Dünyaca tanınan tadımcılar, şarabı; Avrupa kültürünün insanlığa armağan ettiği en kaliteli ürün olarak takdir ediyor. Başta Çin, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerde bu konuda otorite olmuş şarap tadımcılarından değişik zamanlarda bu temada açıklamalar yapıldı. Herkes kaliteli şarabın Avrupa kültürünün bir unsuru olduğunda hemfikir.

Bununla beraber hemfikir olunan bir konu da artık Avrupa’nın şarap üretimi konusunda tek olmadığı yönünde. Kaliteli şarap artık dünyanın değişik yerlerinde de üretiliyor ve Türkiye her ne kadar bu yarışın dışında kalmayı tercih etse de ülkeler bu konuda kıyasıya bir rekabetin içinde.

Şarap üretiminin ekonomik boyutu Stefano Castriota tarafından yazılan “Wine Economics – Şarap Ekonomisi” kitabında ele alıyor. Kitap, dünyanın saygın yayınevlerinden MIT Press’ten çıktı. Şarabı kültürel yönünden çok, ekonomik boyutlarıyla ele alan yazar kitabında, kaliteli şarap üretiminin son yıllarda küresel bir endüstri haline geldiğine vurgu yapıyor.

Tarihi gerçekler arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkıyor. Bugün anlaşılıyor ki, Orta Anadolu’da çok iyi şarap yapılıyordu. Bu bilgi Anadolu’yu şarabın anavatanı yapıyor. Avrupa kültürünün temel uygarlıklarından kabul edilen Hititler, 3 bin yıllarında Orta Anadolu’da yaşadılar ve şarap ürettiler. Hititlerin Anadolu toprağında ürettiği üzümlerinin özelliği ve tatlılığı, bağlarının zenginliği ve bolluğu nedeniyle şarabı dünyaya tanıttıkları düşünülüyor. Ancak artık zaman, şarap üretiminde değişik ülkelerin, değişik toprakların da iddialı olduklarına tanık oldu. Üstelik Türk çiftçisinin inanç nedeniyle şarap üretiminden sakınması; son 40 yıla hakim olan muhafazakar siyasal anlayışlarının oluşturduğu hükümetlerin ağır vergilerle endüstriyel yatırımcıları zorlaması; Anadolu’yu şarap üretiminde geri sıralara düşürdü.

Türkiye, tarihsel olarak kendisine bahşedilmiş bir hazineyi ne yazık ki kullanmıyor. Oysa Wine Economics’te de ortaya konduğu gibi, dünya şarap endüstrisi kıyasıya bir rekabet halinde. Pek çok ülke onlarca yıl saklanabilen bu içecek için devasa yatırımlar yapıyor. Wine Economics yazarı bu rekabetçi yarışı, “şarap savaşı” diye nitelendiriyor. Ülkeler, marka bilinirliğini sağlamak ve pazardan pay kapmak için acımasız bir yarış sürdürüyorlar. Aynı zamanda sertifikalı bir şarap tadımcısı olan İtalyan ekonomist Stefano Castriota, şu anda mevcut olan şarap ekonomisini kitabında detaylı bir şekilde anlatıyor.

Kitapta öne çıkan görüş, kültürel yatkınlıklardan iklime kadar pek çok faktör şarap arzını ve talebini ve onu yapan firmaların karlılığını şekillendirdiği yönünde. Kitapta, üreticileri artık küresel piyasaların taleplerini anladığı ve üretimlerini ona göre yaptığı ifade ediliyor. Üretici firmalar açısından sorun teşkil edecek pek fazla bir durum yok. Kaliforniya holdinglerinden; Toskana aile çiftliklerine kadar değişik ülkelerdeki üreticiler, küresel şarap ekonomisinde başarılı olmanın yollarını bulmuş ve yollarına devam ediyor. Ancak kitapta altı çizilen sorun; sonunda başarıyı belirleyen en önemli faktörün hükümet düzenlemeleri olduğunu ortaya koyuyor.

Yazarın küresel şarap üretimini artırılması yönünde önerileri de Wine Economics’te yer alıyor. Yazara göre, pek çok ülkede, özellikle Avrupa Birliği içinde, vergi avantajları, sınıflandırma sistemleri ve ticari marka koruması, üretimi karlı tutmaya yardımcı olabilir, Hatta eyaletler küçük üreticilere doğrudan sübvansiyon sağlayabilirler. Ancak bu önerilerin Türk şarap sektörü için olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Şarabın ana maddesi üzümüyle iddialı Türkiye’deki mevcut siyasal anlayışla şarap üretimi için, hükümetlerden destek beklemek pek gerçekçi gözükmüyor. Anlayış ne yazık ki, üzümden kilogram fiyatı ortalama 10 dolarlardan satılabilecek şaraplar üretmek yerine; 1-2 dolar harcayarak sadece yurt dışında yaşayan Türklerin talep ettiği pekmezi 50 sente ihraç etmek, şeklinde kendini gösteriyor.


sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir yanıt yazın