sözleşmeli üretim yapıyordu ve münavebeyi (nöbetleşme) yaygınlaştırması gibi bazı olumlu özellikleri nedeniyle bu, ziraat mühendisleri ve aydınlar arasında çok olumlu bir uygulama olarak kabul edilmekte idi. Ancak günümüzde ve çoktandır sözleşmeli tarım nerede ise tamamen şirketler lehine çalışan, çiftçiye hiçbir seçim şansı (tohum, gübre, bitki koruma vb. konularda) bırakmayan, ekolojiye düşman endüstriyel tarımı güçlendiren, çiftçiyi adeta köle durumuna indirgeyen bir uygulama olmuştur. Güçlü şirketler sözleşmeye uymayabilmekte, örneğin piyasada fiyatlar düştüğünde domatesi zamanında almayarak çiftçiyi sözleşmenin altında fiyatlarla ürün vermeye zorlamaktadırlar. Piyasa fiyatları sözleşme fiyatından yüksek olduğunda ise ürününün en azıdan bir kısmını kaçırmak isteyen çiftçiye sözleşmeyi dayatarak istediği sonuca ulaşabilmektedir. 

Tütünde sözleşmeli üretim epeydir zorunlu hale getirilmiştir, sonuç ortadadır. Tütün şirketleri istedikleri fiyatı çiftçiye dayatabiliyor. Taslak bazı ürünlerde sözleşmeli tarımı zorunlu hale getirmekten söz ediyor. Bu saptanacak ürünlerde şirketlere tam bir hegemonya sağlayacak, çiftçiyi bir robot haline getirecek, ekolojiye zararlı endüstriyel tarımı daha da derinleştirecektir. Bunun ülke çapında başarılabilmesi imkânsızdır. Taslakta sözleşmeden vaz geçen taraflara ceza öngörülmüştür. Ödenecek tazminat olarak “alımından ya da satımından kaçınılan ürün miktarının sözleşmedeki bedelinin yüzde yirmisinden az ve yüzde ellisinden fazla olamaz” denmektedir. Şirket ürünü almadığı için çürürse ödenecek %20 veya %50 tazminat çiftçinin zararını giderebilecek midir? Sanmıyorum. Çiftçi arabulucuya başvurmak yerine düşük fiyattan satmaya razı olacaktır. O da şirket almaya razı olursa. Bir Amerikalı tarım sosyoloğunun sözleşmeli üretim yapan Amerikan broiler (piliç) üreticisi çiftçiler için “onların durumu köleler ile feodal dönemdeki serflerin arasındadır” sözünü hatırlıyorum. 

Çiftçilerin Ürünler İçin İzin alma Zorunluluğu 

Taslaktaki diğer bir konu da çiftçilerin ekecekleri ürün için izin alma durumudur.  Taslakta şöyle belirtiliyor: 

“Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan izin alınır. Bakanlık, arz ve talep miktarı ile yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün veya ürün gruplarının üretileceği ile tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirler” 

Taslakta ayrıca şunlar yazılmaktadır: 

“Bakanlığın belirlediği ürün ve ürün gruplarında izin almadan ekim yapanlara tarımsal desteklemelerden 5 yıl men cezası ve ayrıca idari para cezası verilecek. Hazırlanan kanun taslağına göre, Tarım Bakanlığı’ndan izin almadan üretim yapanlar ilk kez tespit edildiğinde yasaya uygun faaliyet göstermeleri için Bakanlık tarafından yazılı olarak uyarılacak. Bakanlık tarafından yazılı olarak uyarılan ancak uyarı tarihinden itibaren 12 ay içerisinde bu maddeye uygun faaliyette bulunmayanlar, uyarı tarihinden itibaren 5 yıl süreyle hiçbir destekleme programından yararlandırılmayacak” 

Bildiğim kadarıyla bu düzeyde çiftçilerin ne ekeceklerini planlayan bir ülke dünyada yok. Şüphesiz tarımda planlama yararlıdır. Ancak kapitalist bir toplumda yaşıyoruz. Çiftçinin ne ekeceğine bürokratların karar vermesi, uygulanabilir ve iyi sonuçlar verecek bir anlayış değildir. Planlama ancak teşvik edici veya caydırıcı önlemler, teşvikler veya kısıtlamalar ile akıllıca yapılabilir. Eşitliğe, dayanışmaya önem verecek bir sistem içinde yaşıyor olsak dahi bu anlamda tam tepeden inme bir planlama çok kötü sonuçlar verir. Örneğin sosyalist bir sistemde sadece bir üst planlama biriminin ülkenin her noktasında ne ekileceğine karar vermesi olanaksızdır. Böyle bir sistemde planlama aşağıdan yukarıya bir katılımcılık olmadan gerçekleştirilemez ve iyi bir plan ortaya çıktığında da bu her bir çiftçinin veya çiftliğin ne ekeceğine merkezi olarak karar verileceği anlamına gelmez veya gelmemelidir. Sosyalizmi işçilerin iktidarı değil de, bürokrat/teknokrat sınıfın hegemonyası olarak anlayan eski bazı uygulamalarda, örneğin Aral Gölü ve çevresinin uğradığı büyük ekolojik felaket gibi çok olumsuz tepeden inme planlama örnekleri unutulmamalı. Katıldığım bir yurtdışı seminerde güya sosyalizmin uygulandığı uzak doğulu bir arkadaşın çeltik yetiştirmeye uygun topraklarda buğday ekimine zorlanan çiftçiler ile ilgili söylediklerini hatırlıyorum. Bürokratların her zaman bu tür kararlar alma ihtimali vardır.    

Ülkemizde tarımsal plânlansızlık ile ilgili çok olumsuz örnekleri yaşadığımız doğrudur. Patates, soğan gibi ürünlerde bir yıl aşırı, ertesi yıl yetersiz üretim ile karşılaşıyoruz. Bu gibi sorunları ülkemiz aşabilir. Bunun için birçok önlem alınabilir. Fiyatın düşük olduğu yıllar merkezi yönetimin, belediyelerin alım yaparak çiftçi eline geçen fiyatı arttırarak tüketicinin ödediği fiyatı düşürmesi, ürünün bir kısmının stok yapılarak gelecek yıla devretmesi, fiyatların yüksek olduğu yıllı takip eden yıl; çok hızlı artacağı beklenen ekim alanlarını azaltmak için hızlı sistemler oluşturarak ekim alanları ile ilgili bilgi yayarak henüz ekmemiş olanların ekimden vazgeçmelerini sağlamak gibi değişik yöntemler uygulanabilir. Ancak çözüm hiçbir zaman her çiftçiye ne ekeceğini dikte etmeye varmamalıdır. Bunun sonuçlarını hiçbir ülke karşılayamaz.

 Tarım bir zamanlama işidir. Çiftçi belli bir ürünü ekmeyi planlayabilir. Ancak hava koşulları onun hızla fikrini değiştirmeye zorlayabilir. Tarım il müdürlükleri bu izin işini nasıl hızla çözecek? Bu mümkün görülmüyor. Diğer yandan agroekolojik tarımda ekilen tür sayısının arttırılması, polikültürü güçlendirmek esastır. Bu nedenle bazı bölgelerde verimi biraz düşük olsa da bazı türlerin belirli miktarlarda ekilmesi gerekebilir. Örneğin buğday veriminin daha az olduğu bir bölgede çok değerli yerel buğdaylar aile veya yerel halkın tüketimi; hayvanlar için dane, saman, altlık; bitkiler için malç, gelecek yıl için nematod gibi zararlıları azaltma vb. birçok amaçla belli miktarlarda ekilebilir ve çiftçinin bu kararı ekolojik, ekonomik, beslenme vb. birçok açıdan çok yararlı olabilir. Bu seçimlerin nedenlerinin bir otorite tarafından anlaşılması bile mümkün olmayabilir. O nedenle her bölgede belli ürünlerin ekilmesi gerektiği gibi bir ilke olamaz. 

Ülkemizde tarımsal planlama ile ilgili bir yanlış algı da gelişmiş ülkelerde örneğin Hollanda’da çiftçilere ne ekeceklerinin devlet tarafından bildirildiği ile ilgili az çok yaygın görüştür. Böyle bir şey yok ve hiç olmadı. Hollanda’da kooperatiflerin uzmanları ortaklarına gelecek yıl ürün fiyatlarının ne düzeyde olabileceği vb. konularda geniş bilgiler veriyorlar ve onlara hangi ürünleri, nasıl üretecekleri konusunda bazı önerilerde bulunuyorlar. Ama ürün dikte etmek gibi bir olay hiç olmadı. Otuz beş yıl Hollanda’da yaşamış bir ziraat mühendisi arkadaşımla bir kez daha konuştum ve durumu o da bu şekilde anlattı. Ne yazık ki bu yanlış bilgiler ülkemizde isim yapmış bazı yazarlar tarafından bile yayılıyor. 

Ekilmeyen Arazilerin Devletçe Kiralanması

Yasa taslağındaki diğer bir konu da iki yıl ekilmeyen arazilerin bakanlık tarafından başkasına kiralanacak olmasıdır.   Habere göre 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 44.maddesinde öngörülen değişiklik şöyle: 

“Bakanlık; Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tarım arazileri hariç olmak üzere, mülkiyeti kamu kurum ve kuruluşlarına, gerçek ve tüzel kişilere ait olup, hisselilik, mülkiyet ihtilafı, parçalılık, tarımsal faaliyete son verilmesi, göç veya başka bir sebeple üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerini tespit ederek, ekonomiye kazandırılması ve kamu yararına kullanılması için bu arazileri kira geliri arazi maliklerine ait olmak üzere ve arazinin vasfının değiştirilmemesi şartıyla sezonluk olarak rayiç bedelden aşağı olmamak üzere kiraya verir”

Tarım arazilerin son yıllarda ekilmemesinin temel nedeni endüstriyel tarım girdilerinin fiyatlarındaki olağanüstü artışlarla tarımsal üretimin artık kârlı olmamasıdır. Korkarım ki bu değişiklik ile şirketler büyük bir avantaj elde edecekler. Şüphesiz arazilerin boş kalması ile ilgili başka nedenler de bulunmaktadır. Bunun için gerçek bir toprak reformu ile kullanılamayan arazilerin topraksız veya az topraklı çiftçilere verilmesinin sağlanması en yararlı çözüm olacaktır.  Kârlı olmaması nedeniyle boş bırakılan arazilerin ekilebilmesi için taktik ve stratejik kararlar almak gerekiyor. 

Sonuç Yerine

Bu taslakta öngörülen yaptırımların ve devlet müdahalelerinin anayasaya da aykırı olduğu, çiftçilerin özgürlüklerini kısıtladığı çok açık bir şekilde söylenebilir.

Taktik olarak birkaç yılı kapsayacak şekilde kimyasal gübre, mazot, kesif yem gibi belli başlı bütün tarımsal girdilerin vergilerin indirilmesi ve doğrudan destelenmesi, kamunun üretim ve dağıtıma girmesi gibi yöntemlerle fiyatlarının düşürülmesi gerekiyor. Ayrıca çiftçi eline geçen ürün fiyatlarının da doğrudan destekleme alımları yapılması ve kooperatifleri güçlendirilmesi ile yükseltilmesi sağlanmalıdır. O takdirde boş olan arazilerin önemli bir kısmının ekilmesi beklenebilir. 

Stratejik olarak ise endüstriyel girdilere (kimyasal gübre, mazot, tarım ilaçları, kesif yem vb.) dayanan tarım sisteminin artık ülke ve dünya için sonuna geldiğimizin kabul edilmesidir. Bu nedenle bugünden başlayarak agroekolojik tarımın güçlendirilmesi gerekiyor. Dünyada birçok ülkede agroekolojiyi geliştirmek için önemli adımlar atılıyor. Tarım ve Orman Bakanlığımızda bu konuda yapılanlar yok düzeyinde. Ekolojik yaklaşımları kullanarak endüstriyel girdilerden vazgeçmek mümkündür. Çoklu tarım (polikültür), ara ürünler, hayvancılığın bitkisel üretimle entegrasyonu, yeşil gübreler, malçlar gibi uygulamaların hızla yaygınlaştırılması gerekiyor. 

Kısa dönemde taktik olarak endüstriyel girdiler desteklenebilir. Aksi takdirde tarımsal üretim gerileyebilir. Ancak stratejik olarak bunu sürekli kılmak öldürücüdür. Ağırlığın hızla agroekolojik tarıma verilerek bu girdilere verilen destek giderek sıfırlanmalıdır. Tarımsal kooperatiflerin, tüketim kooperatiflerinin, gıda gruplarının, ekolojik köylü pazarlarının desteklenmesi, gıda egemenliğine önem verilerek hepimiz için yararlı olacak tarım politikalarının uygulanması kaçınılmaz olacaktır.       


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın