Beykoz Belediyesi tarafından ikinci kez düzenlenen “Beykoz 2020 Sempozyumu” üç günlük bir maraton sonunda bitti. Sempozyumda 18 oturumda 67 bilimsel tebliğ sunuldu. Bir tebliğ, salgın hastalıkla mücadele konusunda Beykoz’un önemli bir merkez olduğunu gösterdi

Beykoz 2020 Sempozyumu, Beykoz’un salgın hastalıklarda da çok kritik öneme sahip olduğunu gözler önüne serdi. Beyoz’un salgın hastalıkla mücadelede ne derece etkin olduğu  Dr. Şeyhmus Bingül’ün “II. Abdülhamid Döneminde Beykoz’da Bulaşıcı Hastalıklar ve Bunlarla Mücadele Yöntemleri” konulu tebliğiyle ortaya çıktı.

27-29 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Beykoz 2020 Sempozyumu dün sona erdi. Sempozyumun açış konuşmasını yapan Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın, kapanışta da bir konuşma yaptı. Bu sempozyumu çok önemsediklerini ve her yıl gerçekleştirmeye devam edeceklerini belirten Aydın, “Beykoz 2020 Sempozyumu’nda 128 akademisyen arkadaşımız toplamda 67 tebliğ sundu. Bizim bir amacımız var o da bilgiye sahip olmak, Beykoz’la ilgili bilgilere sahip olmak… Beykoz’daki yaşanmışlıkları, Beykoz’un sahip olduklarını öğrenmek için bu sempozyumu yapıyoruz. İşin hazırlık aşaması oldukça uzun sürdü. Bilim Kurulu’ndaki hocamız Prof. Dr. Süha Göney, süreçte hep bizimle oldu. Kendisinden çok fazla şey öğrendim. Başta Prof. Dr. Korkut Tuna ve Prof. Dr. Önder Küçükerman olmak üzere Bilim Kurulu’ndaki değerli hocalarımızın hepsine çok teşekkür ediyorum” dedi. Tebliğlerin hepsinin bir kitabın özeti gibi olduğunu belirten Aydın, “Bir anlamda o kitabı okumuş gibi oluyorsunuz. Bir arının çiçekten bal alması gibi. Bu sempozyumda ben de hocalarımdan bilgileri almaya çalıştım” diye konuştu.

Arka planda ciddi bir mutfak var

Sempozyumun kapanışında konuşan İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı İsmail Coşkun, “Bu yıl akademik etki katsayısını artıran kapsamlı bir sempozyum gerçekleştirdik. Salt bir çağrıya çıkılarak davet gönderilmedi. Beykoz sahasına inilerek ayrıntıya giren spesifik çalışmalar hazırlandı. Arka planda ciddi bir mutfak söz konusu. Bütün başlıklar sahasında uzman bilim insanlarının derinlemesine incelemeleriyle masaya yatırıldı. Sempozyuma katkı sağlayan bütün hocalarımıza, bilim kuruluna ve tertip heyetine teşekkür ediyorum. Salgın şartlarından dolayı toplumsal hafıza oturumlarını gerçekleştiremedik umarım gelecek sene salgın şartları ortadan kalktığında, sempozyumda toplumsal hafıza oturumlarının çalışmalarını yapabiliriz ve sempozyumu yüz yüze gerçekleştirebiliriz. Önümüzdeki sene sempozyum devam edecek, biz de en yüksek verimlilikte devam etmesi için elimizden geleni yapacağız” dedi.

Öte yandan Beykoz 2020 Sempozyumu’nda Eskiçağdan günümüze Beykoz’un önemi, iklim değişikliklerinden Beykoz’daki turizm potansiyeline ve hatta Cemal Süreya’nın Beykoz’undan denizin altında yatan gemilerine kadar Beykoz’a yönelik birbirinden değerli tebliğlerin sunumları gerçekleştirildi. İşte o tebliğlerden bazıları:

Beykoz’da sağlık merkezleri kuruldu

Dr. Şeyhmus Bingül’ün “II. Abdülhamid Döneminde Beykoz’da Bulaşıcı Hastalıklar ve Bunlarla Mücadele Yöntemleri” konulu tebliğinde salgın hastalıkların İstanbul’un sosyokültürel yapısını dönüştürdüğünü belirtildi. Eskiden kolera, tifo, kuş palazı gibi salgın hastalıkların tıpkı bugünkü yeni tip koronavirüsü Covid-19 gibi insanların yaşamlarını tehdit ettiğini kaydeden Bingül, “Bu hastalıkların kontrolünün sağlanmasında ise belediyeler ve sıhhiye dairelerinin çalışmaları son derece mühimdi” dedi. Bingül, “Bunun için Beykoz’da tebhirhane ve tahaffuzhane gibi sağlık merkezleri kurulmuştur. Nitekim bu türden tesisler daha önce İstanbul’da meydana gelen salgınlar sebebiyle benzer şekilde Beykoz’da kurulmuştu. Böylece insanların, eşyaların ve evlerin dezenfekte edilmesi, şüpheli hastaların tecrit edilmesi sağlanmıştır. Bu dönemde karantina ya da kordon usulü de uygulanarak hastalığın başka yerlere taşınmasının önüne geçilmesine çalışılmıştır. Vapur ve tren gibi toplu taşıma araçları dezenfekte edilerek ulaşımın kontrollü bir şekilde sağlanması da alınan tedbirler arasındaydı” dedi.

Yeşil alanlar küresel ısınmaya karşı

Prof. Dr. Ecmel Erlat, Beykoz ve Yakın Çevresinde Sıcaklık ve Yağış Ekstremlerinde Gözlenen Değişmeler başlıklı bir tebliğ sundu. Yaptıkları analizler sonunda Beykoz çevresinde son 70 yılda soğuk dönem sürelerinde azalma ve sıcak dönemlerde ise artış olduğunu gördüklerini söyleyen Erlat, “1950-2019 döneminde sıcak dönem süresi her 10 yıl için yaklaşık bir gün uzama göstermiştir. Sıcak dönem süresi açısından en önemli rakamlar 2010-2015 yılları arasında görülmüştür. Beykoz’da her 10 yılda sıcak hava dalgası hissedilen gün sayısının 1,7 gün arttığını görebiliyoruz. Beykoz ve yakın çevresinde küresel sıcaklık artışının devam etmesi durumunda hem sıcaklık hem de yağış ekstremlerinden daha fazla etkileneceği görülüyor” dedi. Erlat, bu durumun daha vahim bir hal almaması için; kentsel yeşil alanların, ormanların korunması ve artırılması gerektiğini, dikey yapılaşmadan çok yatay yapılaşmanın teşvik edilmesi gerektiğini, dere yatağındaki yapılaşmalara son verilmesi gerektiğini ve tüm arazi kullanımının bilimsel olarak tekrar ele alınması gerektiğini kaydetti. 

Prof. Dr. Hüseyin Öztürk, kentin sürdürülebilirliğinin, kaynakların korunmasına ve afetlerden  sakınmasına bağlı olduğunu belirterek, “Kaynakların en önemlisi su ve topraktır” dedi.

Beykoz ve çevresinde hava kirleticilerin yıllık ortalamalarına bakıldığında üç yıl içerisinde düşüş eğilimi söz konusu olduğunu belirten Prof. Dr. Nuriye Garipağaoğlu da “Her ne kadar hava kirleticilerin konsantrasyonlarında zamanla düşüş sağlanmış olsa da Avrupa Birliği Limit Değerleri baz alındığında hava kalitesi istenen düzeyde değildir. Bunun için yakıt kalitesi korunmalı, endüstriyel emisyonlar azaltılmalı, trafik kökenli kirleticiler kontrol edilmeli, doğal ortam koşullarına uygun yerleşim planlarının yapılmalı ve kentsel yeşil alanlar korunmalı” dedi.

Beykoz eskiçağda da ortaçağda da gözde mekan

“Eskiçağ Kaynaklarında Beykoz” konusuna değinen Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar da “Beykoz, tarih boyunca önemli su yollarının kesişiminde bulunduğu için önemli bir mekân olmuştur. Yaşlı Plinius’un yazdığı eserde Beykoz, Amykos koyu olarak anılır. Hieron antik kaynaklarda zikredilen Anadolu Kavağı’ndaki kutsal yerdir” dedi.

Ortaçağ’da Beykoz ve Çevresi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Ebru Altan da, Beykoz’un tarih boyunca askeri ve ticarî yönden önemli bir merkez olduğuna dikkat çekti. Sur içindeki başkent İstanbul’a en uzak noktada bulunan Beykoz’da, Bizans döneminde daimi bir yerleşime rastlanıldığını belirten Altan, “İmparator Justinianus döneminde Beykoz’un stratejik konumundan faydalanmaya başlanmıştır. Nitekim Boğaz’dan geçen gemiler Beykoz’da kontrol edilerek gümrük vergisi alınmaya başlamıştır” dedi.

Arşivlerde Beykoz ismine 16. yüzyılın başlarına kadar rastlanmadığını kaydeden Prof. Dr. Zekai Mete de “Yoros olarak anılan bölgede Beğkozu ismine ilk olarak 1524 yılına ait bir kadı sicilinde rastlanmaktadır. 1559 Beykoz için bir dönüm noktası olabilir. Nitekim Magosa Fatihi İskender Paşa’nın Kanlıca’da cami, medrese ve hamam yaptırması, devletin ileri gelenlerinin Beykoz’a ilgilerinin arttığını göstermektedir” diye konuştu.

“Beykoz orman alanlarına baskı azaltılmalı”

Prof. Dr. Ünal Asan ve diğer hocaları Beykoz ormanlarını etraflıca ele aldılar. Asan, Hidiv ve Beykoz Korusu’nun, toplumun ruh ve beden sağlığına önemli katkılar sunduğunu belirtirken, Beykoz korularından 3 şekilde faydalanıldığını kaydetti. Asan bunları şöyle sıraladı: “Birincisi su kaynağı. Su kaynakları birçok çeşmenin yapımına da yol açtı. İkincisi mesire alanları ve üçüncüsü yakacak odun ihtiyacını karşılama.”

Beykoz Orman İşletme Şefliğine ait orman alanlarının 9 bin 930 hektar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hüseyin Barış Tecimen, sosyal baskı, plansız kent gelişimleri ve ormanlar üzerinde artan ekonomik baskıların Beykoz ormanlarını tehdit eden olgular olduğunu belirtti. Tecimen, “Bilimsel çalışmaların artırılması, ormanlar üzerindeki ekonomik yükün kaldırılması ve yasal düzenlemelerle Beykoz ormanlarının üzerindeki baskılar azaltılmalıdır” dedi.

Serhun Sağlam ise Beykoz Korusu’nda 873 adet anıt ve korunmaya değer ağaç tespit edildiğini kaydetti.

Beykoz aşığı bir şair: Cemal Süreya

Şiirde “İkinci Yeni” akımının öncülerinden olan Cemal Süreya için Beykoz’un anıların ve düşlerin semti olduğunu belirten Dr. Serhat Demirel ise “Süreya’nın Beykoz’a dair düşüncelerine On Üç Günün Mektupları ve Günler metinlerinden erişebiliyoruz” dedi. Araştırma Görevlisi İlker Aslan da Beykoz’ın pek çok sanatçının eserinde yer ettiğini belirtti.

Beykoz Deniz Müzesi önerisi

“Beykoz karadaki tarih ve kültürünün dışında en büyük önemini ve varoluş nedenini denize borçludur” diyen Mustafa Aydemir de Beykoz’un denizcilik tarihi açısından büyük önem taşıdığını ve varoluş nedenini denize borçlu olduğunun altını çizdi. Aydemir, “Karadeniz özellikle kış aylarında fırtınalardan dolayı tehlikeli bir deniz olduğundan Beykoz’un boğaz girişinde her dönem batmış birçok geminin kalıntıları bulunmaktadır. Bu batıklar insanlık tarihini aydınlatacak bilgilerle doludur. Beykoz için katma değer yaratacak ve adını bütün dünyaya duyuracak proje Beykoz Deniz Müzesi projesidir” dedi.

Avrupa teknolojisine Beykoz aracılık etti

Dr. Tolga Akay, Beykoz’daki fabrikaların Avrupa bilimi ve teknolojisinin Türkiye’ye girişine aracılık ettiğini ortaya koydu. Akay tebliğinde, özellikle Deri Fabrikası, Beykoz ve Hamidiye Kağıt Fabrikaları ve Cam Fabrikası ile yabancı uzman ve mühendisleri Beykoz’da ağırlandığını, yeni teknolojilerin ülkeye giriş yaptığı ve kurumsallaşmasına aracılık ettiğini ortaya koydu.

Beykoz’un turizm potansiyeli çok yüksek

Gerek Prof. Dr. Füsun Baykal’ın gerekse Prof. Dr. Semra Günay’ın sunumları, Beykoz’un turizm potansiyelini değerlendirmesi için öneriler içeriyordu. Füsun Baykal, Beykoz’un coğrafi konumunun ona ayrıcalıklı bir konum kazandırdığını kaydetti. Üstünlüklerini İstanbul Boğazı, Karadeniz kıyıları, deniz, plajlar, ormanlar, koruma statüsü olan alanların varlığı olarak sıralayan Baykal, bu turizm için plajlar daha donanımlı hâle getirilmesini, kıyı turizminin sportif turizm ile buluşturulmasını,  kırsal turizmin farklı konseptlerde her köye özgü hâle getirilmesini, kültürel turizmi gastronomi turizmi ile birleştirmeyi ve gençlik kamplarına yeni içerik kazandırılmasını önerdi.

Semra Günay da şehirden kıra, kırdan şehre olmak üzere 3 rota oluşturulmasını teklif etti. Günay bu rotaları, “Birinci Rota (6 km): Kaymakdonduran Mesire Alanı, Akbaba Köyü, Dereseki Köyü, Karlıtepe Mesire Alanı; İkinci Rota (30 km): Kanuni Sultan Süleyman Kent Ormanı, Karakiraz Ayhan Şahenk Sevgi Ormanı; Üçüncü Rota ise (45 km): Yuşa Türbesi, Yoros Kalesi, Elmasburnu Tabiat Parkı ve Plajı, Tarihi Beykoz Dalyanı” olarak çizdi.

Beykoz’da tarım da masaya yatırıldı

VII. Oturum’da Doç. Dr. Erol Kapluhan “Beykoz ve Çevresinde Ziraat Özellikleri”ni aktardı ve Tanzimat ile birlikte kurulan fabrikalar ile Beykoz’un sanayi havzasına dönüşmesine sebep olduğunu tarımsal özelliklerinin biraz daha geri plana itildiğini söyledi. Kapluhan, buna rağmen Beykoz’un tarımsal faaliyetlerle öne çıktığını, Beykoz’da toplam tarımsal işletme sayısının bin 178 olduğunu bildirdi. Aynı oturumda Doç. Dr. Ayşen Şatıroğlu da “Kent Tarımı Açısından Alibahadır: Sizin Sebze Bahçeniz” adlı sunumunda Beykoz’da tarımın imkânları “Verimli bir bölge, çiftçiler yerel yönetimin politikalarını değerli buluyor ve Beykoz’un nitelikleri agro-turizme imkân veriyor” şeklinde özetledi. Araştırma Görevlisi Salih Ünüvar ise “Sözleşmeli Çiftçilik: Beykoz Örneği”ni inceledi.

Müttefik askerler Beykoz Yalıları’nda yaşadı

Dr. Salim Aydın ise “Beykoz’da Tarihî Bir Şahsiyet: 7-8 Hasan Paşa ve Yalısı”nı anlatırken, Boğaziçi’ndeki yalıların kıymetlenmesinin 1854 Kırım Savaşı ile olduğunu belirtti. Aydın buna gerekçe olarak o dönemde Osmanlı’nın müttefiki olan binlerce İngiliz, Fransız ve İtalyan askerinin İstanbul’a gelerek, genellikle yalılarda yaşamalarını örnek gösterdi.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın