Eski Merkez Bankacı ve ekonomi haber yöneticiliği yapan Uğur Gürses, son dönemlerde ekonomi yönetiminde olan değişimleri ele alan bir değerlendirme yaptı. Uğur Gürses,’in ugurses.net internet sitesinde yaptığı analiz şöyle:
Yönetim krizinde mesele faiz mi, eriyen rezervler mi?
18 Mart gününden bu yana Merkez Bankası merkezinde esen sert fırtına, mali piyasalardaki çalkantı, görevden almalar ve atamaların arka planında ne olduğuna dair merakı kaşıyor.
6 Kasım sonrasında Merkez Bankası’na Naci Ağbal, Hazine ve Maliye Bakanlığına Lütfi Elvan atandığında iki nokta vardı; birincisi bu ikili halihazırda yükselen krize bir mola verdireceklerdi. İkincisi de bu ikilinin ne kadar uzun süre soluklu kalabilecekleri idi.
Olamadı tabi ki. Naci Ağbal, 20 Mart sabahı görevden alındı, yerine Şahap Kavcıoğlu atandı. Belli ki ne Ağbal ne de birlikte iyi bir uyum yakaladıkları Bakan Elvan bunu beklemiyordu.
Ağbal görev yaptığı 133 gün boyunca epey bir kredibilite oluşturdu. Mali piyasalara güven verdi. Nitekim, görevden alınmadan önce Para Politikası Kurulu’nun yapılan toplantısında faizleri yüzde 19’a çekmesinin ardından, uzun vadeli faizlerde düşüş görülmüştü.
Soru şu: Ağbal 133. günde neden görevden alındı?
İlk kulis bilgileri iki ana konuda idi; biri, Ağbal’ın Merkez Bankası bünyesinde bir inceleme-soruşturma başlattığı, son 2 yılda 130 milyar dolara yakın döviz rezervlerinin nasıl, hangi yöntemlerle eritildiğini araştırdığı, bunun da Beştepe’de rahatsızlık yarattığı yönündeydi. İkincisi ise Ağbal’ın faizleri 18 Mart günü yüzde 17’den yüzde 19’a çıkarması.
Acaba Beştepe için faiz miydi temel sorun?
Beştepe’de faiz alerjisi olduğu bilinen bir durum. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki stratejisi her zaman şöyle oldu; eğer döviz kuru toplumda, ekonomik birimlerde genel bir ‘uçurumdan düşüş’ eşiği yaratıyorsa Merkez Bankası’nca faizin 5-6 puan bile yükseltilmesine ses çıkarmıyor. Geçmişte bunun sayısız örneği var.
Bu yüzden 18 Mart tarihinde faiz artışı “vitrinde” Beştepe’yi kızdıran bir adım gibi görünse de geçmiş örnekler bunun böyle olmayabileceğini düşündürüyor.
Naci Ağbal göreve atandığı 7 Kasım gününden bir gün öncesinde yani 6 Kasım günü durum şöyleydi: Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 10.25, ama piyasaya verdiği paranın ortalama faizi yüzde 14.69 idi.
İlk Para Politikası Kurulu toplantısında yüzde 15’e çekti. Yani fiili olanı resmi hale getirdi. Burada “faizi 4.75 puan arttıran başkan” unvanı verilemez. Ağbal’ın ilk iradi faiz artışı 24 Aralık 2020’de kısa vadeli faizleri yüzde 15’ten yüzde 17’ye çekmesidir. Tam üç ay sonra da yüzde 17’den yüzde 19’a çekti ve görevden alındı. Oysa anımsayalım; Brunson krizi sonrasında faizler yüzde 17.75’ten (ortalama fonlama faizi yüzde 19.25’te idi) yüzde 24’e yükseltilmişti. Erdoğan’ın ise tepkisi olmamıştı.
Yine soralım; Erdoğan, Ağbal gibi mali piyasalara güven vererek ekonomiyi, yokuş aşağı uçurumun kenarına gelen ‘aracın kontrolünü’ sağlayan bir sürücüyü neden oyun dışı bırakır? Neden başa dönülür?
İtibar sağlamış bir Merkez Bankası başkanının görevden alınmasının mali piyasada yaratacağı sonuçlar hesaplanmamış olamaz. Hem de onca danışman, başdanışmanın olduğu yerde. Topu topu toplam 4 puanlık faiz artışı gerekçe edilerek?
Durum ortada: Döviz kuru yüzde 14 yukarıda, uzun vadeli faizler 2.8 puanla 4.8 puan aralığında yükseldi. Türkiye’nin risk priminin göstergesi olan 5 yıllık CDS primi 280-310 seviyesine seyrederken 465 seviyesine fırladı.
6 Kasım’a kadar olan dönemde hızla eriyen döviz rezervlerinin toparlanması ise Ağbal sonrası oldukça yavaş seyretmişti. Ağbal döneminde gerçekleşen artış yaklaşık 8 milyar dolar olurken, görevden alınmasını izleyen 10 günde 6.8 milyar dolar eridi.
Yeni atanan Şahap Kavcıoğlu ise önceki görüşleri bilindiğinden, “hemen faiz indirimi yok” mealindeki açıklamayı 2 kez yapmak zorunda kaldı.
Tüm bu olanları kestirmek için uzman olunması gerekmiyordu.
Peki neden?
Reuters’ın üst düzey hükümet ve Merkez Bankası yetkililere dayandırdığı 31 Mart günlü haberine göre, Ağbal’ın görevden alınmasının temel nedeni ekonomi politikalarında farklı bir tutum takınması ve 130 milyar dolarlık rezerv kaybına dair inceleme başlatması oldu.
Hem Ağbal hem de Elvan, Albayrak’ın politikalarını hızla tersine çevirerek mali piyasaların sakinleşmesini sağlamışlardı. Bunun da Albayrak cephesinde alerji yarattığı, muhalefetin eriyen döviz rezervleri konusunu sürekli gündemde tutması ve bununla damadına işaret etmesi nedeniyle politik olarak da Cumhurbaşkanını rahatsız etmeye başladığı gözleniyordu.
Nitekim partisinin İzmir İl kongresi’nde “iade-i itibar” sözleri ile Albayrak’a sahip çıkmıştı.
Reuters’ın kaynakları, Merkez Bankası’ndaki bu inceleme konusunun belli bir aşamaya gelmesi ve bunun dışarıda Berat Albayrak’a yönelik soruşturma konusu olma riskinin Beştepe tarafından bir tehdit olarak değerlendirildiğini aktarıyor. Faiz artışı ise sadece “bardağı taşıran son damla” olarak tanımlanıyor.
Peki yapılan atamalar bize bir şey söylüyor mu? Bence işin sırrı burada. Atamalar bize çok şey söylüyor. Sırasıyla bakalım.
Yeni atanan başkan Şahap Kavcıoğlu bankacı kökenli bir eski milletvekili. Milletvekilliği ise kısa sadece 26. Dönemle sınırlı. Bankacılığı ise 2001 öncesi fona devredilen Esbank’ta teftiş kurulu ile başlıyor.
1991-2000 yılları arasında müfettiş yardımcılığı ile başlayıp genel müdür yardımcılığına uzanıyor. Esbank kapanınca, 2000-2003 arasında MNG Bank’ta şube müdürlüğü yapıyor. 2003- 2005 arası Halk Bank’ta koordinatör, 2005-2015 arasında ise genel müdür yardımcısı olarak görev yapıyor.
Ağbal’ın görevden alınıp Kavcıoğlu’nun atandığı karar aynı kararnamede aynı metinde yer aldı.
29 Mart günü de bu defa Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya görevden alınarak yerine Morgan Stanley Türkiye Genel Müdürü Mustafa Duman getirildi.
Ankara kulisleri, Çetinkaya’nın ailevi gerekçelerle görevden ayrılma talebini ilettiğini, bu görevden alma ve atamanın da bu biçimde ortaya çıktığını aktarıyorlar.
Yeni atanan Mustafa Duman da Esbank teftiş kurulunda başlamış mesleğine. 1994-2002 arasında Esbank’ta teftişte müfettiş olarak çalışıyor, hazine ve ekonomik araştırmalar bölümü de yer alıyor öz geçmişinde.
Duman 2007-2009 arasında Türkiye’de kurulu bir aracı kurum niteliği olan Morgan Stanley’de Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor. Görevi de mesleği ile ilgili; mali işler, operasyon ve mevzuat uyumu. Morgan Stanley 2009’da çalışanları işten çıkarıp 2-3 kişiyi de Londra’ya çekiyor. Duman ayrılmak zorunda kalıyor. Daha sonra ise bir başka kurumda çalıştıktan sonra 2011’de yeniden Genel Müdür Yardımcısı olarak Morgan Stanley’e dönüyor. 2019’a kadar aynı pozisyonda. Genel müdür ayrılınca 2020 Şubat’tan 2021 Mart ayına kadar 6 ayı vekaleten Genel Müdürlük yapıyor. Linkedin’deki öz geçmişine bakılırsa 2011-2021 arası Genel Müdürlük yapmış gibi yazılı. Duman, öyle sanıldığı gibi bir “Londra bankeri” değil. İşine bağlı, dürüst ve çalışkan biri olarak tanımlanıyor.
Kavcıoğlu, görevden ayrılma isteği bulunan Çetinkaya’nın yerine daha önceden tanıdığı, aynı bankada birlikte çalıştığı bir eski müfettiş arkadaşını getirmiş oldu.
Atama hikayesi burada bitmedi.
Merkez Bankası’nın 30 Mart günü yapılan olağan genel kurulunda beklenen gelişme, süresi dolan iki Banka Meclisi üyesi yerine atama yapılması idi. Ya yenilenecek ya da yenileri atanacaktı. Ama öyle olmadı. Banka Meclisi’nde görev süreleri dolan Prof. Dr. Nurullah Genç ve Derya Yücel, Hazine’nin aday göstermesiyle yeniden Banka Meclisi üyeliğine seçildi. Genel kurul toplantısında ayrıca Hazine’nin verdiği önergeyle Banka Meclisi üyesi Ömer Duman görevden alındı. Duman aynı zamanda Para Politikası Kurulu (PPK) üyesiydi. Banka Meclisi’ne Duman’ın yerine Hazine’nin önerisiyle Ertan Aydın seçildi.
Banka Meclisi’nden PPK’na gidecek üyeyi ise Banka Meclisi seçecek.
Böylece 7 kişilik Para Politikası Kurulu’nda iki hafta içinde 3 kişi çıkmış, 2 yeni kişi girmiş oldu. Muhtemelen buna 1 yeni üye daha katılacak.
Ertan Aydın ise çekirdekten bankacı. 2003-2013 arasında Halkbank’ta, en son da Ziraat Bankası’nın eğitim, insan kaynakları gibi bölümlerin Grup Başkanı olarak görev yapmış.
Aydın’ın eşi ise Meltem Taylan Aydın ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu üyesi.
Tüm bu atamaların verdiği fotoğraf, Beştepe’nin faiz artışından çok, eriyen döviz rezervleri konusundaki incelemeden rahatsız olduğunu düşündürüyor.
Yeni atanan isimlerin, Ağbal’ın başlattığına dair atfedilen döviz rezervi erimesinin inceleme ve araştırılması gibi konunun bir daha gündeme gelmemesi için, ‘duruma vaziyet etmeleri’ ile görevlendirilmiş olabileceklerini düşündürüyor.
Oyun kurucu oyundan çıkarılıyor, teknik direktör ortada yok.
Tüm bu olanlarda bir kişiyi göremedik; Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan. Bu konuda hiç konuşmadı, hiç ortaya çıkmadı. Sadece Ağbal’ın görevden alındığı günü izleyen ilk iş gününde, kaygıya kapılan yurttaşların ‘fısıltı gazetesinden’ akan söylentilere kapılmamaları için yayımladığı “serbest piyasa mekanizmasından herhangi bir taviz kesinlikle söz konusu olmayacak, liberal kambiyo rejiminin uygulanmasına kararlılıkla devam edilecektir” sözleri ile biten yazılı açıklama oldu.
Ertesi günü de (Salı), daha önce açıklanan “ekonomi reformlarının” takvimini akşam saatlerinde 21 gibi Twitter’da ilan etti. Bu kadar geç bir saatte, bir tür ‘bezmişlik protestosu’ muydu bilinmez?
Son 2 haftada yaşadıklarımız, Türkiye’nin bir ekonomik krizden öte bir yönetim krizi yaşadığının nişanesi oldu. Tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2001 krizi sırasında krizin niteliğini tanımladığı sözlerle.
Kaynak: https://ugurses.net/2021/03/31/yonetim-krizinde-mesele-faiz-mi-eriyen-rezervler-mi/
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.