TÜSİAD ve Koç Üniversitesi ortaklığı ile oluşturulan Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) tarafından “2021 Yılında Türkiye Ekonomisi” başlıklı konferans bugün online olarak gerçekleştirildi. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski konferansın açılışında bir konuşma yaptı.
TÜSİAD – Koç Üniversitesi iş birliğinde kurulan Ekonomik Araştırmalar Forumu’muzun düzenlediği “2021 Yılında Türkiye Ekonomisi” başlıklı konferansımıza hoş geldiniz. TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Küresel koşulları her açıdan değiştiren ve sağlığımızın en büyük önceliğimiz olduğunu bizlere bir kere daha hatırlatan bir yılı tamamladık. Bugün burada, her sene yaptığımız gibi, kıymetli ekonomistlerimiz ile 2020’nin Türkiye ekonomisi değerlendirilecek ve 2021 yılı ekonomisinin bizlere neler getirebileceğini anlamaya çalışacağız.
Oldukça zor bir yılı geride bırakırken, önemli konularda mücadele etmemiz gereken bir 2021’e giriyoruz. Son dönemde atılan adımları memnuniyetle karşılarken, bu zorlu dönemin de henüz başında olduğumuzu hatırlatmak isterim. Yeniden ekonomide güven sağlamanın uzun bir zaman alacağını bilerek, rehavete kapılmadan doğru adımlarla devam etmeliyiz.
Pandeminin tekrar derinleştiği bu döneme yeterince hazırlıklı giremediğimiz için, en kısa vadede ülkece daha disiplinli politikalara geçilmesi gerektiğinin farkındayız. Önümüzde enflasyonla mücadelede oldukça uzun bir yol var. Bu yolun zorluğunu bilerek, tüm ekonomik aktörler tarafından tam mutabakat sağlanmasının son derece kritik olduğunu düşünüyorum. Ekonomimizin tüm paydaşlarının, düşük enflasyonun gerekliliğine ikna olması, bu mücadelede önemli rol oynayacaktır.
Hatırlatmak isterim ki bir ekonomide istikrar sağlamadan, önümüzü görmeden ve güven ortamı inşa etmeden kalıcı büyüme sağlamamız olası değil. Bunların eksik kaldığı ortamlarda, sağlıklı yatırım ve üretim kararları almak da imkansız hale gelmekte.
Ekonomide bu güven ortamını yaratmanın iki ön koşulu var. Bunlardan ilki fiyat istikrarı yani kalıcı düşük enflasyon bir diğeri de finansal istikrar. Her ikisi de yatırım ve üretim kararlarında çok önemli. Maalesef enflasyonu düşüremediğimiz ortamlarda finansal istikrara da erişmemiz söz konusu olamıyor. Finansal istikrarın eksik olduğu ortamlarda da ekonomi dış şoklara açık hale geliyor, zayıflıyor.
Neden enflasyonu düşürmemiz gerekiyor? Yaşanan deneyimler çok net ortaya koyuyor ki paranın değerini koruyamadığınız ekonomilerde önünüzü görme ve plan yapabilme kapasiteniz düşüyor. Böyle bir ortam, reel kesimin herhangi bir üretim ya da yatırım kararı almasını zorlaştırıyor ve arzu ettiğimiz büyümeye ulaşamıyoruz. Aksi şekilde, yüksek enflasyonla mücadeleyi erteleyip, her ne pahasına olursa olsun büyüyelim dediğimizde de var olan kaynaklarımızı tasarruflu kullanamayarak israf ediyoruz. Ve yine bu süreç büyüme üzerinde baskı ile sonuçlanıyor. Ülkece bu sarmaldan çıkmamız gerektiğine inanıyorum.
Bunun da en öncelikli koşulu enflasyonla doğru ve kararlı mücadele. Kararlı olmamız gerekiyor çünkü süreç sandığımızdan daha uzun sürebilir. Az önce konuşmamda değindiğim mutabakata da tam bu noktada ihtiyacımız olacak. Ekonomimizin tüm aktörlerinin bu zaman zarfında sabırla enflasyonla mücadeleye inanması ve kararlı şekilde devam etmesi gerekecektir.
Gün sonunda fiyat istikrarına eriştiğimizde finansal istikrarı da sağlayarak çok daha sağlıklı ve uzun soluklu bir büyüme patikasına geçmemiz mümkün olacaktır.
Bugün küresel ekonomide enflasyonun neredeyse yok denecek kadar az olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye ekonomisine emsal kabul ettiğimiz gelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranı %3-4 bandında oldukça düşük seyrederken, ülkemizde enflasyon çift hane %14’lerin üzerinde seyretmektedir. Bugün üzerimize düşenleri yapmazsak, ilerleyen vadede ekonomide çok daha büyük zorluklarla karşılaşma ihtimalimiz yüksek. Bunu da hesaba katarak, disiplinli politikalar tasarlamalıyız. Zorlu bir süreç olduğunun farkındayım.
Hem ekonominin hem de iktisat politikalarının doğru işleyebilmesi için olmazsa olmazın öngörülebilirlik ve güven olduğunu tekrar tekrar hatırlatmak isterim. Türkiye ekonomisinin özellikle ilk yarıda rehavete kapılabileceği tek bir gün dahi yok maalesef. Tüm bu adımları atarken de belli bir dönem iktisadi büyümeden feragat etmemiz gereken bir süreçten de geçeceğiz. Bu yüzden de esas olarak istihdama nasıl destek vermeyi planladığımız ve içinde maliye politikasının da yer aldığı oldukça kapsamlı bir iktisat politikasına da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Ve yeniden hatırlamalıyız ki, yalnızca doğru iktisat politikaları uygulamak da yeterli olmuyor. Kurumların politika dizayn etme kapasitesi, liyakatin öne çıkması da bu süreçte son derece kritik. Hukukun üstünlüğü ve yargı sisteminin hızlı ve adil çalışması da, hem büyümenin hem de yatırım sermayesinin önüne açacak en önemli unsur. Hukuk ve ekonomi reform gündeminin hızla hayata geçmesi, sadece ekonomik ve sosyal alanda bizi rahatlatmayacak, aynı zamanda küresel ve bölgesel ekonomik işbirliklerimizdeki konumumuzu olumlu etkileyecek ve siyasi ve ekonomik kazanımları konuşacağımız bir döneme fırsat verecektir.
sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.