ENVER ERKAN, TERA YATIRIM BAŞEKONOMİSTİ >> Rusya ile ittifak, dengeler… Çin ve Rusya şu anda 1950’lerin sonlarından bu yana sahip oldukları en iyi ilişkiler içinde. Resmi bir ittifakları olmamasına rağmen, iki ülkenin diplomatik ve ekonomik hamleleri koordine etmek ve ABD’ye karşı bir ittifak oluşturmak için gayri resmi bir anlaşması var. Bugün, Çin ve Rusya’nın çıkarları da tamamen uyumlu değil. İki ülkenin ittifakı doğal olarak daha yüksek bir anti-Amerikan bloğu oluşturmakla alakalı, bunun da Çin’in Rusya ile ittifakını riskli kılan bazı unsurlar barındırdığını söyleyebiliriz.

Rusya-Ukrayna barış veya ateşkes durumu… Rusya, Ukrayna’da zorlanıyor ve büyük olasılıkla sınırlı kazanımlar içeren bir barışa razı olmak durumunda olacak. Bunu, taleplerin Ukrayna’nın tamamını içermemesi ve Donbas gibi tartışmalı bölgelerle sınırlı kalmasından anlayabiliriz. Ukrayna, Rusya’ya önemli bir direnç göstererek savaşın sonunda belki kaybeden taraf olacaksa bile, Rusya’ya tam olarak tadını çıkartacağı bir zafer imkanı da vermemiş olacak. Putin de, aynı zamanda rejimini devamlı kılabilmek noktasında isteklerini sınırlı tutabilir. Barış ve ateşkes kavramlarını da ayırmak gerekiyor. Nihai barış aradaki toprak anlaşmazlıkları nedeniyle zor görünüyor. İstanbul’da yapılan heyetler arası görüşmede de başlıkların güvenlik garantisi ve ateşkes üzerinde olduğunu belirtmek gerek.

Rusya’nın agresifleşmesi, işin nükleer boyuta gitmesi, NATO ile çatışma durumu istenmeyen ve işi içinden çıkılması imkansız hale getirecek unsurlar. Ambargolar ise Rusya’yı ekonomik olarak geriletiyor ve hareket alanını daraltıyor. Rusya, Ukrayna’yı sahada yense bile ekonomik yaptırımlar masadaki durumun alakasız bir risk-ödül oranına doğru getiriyor. 

ABD’nin rolü ve etkileşimleri… ABD hem siyasi/askeri açıdan, hem de ekonomik açıdan dengeleri lehine çevirme fırsatını yaratmış durumda. Savaş öncesinde Fransa ve Almanya’nın diplomasisi boşa çıkarken, bu ülkelerin NATO ittifakı dahilinde biraz da zorunlu hissederek yaptırımlara katılma hususu söz konusu. Rusya’ya yönelik görülmemiş bir ekonomik/finansal ambargo ve siyasi izolasyon uygulanırken, İsveç, İsviçre gibi ülkelerin bile Batı kampında yer tuttukları ve tarafsız kalmanın diğer tarafta görünmek gibi algılanacağı bir siyasi denge düzeni oluştu. Bu durum, tarafsız kalmak isteyen üçüncü ülkeleri de zorlayacaktır ve Rusya ile ABD kampı arasında bir seçim yapmaya zorlanacaklardır. Ekonomik izolasyona ve yaptırıma konu olmama isteği birçok ülkeyi, eğer anti-Amerikan bir ideoloji yoksa, Batı kampının yanında durmaya, yani ABD ile aynı tarafta olmaya zorlayacaktır.

Ekonomik açıdan ise enerji kartı, ABD’nin birkaç yıldır üretici olarak da piyasaya çıkıp tekrar petrol ihraç etmesinin getirdiği bir birikimli kazanım olacaktır. ABD şu anda Rus enerjisine ambargo uygulatmaya çalışıyor. Bu amaçla OPEC bloğuna daha fazla petrol ürettirmek, sıvılaştırılmış doğalgaz sevkiyatını uygun koşullarla yaptırmak gibi açığı ikame edecek çözümler öne sürerken, aynı zamanda da kendi ürettiği Amerikan tipi petrolü de AB’ye satma niyetinde. Enerji bağımlısı AB, ekonomik kriz etkisine girmemek için ya Rus kaynaklarına güvenip siyasi anlamda da geri duracak, ya da ABD’ye bağımlı olacak. ABD’nin elinde 2. Dünya Savaşı’ndan sonra uyguladığı Marshall yardımlarının enerji versiyonu gibi bir kart olacak.

Siyasi dengeler, coğrafi çevreleme… ABD ile Rusya arasında 1997’de yapılan anlaşma NATO’nun doğuya doğru genişlememesi, eski Sovyet ülkelerini ve Rusya’nın sınır komşularını içine almamasını içeriyordu. Bu şart ihlal edildi ve NATO birçok eski komünist blok ülkesini içine aldı ve buna Baltık cumhuriyetlerini de dahil etti. Ukrayna’nın içeri dahil edilmesi ise Karadeniz’in NATO tarafından kuşatılması demek olacak ki, Rusya’nın güney yolunu da kapayan bir durum bu.

Çin’in alanında ise birçok kuşatma unsuru var. Tayvan’ı ele geçirmek isteyen Çin, Pasifik ve Çin Denizi’nde Japonya ve ABD ile karşı karşıya olurken, teknoloji ticaretinde de Japonya ve Güney Kore tarafından çevrelenecektir. Biden yönetiminin, Trump’ın başlattığı ticaret savaşını bitirmediğini de belirtmek gerek. QUAD (Quadrilateral Security Dialogue; Avustralya, Hindistan, Japonya, ABD) ve AUKUS (Avustralya, İngiltere, ABD) gibi birlikler olası Çin agresyonuna karşı teyakkuzda olacaklardır ve aslında Çin kaynaklı bir güvenlik tehdidine karşı kurulmuş durumdalar.

Sonuç? Kapitalist düzenle komünist düzenin savaştığı Soğuk Savaş, yerini Batı tipi demokrasi – Doğu tipi otorite düzenini karşı karşıya getiren yeni bir Soğuk Savaş II’ye bırakıyor görünüyor. Ülkelerin hem ekonomik çıkar, hem de tarihsel ve kültürel bağlar itibariyle toprak iddiaları bu işi daha fazla askeri hareketlilik noktasına döküyor, bunun da ekonomik sonuçları olumsuz oluyor. En azından şu anda emtia fiyatlarından yaşanan küresel enflasyon etkisini buna örnek gösterebiliriz. Ukrayna kampına destek konusunda, elbette kimse bunu demokratik düzen veya kapitalist düzen savunuculuğu için yapmıyor. Tamamen ekonomik ilişki ve çıkarlar söz konusu. Küresel finansal sistemin belirleyici ABD de burada yönlendirici güç. ABD – Rusya ve ABD – Çin mücadeleleri farklı alanlardadır; birincisi siyasi, ikincisi ekonomik tarafta. ABD’nin hayali Avrupa’dan ve Karadeniz’den uzaklaşan, Ural steplerine, Sibirya’ya ve Avrasya karasına hapsolan bir Rusya, diğer tarafta da ABD’nin birkaç ülkeyi (Japonya, Güney Kore, AB, Hindistan) sınırlı şekilde izin vererek soktuğu oligopol piyasanın dışına itilen bir Çin.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın