İnsanın gelişimsel süreci her biri kendine özgü özellikleri, sıkıntıları, çözmesi ve uyum sağlaması gerektiren yaşamsal denge ve değişimleri kapsamaktadır. Kişinin yaşamında kriz olarak nitelendirilebilecek tüm bu değişimler aslında beklendik ve olması gereken süreçlerdir. Bu süreç en temelde birçok olasılık arasından kendisini seçtiren spermin ve yumurtanın döllenmesiyle birlikte hayata tutunma çabasıyla başlar. Yeni doğanın ise en temel ihtiyacı fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması ve bakım veren kişiyle karşılıklı ilişki içinde güvenli bir bağlanma geliştirerek genetik potansiyelinin açığa çıkması için uygun fırsatlar yaratmaya çalışmaktır.
Ergenlik ise, fiziksel, bilişsel ve sosyal değişimlere uyum sağlamayı gerektiren bir süreçtir. Bu dönem ergen için hayatıyla ilgili karar verme, sorumluluk sahibi olma, dünyada kendi yerini edinme ve kimlik krizini çözmeye çalıştığı sancılı bir gelişimsel dönemdir.
Menopoz dönemi ise, diğer dönemler gibi kadın için yaşamsal denge ve gelişimsel değişimleri kapsayan dönemlerden bir tanesidir. Menopoz yumurtalık aktivitesinin kaybı sonucu adet kanamasının sona ermesidir. Menopoz belirtileri kadınlar arasında farklılık gösterse de genellikle sıcak basması, gece terlemesi, uyku düzensizliği, sinirlilik, öfke kontrolünde güçlük, kendini beğenmeme, yorgunluk, baş ağrısı, cinsel isteksizlik ve ilgisizlik şekillerinde görülebilmektedir. Bu belirtilerin görülmesi, yoğunluğu ve süresinin biyo-psiko-sosyal faktörlerle ilişkili olduğu söylenebilir.
Kadınların Saygı Gördüğü Kültürlerde Daha Az Menopoz Belirtileri Gözleniyor
Menopoz, her ne kadar bir gelişim dönemi olsa da organizmada farklı sistemlerin dengesinin bozulmasına ve psikolojik sorunlara neden olabilmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan ruhsal belirtilerin nedeninde hormonal değişimlerin doğrudan etkisinden ziyade sosyo-kültürel faktörlerin etkisi önemli bir rol oynamaktadır. Menopoza yönelik algı ve tutumlar kültürden kültüre göre farklılık oluşturmaktadır. Kültürel bakış açısı, ne yazık ki, son yıllarda birçok alanda olduğu gibi menopoz konusunda da toplumun kadınların bu dönemini ele alma tarzını belirleyici bir rol oynamaktadır. Öyle ki, bu durum menopozu sadece hormonal değişiklikler ve onun bedensel sonuçları açısından görülür kılabilmektedir. Böylece, menopoz denince akla hemen ateş basmaları ve buna eşlik eden cinsel istek azlığı, gece terlemeleri, uykusuzluk gibi belirtiler gelmektedir. Menopoz döneminde kadınların günlük hayatlarını, sağlıklarını ve diğer insanlarla ilişkilerini etkileyen biyolojik değişimlerin olduğu doğrudur. Bu belirtilerin bir kısmı hormonlarda yaşanan değişmelerin bedensel işaretleri olmakla birlikte, belirtilerini ifade ediş biçimi ve yoğunluğu kültürel ve toplumsal etkilerden bağımsız değildir. Nitekim yapılan çalışmalarda, söz konusu bu belirtilerin, hatta kadınların menopozu yaşama biçimlerinin, yaşadıkları çevrenin, toplumun ve kültürün menopoza bakışından etkilendiğini göstermektedir. Örneğin, yaşlı kadınların saygı gördüğü kültürlerde daha az menopoz belirtileri gözlenirken, Batıda ise yaşlılığa yüklenen olumsuz tutumların, yaşlanma ile eş değer görülen menopoza da atfedilerek, kadınlar için menopozun uzak durulması gereken bir konu olduğu algısı mevcuttur. Ayrıca kadının toplumsal değerinin doğurganlığıyla eş değer gören kültürlerde yetişen bireylerin menopoza ilişkin daha olumsuz tutumlar sergiledikleri görülmüştür. Bununla birlikte mevcut olumsuz tutumlar kadınları bu süreçte psikososyal risklere daha açık hala getirerek stres algısını arttırabilmekte ve duygu durumlarını düzenlemelerini güçleştirebilmektedir. Bu durum kişide depresif belirtileri ve baş ağrısı gibi psikosomatik belirtileri tetikleyebilmektedir. Dolayısıyla buradan hareketle menopozla ilişkilendirilen sorunların, toplumun yaşlılığa ve menopoza yüklediği olumsuz anlamların ve önyargıların sonucu olduğu söylenebilir.
“Sosyal medya önemli rol oynamaktadır”
Menopoz döneminde önemli kavramlardan bir tanesi de beden algısıdır. Bebeklik döneminden itibaren fark edilen beden, fiziksel, bilişsel ve ruhsal gelişimi etkiler ve onlardan etkilenir. Kültürler arası farklılıklar bireylerin beden algılarında da farklılıklar oluşturmaktadır. Bazı toplumlarda kilolu olmak güzel olmakla ilişkilendirilirken, bazı toplumlarda ise güzellik algısında kilolu olmak reddedilmektedir. Kadınlar çoğunlukla erkeklere göre kilolarından ve vücut ölçülerinden daha az hoşnutturlar. Beden imgesindeki bu farklılığın toplumsal cinsiyet rolleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Cinsiyet rolleri üzerinde kültürün etkisiyle beraber sosyal medya etkisi ve pazarlama stratejileri ‘’güzellik algısı’’ oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır. Aileden, medyadan ve toplumun özelliklerinden gelen bu etkiler kadın 2 bedeninin nesneleştirilmesine neden olabilmektedir. Bu algı kadını var olan diğer özellikleriyle değil bedeni, kilosu, beden yapısı, görünümüyle önemli hale getirmektedir. Bu algıyı içselleştiren ve benimseyen kadınlar ise bedenlerinden daha az hoşnut olabilmekte, beden ve görünümlerine yönelik kaygı duyabilmektedirler. Özellikle menopoz döneminde olan kadınlar genellikle bedenlerini beğenmediklerini ve birkaç yıl öncesine göre kendilerini daha az çekici bulduklarını dile getirebilmektedirler.
Olumsuz beden algıları yıkılmalıdır
Bedenin toplum tarafından nesneleştirilmesi menopoz döneminde olan kadının depresyon ve benzeri ruhsal sıkıntılarını tetikleyebilmektedir. Olumsuz beden algısı depresyona yol açabileceği gibi depresyon da beden algısını bozabilmektedir. Bununla birlikte sosyal desteğin kadının menopozu yaşama ve kabullenme sürecinde ruh sağlığı üzerinde iyileştirici bir etkisi vardır. Ancak bu dönemde ruhsal belirtilerin psikiyatrik bir tanıya mı yoksa menopoza mı ait olduğu tedavi planının oluşturulması açısından kritik önem oluşturmaktadır. Buradan hareketle psikoterapide beden algısı üzerine çalışmanın ruh sağlığı üzerinde koruyucu bir rol oynadığı düşünülmektedir. Sonuç olarak, insan biyolojiye mahkum olmadığını kavradığı an gelişime başlar. O halde, bebeklik, ergenlik, gençlik, erişkinlik gibi menopoz da bir eksiklik gibi değil, kadın hayatının doğal bir süreci olarak ele alınmalıdır. Daha üretken ve daha rahat bir hayata geçişin bir evresi olarak görüldüğünde ve o dönemde yaşanan diğer gelişmelerle (eş ilişkileri, kariyer, çocuk büyütme, gelecek planları, yaşlanma, ölüm, vb. konularıyla) ilişkilendirildiğinde menopozun hem başa çıkılması gereken hem de yeni fırsatlar sunan bir kriz dönemi olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bu perspektiften bakıldığında kadınların ve toplumun bireysel ve toplumsal olarak kazancı daha büyük olacaktır. Ancak baş etmekte zorlandığınız yoğun bir duygu durum içerisindeyseniz, fiziksel bir nedene bağlı olmaksızın kronik ağrılarınız varsa, bu durum işlevselliğinizi olumsuz yönde etkilemeye başladıysa, belirtiler aynı yoğunlukta ya da artarak devam ediyorsa psikoterapi desteği almak menopoz öncesi, menopoz dönemi ve sonrası psikolojik iyi olma halinin arttırılması açısından oldukça önemlidir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.