İnkılâp Kitabevi, 39. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda birbirinden özel yazarlarını okurlarıyla bir araya getirdi. 11 Aralık tarihinde Gülşen İşeri’nin moderatörlüğünde gerçekleşen “İyilik ve Kötülük Olarak Edebiyat” söyleşisinde ise Barış İnce, edebiyatın tarih boyunca geçtiği yollar ve son romanı “Köksüzler” hakkında konuştu.

İki yıllık aranın ardından 3-11 Aralık tarihleri arasında yazar ve okur buluşmalarıyla büyük bir buluşmaya sahne olan Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı sona erdi. İnkılâp Kitabevi de düzenlediği imza günlerinin yanı sıra edebiyat ve toplum üzerine gerçekleştirdiği söyleşilerde okurlarını ağırladı. 11 Aralık Pazar günü TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde yapılan “İyilik ve Kötülük Olarak Edebiyat” söyleşisinde de gazeteci yazar ve İnkılâp Kitabevi yayın direktörü Gülşen İşeri’nin moderatörlüğünde, gazeteci yazar Barış İnce’nin hikâyelerle kurduğumuz bağ ve edebiyatın insanlığa kattığı değerler hakkındaki konuşmasında edebiyatseverler bir araya geldi.

Edebiyatın biraz da keşif yolculuğu olduğunu söyleyen Gülşen İşeri, “Her okuduğumuz kitapta o yolculuğa çıkarız. Kitaplar hayatımızın her yerindedir aslında.” diyerek sözlerine başladı. İşeri, ekonomik bir sorun olduğunda ilk zararı da kültür-sanatın gördüğünü vurgularken, bir kitabı bitirdiğimizde kimi zaman onu anladığımızı zannetsek de devam eden bir anlama sürecinin varlığına değindi.

Başka Hayatlara Duyulan Merak, Edebiyatın Temelini Oluşturuyor

Sözcüklerin güzel kullanımı ve hikâyelerin birleşimiyle birlikte farklı hayatları görme şansının edebiyatla sağlandığını söyleyen Barış İnce, “Dünyada yalnız olmadığımızı bilmek istiyoruz aslında. Bizim yaşadığımız sorunların, hayat mücadelesinin ya da kendi içimizdeki kimi problemlerin başkaları tarafından yaşanıp yaşanmadığını insanlar tarih boyunca edebiyattan öğrenmişler. Roman, öykü ve şiirlerle farklı insanların duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmışlar.” diye konuştu. İnce, bugün ise bu ihtiyacın sosyal medya aracılığıyla giderilmeye çalışıldığını belirtti.

Barış İnce, edebiyatın insana empati yeteneği kazandırdığını vurgularken, “İnsanlar bu hikâyelerle birlikte başkasını anlama, onun düşüncesini kendi içinde hissetme gibi bir duyguya kavuşmuş. Edebiyat dışında bu kadar empatiyi ön plana çıkarabilecek bir sanat dalı yok. Empati olduğu zaman vicdan, merhamet gibi duygular da oluşuyor. Çünkü sizin benliğiniz dışında başka benliklerin varlığını da kabul etmiş oluyorsunuz.” dedi.

Kötüyü de Görseniz İyinin Daha Önemli Olduğunu Fark Edersiniz

Okuduklarımızın kafamızda canlanmasıyla birlikte aynı zamanda beynimizin de geliştiğini ve farklı pencerelere kavuştuğunu söyleyen yazar İnce, bu anlamda edebiyatın yol boyunca gezdirilen bir ayna gibi olduğunu, “Bizler aslında doğanın ve insanın bir görüntüsünü kitaplarda buluyoruz. Ama burada iyilik de var kötülük de…” sözleriyle açıkladı. Eski çağlardan beri edebiyatın iyilik ve kötülük kavramları üzerinden tartışıldığını ifade eden Barış İnce, edebiyatın hırsız ve katil de dahil olmak üzere her şeyi anlatmasından dolayı edebiyatı kötü olarak niteleyen Platon’a, Aristotales’in karşı çıkarak, “O edebî eseri bitirdikten sonra siz aslında hırsızı da katili de görseniz iyinin daha önemli olduğunu fark edersiniz.” dediğini kaydetti.

İyi Edebiyattan Yetişmiş İnsan, Kendisi Dışındaki Canlıların Varlığını Hisseder

Barış İnce, “Edebiyat her şeyi gösterebilir. Yani kötüyü de farklı yaşamları da… Ama burada benim de takındığım bir tavır var: Kitabı kapattıktan sonra algı ve bir mana olarak kafanızda bıraktığı şey ne? Burada siz şiddetin övülmesinin yararlı olduğu sonucuna mı varıyorsunuz? Yoksa başka bir alemi mi keşfediyorsunuz ve başka bir düşünceye mi kavuşuyorsunuz?” dedi. Edebiyatın insana kendi dışındaki canlıların varlığını hissettiren bir şey olduğunu vurgulayan İnce, “Bugün doğaya ve hayvanlara zarar veren insan da gerçekten iyi edebiyattan yetişmiş olsa bunu yapmaz diye düşünüyorum. Çünkü bir kedinin de ağacın da var olabilme ihtimalinin farkında olur.” ifadelerini kullandı.

Sosyal medyanın da algıyı düşüren bir akış sistemi olduğunu ve bir hikâyeden diğerine geçerken odaklanmanın zorlaştığından bahseden Barış İnce, “Yaşar Kemal, 500 sayfalık kitapta 40 sayfa tasvir yaptığında ‘Kaydır şunu, geçelim’ gibi bir durum ortaya çıkıyor. Oysa edebiyat sakinliktir, yavaşlıktır. Hayatın sakinleşmesini öncelemediğiniz müddetçe sizin belli kollarda başarı şansınız da azalıyor.” sözlerine yer verdi. Dijital baskılarla para ve hıza dayalı kitap basımlarının doğduğunu da belirten İnce, “Bu da iyi edebiyatla kötü edebiyatı ve yazarı ayırmayı zorlaştırdı.” dedi. İnce, yazar olmak isteyenlere öncelikle Türk ve dünya klasiklerini okumaları tavsiyesinde bulunurken, kitap ekleri ve dergilerin kitaplara ayrılan bölümlerinde, profesyonel isimlerin eleştiri yazılarını takip etmenin de önemine değindi.

Kök Salmak İçin Kültür Aktarımı Önemli

“Köksüzler” kitabından yola çıkarak yöneltilen edebiyatın köklüleri ve köksüzleri konusuyla ilgili Barış İnce, okumak için geldiği İstanbul’dan çalışma düzenini oturtarak İzmir’e döndüğünde tanıyamadığı şehrin kendisini etkilediğini dile getirdi. Mekânların hızlı değişiminin, bizim hatıralarımızı da yok ettiğini ve bu hatıra yoksunluğunun hafızasızlığa da yol açtığını söylerken, “Beyoğlu’nda bir mekânın kapanması önemlidir. Çünkü bunlar aynı zamanda kültür aktarımıdır. Kök salmak, kültür aktarımıyla olur.” dedi. Barış İnce, tarihî yapılara olan ilgisinin akabinde defineciliğe merak sardığını ve bu yönde yaptığı araştırmalarla da köksüzlük konusunun birleştiğini ve göçler, değişen yaşam koşulları ve ekonomi gibi durumların da “Köksüzler” romanına katkı sunduğunu sözlerine ekledi. Barış İnce, konuşmasını “Hikâyeler kaybolmuyor ama hikâye anlatma geleneğinde bir kesinti olduğu kesin. Bizler çağlar boyunca derdimizi hikâyelerle anlatmışız. Neden-sonuç bağını bu hikâyelerle kurmuşuz. Bu birikimi kaybetmemeliyiz.” diyerek noktaladı.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın