ENVER ERKAN, TERA YATIRIM BAŞEKONOMİSTİ >> 

Türkiye ekonomisi, genel olarak ihracat ve sanayi tarafından gelen katkıyla, rakamsal olarak da baz etkisinin yardımıyla 2021 yılında yüksek büyüme performansı kaydetti. Gayri safi yurtiçi hasıla Ekim-Aralık döneminde bir önceki yıla göre %9,1 artarak tüm yıldaki genişlemeyi %11’e getirdi. Ekonomi, böylece G-20 grubundan daha yüksek bir büyüme oranı ile 2021 yılını geçmiş oldu. Mevsimsellikten arındırılmış büyüme %1,5 olurken, Türkiye ekonomisi arka arkaya altı çeyrek büyüdü. Faiz indirimlerinin oluşturduğu büyüme perspektifi, yılın son döneminde ekonomi politikalarında merkeze alınırken, ilerleyen dönemde kredi genişlemesinden gelen devlet sübvansiyonunun ağırlığı artacaktır. Söz konusu büyüme perspektifinin en önemli yan etkisi olarak ise, enflasyon artışı talep görünümü üzerindeki baskıyı artırabilir.

gdp bbg 280222

Türkiye ve bazı G-20 ülkelerinin 4Ç21 ekonomik büyüme oranları karşılaştırması… Kaynak: Bloomberg

Alt kalemlere bakıldığında ise iç tüketim ve dış talebin katkılarının öne çıktığı görülmektedir. Yerleşik hanehalklarının nihai tüketim harcamaları, 2021 yılı dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirleme hacim endeksi olarak %21,4 arttı. Devletin nihai tüketim harcamaları %1,9, gayri safi sabit sermaye oluşumu ise %0,8 azaldı. Yatırım eğilimlerinin azalan sektörel güven endekslerinden, sıkışık finansal koşullardan ve enflasyonist makroekonomik görünümden dolayı beklenenden daha olumsuz olduğu gözlenmektedir. İnşaat sektörü, 2020’de çok ciddi atılım gerçekleştirmiş ve Mayıs-Haziran 2020 döneminde yüksek derecede sübvanse edilen kredi teşviklerinden istifade etmiş, konut satışları da artmıştı. 2021 yılında makroekonomik ve finansal koşulların inşaat sektöründeki aktiviteyi durağanlaştırdığı görüldü. Girdi maliyeti ve harcanabilir gelirdeki azalma etkisi, konut satışlarına olumsuz etki etmeye devam edebilir. Bu noktada, kredi genişlemesi konusunda devletin katkısını bekleyebiliriz. Kamu yatırımları tarafında da, 2022’nin seçimden bir önceki yıl olması itibariyle hükümetin hedefleri doğrultusunda büyümeye bu sene daha fazla destek gelmesini bekliyoruz.

Net ihracat katkısı büyümeyi pozitif etkilerken, bunda elbette ana etken Euro bölgesindeki toparlanmanın hızlanması çerçevesinde güçlü eğilimin devam etmesi şeklinde gözlemlendi. İhracattaki güçlü görüntü, doğal olarak sanayiyi de olumlu etkiledi. Ancak, Ukrayna’daki savaşın dünya ticaretine olumsuz etkilerinin olma olasılığının yüksek olması, 2022 yılında dış talepten beklenen katkının önemli ölçüde sınırlandırılmasına yol açabilir. Bu etkileri hem ithalat tarafında enerji maliyetleri kaynaklı etkenlerden, hem de ana ihracat pazarlarımızdaki ekonomik zorluklardan dolayı yaşayabiliriz. Hizmet sektörü de kısıtlamaların kaldırılmasından sonra önemli ölçüde toparlanmıştı, öncesinde pandemi şokunda elbette sert bir daralma ve istihdam kaybına uğramıştı.

Öncü göstergelerle resmi çekilmiş olan büyüme beklediğimiz doğrultuda geldi ve yılı %11’lik bir büyüme ile kapattık. 2021 elbette, 2020’nin pandemi şokunun getirdiği baz etkisi ile beraber istisnai bir büyüme yılı oldu. Özellikle 2Ç20’de gerçekleşen %10,4’lük daralmanın ardından, 2021’in eşlenik dönemine yansıyan %22’lik büyüme bu baz etkisini önemli ölçüde oluşturdu. Diğer taraftan, kısıtlamaların kalkması ve sanayi ve kredi genişlemesi tarafına uygulanan destek ve sübvansiyonlar, ekonominin yeniden büyüme bölgesine girmesini sağladı. Bu sayede 2020 yılı büyüme ile kapatılırken, 2021’de de genelde çeyrekten çeyreğe büyümeler de %1,5-2 patikasında gerçekleşti.

Bu bakımdan büyümenin tek nedeni baz etkisi değil. Net ihracat Avrupa’daki önemli ihracat pazarlarındaki toparlanmaya bağlı olarak olumlu katkı yaparken, bu dönemde TL’nin yüksek değer kaybı enflasyonu beslese de genel itibariyle Türk mallarının yurtdışı piyasalardaki ucuzluğuna da sebep oldu. İthalat tarafında ise yılın son dönemine doğru enerji fiyatları kaynaklı artış yaşasak da, yılın genelinde net ihracatın verdiği katkı olumluydu. İç tüketim ise, halen gelir aşındırıcı enflasyon etkisine rağmen büyümeye katkı veriyor.

sg2022022829667

Türkiye üretim ve tüketim göstergeleriyle enflasyon karşılaştırması… Kaynak: TÜİK, Bloomberg

Liranın değer kaybı, ihracat ve tüketici güveni taraflarında farkı etkilere neden oluyor. Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın büyüme perspektifi anlamında faiz oranlarının düşük olmasına yönelik değerlendirmelerine ek olarak, Merkez bankası Eylül ayından 2021’in sonuna kadar art arda dört hamlede faiz oranlarını 500 baz puan indirdi. Kesintiler harcamalarda artışa ve liranın değer kaybetmesine yol açarken, ihracatçıların genel büyümeye daha fazla katkıda bulunduğunu gördü, fiyat artışları son yirmi yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Liranın devasa düşüşü -hükümetin müdahalesinden önceki birkaç hafta içinde değerinin yarısı kadarını kaybetmişti- enflasyonu %50 bandına doğru yükselterek tüketicilerin harcanabilir gelirini aşındırdı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin enflasyonist baskıları daha da artırması ve bu yıl büyüme görünümünü gölgelemesi bekleniyor. Rusya-Ukrayna savaşından dolayı petrol fiyatlarının artması enflasyonu körüklerken, diğer yandan sektörel anlamdaki yansımada bu ülkelerden gelen turist sayısındaki potansiyel bir azalma hizmet gelirlerini ve büyümeye katkısını sınırlayabilir. Türkiye İstatistik Kurumu, Şubat ayı enflasyon verilerini 3 Mart’ta yayınlayacak. Merkez bankasının bir sonraki faiz oranı belirleme toplantısının 17 Mart’ta yapılması planlanıyor.

2022 yılında ise, büyüme anlamında daha düşük patikaya gireceğiz. 1Ç22’de yine yıllık bazda yüksek bir büyüme beklenebilir. Ancak 2Ç22’den itibaren daha düşük büyüme oranları görebiliriz. Öte yandan, net ihracatın ve sanayinin yurtdışındaki durum itibariyle azalan katkısı ve jeopolitik krizin etkileri büyümeyi aşağı çekebilir. 2022’nin son üç çeyreğinde de baz etkisi işlemeyecek. Eski yüksek büyümelerin büyük oranda yabancı sermaye akımı ve büyük kredi genişlemeleri tarafından desteklendiğini düşünecek olursak, büyümenin sürdürülebilir olmasında verimlilik artışı ve istihdam yaratan bir büyüme niteliği olması önem arz etmektedir.

Hükümet ise, büyümeyi destekleme konusunda çeşitli kanallar kullanıyor ve bu noktada döviz kurunu da istikrarlılaştırma adına finansal araçlar üretiyor. Finansal koşulların gevşetilmesi yönünde atılan adımlar, bu yapılırken lira kaynaklı herhangi bir fiyat şokuna uğranılmaması ve sektörel genişlemenin sağlanabilmesi adına Ortodoks politika uygulamalarının dışında bir ekonomi yönetimi sergilenmektedir. Para politikası araçlarının yerine, liranın değer kaybetmemesi adına kur korumalı mevduat ürünü desteklenirken, bireylerin tüketim gücünün azalmaması için de reel ücretler yüksek oranda artırılmıştır. Kredi genişlemesinin piyasa koşullarından dolayı durağanlaşması ve devlet tarafından sübvanse edilmesinin amaçlanması, özellikle de hükümet nezdinde ekonomi yönetiminin büyüme amaçları doğrultusunda gevşek mali politika uygulamaları, aynı zamanda enflasyon etkisini de hissetmemize neden olacak. Tabii enflasyonda yurtdışı enerji fiyatları kaynaklı yaşayacağımız sorunlar da önemli dışsallık teşkil edecek.

OVP’de belirtilen %5 patikasında hedeflere karşın, birçok uluslararası kurum 2022 büyüme tahminlerini düşürmüştür. Biz de 2022 yılında belirttiğimiz faktörlerden dolayı %4 patikasına gerileyecek bir büyüme öngörüyoruz. Büyüme konusundaki en önemli çekincelerimiz arasında, yavaşlayan küresel ekonomik toparlanma, tedarik ağındaki sıkıntılar, olumsuz enflasyonist ortam, son dönemdeki küresel jeopolitik gelişmeler gibi faktörler bulunmaktadır. 2018 yılından sonra oluşan ortalama büyüme patikasının 2021 ile beraber %4’ün biraz üzerinde olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’nin gerçek uzun süreli büyüme hedeflerinin altında kaldığı görülmektedir. Uluslararası Para Fonu’nun 2022 Türkiye büyüme tahmini %3,3, Dünya Bankası’nın ise %2.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın