Rusya – Ukrayna görüşmelerinde ilerleme sağlanamadı…

ENVER ERKAN, TERA YATIRIM BAŞEKONOMİSTİ >> Antalya’da Rusya ve Ukrayna arasında savaş başladığından beri en üst düzeyde olan görüşme olan Dışişleri Bakanları toplantısından savaşı sona erdirecek veya ateşkes sağlayacak bir ilerleme çıkmadı. Kritik zirvede Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba’nın açıklamaları gösteriyor ki, Rusya hedeflerine eğer masada ulaşamayacaksa saldırılarına devam edecek ve Ukrayna’yı istediği koşullarda tam olarak taviz veren noktaya getirmeyi amaçlayacak.

Rus kanadının taleplerine bir bakacak olursak;

·        Ukrayna’nın silahsızlanması ve tarafsız olması

·        NATO’ya katılmaktan vazgeçmesi

·        Kırım ve Donbas’ın de-facto durumlarını resmi olarak tanıması (bu bölgelerin Ukrayna’dan de-jure olarak kopması)

Ukrayna’nın talepleri ise;

·        Ateşkes

·        Kuşatma altındaki şehirlerdeki insani durumun iyileştirilmesi (insani yardım koridorlarının oluşturulması)

·        Rus kuvvetlerinin ülkeden çekilmesi

Zelenskiy’nin savaşı sona erdirmek için taviz vermeyi düşündüğü, buna bağlı olarak da NATO’ya katılma yönünde ısrarcı olmayacağı haberleri, piyasalardaki ve petrol fiyatlarındaki rahatlamaya temel oluşturmuştu. Ancak, kalıcı bir barışçı çözümden uzak olduğu gözlenmekle birlikte tarafların 2022 veya 2014 öncesindeki pozisyonlara dönmesi hususunda da derin ayrışmalar var. Dolayısıyla, ilk Antalya görüşmesinden zaten düşük olan beklentilerle paralel olarak bir sonuç çıkmadığı ve ilerleme sağlanmadığı görülüyor. Taraflar arasında müzakereler ise devam edecek.

Fiyat gevşemelerinde piyasa hareketlerini hem genel emtia grubu hem de risk algısı çerçevesinde okumak gerekiyor. Ukrayna’nın, kendisine güvenlik garantileri verildiği sürece Rusya’nın tarafsızlık talebini tartışmaya açık olduğunu ancak “bir inçlik” bir toprak parçasını teslim etmeyeceğini açıklaması ve Antalya görüşmelerinin bir çözüme işaret etmemesi şu anda belirsizliğin devam edeceğini gösteriyor. Fiyat hareketlerinin sürekliliği ile ilgili haberlerin şekillendireceği bir risk algılama faktörünün halen ana kalem olduğunu görüyoruz.