ENVER ERKAN, TERA YATIRIM BAŞEKONOMİSTİ >> Türkiye’de Ocak ayında enflasyon %48,7’ye yükselerek 2002’den bu yana en yüksek okumasını gerçekleştirdi. Geniş tabanlı ve çoğu bileşeni kaplayan enflasyon, zayıf lira ve yüksek enerji maliyetlerinin ana sürükleyici gücünün genele yayılım etkisini göstermektedir. Diğer yandan, aşırı yüksek enflasyonun reel getirileri standart dışı seviyelere göndermesine rağmen, fiyat istikrarsızlığı karar alıcılar tarafından geçici olarak değerlendiriliyor ve bu nedenle kesinlikle faiz artışına yönelik bir hamleye gidilmesinden kaçınılıyor. Dolayısıyla, önde gelen gelişen piyasalar içinde açık ara en düşük seviyede olan reel getirinin, enflasyona karşı bir politika tepkimesini tetiklemesi şu aşamada olası görünmüyor.
Aralık ayındaki yüksek dönemsel gerçekleşmeden sonra, aylık bazdaki değişimin Ocak ayında da %11,1 gibi rekor denebilecek bir seviyede olması ciddi yayılım etkisini gösteriyor. Enflasyonda birbirini takip eden aylarda gerçekleşen çok yüksek dönemsel artışlar, fiyatları yükselten olguların geçişkenliğinin henüz bitmediğini de ortaya koyuyor. Bunların en başında kur geçişkenliği gelmektedir. Stok devir süresinden kaynaklı olarak kur düşüşlerinin maliyetlere yansıması hızlı bir şekilde gerçekleşemediği gibi, enflasyon beklentilerinin stabil olmaması en başta lira belirsizliği üzerinden yeni fiyat belirlemeyi ve stok yenilemede katlanılabilecek maliyeti belirsizleştirmektedir. Bu da fiyat düşüşlerinin yansımamasına, ÜFE’den geçişkenlik potansiyelinin yüksek kalmasına ve enflasyonda yapışkanlık etkisine neden olmaktadır. İlerleyen aylarda da söz konusu etkilerin devam edeceğini düşünüyoruz.
Enflasyonun alt kalemlerine bakacak olursak; ana harcama gruplarının tamamına yakınında artış gözlenmektedir. 409 modülden 354’ünün ortalama fiyatında artış gerçekleşti, genel itibariyle de hemen hemen tüm maddelerde hem mevsim ortalamaları, hem de beklentilerin üzerinde yayılmış bir enflasyon etkisi var. Gıda fiyatlarından gelen katkı halen en belirgin noktada; Aralık ayında gerçekleşen %16’lık dönemsel artışı Ocak ayında da %10,9’luk yüksek bir değişim takip etti. Genel enflasyona puantaj olarak yaptığı katkı anlamında, yıllık enflasyon bandının yükselmesinden en önemli etken. Gıda fiyatlarını kontrol altına almaya yönelik merkezi denetlemelerin de sıklaştırıldığını düşünecek olursak, bu etki kayda değer. Çünkü mevsimsel faktörler ve ithal bazlı tarım girdileri buradaki fiyatların çıkmasında en başta etkili.
Enerji, işlenmemiş gıda, alkollü içecekler, tütün ve altını hariç tutan B göstergesine göre, yıllık fiyatlar Aralık ayındaki %35’ten %42,7’ye yükseldi. Manşet enflasyondan daha yüksek artış gösteren kalemler olarak alkollü içecekler ve tütün %21,90, konut %18,91, ev eşyası %12,82, sağlık %11,27 ve ulaştırma %11,15 ile öne çıkmaktadır. Gıda ve enerji gibi değişken kalemlerin hariç bırakıldığı daha dar kapsamlı C göstergesi de Ocak’ta %39,5 seviyesine çıkarak temel mal ve hizmetlerde de özellikle kur kaynaklı maliyet baskısının yansımalarını içermektedir. ÜFE tarafında ise hammadde fiyatlarının artan etkisi, elektrik ve doğalgaz zamları ile beraber artan üretim maliyetleri ve yüksek ücret artışlarının getirdiği işletme maliyeti etkisi yukarı baskının güncellenmesine neden oldu. Üretici enflasyonu tarafında da %10,5’lik dönemsel artış ile yıllık bazda %79,9 seviyesinden %93,5 gerçekleşmesini görüyoruz. Önümüzdeki aylarda söz ettiğimiz maliyet etkenlerinin ÜFE üzerindeki artırıcı etkisini de gözlemlemeyi sürdüreceğiz, söz konusu durum olaya ÜFE-TÜFE geçişkenliği etkisinden de yoğun bir şekilde bakmamızı gerektirecektir.
Zayıf liradan gelen etki devam ettiği gibi, yüksek enerji maliyetlerinden de gerek küresel fiyat etkileri gerekse de yapılan zamların etkisiyle ciddi bir enflasyon yayılması etkisiyle karşı karşıyayız. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Nureddin Nebati’nin son açıklamaları, Nisan’da enflasyonda tepeyi göreceğimiz değerlendirmesini içermektedir. Bu da aslında, Ocak ayındaki yüksek enflasyonist etkilerin 1Ç22 dönemini içine alan aylarda da hissedileceğini ve enflasyonla savaşım sorununun etkilerini görmeye devam edeceğimizi göstermektedir. Bu nedenle, 1Ç22 döneminde enflasyonda %50 üzeri bantların görülmesi çok olası. Sonrasında ise bir düşüş gerçekleşecek ve bu çok yoğun bir şekilde yıl sonuna doğru geçmiş senenin baz etkileri kaynaklı olacak. Enflasyonda önceden tahmin edilen bu patikanın bozulmaması için, liranın stabilitesi sürdürülmelidir. Kurda Aralık sonundan itibaren oturtulan stabil bandın devamı açısından, ana politika araçlarında reaksiyon gelmeyeceği varsayımı çerçevesinde, lira yatırım teşviki içeren finansal araçların etkisini gözlemlemek durumundayız. Biz mevcut şartlarda enflasyonda düşüşün, baz etkisinin işleyeceği 4Ç22 dönemine kadar kayda değer bir oranda gerçekleşmeyeceğini ve yıl içindeki tahmin patikasına dair yukarı sapma risklerinin önde olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye ve emsal gelişmekte olan ülkelerin reel faiz oranları… Kaynak: Bloomberg, TÜİK
Enflasyondaki son artışla beraber, Türkiye’nin reel faiz oranı (bir haftalık repo oranı eksi enflasyon) -34,7% gibi başlıca gelişen piyasalar içinde çok aykırı bir seviyeye doğru negatif bölgede derinleşti. Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonomi doktrini, yüksek borçlanma maliyetlerinin enflasyona neden olduğu şeklindedir. Bu nedenle, yüksek fiyat artışları ve artan yaşam maliyetiyle mücadele için daha yüksek değil, daha düşük faiz oranlarının gerekli olduğunu düşünüyor. Nitekim, enflasyonun çok altında kalmış olan lira faiz oranları tasarruflar üzerindeki enflasyon kaynaklı erozyon etkisini artırmakta, bu da satın alma gücü düşen halkı enflasyondan korunmak amacıyla daha fazla dövize yönlendirmektedir. Söz konusu etken lira üzerinde yarattığı düşüş etkisiyle, kur geçişkenliğinden gelen enflasyon etkisini artırmaktadır. Bu durumun aşılması için, son dönemde hükümet lira tasarruflarını teşvik etmesi planlanan kur korumalı mevduat ürününü devreye almış ve vatandaşlar ile kurumsalların kurların vaat edilen banka faiz oranlarından fazla artması durumunda kayıplarını tazmin etmeyi taahhüt etmiştir.
Merkez Bankası, enflasyonun bu yılın ilk yarısı içinde %50 bandına ulaşacağını, kalan kısımda ise düşüş eğilimine geçerek yılı %23,2 seviyesinde bitireceğini tahmin ediyor. TCMB’nin mevcut enflasyon düzleminde bu şartlar ve ekonomi amaçları çerçevesinde sıkı bir politika izlemeyeceğini varsayıyoruz, bu neden politika yapıcıların Ortodoks bir mekanizma ile yükselen fiyatlara karşı faiz artırımlarıyla tepki vermesi bu aşamada pek olası değildir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.