‘Hammadde bağımsızlığı için tarım ya da maden ayrımı yapmadan birlikte hareket etmeliyiz’
Maden ihracatındaki yükselişin ABD ve Avrupa’daki resesyon nedeniyle son 2 ayda yavaşladığını ifade eden Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, “Türkiye’nin maden ihracatı ortalama 6 milyar dolar seviyelerinde ancak çok daha yüksek rakamlara ulaşabiliriz. Koronavirüs döneminde gördük. Paranız olsa da bazı hammaddeleri alamıyorsunuz. Bu yüzden Türkiye’de madenciliği tarım sektöründen sivil toplum kuruşlarına, iş dünyasından kamuya kadar tüm kesimleri bir araya getirerek, yeniden dizayn etmeliyiz. Tarım yoksa madencilik de yok mantığıyla hareket ediyoruz. Ancak maden yoksa hammadde bağımsızlığı da yok. Bu mantıkla hareket ederek hem üretimimizi artırmak istiyoruz hem de ihracatı yükselterek ülkemize katkı sağlamayı hedefliyoruz.” dedi.
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB), 30’u aşkın ülkeden 250’den fazla iş insanının katılımıyla Bursa’da ‘Doğal Taş Alım Heyeti Organizasyonu’ düzenledi. 23 Kasım’da başlayan 26 Kasım’a kadar devam edecek Tüyap Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen organizasyonla sektörün ihracatının artmasının ve yeni pazarlara ulaşılmasının amaçlandığını ifade eden Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, İMİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Eyüp Batal ve İMİB Yönetim Kurulu Üyesi Metin Çekiç ile birlikte madencilik sektörü ve madenciliğin geleceği hakkında değerlendirmeler yaptı.
İHRACATTA RESESYON ETKİSİ
Türkiye’nin doğal taş ihracatının 2022’nin ilk 9 ayında hızlı bir yükseliş yaşadığını ifade eden Rüstem Çetinkaya, “Doğal taş sektörü işlenmiş ve blok olarak ikiye ayrılıyor. İşlenmiş ürünlerde 9 ayda hızlı ilerlerdik. 10 ve 11’inci aylarda ise işlenmiş ürün ihracatında bir yavaşlama yaşandı. Bu yavaşlamanın en büyük nedenleri arasında ABD vardı. Çünkü ABD’de resesyonun etkisi net olarak görülmeye başladı. İşlenmiş tarafta Avrupa’da da resesyon etkilerini görüyoruz. Blok tarafında ise Çin’de devam eden pandemi önlemlerinin etkileri hala görülüyor. Blok ihracatında Çin, Türkiye’nin en büyük alıcısıydı. Ancak ülkedeki pandemi kısıtlamaları nedeniyle ticaret aksadı. İhracatımızda Çin’i tam anlamıyla sübvanse edecek bir pazar yok. Buna rağmen düzenlediğimiz alım heyeti organizasyonlarıyla ihracatımızı toparlamaya, artırmaya çalışıyoruz. Bursa’da düzenlediğimiz alım heyeti organizasyonumuza da Hindistan, Mısır, Vietnam, İtalya, Yunanistan, İspanya, Lübnan, Cezayir ve Fas gibi ülkelerden alıcılar geldi. Şu anda en büyük potansiyel Hindistan’da. Ülke inşaat yatırımları yapıyor. Tabi bir Çin kadar potansiyelleri olduğunu söylemek zor. Ancak Çin’den dolayı oluşan açığın kapanmasında büyük faydaları olacaktır. Mısır da Türkiye için potansiyeli olan bir ülke. Buradaki ödeme problemleri aşılırsa Mısır’a doğal taş satabiliriz.” diye konuştu. Yaşanan gelişmeler nedeniyle yıl sonu için belirlenen 7,5 milyar dolarlık ihracat hedefini revize etmek zorunda kaldıklarını belirten Çetinkaya, “Yıl sonu ihracat beklentimiz 6,6-6,8 milyar dolar civarında.” dedi.
‘VAR OLAN KAYNAKLARIMIZI ÜRETİME KAZANDIRMALIYIZ’
Madenlere gelecek yıllarda çok daha fazla ihtiyaç duyulacağına vurgu yapan Rüstem Çetinkaya, “Koronavirüs döneminde net bir şekilde gördük. Paranız olsa da ürüne, hammaddeye ulaşamıyorsunuz. Hammadde için en önemli kaynak da madenler ve madene duyulan ihtiyaç da her geçen gün artıyor. Örneğin dizel bir otomobile göre elektrikli otomobillerde 6 kat daha fazla maden kullanılıyor. Yapılan bir araştırmaya göre 2040 yılına gelindiğinde bazı madenlere bugünden 15-16 kat daha fazla ihtiyaç duyulacak. Gelecek için bakır, lityum, kobalt, nikel, alüminyum, grafit, silisyum gibi birçok mineral kritik olacak. Türkiye olarak da buna göre hareket etmemiz gerekiyor. Kobaltı ele aldığımızda dünyadaki en büyük kobalt kaynakları Kongo’da bulunuyor. Ancak kobaltın işlemesi Çin’de yapılıyor. Eğer hammadde konusunda bir kriz olursa ortada kalırız. Bu yüzden var olan kaynaklarımızı üretime kazandırmalıyız.” ifadelerini kullandı.
MADENCİLİĞİN TEMASI TÜRKİYE’DİR
Madenciliğin ülkenin hammadde bağımsızlığını yakalamasında çok önemli olduğunu dile getiren Rüstem Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Madeni biz tarımdan ayrı düşünmüyoruz. Hatta tarımı ilk sıraya alıyoruz. Tarım sektörü ile birlikte hareket etmek istiyoruz. Geçtiğimiz aylarda bu düşüncelerle Madenciliğin Teması Türkiye’dir başlığıyla TEMA’ya çağrı yaptık. ‘Madencilik hakkındaki endişeleri bir masa etrafında toplanarak konuşalım’ dedik. Maden sektöründe yaşananları basına, sivil toplum kuruluşlarına, çevreci kuruluşlara göstermek, beraber hareket etmek istiyoruz. Ancak TEMA çağrımıza olumlu ya da olumsuz bir cevap vermedi. Tarımı önceleyen, tarımı sahiplenen bir politika ile hareket ediyoruz. Zeytinle, üzümle karşı karşıya gelmeden onlarla bir arada olmak istiyoruz. Bazı madenlerde yaşanan sorunlardan dolayı tüm sektörün zan altında kalmasını istemiyoruz. İşini iyi yapanlarla, diğerlerinin ayrılmasını istiyoruz.”
İMARA AÇILAN ZEYTİN ALANLARI GERİ DÖNMÜYOR
Maden ya da madenciliğin bir üst başlık olduğunu, burada vakaların konuşulması gerektiğine dikkat çeken Eyüp Batal da, “Genç bir madencilik var Türkiye’de. Her şey mükemmel mi? Değil. Ancak bütünleyerek konuşulmasını istemiyoruz. İşini doğru yapanları ayırmamız gerekiyor. Somut olayı tartışmak yerine bir sorun yaşandığında bütün maden sektörü suçlanıyor. Bu düşünce ortaya çıkınca da suçlu olan kişiye alan yaratılıyor. Biz buna karşıyız.” dedi. Madencilik yapılan yerde zeytin veya üzüm üretiminin yapılabileceğini ya da madencilik işlemleri bittiğinde söz konusu alanın rehabilite edilerek yeniden doğaya kazandırılabileceğini ifade eden Batal, “Ancak imara açılan zeytinlik alanlarda bir daha zeytincilik yapamazsınız. Bu yüzden bir iş yapılırken iyi araştırılması gerekiyor. Toprağın altındakiler mi daha fazla kurumsal yarar içeriyor. Bu tam anlamıyla araştırılmalı. Avrupa bu mantıkla bakıyor olaya.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de ihracatla ithalat arasındaki farkın giderek arttığına dikkat çeken Metin Çekiç de, şunları söyledi: “Bu farkın en büyük kaynaklarından birini enerji kalemi oluşturuyor. Enerji için ülkemizin yaptığı harcama her geçen gün artıyor. Türkiye bir petrol ve doğalgaz ülkesi değil ancak ülkemiz çok ciddi madenlere sahip. Maden ihracatını artırarak ithalat ve ihracat arasındaki farkın azalmasını sağlayabiliriz. Bu noktada da madencilik üzerindeki olumsuz algı devreye giriyor. Bu çerçevede doğru madencilikle yanlış madenciliğin ayrılması gerekiyor. Eğer bunu sağlayabilirsek ülkemiz için daha yararlı çalışmalara imza atabiliriz.”
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.